HAC YOLCULUĞUNDA HİSLER VE HATIRALAR- I
(2023 Yılı)
Dr. Ramazan
YILDIRIM
Bu sene yaşanan büyük depremin ardından gerçekleşecek olan Hac bir başka hüzünlü geliyor insana. Kalpler mahzun, gönüller kederli, gözler yaşlı, sevinçler buruk…
Gaziantep’in de içinde bulunduğu on bir ilimizde
meydana gelen bu büyük felaketten dolayı neredeyse her aileye ızdırap ateşi
düşmüş, insanlar henüz gönüllerdeki bu ateşi izale edememiş. Yüzlerde gülümseme
ve tebessüm olsa da bu acı gülümsemeler ardında gizlenen bazı acıları okumak
mümkün. Akşam vaktinden sonra Müftülüğümüzün organize ettiği ‘Uğurlama
Programın’a katılım gerçekten güzel. Mübarek beldelere gidemeyenler, bari
gidenlerle selam göndereyim sevgililer diyarına, diyerek kalkmış ta
uzaklardan gelmişler uğurlamaya. Giden gözlerde heyecan ve merak, kalanlarda
özlem, gıpta ve umut hâkim. Hacı adaylarımızı otobüslere bindirip gönderiyoruz
havaalanına. Biz de eşyamızı almak üzere geçiyoruz eve.
Gece evden çıktığımızda saat 02.30 sularıydı.
Gökyüzü açık, berrak, dolunay ufka doğru sarkmış, devasa kütlesi ile göz
kamaştırıyordu. Ne sıcak ne soğuk, gayet mutedil ve ılıman bir hava hâkim
ortama. Gündüzün trafiği, koşuşturması, hay-huyu, bağrışıp çağrışması yok,
normal zamanlarda alışık olmadığımız derin bir sessizlik hâkim mekâna ve
yollara. Büyüleyen ve huzur veren Ay ışığı eşliğinde sessiz, sakin yollardan
hızlıca varıyoruz Gaziantep havaalanına. Burada kafilenin eşya teslimi,
pasaport kontrol gibi resmi işlemleri hallediliyor. Yeni tanışmalar, yeni
simalar, acemilikler, çıkılacak yolculuğun verdiği heyecan, simalarda
yakınlarını geride bırakmanın hüznü ile karışık mukaddes beldelere yapılacak
yolculuğun mutluluk ve huzuru ve… sonu gelmeyen sorular… sorular… sorular…
Sabah namazını burada eda ettikten sonra
hareket saatimiz geliyor ve varacağımız ilk mukaddes belde olan Medine’ye uçmak
üzere uçaktaki yerlerimizi alıyoruz. Yan yana oturanlar için bambaşka bir süreç
başlıyor. Daha yakından tanışmalar, tecrübe paylaşımları, çocuklar/anne-baba,
akrabalar, bunların durumları, meslekleri, ülkenin gidişatı, yeni çıkılan seçim
atmosferi, gidilecek yer hakkındaki merakları giderme soruları, hasılı gündem
yoğun ve konuşmaların sonu gelmiyor. Derken uçağımız Medine havaalanına iniyor
ve herkes bir an evvel kendini dışarı atma yarışına giriyor. Uçağın
merdivenlerinden inerken alışık olmadığımız sımsıcak bir hava önce yüzlerimizi
sonra bütün vücudu okşayarak karşılıyor bizleri. Hava çok daha sıcak… Uçaktan
kapalı alanlara bizi taşıyan otobüslerin içi ise kar havası, klimalar buz gibi,
dışarıdaki hava ile arasında uçurum var…
Bütün dünyayı etkisi altına alan Pandemiden
sonra Suudi Arabistan’a ilk gidişimiz. Medine havaalanı; Dünyanın muhtelif
yerlerinden gelen kafilelerin oluşturduğu yoğunluk, birbirine yeni alışmaya
çalışan kafilemizdeki hacı adaylarının sesleri, pasaport kontrolleri esnasında resmi
görevlilerin yönlendirmeleri, kafile görevlilerimizin hacılarına yol
gösterirken onları kaybetmemek için koşuşturmaları… ve önceki gelişlerimize
göre sayıları artan ve erkeklerle konuşmalarında daha rahat olan ‘bayan’
çalışanlarıyla dikkatimizi çekiyor. Buradaki işlemlerimizi bitirdikten sonra
Başkanlığımız personellerinin yardım ve yönlendirmeleriyle otobüslerimize
binerek Otelimize doğru hareket ediyoruz. Bizi otel resepsiyonunda büyük bir
kalabalık karşılıyor. Aynı anda otele varan üç kafilenin oluşturduğu bir
kalabalık. Bavulunu, çantasını arayanlar, eşini-arkadaşını bekleyenler, odasını
öğrenip anahtarlarını teslim almaya çalışanlar... Derken kısa süre içerisinde
herkes odasına çekilince ortalık sakinleşiyor.
Otelimiz Mescid-i Nebevinin kıble tarafında,
mescide takriben 600 metrelik bir mesafede. Gayet yakın, nezih, temiz, orta
halli bir mekân. Hareme gidiş-geliş son derece rahat ve keyifli oluyor. Abdest
alınca uzuvlardaki sular kurumadan varıyoruz namaza. Burada günün ilk faslı,
Mescitte kılınan teheccüd namazı ile başlıyor, akabinde Kur’an-ı Kerim tilaveti
ile devam edip cemaatle kılınan sabah namazı ile sona eriyor. Her sabah
namazdan sonra kafilemizle beraber, mescidin avlusunda Efendimizin Ravzası hizasında
bir araya geliyor, mırıldandığımız salavatlar eşliğinde ziyaretimizi yaptıktan
sonra dualarımızı yapıyoruz. Ardından sabahın serinliğinden istifade ederek
yakın olan, yürüme mesafesindeki Cennetu’l-Baki’, Ğamame mescidi, Ali mescidi
veya tren garı gibi yerlerden birini ziyaret ederek otelimize dönüp kahvaltı
yapıyoruz. Burada vakit namazlarımızı mutlaka Mescid-i Nebevide kılma
azmindeyiz. Bunun dışında kalan zamanlarımızı Medine ve civarında Efendimizden
(sav) izler taşıyan belli mekanları ziyaret ederek geçireceğiz.
Medine, İkinci Vatan…
Hz. Peygamberin (sav) gelmesiyle Yesrib’ten
dönüşerek Medine’leşen bu şehirde Allah Resul’ünün takriben 10 yılı
geçmiş. Onun gelişi ile şereflendikten sonra, medeniyet kelimesi ile
aynı kökten gelen Medine adını almış, O’nu ve muhacir Sahabelerini
bağrına basmış mukaddes belde... Eflatun’un hayali ve İslam’ın gelmesinden
sonraki yüzyıllarda, başta Farabi olmak üzere, İslam filozof ve düşünürlerinin
ilham kaynağı mübarek mekân… Onlar Medinetu’l-Fazıla vb. isimleri kullanırken
ilhamlarını bu kutsal şehirden almışlar. Bugün de hala ilhamların kaynağı bir
medeniyet şehri ve İslam medeniyetinin ana rahmi… Efendimiz (sav) on üç
yıl peygamberlik vazifesini Mekke’de yerine getirmiş, düşmanlarının artık
kendisine burada huzur vermediğini görünce, Allah’ın izniyle, elli üç sene
yaşadığı asli vatanını terk etmiş, Medine’yi ikinci vatan edinmiştir. Mekke
fethinden sonra -imkân olmasına rağmen- yine burada kalmayı tercih etmiştir.
Bugünlerde şehirde yoğun bir çekirge ve böcek
istilası var, kum taneleri gibi her tarafı kaplayan çekirge ve ufak böcekler
gökten yağan kar tanelerini andırıyor ve insanın üstüne üstüne geliyorlar hiç
çekinmeden. Börtü–böcek de hasretiyle yanıyor burada medfun bulunan kâinatın
Efendisinin (sav)… Belki de O’nu ziyaret edebilmek için kendilerinden geçiyor,
pervane gibi dönerek kendini ateşlere atıp yakıyorlar. Burada ziyaret edilecek
yerlerin başında Peygamber mescidi ve içindeki Ravza-i Mutahhara (tertemiz bahçe-Efendimizin
kabri) gelmektedir. Mescit, Efendimiz hicretten sonra Medine’ye varır varmaz
temelini atıp inşa ettiği ilk mekân. O gün inşa edilen şeklinin üzerine tarih
içerisinde çok defa eklemeler yapılarak genişletilmiş ve büyük bir alanı
kapsayacak hale getirilmiştir. Ancak ne kadar değişse de Efendimiz dönemindeki
çekirdek kısmı belli ve yoğun bir ziyaretçi akınına uğramaktadır.
Ravza ziyaretleri randevu usulü yapılmakta,
erkek ve kadınlar için günün farklı zamanlarında belli saatler tahsis edilmiş.
Randevu günümüz geldiğinde ikindi namazını kıldıktan sonra ziyaret saati öncesi
hazırlığımızı yaptık. Resmi görevlilerin yönlendirmesiyle grup halinde Babü’s-Selama
doğru ilerledik, ilerledikçe kalabalık ve insan yoğunluğu artıyor. Nihayet tek
sıra haline dizilerek, Babü’s-Selam tarafında, plastik ve ayrılabilen
bariyerlerle oluşturulan alanın içine kafile olarak girdik. Takriben yarım saat
Ravza’nın yan tarafında, zamanımızı salavat ve dualarla değerlendirerek
bekledikten sonra Mescidin içine doğru geçtik. Girdiğimiz yol bizi, Efendimiz
tarafından Cennet Bahçesi olarak isimlendirilen alana ulaştırıyor.
Burası diğerlerinden farklı lambalarla aydınlatılmış, halı ve sütunlarının
deseni farklı. Dünyada cennetten tek parça olan bu mekâna giren, bir daha
çıkmak istemiyor. İnsanlar tıklım tıklım doldurmuş, neredeyse birbirlerinin
sırtına secde edecekler.
Düşünün, dünyada iken Cennete giriyorsunuz.
Buradaki duygu, his ve yaşadıklarımızı tam olarak bilinen hiçbir kelime ya da
cümle ile dile getirmek gerçekten mümkün değildir. Karşımızda Allah Resul’ünün
insanlığa son dersini irad ettiği minberi, hemen yanında insanlığa imamlık
ettiği mihrabı ve yanı başında mübarek kabr-i şerifi. O minberde mesajlarını
eksiksiz iletmiş; mihrabında o mesajların hayata geçirilmesi konusunda
imamlık/rehberlik etmiş ve sonunda ebedi istirahatine çekilmiş… Hayalen O’nu
minberi ve mihrabında düşünüp mesajlarını tekrar hatırlıyor insan. Zaman
ihtiyarladığı halde bütün mesajları taptaze, insana ruh vermeye, onu diri
tutmaya devam ediyor. Ve topyekûn insanlık, Adem’in çocukları olarak bu
mesajlara ne kadar da muhtacız şimdi.
Acaba diyorum; o zamanda yaşasaydık, bu
mübarek mekânda o muhterem insanı dinleyen bahtiyarlardan biri mi olurdum? Ya
da karşısında biri mi? Aman Allah’ım düşünmesi bile insanı kahrediyor, başka
ihtimal de yok zaten. Hamdolsun ki; bugün O’nun insanlık için açtığı ve kendisi
başta olmak üzere bütün peygamberlerin pişdarlık ettiği ana cadde, anayol olan
İslam üzere olma fırsatını bahşetmiş. Dünya hayatının mahiyetini tam anlamış ve
Allah’ın rızasından başka hiçbir şeyi hedefine koymaya değer görmemiş o muazzam
cemaatin peşinde, onlarla aynı yolda olmak, onların ayak izlerine yüzünü–gözünü
sürmekten daha büyük bahtiyarlık olabilir mi?
Bu mübarek mekânda olma fırsatı ele geçmişken
hiç çıkmak istemiyor insan. Fakat görevlilerin, hareket etme noktasındaki
sürekli uyarılarından dolayı ancak iki rekât namaz kılıp dualar ettikten sonra
harekete geçmek durumunda kalıyoruz. Ayakkabıları koyduğumuz poşeti alarak
mümkün mertebe görünmeyecek şekilde sağ tarafımızda taşıyoruz. Zira sonu
görünmeyen bir insan seli ile Efendimizi selamlayarak önünden geçeceğiz.
İzdihamdan adım atmak mümkün değil, insanlar yürümüyor sadece akıyor sanki.
Dillerde salavat ve selam mırıldanmaları, getirilen emanet selamları arz etme
telaşı, insanlar pür dikkat, komutana tekmil vermeye hazırlanan asker gibi…
içten içe iniltiler, ağlamalar, yalvarışlar, yakarışlar, dualar, tekbirler,
tehliller ve tek tük gayr-ı ihtiyari çıkan bağırma sesleri… devasa bir
kalabalık ama edep, saygı ve sükûnet hâkim… son derece yoğun bir duygu seline
kapılıyor insan.
Bütün uyarılara rağmen ayrılmak istemeyip
yerinde duran ve trafiği kısmen tıkayanlar, hafif de olsa sesini yükseltenler
ve maalesef anın tadını çıkararak değerlendirmek yerine telefonuna sarılıp
sürekli fotoğraf çekenler... Efendimizin o anda selamımızı aldığını, bizimle
alakadar olduğunu düşünüyorum. Mesela tam hizasına gelince beni gördüğünü,
selamıma mukabelede bulunduğunu düşündüm ki o an benim için dünyalar durdu
sanki, o anın sonu olmasın, hiç bitmesin istedim. Bir taraftan da mahcubiyet
duydum, acaba görmek istediği ümmet profiline ne kadar uyuyordu üstüm başım,
duruşum. Tarihte her alanda yaptığı devrim\inkılap neticesinde insan olmanın
onurunun ortaya çıkarmış, insanı bütün zincirlerinden kurtararak Rabbe kul olma
seviyesine yükseltmiş bu yüce şahsiyetin huzurundayım ve kendisine
Peygamber olarak inanmışım. Gerçekten ümmeti olabilmiş miyim? Şimdi birebir
görüşme imkânımız olsaydı ne derdi acaba? Getirdiği prensipler etrafında
kenetlenerek insanlığa örnek teşkil etmesi gereken ümmeti, o prensipleri şahsi
veya toplumsal hayatlarında ne derece yerleştirdi, cevaplarını düşündükçe
insanı derinden üzen sorular sorular…
Bu ziyaretle aynı zamanda ümitlerimiz
canlanıyor, toparlanıp şevke geliyoruz. Mekânın içinde olmanın verdiği duygu
ile, demek ki araya uzun zaman girmiş olsa da zamanında bu mekânda böyle yüce
karakterli bir insan yaşamış; insana, hayata ve evrene dair prensipler ortaya
koymuş, bu prensipleri yaşamayı kendine dert edinen bir topluluk O’nun ve
getirdiği prensiplerin etrafında kenetlenmiş beraberce burada yaşamış,
konuşmuş, dertleşmiş, ilim tahsil etmiş, müzakereler etmişler… Kim bilir dile
gelse bize neler anlatır bu bahtiyar mekân. Ve bu rahimde atılan tohumlar
tarihte nice toplum ve devletlerin var olmasına sebep olmuş. Burada gördüğümüz
ümmetin bu sevgi seli, o zaman anlatıldığı gibi sahih dini bilgiyle yoğrulup
şekil alırsa, bugün dünyanın muhtaç olduğu kâmil insan profilini yine ortaya
çıkarabilir, diye kendi iç dünyamda uzunca süren ümitler… düşünceler… Bu duygu,
düşünce ve gel-gitler zihnimde hareket ederken ziyaretin sonuna gelmiş, Hz.
Ebubekir ve Hz. Ömer’in bulunduğu kabirlerini selamlayarak dışarıya doğru ağır
adımlarla çıkıyorduk. Böylece bir gün daha Akşam ezanı ile sona eriyordu.
Bizimle bu değerli anılarınızı paylaştığınız için teşekkür ederiz Hocam. Allah razı olsun. Emeğinize sağlık
YanıtlaSilMukaddes Beldelere yapılan yolculuk için güzel bir girizgah olmuş. Cümlelerdeki samimiyet kendini hissettiriyor...
YanıtlaSilMaşallah Allahım sizden razıolsun hocam haccı yaşadım ben mine Kızılcık hacda beraberdik sizden çok memnun kaldık hizmetinizde dolayı annen yaşdayimrabim bütün kotululerden
YanıtlaSilkorusun 🤲🤲
Çok güzel bir yazı olmuş. Buna birinci denildiğine göre inşaallah devamı gelir.
YanıtlaSilRamazan hocam ALLAH senden razı olsun. Beraber yaptığımız haç farizasını unutamıyorum.bu cümleleri yazarken gözlerim doluyor yarabbi diyorum.bize bir daha kutsal beldeleri nasip et
YanıtlaSil..sizlerle yine oralarda olmak istiyorum.⁹