13 Şubat 2024 Salı

Hac Yolculuğunda Hisler ve Hatıralar- I (2023 Yılı)


HAC YOLCULUĞUNDA HİSLER VE HATIRALAR- I

(2023 Yılı)

Dr. Ramazan YILDIRIM

         Bu sene yaşanan büyük depremin ardından gerçekleşecek olan Hac bir başka hüzünlü geliyor insana. Kalpler mahzun, gönüller kederli, gözler yaşlı, sevinçler buruk…

Gaziantep’in de içinde bulunduğu on bir ilimizde meydana gelen bu büyük felaketten dolayı neredeyse her aileye ızdırap ateşi düşmüş, insanlar henüz gönüllerdeki bu ateşi izale edememiş. Yüzlerde gülümseme ve tebessüm olsa da bu acı gülümsemeler ardında gizlenen bazı acıları okumak mümkün. Akşam vaktinden sonra Müftülüğümüzün organize ettiği ‘Uğurlama Programın’a katılım gerçekten güzel. Mübarek beldelere gidemeyenler, bari gidenlerle selam göndereyim sevgililer diyarına, diyerek kalkmış ta uzaklardan gelmişler uğurlamaya. Giden gözlerde heyecan ve merak, kalanlarda özlem, gıpta ve umut hâkim. Hacı adaylarımızı otobüslere bindirip gönderiyoruz havaalanına. Biz de eşyamızı almak üzere geçiyoruz eve.

Gece evden çıktığımızda saat 02.30 sularıydı. Gökyüzü açık, berrak, dolunay ufka doğru sarkmış, devasa kütlesi ile göz kamaştırıyordu. Ne sıcak ne soğuk, gayet mutedil ve ılıman bir hava hâkim ortama. Gündüzün trafiği, koşuşturması, hay-huyu, bağrışıp çağrışması yok, normal zamanlarda alışık olmadığımız derin bir sessizlik hâkim mekâna ve yollara. Büyüleyen ve huzur veren Ay ışığı eşliğinde sessiz, sakin yollardan hızlıca varıyoruz Gaziantep havaalanına. Burada kafilenin eşya teslimi, pasaport kontrol gibi resmi işlemleri hallediliyor. Yeni tanışmalar, yeni simalar, acemilikler, çıkılacak yolculuğun verdiği heyecan, simalarda yakınlarını geride bırakmanın hüznü ile karışık mukaddes beldelere yapılacak yolculuğun mutluluk ve huzuru ve… sonu gelmeyen sorular… sorular… sorular…

Sabah namazını burada eda ettikten sonra hareket saatimiz geliyor ve varacağımız ilk mukaddes belde olan Medine’ye uçmak üzere uçaktaki yerlerimizi alıyoruz. Yan yana oturanlar için bambaşka bir süreç başlıyor. Daha yakından tanışmalar, tecrübe paylaşımları, çocuklar/anne-baba, akrabalar, bunların durumları, meslekleri, ülkenin gidişatı, yeni çıkılan seçim atmosferi, gidilecek yer hakkındaki merakları giderme soruları, hasılı gündem yoğun ve konuşmaların sonu gelmiyor. Derken uçağımız Medine havaalanına iniyor ve herkes bir an evvel kendini dışarı atma yarışına giriyor. Uçağın merdivenlerinden inerken alışık olmadığımız sımsıcak bir hava önce yüzlerimizi sonra bütün vücudu okşayarak karşılıyor bizleri. Hava çok daha sıcak… Uçaktan kapalı alanlara bizi taşıyan otobüslerin içi ise kar havası, klimalar buz gibi, dışarıdaki hava ile arasında uçurum var…

Bütün dünyayı etkisi altına alan Pandemiden sonra Suudi Arabistan’a ilk gidişimiz. Medine havaalanı; Dünyanın muhtelif yerlerinden gelen kafilelerin oluşturduğu yoğunluk, birbirine yeni alışmaya çalışan kafilemizdeki hacı adaylarının sesleri, pasaport kontrolleri esnasında resmi görevlilerin yönlendirmeleri, kafile görevlilerimizin hacılarına yol gösterirken onları kaybetmemek için koşuşturmaları… ve önceki gelişlerimize göre sayıları artan ve erkeklerle konuşmalarında daha rahat olan ‘bayan’ çalışanlarıyla dikkatimizi çekiyor. Buradaki işlemlerimizi bitirdikten sonra Başkanlığımız personellerinin yardım ve yönlendirmeleriyle otobüslerimize binerek Otelimize doğru hareket ediyoruz. Bizi otel resepsiyonunda büyük bir kalabalık karşılıyor. Aynı anda otele varan üç kafilenin oluşturduğu bir kalabalık. Bavulunu, çantasını arayanlar, eşini-arkadaşını bekleyenler, odasını öğrenip anahtarlarını teslim almaya çalışanlar... Derken kısa süre içerisinde herkes odasına çekilince ortalık sakinleşiyor.

Otelimiz Mescid-i Nebevinin kıble tarafında, mescide takriben 600 metrelik bir mesafede. Gayet yakın, nezih, temiz, orta halli bir mekân. Hareme gidiş-geliş son derece rahat ve keyifli oluyor. Abdest alınca uzuvlardaki sular kurumadan varıyoruz namaza. Burada günün ilk faslı, Mescitte kılınan teheccüd namazı ile başlıyor, akabinde Kur’an-ı Kerim tilaveti ile devam edip cemaatle kılınan sabah namazı ile sona eriyor. Her sabah namazdan sonra kafilemizle beraber, mescidin avlusunda Efendimizin Ravzası hizasında bir araya geliyor, mırıldandığımız salavatlar eşliğinde ziyaretimizi yaptıktan sonra dualarımızı yapıyoruz. Ardından sabahın serinliğinden istifade ederek yakın olan, yürüme mesafesindeki Cennetu’l-Baki’, Ğamame mescidi, Ali mescidi veya tren garı gibi yerlerden birini ziyaret ederek otelimize dönüp kahvaltı yapıyoruz. Burada vakit namazlarımızı mutlaka Mescid-i Nebevide kılma azmindeyiz. Bunun dışında kalan zamanlarımızı Medine ve civarında Efendimizden (sav) izler taşıyan belli mekanları ziyaret ederek geçireceğiz.

Medine, İkinci Vatan…

Hz. Peygamberin (sav) gelmesiyle Yesrib’ten dönüşerek Medine’leşen bu şehirde Allah Resul’ünün takriben 10 yılı geçmiş. Onun gelişi ile şereflendikten sonra, medeniyet kelimesi ile aynı kökten gelen Medine adını almış, O’nu ve muhacir Sahabelerini bağrına basmış mukaddes belde... Eflatun’un hayali ve İslam’ın gelmesinden sonraki yüzyıllarda, başta Farabi olmak üzere, İslam filozof ve düşünürlerinin ilham kaynağı mübarek mekân… Onlar Medinetu’l-Fazıla vb. isimleri kullanırken ilhamlarını bu kutsal şehirden almışlar. Bugün de hala ilhamların kaynağı bir medeniyet şehri ve İslam medeniyetinin ana rahmi… Efendimiz (sav) on üç yıl peygamberlik vazifesini Mekke’de yerine getirmiş, düşmanlarının artık kendisine burada huzur vermediğini görünce, Allah’ın izniyle, elli üç sene yaşadığı asli vatanını terk etmiş, Medine’yi ikinci vatan edinmiştir. Mekke fethinden sonra -imkân olmasına rağmen- yine burada kalmayı tercih etmiştir.

Bugünlerde şehirde yoğun bir çekirge ve böcek istilası var, kum taneleri gibi her tarafı kaplayan çekirge ve ufak böcekler gökten yağan kar tanelerini andırıyor ve insanın üstüne üstüne geliyorlar hiç çekinmeden. Börtü–böcek de hasretiyle yanıyor burada medfun bulunan kâinatın Efendisinin (sav)… Belki de O’nu ziyaret edebilmek için kendilerinden geçiyor, pervane gibi dönerek kendini ateşlere atıp yakıyorlar. Burada ziyaret edilecek yerlerin başında Peygamber mescidi ve içindeki Ravza-i Mutahhara (tertemiz bahçe-Efendimizin kabri) gelmektedir. Mescit, Efendimiz hicretten sonra Medine’ye varır varmaz temelini atıp inşa ettiği ilk mekân. O gün inşa edilen şeklinin üzerine tarih içerisinde çok defa eklemeler yapılarak genişletilmiş ve büyük bir alanı kapsayacak hale getirilmiştir. Ancak ne kadar değişse de Efendimiz dönemindeki çekirdek kısmı belli ve yoğun bir ziyaretçi akınına uğramaktadır.

Ravza ziyaretleri randevu usulü yapılmakta, erkek ve kadınlar için günün farklı zamanlarında belli saatler tahsis edilmiş. Randevu günümüz geldiğinde ikindi namazını kıldıktan sonra ziyaret saati öncesi hazırlığımızı yaptık. Resmi görevlilerin yönlendirmesiyle grup halinde Babü’s-Selama doğru ilerledik, ilerledikçe kalabalık ve insan yoğunluğu artıyor. Nihayet tek sıra haline dizilerek, Babü’s-Selam tarafında, plastik ve ayrılabilen bariyerlerle oluşturulan alanın içine kafile olarak girdik. Takriben yarım saat Ravza’nın yan tarafında, zamanımızı salavat ve dualarla değerlendirerek bekledikten sonra Mescidin içine doğru geçtik. Girdiğimiz yol bizi, Efendimiz tarafından Cennet Bahçesi olarak isimlendirilen alana ulaştırıyor. Burası diğerlerinden farklı lambalarla aydınlatılmış, halı ve sütunlarının deseni farklı. Dünyada cennetten tek parça olan bu mekâna giren, bir daha çıkmak istemiyor. İnsanlar tıklım tıklım doldurmuş, neredeyse birbirlerinin sırtına secde edecekler.

Düşünün, dünyada iken Cennete giriyorsunuz. Buradaki duygu, his ve yaşadıklarımızı tam olarak bilinen hiçbir kelime ya da cümle ile dile getirmek gerçekten mümkün değildir. Karşımızda Allah Resul’ünün insanlığa son dersini irad ettiği minberi, hemen yanında insanlığa imamlık ettiği mihrabı ve yanı başında mübarek kabr-i şerifi. O minberde mesajlarını eksiksiz iletmiş; mihrabında o mesajların hayata geçirilmesi konusunda imamlık/rehberlik etmiş ve sonunda ebedi istirahatine çekilmiş… Hayalen O’nu minberi ve mihrabında düşünüp mesajlarını tekrar hatırlıyor insan. Zaman ihtiyarladığı halde bütün mesajları taptaze, insana ruh vermeye, onu diri tutmaya devam ediyor. Ve topyekûn insanlık, Adem’in çocukları olarak bu mesajlara ne kadar da muhtacız şimdi.

Acaba diyorum; o zamanda yaşasaydık, bu mübarek mekânda o muhterem insanı dinleyen bahtiyarlardan biri mi olurdum? Ya da karşısında biri mi? Aman Allah’ım düşünmesi bile insanı kahrediyor, başka ihtimal de yok zaten. Hamdolsun ki; bugün O’nun insanlık için açtığı ve kendisi başta olmak üzere bütün peygamberlerin pişdarlık ettiği ana cadde, anayol olan İslam üzere olma fırsatını bahşetmiş. Dünya hayatının mahiyetini tam anlamış ve Allah’ın rızasından başka hiçbir şeyi hedefine koymaya değer görmemiş o muazzam cemaatin peşinde, onlarla aynı yolda olmak, onların ayak izlerine yüzünü–gözünü sürmekten daha büyük bahtiyarlık olabilir mi?

Bu mübarek mekânda olma fırsatı ele geçmişken hiç çıkmak istemiyor insan. Fakat görevlilerin, hareket etme noktasındaki sürekli uyarılarından dolayı ancak iki rekât namaz kılıp dualar ettikten sonra harekete geçmek durumunda kalıyoruz. Ayakkabıları koyduğumuz poşeti alarak mümkün mertebe görünmeyecek şekilde sağ tarafımızda taşıyoruz. Zira sonu görünmeyen bir insan seli ile Efendimizi selamlayarak önünden geçeceğiz. İzdihamdan adım atmak mümkün değil, insanlar yürümüyor sadece akıyor sanki. Dillerde salavat ve selam mırıldanmaları, getirilen emanet selamları arz etme telaşı, insanlar pür dikkat, komutana tekmil vermeye hazırlanan asker gibi… içten içe iniltiler, ağlamalar, yalvarışlar, yakarışlar, dualar, tekbirler, tehliller ve tek tük gayr-ı ihtiyari çıkan bağırma sesleri… devasa bir kalabalık ama edep, saygı ve sükûnet hâkim… son derece yoğun bir duygu seline kapılıyor insan.

Bütün uyarılara rağmen ayrılmak istemeyip yerinde duran ve trafiği kısmen tıkayanlar, hafif de olsa sesini yükseltenler ve maalesef anın tadını çıkararak değerlendirmek yerine telefonuna sarılıp sürekli fotoğraf çekenler... Efendimizin o anda selamımızı aldığını, bizimle alakadar olduğunu düşünüyorum. Mesela tam hizasına gelince beni gördüğünü, selamıma mukabelede bulunduğunu düşündüm ki o an benim için dünyalar durdu sanki, o anın sonu olmasın, hiç bitmesin istedim. Bir taraftan da mahcubiyet duydum, acaba görmek istediği ümmet profiline ne kadar uyuyordu üstüm başım, duruşum. Tarihte her alanda yaptığı devrim\inkılap neticesinde insan olmanın onurunun ortaya çıkarmış, insanı bütün zincirlerinden kurtararak Rabbe kul olma seviyesine yükseltmiş bu yüce şahsiyetin huzurundayım ve kendisine Peygamber olarak inanmışım. Gerçekten ümmeti olabilmiş miyim? Şimdi birebir görüşme imkânımız olsaydı ne derdi acaba? Getirdiği prensipler etrafında kenetlenerek insanlığa örnek teşkil etmesi gereken ümmeti, o prensipleri şahsi veya toplumsal hayatlarında ne derece yerleştirdi, cevaplarını düşündükçe insanı derinden üzen sorular sorular…

Bu ziyaretle aynı zamanda ümitlerimiz canlanıyor, toparlanıp şevke geliyoruz. Mekânın içinde olmanın verdiği duygu ile, demek ki araya uzun zaman girmiş olsa da zamanında bu mekânda böyle yüce karakterli bir insan yaşamış; insana, hayata ve evrene dair prensipler ortaya koymuş, bu prensipleri yaşamayı kendine dert edinen bir topluluk O’nun ve getirdiği prensiplerin etrafında kenetlenmiş beraberce burada yaşamış, konuşmuş, dertleşmiş, ilim tahsil etmiş, müzakereler etmişler… Kim bilir dile gelse bize neler anlatır bu bahtiyar mekân. Ve bu rahimde atılan tohumlar tarihte nice toplum ve devletlerin var olmasına sebep olmuş. Burada gördüğümüz ümmetin bu sevgi seli, o zaman anlatıldığı gibi sahih dini bilgiyle yoğrulup şekil alırsa, bugün dünyanın muhtaç olduğu kâmil insan profilini yine ortaya çıkarabilir, diye kendi iç dünyamda uzunca süren ümitler… düşünceler… Bu duygu, düşünce ve gel-gitler zihnimde hareket ederken ziyaretin sonuna gelmiş, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in bulunduğu kabirlerini selamlayarak dışarıya doğru ağır adımlarla çıkıyorduk. Böylece bir gün daha Akşam ezanı ile sona eriyordu.

 


 

5 yorum:

  1. Bizimle bu değerli anılarınızı paylaştığınız için teşekkür ederiz Hocam. Allah razı olsun. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Mukaddes Beldelere yapılan yolculuk için güzel bir girizgah olmuş. Cümlelerdeki samimiyet kendini hissettiriyor...

    YanıtlaSil
  3. Maşallah Allahım sizden razıolsun hocam haccı yaşadım ben mine Kızılcık hacda beraberdik sizden çok memnun kaldık hizmetinizde dolayı annen yaşdayimrabim bütün kotululerden
    korusun 🤲🤲

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel bir yazı olmuş. Buna birinci denildiğine göre inşaallah devamı gelir.

    YanıtlaSil
  5. Ramazan hocam ALLAH senden razı olsun. Beraber yaptığımız haç farizasını unutamıyorum.bu cümleleri yazarken gözlerim doluyor yarabbi diyorum.bize bir daha kutsal beldeleri nasip et
    ..sizlerle yine oralarda olmak istiyorum.⁹

    YanıtlaSil

Yazarlar