22 Şubat 2024 Perşembe

Hac Yolculuğunda Hisler ve Hatıralar- II

HAC YOLCULUĞUNDA HİSLER VE HATIRALAR- II

(2023 Yılı) 

Dr. Ramazan YILDIRIM

Kuba Mescidi

Medine’de ikinci ziyaret yerimiz Kuba Mescidi. Peygamberimiz (sav) Mekke’den hicret edip gelince burada birkaç gün konaklamış ve bu arada, ayağının tozuyla bu mescidi inşa etmiştir. Sonraki dönemlerde büyük bir alanı içine alacak şekilde genişletilmiş tabi cami. İnşa edildiği zaman göz önüne alındığında Müslümanın, İslam toplumunun cami ile ilişkisinin nasıl olması gerektiğini gösteren şahane bir örnek. Zira Efendimiz (sav) uzun bir yolculuktan (hicretten) yeni gelmiş, o günkü vasıtalarla, yorgun argın ve maddi anlamda hiçbir imkânı, hatta kalacak evi bile yok ama Cami inşa etmiş. Çünkü ev ferdin kalacağı yer; Cami, cemiyetin, toplumun mekanıdır. Böylece bizlere, toplum olmanın yollarını araştırın, biz olmanın vesilelerini bulun, önce biz olun ki ben olabilesiniz, diye ders veriyor.

Bu mescit, temelinde fedakarlığın, samimiyetin, takvanın olduğu bir mekân bundan dolayı da Kur’an’ın övgüsüne mazhar olmuş. İslam’ın zor günlerini hatırlattığı için Efendimiz (sav) kendisi zaman zaman burayı ziyaret etmiş ve Müslümanların da ziyaret etmelerini tavsiye etmiştir. Hatta İslam’ın o zor günlerini unutmamak için burayı ziyaret edenlerin bir Umre sevabı kazanacağını söylemiştir. Zira dava sahibi için, davasına başladığı zor zamanlar ile hedefine vardığı günler arasında bir ıttırad/süreklilik/tutarlılık vardır. O da (sav) zorlu başlangıç ile devlet reisi olduğu günler arasındaki zamanın kendisinden bir şey götürmediğini, yaşantısını asla değiştirmediğini, güzel ahlakını olduğu gibi devam ettirdiğini gösteriyordu. Başlangıç ve sonu aynı çizgide birleştirmek için de zor günler unutulmamalıydı. Camide iki rekât namaz kılıp dualar ettikten sonra dışarıda toplanan kafilemize cami hakkında tanıtıcı bilgiler verip oradan ayrılıyoruz…

Mescid-i Kıbleteyn

İki kıbleli mescit… Bu mescit de Medine’ye son derece yakın bir mesafededir. Önceleri Kudüs’teki Mescid-i Aksaya dönüp namaz kılan Hz. Peygamber ve Ashabının en içten arzuları Kâbe’ye dönmek ve orayı kıble edinmekti. Bir müddet sonra bu özlem ve şiddetli istek kabul görmüş ve bir gün öğlen veya ikindi namazında, Müslümanlara imamlık yapan Hz. Peygamber (sav), namazın ilk iki rekatını bitirince gelen vahyin emriyle, namaz esnasında Kâbe’ye dönmüş ve son iki rekâtı o şekilde tamamlamıştır. Böylece bu namazın iki rekâtı Mescid-i Aksaya, iki rekâtı da Kâbe’ye dönülerek kılınmıştır. Bu hatırayı canlı tutmak için bugün de Mescid-i Aksaya bakan tarafta Kıble alameti konulmuş ve hala durmaktadır.

Hacılarımızdan,-“Hocam biz de Mescid-i Aksaya dönüp birkaç rekât namaz kılsak nasıl olur?” diyenler oluyor. Tabi, inen Kur’an ayetleriyle kıble kesin bir şekilde Kâbe olarak tespit edildikten sonra bunun artık mümkün olmadığını söylüyoruz. Namaz esnasında Hz. Peygamber (sav) ve Ashabının anında Kabe’ye dönmeleri, Allah’ın emirlerini yerine getirme konusundaki ciddiyet ve süratlerini hatırlatıyor insana. Yani “şu namaza başladık, bitsin, artık bundan sonraki diğer namazlarda Kâbe’ye döner kılarız” denilmiyor, emir anında yerine getiriliyor. Mevzu son derece hassas ve titiz…Zira emreden Alemlerin Rabbi, bir saniye bile ertelemeye gelmez. Aklıma, içkiyi kesin bir şekilde yasaklayan ayetler indiği zaman Müslümanların gösterdiği hassasiyet ve emri yerine getirmede gösterdikleri sürat geliyor. Zira içki kesin bir şekilde yasaklandığı zaman birçok Müslümanın evinde belki fıçılarla içkisi vardı ve bunları elde etmek için kim bilir ne kadar çalışmış ve yorulmuşlardı. Ancak hiçbiri “hele şu elimizdeki içkileri bitirelim artık, ondan sonra Allah’ın içki yasağı emrine uyarız,” dememişti. Herkes elinde ne varsa tereddüt etmeden, anında dökmüş ve belki ayların emeğini çöpe atmışlardı. Hz. Ömer’in ifadesiyle Medine sokakları günlerce içki kokusundan geçilememişti.

Aynı zamanda tesettürü emreden ayetler indiğinde Sahabenin gösterdiği hassasiyeti düşünüyor insan... Düşünün, tesettüre uygun olmayan bir kıyafetle Mescide giden Müslüman hanımlar, mescitte iken inen tesettür ayetini duyunca, başka imkân olmadığı için, mescidin halı ve kilimlerinden buldukları parçaları üstlerine sararak evlerine gitmişlerdi. Biz olsaydık muhtemelen “artık eve varalım ondan sonra hallederiz”, diye düşünürdük. Allah’ın emirlerinin asla ötelenmemesi gerektiğini gösteren muhteşem itaat örnekleri ve insanı hayran bırakan hassasiyet anlayışı. Dünya hayatı her an sona ermeye mahkûm olduğundan, her konuda Allah’a itaat ertelenmemeli aslında. Bu camide de iki rekât namaz kılıp dualar ettikten sonra, cami hakkındaki tanıtıcı bilgileri kafilemizle paylaşıyoruz. Onlardan gelen soruları cevapladıktan sonra ayrılıyoruz…

Hendek / Mesacid-i Seb’a

Bugün ziyaret yerlerimizden biri de Hendek savaşının meydana geldiği mekandır. Burada yolcuların arabadan inmesine izin verilmiyor, dolayısıyla ziyaretlerimizi ağır bir şekilde seyir halinde olan otobüslerimizle yapıp geçiyoruz. Geçerken gördüğümüz yerlere bakarak kafilemize olayı ve mekânı anlatmaya çalışıyoruz. Efendimizin (sav) dua ve ibadet ettiği birkaç noktayı birleştiren yerde bugün büyükçe bir mescit inşa edilmiş. Aynı şekilde Efendimizin (sav) dua ettiği, çadırını açtığı, savaşın sevk ve idaresini yaptığı tepedeki noktada küçük bir yapı inşa edilmiş. Tepenin etrafında farklı noktalarda irili ufaklı küçük mescitler, o savaş hengamesinde sahabenin ileri gelenlerinin dua ve tazarruda bulunduğu noktalarda inşa edilen hatıralar olarak karşımızda duruyor.

Kafilemize, bu savaşın Müslümanlar için ölüm-kalım meselesi olduğunu hatırlatıyoruz. Müslümanların bir ay boyunca devam eden muhasaraya karşı, ağır şartlar altında, gösterdikleri fedakârlık, sabır ve sebatları sonunda düşmanın nasıl hezimet uğradığını anlatıyoruz. Ayrıca kuşatmanın devam ettiği bu bir ay boyunca, savaşın şiddetlendiği zamanlarda bile ne cepheyi ve ne de ibadetlerini asla terk etmediklerini vurguluyoruz. Savaş esnasında dahi asla ihmal etmeden kıldıkları namazı (Salat’u-l Havf) münavebeli bir şekilde nasıl kıldıklarını anlatarak ve arabalardan inmeden devam edip gidiyoruz.

Uhud

Bir sonraki ziyaret yerimiz Uhud… Yekpare taş parçasından oluştuğu için uhud/vahid adını alan bu dağın eteğinde Ayneyn (okçular) tepesinin yanında duruyor, kıyamete kadar gelecek Müslümanlar için ibret ve derslerle dolu olan Uhud savaşını anlatıyoruz kafilemize. Karşımızda Uhud Şehitlerinin bulunduğu şehitlik var, etrafı yüksekçe bir duvarla çevrili, duvarın üstünde demir parmaklıklar. Adeta içeriyi göstermemesi için parmaklıklar birbirine neredeyse yapışık bir şekilde. İçerideki mezarlıklar yer seviyesi ile dümdüz bir şekilde, sadece küçük birer taş parçası duruyor birbirine yakın noktalarda. Bizim mezarlıklardaki gibi ad, soyadı vs. yazılı olduğu herhangi bir mezar taşı yoktur. Burada Efendimizin (sav) savaşta şehit olan amcası Hz. Hamza başta olmak üzere, 70 sahabe medfun bulunuyor.

Öteden beri mekanların ruhu olduğuna inanırım. Bu mekândaki dinginlik, belki yaşanmışlıkların ortama kattığı derinlik bambaşka dünyalara götürüyor insanı… Dikkat kesilince tekbir, tevhid, tehlil nidaları, at kişnemeleri, savaş naraları, ok vızıltıları, kılıç-kalkan çarpışmaları, yaralı iniltilerini duyar gibi oluyor insan. Bakışlarımızı biraz daha kaldırıp bakınca Efendimizin (sav) savaş esnasında sığındığı mağara tam karşımızda. Neden mağaraya sığınmak durumunda kaldı? Neden savaşın seyri Müslümanlar lehine devam ederken birden aleyhlerine döndü? Neden oracıkta düştü yetmiş Sahabe toprağın kara bağrına? Düşündükçe insanı derinden üzen sorular. Mübarek dişinin kırıldığını, yüzünün yaralanıp kanının akarak burayı şereflendirdiğini hatırlıyor insan…

Uhud derslerle dolu gerçekten. Bunları yer ve zamanın müsaitlik durumuna göre kafilemizle beraber hatırlamaya çalışıyoruz;

1. İstişarenin Önemi ve Bağlayıcılığı. Efendimiz (sav) aslında meydan savaşına taraftar değildi. Medine’de kalıp savunma savaşı yapılmasını arzu ediyordu. Ancak savaş öncesi yaptığı istişarede, Sahabenin bir kısmı meydan savaşında ısrar edince kendi görüşünden vazgeçerek istişarenin sonucuna uymuştur.

2. Azim ve Kararlılık. Yapılan istişarede Efendimizin (sav) taraftar olmadığı halde meydan savaşını kabul ettiğini gören sahabeler, sonradan gelip pişman olduklarını, savunma savaşında kalmayı kabul ettiklerini söylemelerine rağmen, Hz. Peygamber (sav) “bir Peygamber zırhını giydikten sonra savaşmadıkça çıkarmaz” buyurarak kararlı davranmıştır.

3. Verilen Talimatları Harfiyen Yerine Getirmenin Gerekliliği. Efendimiz (sav) Ayneyn tepesine yerleştirdiği okçulara; “leş kargalarının vücutlarımızı parçaladığını görseniz bile asla yerlerinizi terk etmeyin” diye talimat vermişti. Ancak buna rağmen, farklı saiklerle yerlerini terk etmeleri, Müslümanlar lehine olan savaşın seyrini birden aleyhlerine çevirmişti.

4. Sahabenin Peygamberimize (sav) olan Sevgisi. Her ortamda Allah Resulüne (sav) olan sevgi ve muhabbetlerini gösteren Sahabe, Uhud günü savaş şiddetlenince O’nun etrafında etten duvar ördüler. Hz. Musab b. Ümeyr başta olmak üzere, kaç tanesi gelen kılıç darbeleri ve oklara karşı vücudunu siper ederek Uhud’un eteklerinde şehit düştü ve bize fedakarlığın nasıl olması gerektiğini anlattılar.

5. Efendimiz (sav) ve Sahabesinin davalarına olan iştiyakı ve cesaretleri. O gün orada uğruna savaşılan tek dava İslam ve İslam’ın bizim gibi sonraki nesillere ulaştırılması azmiydi. Herhangi somut bir menfaat vs. söz konusu değildi. Onlar bu dava uğruna her şeyi göze aldılar.

6. Müslümanın aslında sert bir ağaç/kütük değil, adeta eğilen bir ekin gibi olduğunu, kırılmadığını sadece eğildiğini ve akabinde hemen toparlandığını. Zira o gün alınan yenilgi çok ağırdı ama bu, Müslümanların kökleri üzere tekrar dirilmelerine ve biz buradayız demelerine engel olmadı.

7. En zor şartlarda bile başarıya olan azmi ve inancı kaybetmeden, hedefe ulaşmanın yollarını aramanın gerekliliğini. Zira savaştan hemen sonra Hz. Peygamber, ordusu ile düşmanı takip ederek, yıkılmadıklarını onlara gösterdi. Bu ordu içerisinde yara-bere içerisinde olup bineği üzerinde dahi duramayacak vaziyette olanlar vardı.

8. Efendimiz (sav) normal bir insan gibi tepkiler verdiği halde asla kin tutmadığını. Zira Hz. Hamza’nın parçalanmış cesedini görünce “Amca ben onlardan yetmiş tanesini bu hale getireceğim diye yemin etti.” Ancak Allah’ın uyarmasıyla yemininden vazgeçerek kefaret ödedi. Çünkü O, kendini ve davasını oracıkta boğmaya gelenleri bile daha sonra affeden yüce bir karakterdi.

9. İnsan eğitimi açısından, bugün kötü olan birinin yarın iyi biri olabileceğini gösterdi ve bu konularda asla önyargılı olmamak gerektiği hatırlattı. Zira o gün İslam’ın azılı düşmanı ve yenilginin baş mimarı olan Hz. Halid b. Velid daha sonra İslam’ın keskin kılıcı ve bükülmez bileği olmuştur.

10. Peygamberimizin (sav) -Batılı bazı düşünürlerin iddia ettiği gibi- savaş değil rahmet Peygamberi olduğunu gösterdi. Zira Uhud savaşı Medine’ye 5, Hendek ise 7 km mesafede meydana gelmiştir. Düşünün, düşman 410 km mesafeden kalkıp kendisini ve şehrini yok etmeye gelmişken, O (sav) bir nevi savaşa mecbur kalmış ve şehrinin yanı başında savunmaya geçmiştir.

11. Savaş ne kadar büyük olursa olsun, nefisle yaptığımız sürekli savaşa nispeten küçük cihad olduğunu. Asıl büyük cihad, ebedi ahiret yurdunu kazanmak veya kaybetmek uğruna nefsimizle yaptığımız mücadeledir. Efendimiz (sav) Uhud gibi bir savaştan dönerken öyle buyurmuştur.

12. Müslümanın, zaman ve zeminde istemediği bazı olayların meydana gelmesinden dolayı zaman ve zemine küsmemesi gerektiğini. Uhud yenilgisinden sonra bazı Müslümanlarda, oraya karşı bir antipati geliştiğini gören Efendimiz (sav); “Biz Uhud’u severiz, Uhud da bizi”, buyurarak bunun önüne geçmiştir. Çünkü bütün evren ve içindekiler Müslümandır.

13. Müslümanların, kendilerini yok etmeyi hedefleyen her olaydan sonra daha bir güçlendiklerini. Nitekim Uhud bir açıdan Müslümanlar için her alanda daha da güçlenmenin ve kendi ayakları üzerinde durmanın başlangıcı olmuştur.

Ziyaret ettiğimiz bu yerlerin her biri Efendimizden (sav) ve Sahabesinden manevi izler taşıyor. O esnada insanı bambaşka duygular, hisler, düşünceler sarıyor ki; bazen kalem tasvirden aciz kalıyor… Böylece bizlerde ve kafilemizde duygulu anların yaşanmasına vesile olan bu mekanların ziyareti de sona eriyor.


 

5 yorum:

  1. M.Zeki SERDAROĞLU22 Şubat 2024 10:15

    Gayet yerinde tespitler ve akıcı bir yazı. Kalemine ve eline sağlık. Yazıların devamını bekleriz.

    YanıtlaSil
  2. Allah razı olsun hocam yüreğinize sağlık

    YanıtlaSil
  3. Hocam Allah razı olsun bizi sanki oralara götürdünüz duyğulandırdınız çok teşekkür ederim hocam Allah’a emanet oluntüm kafile arkadaşlarım

    YanıtlaSil
  4. Bu güzel yazı ile bir kez daha o mekanlara zihnen ve hayalen gittik, geldik, duygulandık, Uhud'ta hüzünlendik, kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil

Yazarlar