CANLI VE VİCDANLI
Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ
Canlı olmak acıyı hissetmektir,
vicdanlı olmak ise başkasının acısını hissetmektir.
Canlı olan hareket eden, ihtiyacına yönelen, güvenlik arayan, güvendiğine sığınandır; sevdiğine ulaşmaya çalışan, korktuğundan uzaklaşan, ulaştığında mutlu olan, ulaşamayınca üzülendir; zarar gördüğünde, yaralandığında, canı yandığında tepki veren, acı çeken, acısını bütün organlarıyla hissedendir…
Vicdanlı en başta canlı olandır. Cansız varlıktan vicdan beklenmez.
Çünkü o edilgendir ve ne etkin ne de etken olabilir. Ama canlı varlık etkindir
ve etken olandır; karar verir, yönelir, yönlendirir ve eylem yapar ya kazanır
ya kaybeder, her durumda sonuç hesabına yazılır; kazandığında sevinir,
kaybettiğinde üzülür...
Ama canlı olan başkaları için de
üzülüyorsa ya annedir ya da vicdan sahibi.
Her canlı yavrusunu korur. Bu anne olmanın doğal refleksidir.
Yaratan böyle yaratmış. Eğer annelik refleksi olmasa canlı neslinin devamı söz
konusu olmazdı. Bu özellik insan için geçerli olduğu kadar hayvanlar için de
geçerlidir.
İnsanda artı bir özellik
daha vardır: vicdan. İnsan neslinde annelik böylece iki yönlü destekle güçlendirilmiştir.
Hem annelik duygusu hem de vicdan. Ancak insanda vicdan kaybolursa bu annelik
duygusuna da zarar verir. Bu da insanın diğer hayvanlara göre dezavantajıdır.
Çünkü insanın hareket alanı hayvandan çok daha geniştir. Bu da ona verilen
iradenin yani karar alma gücünün genişliğinden kaynaklanmaktadır.
Kendisine verilmiş olan özgür iradesiyle insanın hayvanın altına
inmesi de meleğin üstüne çıkması da mümkündür. Faziletin en yükseğine ve
rezaletin en dibine inebilir. Çünkü hayvanın güdüsü yiyecek bulmaya ve güvenlik
sağlamaya odaklıdır. Ama insan böyle değildir, hırsının ve tamahkârlığının
ölçüsü yoktur. Eğer bir insan vicdanını yitirmiş, aklının frenini boşa almış ve
sınırlarını göz ardı etmişse yapacağının boyutunu ve vereceği zararın hacmini
hesap etmek neredeyse imkânsızdır. Böylesi bir tipin “hayvanda da aşağı düşmesi,
yaratılmışların er şerlisi olması ve dibin en dibine inmesi” mümkündür. Çünkü “insan
eylemleri öngörülemeyen varlıktır.”
Demek ki vicdan önemli ve öncelikli. Ne demiştik? Vicdan başkasının
acısını hissedebilmektir. İşte bu his ortadan kalktığında kişi sadece kendisi
ve istekleriyle sınırlı düşünmeye başlar, kanun ve kuralları keyfine göre
yorumlar hatta onları yok hükmünde görür; hep hakkından söz eder, görev ve
sorumluluktan kaçar; kendi isteğinin önemini, başkasının isteğinin gereksizliğini
vurgular; sürekli mağduriyet edebiyatı yapar, başkalarının yakınmasını boş
bahane sayar… Sonuçta vicdansızlık bütün benliğini kaplar.
Vicdansızın umudu uzayda kapladığı yer kadardır, eni genişliğinde,
boyu uzunluğunda ne bir ileri ne bir geri. Kendisine bir zarar dokunduğunda,
acısını bütün bedeniyle hissettiğinde hemen umudunu yitirir, kötümserlik
karanlığına bürünür, tükenmişlik ve yok olmuşluk duygusuna kapılır. Hiç kimseye
acı duymadığı için kendisine acı duyulacağı aklına bile gelmez. Hatta acı
duyulmasına şaşırır. En kötüsü hiç kimsenin yanında olmadığı için kimse de onun
yanında olmaz. Artık iş işten geçtiği bir anda kendisiyle baş başa kalır,
muhasebe yapmaya ve pişmanlık duymaya bile fırsat bulamaz.
Öte yandan vicdan sahibi başkalarının acısını hissederken kendini
ihmal eden değildir. Kendi acısıyla başkalarının acısını harmanlayandır. O kendisini
herkesten biri olarak görür, herkesle sevinir, herkesle üzülür. Umudu da
herkesi içine alacak boyuttadır. Bir felaket sonrası tek bir kimsenin bile
kalması, kurtulması, el uzatması, göz göze gelmesi umudunun yeşermesi için
yeterlidir. Herkes kurtulmadan hiç kimse kurtulmayacak ilkesi ve duygusuyla
hareket edendir. İnsanı hemcinsi olarak görmek, Müslümanı kardeş olarak
tanımak, adaleti herkes için olmazsa olmaz bilmek, kardeşine karşı merhameti
elden bırakmamak… onun vicdanının ilkesi ve canlılığının gayesidir.
Müslüman işte bu canlı ve vicdanlının timsalidir.
Onun yol haritası canın, malın, dinin, aklın ve neslin korunmasıdır.
Kişi canlılığının gereği olarak canını koruyacak, canlılığını
sürdürmek için malını koruyacak, vicdanının ölçüsü olan dinini koruyacak,
ölçüyü olay ve olguya ayarlayan aklını koruyacak ve hep birlikte var olabilmek
ve varlığını sürdürmek için neslini koruyacak.
Canlı ve vicdanlıya tarihten en iyi örnek Hz. Musa ve Hz. Harun:
Zalim Firavunun zulmünden mazlum Yahudileri kurtarmaya çalışanlar.
Canlı ama vicdansıza tarihten en çarpıcı örnek Firavun ve
askerleri: Çocuklara kadar bütün erkekleri öldürenler, kadınları
köleleştirenler.
Bugünün dünyasında vicdanlıya en iyi örnek çağdaş Firavun
Netenyahu’nun öldüremediği Musa misali Gazzeli yiğitler ile Siyonist İsrail’in
sergilediği soykırıma karşı sokaklara çıkanlar, seslerini yükseltenler, boykota
katılanlar, dilini ve kalemini mazlum lehine oynatanlar, ellerinden gelenin
fazlasını yapanlar; yardım için çırpınanlar, el açıp yakaranlar, haykıranlar,
kendi canları yanmış gibi acı duyanlar…
Vicdansıza en çarpıcı örnek ise Siyonist Yahudiler ve emperyalist destekçileri:
Kadın, çocuk, hasta, hamile demeden herkesi öldürenler, katliama destek verenler,
bir de utanmadan mağduriyet rolü yapanlar, yalanlarıyla zulümlerini perdelemeye
kalkanlar ve bütün bunlara göz yumanlar ile gönüllü ya da zorunlu onlara kölelik
yapanlar, acizlik ve eziklik gösterenler…
Bir de ortada duranlar var: Haybeden canlı ve vicdanlı geçinenler,
kendilerini kandıranlar, başkalarını da kandırdıklarını sananlar… Sahi, bunlar
hangi kategoriye girer dersiniz?
21 Recep 1445 /
1 Şubat 2024
0 yorum:
Yorum Gönder