Gelecek yıllarda tarih halen
sosyal, siyasî ve ekonomik etkileri kısmen devam eden 15 Temmuz 2016 başarısız
darbe kalkışmasını etraflıca yazacaktır. Burada kısaca 15 Temmuz darbesinin
tarihte meydana gelen diğer darbelerden önemli bazı farklarına işaret etmeye
çalışacağım. Darbe sürecine bizzat şahit olanlardan biri olarak bazı gözlem ve
tespitlerimi paylaşmak istiyorum.
15 Temmuz akşamı televizyonlarda darbe
ile ilgili ilk haberler yayınlanmaya başladığında daha önce 12 Eylül ve 28
Şubat darbeleri ile 27 Nisan e-muhtırasını yaşayan biri olarak askerlerin böyle
bir çılgınlığa kalkışabileceklerine inanamadım.
Birçok vatandaşımız gibi Sayın
Cumhurbaşkanımız’ın çağrısı üzerine iki yakınımla birlikte otomobilimizle Atatürk
Havalimanı’na doğru yola çıktık. İkamet ettiğim Başakşehir ilçesindeki
konutumuz ile Havalimanı arasındaki mesafe 17 km. kadardır. Evden yola
çıktığımızda binlerce insanın araçlarıyla ve yaya olarak yollara düştüğünü gördüm.
Birkaç km. sonra araçla ilerlemenin mümkün olmayacağını anlayınca aracımızı
yolun ortasında kilitleyerek devam etmeye karar verdik.
Binlerce insan bizim gibi yollara
dökülmüştü. Yolda Havalimanı’ndan kaçan darbeci askerlerin araçlarıyla ve
tanklarıyla karşılaşıyorduk. Bu araçlar hızlıca geçtiğinde onları durdurma
teşebbüsü oluyordu. Bir kısmı insanların hayatlarını tehlikeye atacak şekilde
araçlarını insanların üzerine sürerek devam ederken bir kısmı ise
durduruluyordu. Durdurulan araçların etrafında toplanan kalabalıklar tekbirler
getiriyordu. İnsanların bazıları tedarikli gelmiş; bayraklarını getirmişlerdi.
Çok az parti bayrağı vardı. Bir askeri aracın üstüne AKPARTİ bayrağıyla çıkan
bir vatandaşı, muhtemelen çoğu AKPARTİ’li olan aracın etrafındakiler, meselenin
parti meselesi değil, milli bir mesele olduğunu söyleyerek aracın üstünde parti
bayrağını sallamaması hususunda uyardılar. Vatandaş, itiraz etmeden parti
bayrağını indirdi. Eline tutuşturulan Türk bayrağını sallamaya başladı.
Bazı askerler, vatandaşlar
tarafından yakalanmıştı. Yakalanan askerlerin bazılarının gözlerinde ölüm
korkusu vardı. Ancak kalabalığın içinden sürekli “askerlere dokunmayın, onlar
bizim çocuklarımız” sesleri yükseliyordu. Hatta askerlerden biri bir aracın
üzerine çıkarıldı; eline tutuşturulan Türk bayrağını sallamaya başladı. Aracın çevresindekiler
ise “en büyük asker bizim asker” sloganlarıyla coşkularını ifade ettiler.
Yaklaşık üç saatlik bir yürüyüşten
sonra Havalimanı’na ulaştığımızda Sayın Cumhurbaşkanımız’ın uçağı yeni inmişti.
Bir süre orada kaldıktan sonra yine üç saatlik bir yürüyüşten sonra aracımıza
ulaşabildik. Eve girdiğimizde sabahın yedisi olmuştu.
Bu sıradaki gözlemlerim ve sonraki
günlerdeki gelişmeler çerçevesinde dikkatimi çeken birkaç hususu tarihe not
düşmek adına zikretmek istiyorum.
Vatandaşını Direnişe Davet Eden Liderler
Bildiğim kadarıyla ilk defa bir
Cumhurbaşkanı ve Başbakan, ülkenin güvenliğini sağlamak üzere devletin
kendisine emanet ettiği silahı devleti koruma iddiasıyla ortaya çıkan teröristlere
karşı harekete geçmeye davet etmiştir. Bilindiği geçmişte meydana gelen
darbelerde siyasîler genellikle pasif bir rol üstlenmişlerdi. Süleyman
Demirel’in “altı kere gittim, yedi kere geldim” sözü meşhurdur. Siyasîler
genellikle aktif olarak kanunsuzluğa karşı koymak yerine sabırla tekrar siyasî
hayata dönmeyi beklemeyi tercih etmişlerdir. Mücadele ruhunu taşıyan çok az
siyasî olmuş; fakat halkı duruma müdahil olmaya davet eden bir siyasetçi ve
yönetici çıkmamıştır.
Örgütlü Olmayan Halk Hareketi
Darbe teşebbüsünü darbecilerden ve
işbirlikçilerinden başka kimse bilmiyordu. Cumhurbaşkanımız vatandaşı sokağa
davet ettiğinde herhangi bir örgütün yönlendirmesi olmadan, insanımız hür
iradesiyle sokağa indi. Daha önceki darbelerde halk sokağa inme iradesi ortaya
koymamış; olanlara karşı nefretini içinde saklayıp eyleme geçmemiştir.
Taşkınlık Yapmayan Bir Halk
Ülkenin dört bir yanında örgütlü
olmayan milyonlarca insan sokağa indiği halde insanların canlarına ve mallarına
bir saldırı olmadı. Yine bu insanlar silah taşımadan, silahlı canilere karşı
durdular. Bu örgütlenme, herhangi bir kurum ya da kuruluşuna organizasyonu
olmadan gerçekleştirildi. Vatandaş, silah taşıyan ve hatta kendilerine ateş
eden suçlulara karşı olgun davrandı. Bu kadar büyük kalabalıkları kontrol etmek
çok zor olmasına rağmen, kimsenin denetimi ve kontrolüne gerek olmadan yüz
akıyla süreçten çıkıldı. Bu, hakikaten büyüleyici bir durumdu. Baskıya,
darbelere ve ezilmişliğe yıllardır dayanan milletimizin gösterdiği bu asil
tepki tarihte önemli bir örnek olarak zikredilecektir.
Normal şartlarda böyle zamanlarda
insanların taşan duygularını kontrol etmek çok zordur. Başlarında yönlendirici
bir kimse olmamasına rağmen ve bazı gençler yerlerinde duramadıkları halde
gayet soğukkanlı bir şekilde yakalanan askerler emniyet görevlilerine teslim
edilmiştir.
Erkeklerle Kadınların Birlikte Direnişleri
Darbeye karşı direniş, erkek-kadın
ayrımı olmaksızın bütün vatandaşların birlikte yazdıkları bir destandır. Hatta
belki de kadınlar zaman zaman daha aktif olmuşlardır. Gaziler arasında birçok
hanımın olması, kadınların silahların önüne çıktıklarını göstermektedir.
Cesaretle Durdurulan Bir Darbe
Sokağa inen vatandaşlar arasında
her yaştan ve farklı görüşlerden insanlar vardı. Bu direniş, bir parti hareketi
değil, bir milli yürüyüştü. Muhtemelen Sayın Cumhurbaşkanımıza oy verenler
olduğu gibi oy vermeyen birçok insan da vardı.
Gözlemlediğim kadarıyla insanlar
silahlı bir şekilde sokağa inmiş değillerdi. Sadece birkaç gencin ellerinde
sopalar gördüm. O sopalarla tankları durdurmanın mantıklı bir izahı yoktu. Ancak
içlerindeki iman ve samimiyetle tankları durdurdular.
Vatandaşın fedakârlığı ve azmi göz
yaşartacak cinstendi. Erkekler kadar kadınlar da, gençler kadar yaşlılar da
büyük bir cesaretle canlarını feda ettiler.
Gerekçesi Olmayan Darbe
Geçmişte darbeciler, halk nezdinde
meşruiyet kazanabilmek amacıyla bir çaba içerisine giriyorlardı. Oysa bu darbe
girişiminde halkı hesaba katmayan, insanımızı ciddiye almayan bir üstten bakış
tavrı vardı.
Memlekette darbeyi meşru göstermeye
imkân verecek herhangi bir sebep olmamasına rağmen sanki her şey kötüye
gidiyormuş gibi darbeye kalkışılması, kabul edilemezdi. Hiç kimsenin darbecilere
inanmadığı ve inanacak bir sebebin de olmadığı gayet açıktı. Kuşkusuz her
hükümetin bazı icraatları eleştirilebilir, yapılan bazı işlerden hedeflenen
sonuçlar alınmayabilir. Hatta bazen yanlış da yapılmış olabilir. Ancak açıktır
ki asırlardan sonra insanımızın özgüven duymaya başladığı, sosyal devlet
anlayışında ve ekonomik alanda önemli atılımların olduğu bir dönem yaşıyoruz. Etrafımızda
yanan ateşe rağmen ülkemiz bugüne kadar kendisini koruyabilmiştir. Yapılan
hizmetler, vicdan sahibi herkes tarafından görülürken ülkenin batmakta olduğunu
söyleyerek kurtarıcı iddiasıyla yönetimi gasp edecek kişilere kim inanır? Böyle bir ortamda darbeye kalkışmak tam bir
cinnet halidir. Bu cinnet halinin nasıl meydana geldiğini darbenin arkasındaki
gücü dikkate aldığımızda anlıyor; darbecilerin iradelerini başkalarına teslim
etmiş birer kukla oldukları acı gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Dinî Kimlikle Kendini Tanıtan Bir Örgüt
Karşılaştığınız bu darbenin önemli
bir özelliği darbecilerin bir dinî grubun mensupları olmalarıdır. İlk defa bir
darbenin arkasında açık bir şekilde bir cemaat çıkmaktadır. Oysa dinî cemaat ya
da gruplar, toplumun dinî hayatının daha sağlıklı bir şekilde yaşanması için
oluşmuş yapılar olmalıdır.
Dine hizmet ettiği iddiasıyla ortaya
çıkan bu grup kendisini “hizmet hareketi” gibi oldukça masum ve insanların
hoşuna gidecek bir kimlikle sunmuş; ancak zamanla devlet kademelerinde ve özel
sektörde kendilerine rakip olacak kimselere yaşama hakkı tanımayarak devlet
içinde âdeta bir devlet oluşturmuşlardı.
Siyasete meşru olmayan yollarla
müdahale etmek isteyen bu örgütün gerçek gücü ve ülke için oluşturduğu tehlike,
insanların çoğu tarafından darbeden sonra görülebildi. Bir dinî cemaatin ülkenin
mukadderatıyla oynayabilecek bir darbeye kalkışması ülkemizde ilk defa
görülmektedir. Muhtemelen bu örgütün daha önceki darbe ya da postmodern
darbelerle de ilişkisi vardır. Ancak bu sefer bizzat darbenin sorumluları
olarak ortaya çıkmışlardır.
Darbe girişimi, darbecilerin sırf
kişisel hırslarını tatmin ve makam elde etme isteğiyle izah edilemez. Zira
darbenin askerî ayağında bulunanların çoğu zaten gelebilecekleri en üst
makamlara gelmiş ya da normal prosedür içinde gelebilecek insanlardır. Hatta
bunların birçoğu geldikleri yerleri hak etmeyecek durumda olmalarına rağmen
cemaat tarafından kayırılarak bu makamlara getirilmişlerdir. Belki de bu
görevlere gelmiş olmalarındaki en önemli etkenin cemaat olmasından dolayı böyle
bir kalkışmayı meşru görmüş ve içinde yer almışlardır.
Burada hatırlatılması gereken bir
konu da dinî kavramlar kullanılarak itaat ve teslimiyetin nasıl kötü amaçlar
için kullanılabileceğine şahit olmamızdır.
Ülkeyi İç Savaşa Sürükleme Hedefi
Son darbede yer alanların ihanetlerinin
geçmişte meydana gelen darbelerden çok ileri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Darbe
girişiminin aslında İslâm dünyasına yönelik toplu saldırı içindeki Haçlı
zihniyetinin büyük planının bir parçası olduğunu söylemek yanlış değildir.
Bilindiği gibi İslâm dünyası birkaç asırdır büyük bir saldırıyla karşı karşıyadır.
Onlarca parçaya bölünmüş; sürekli suni sorunlar sebebiyle kavga ettirilen
Müslümanların bugün için ayakta durabilen, Batı açısından risk bölgesi olarak
görülen, fakat İslâm dünyası için ümit kaynağı olan Türkiye'nin karıştırılması
teşebbüsü yerel bir ihanet olarak açıklanamaz.
Son darbe girişiminden önce ülkemizde
daha kolay ve mevcut yapıyı çok ciddi değişikliğe uğratmadan yönetimi
değiştirme teşebbüsünde bulunan örgüt, beşinci ya da altıncı kalkışmasında
ülkeyi bir iç savaşa sürükleyecek adımı atmıştır.
Darbe girişimi sadece Türkiye'ye ve
Türkiye'deki yöneticilere karşı değil Türkiye'nin varlığına karşı girişilmiş
olan büyük bir saldırıdır. Bu saldırıyla aynı zamanda Batı emperyalizmine karşı
İslâm dünyasında yeşeren düşünce birliğini parçalama teşebbüsü olduğu da
muhakkaktır. Resmin tamamına baktığımızda bu işin arkasındaki gücün sadece bir
dinî grup olmadığını, daha büyük bir düşmanla ve saldırıyla karşı karşıya olduğumuzu
görüyoruz.
Darbe teşebbüsü neticesinde ülkede
bir kaos meydana getirmek, iç savaş süreci başlatmak ve ülkeyi Suriye ve Mısır
gibi ülkelerden daha kötü bir duruma sürükleyecek bir oyun oynandığı
muhakkaktır.
Oyunun bozulmasını sağlayan önemli
bir kaç etken vardır ki bunları da darbe sürecinin başarısız hale gelmesinde
önemli etkenler olarak zikretmek gerekir.
Yöneticilerle Halkın Elele Vermesi
Darbenin başarısız olmasındaki
önemli etkenlerin başında Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın gelişmenin
duyulmasının hemen ardından ortaya koydukları istikrarlı tutumdur. Devlet
yönetiminde en ufak bir tereddüt olmaması ve bu işe karşı konulacağının açık
bir dille ifade edilmesi, vatandaşımızın onların arkasında saf halinde
durmalarını sağlamıştır. Kuşkusuz bu birlik, darbelere karşı Türk siyasi
tarihinde görülen ilk tavırlardan birisidir.
İlk defa bir Cumhurbaşkanı
başkomutan sıfatını da kullanarak halka, elleri silahlı teröristlere karşı
sokağa inme emri vermiştir. Kuşkusuz bu emir çok büyük bir risktir ve bu riski
Cumhurbaşkanı üstlenerek hayatını ortaya koymak suretiyle milletle beraber tarihî
bir karar imza atmıştır.
Hz. Osman'ın şehadeti ile
sonuçlanan İslâm tarihindeki ilk darbeden bugüne kadar meydana gelen darbelerde
vatandaşla yöneticilerin ilk defa bu kadar güçlü bir şekilde uyum içerisinde
hareket ettiklerini söyleyebiliriz. Tarihte bu darbeye karşı ortaya konan
tavrın bu boyutu da vurgulanacaktır. Sonraki günlerde vatandaşın desteği
günlerce meydanları boş bırakmayarak bir şölene dönüştürülmüştür.
Görsel Medyanın Desteği
Darbeciler, muhtemelen devletin
resmi televizyonunu ele geçirerek durumu kontrol altında tutacaklarını
düşündüler. Bugün sayıları yüzlerle ifade edilen, bütün yayın organlarını
kontrol etmeleri kolay değildi. Belki uydu yayınını keserek bu hedeflerine
ulaşabilirlerdi, ancak bu teşebbüslerini gerçekleştirememişlerdir.
Medyanın meşru iktidarın yanında
yer alması, ilk defa karşılaşılan bir durumdur. Bunda da iktidarın açık
tutumunun belirleyici bir etkiye sahip olduğu ifade edilmelidir. Ülkemizde ilk
defa çok sesliliğin ifadesi olan farklı televizyon kuruluşlarının mevcudiyeti
darbeye karşı direnen yöneticilere destek olan halka motivasyon kaynağı olmuştur.
Sosyal Medyanın Aktif Olarak Kullanılması
Darbenin başarısız olmasındaki
önemli etkenlerden biri, sosyal medyanın aktif olarak kullanılmış olmasıdır. Bilindiği
gibi sosyal medya üzerinden hızlı bir şekilde harekete geçebilen, bu alanı aynı
zamanda bilgilenme platformu olarak da kullanan bir nesil yetişmektedir. Bu
alan, yönlendirmeye ve tahrike oldukça müsaittir. Ancak darbe girişimi
sırasında sosyal medya olumlu bir fonksiyona sahip olmuştur. Meselenin bu
boyutunu da unutmamak gerekir.
Sonuç olarak ülkemizin karşı
karşıya kaldığı son darbe ihaneti, birçok boyutuyla ilk defa meydana gelen
büyük bir gelişmedir. Yöneticilerimiz ve halkımız büyük bir kahramanlık örneği
göstererek insanımızın geleceğe daha güvenle bakmasını sağlamışlardır.
Geçmişteki darbelerin büyük
tahripkâr etkileri meydana gelmişse de bu darbeye kalkışan örgütün ve darbeye
karşı ortaya çıkan direnişin gelecekte önemli örneklikler olarak ele alınacağı
muhakkaktır. Kuşkusuz tarihçiler 15 Temmuz darbesini sadece milletimize
kazandırdığı özgüven sebebiyle değil, diğer milletlere örnek olması yönüyle de
zikredeceklerdir. Öyle görünüyor ki artık hiçbir şey 15 Temmuz öncesi gibi
olmayacaktır.