7 Ocak 2017 Cumartesi

15 Temmuz Başarısız Darbesinin Geçmişteki Darbelerden Farkı

15 Temmuz Başarısız Darbesinin Geçmişteki Darbelerden Farkı

Gelecek yıllarda tarih halen sosyal, siyasî ve ekonomik etkileri kısmen devam eden 15 Temmuz 2016 başarısız darbe kalkışmasını etraflıca yazacaktır. Burada kısaca 15 Temmuz darbesinin tarihte meydana gelen diğer darbelerden önemli bazı farklarına işaret etmeye çalışacağım. Darbe sürecine bizzat şahit olanlardan biri olarak bazı gözlem ve tespitlerimi paylaşmak istiyorum.
15 Temmuz akşamı televizyonlarda darbe ile ilgili ilk haberler yayınlanmaya başladığında daha önce 12 Eylül ve 28 Şubat darbeleri ile 27 Nisan e-muhtırasını yaşayan biri olarak askerlerin böyle bir çılgınlığa kalkışabileceklerine inanamadım.
Birçok vatandaşımız gibi Sayın Cumhurbaşkanımız’ın çağrısı üzerine iki yakınımla birlikte otomobilimizle Atatürk Havalimanı’na doğru yola çıktık. İkamet ettiğim Başakşehir ilçesindeki konutumuz ile Havalimanı arasındaki mesafe 17 km. kadardır. Evden yola çıktığımızda binlerce insanın araçlarıyla ve yaya olarak yollara düştüğünü gördüm. Birkaç km. sonra araçla ilerlemenin mümkün olmayacağını anlayınca aracımızı yolun ortasında kilitleyerek devam etmeye karar verdik.
Binlerce insan bizim gibi yollara dökülmüştü. Yolda Havalimanı’ndan kaçan darbeci askerlerin araçlarıyla ve tanklarıyla karşılaşıyorduk. Bu araçlar hızlıca geçtiğinde onları durdurma teşebbüsü oluyordu. Bir kısmı insanların hayatlarını tehlikeye atacak şekilde araçlarını insanların üzerine sürerek devam ederken bir kısmı ise durduruluyordu. Durdurulan araçların etrafında toplanan kalabalıklar tekbirler getiriyordu. İnsanların bazıları tedarikli gelmiş; bayraklarını getirmişlerdi. Çok az parti bayrağı vardı. Bir askeri aracın üstüne AKPARTİ bayrağıyla çıkan bir vatandaşı, muhtemelen çoğu AKPARTİ’li olan aracın etrafındakiler, meselenin parti meselesi değil, milli bir mesele olduğunu söyleyerek aracın üstünde parti bayrağını sallamaması hususunda uyardılar. Vatandaş, itiraz etmeden parti bayrağını indirdi. Eline tutuşturulan Türk bayrağını sallamaya başladı.
Bazı askerler, vatandaşlar tarafından yakalanmıştı. Yakalanan askerlerin bazılarının gözlerinde ölüm korkusu vardı. Ancak kalabalığın içinden sürekli “askerlere dokunmayın, onlar bizim çocuklarımız” sesleri yükseliyordu. Hatta askerlerden biri bir aracın üzerine çıkarıldı; eline tutuşturulan Türk bayrağını sallamaya başladı. Aracın çevresindekiler ise “en büyük asker bizim asker” sloganlarıyla coşkularını ifade ettiler.
Yaklaşık üç saatlik bir yürüyüşten sonra Havalimanı’na ulaştığımızda Sayın Cumhurbaşkanımız’ın uçağı yeni inmişti. Bir süre orada kaldıktan sonra yine üç saatlik bir yürüyüşten sonra aracımıza ulaşabildik. Eve girdiğimizde sabahın yedisi olmuştu.
Bu sıradaki gözlemlerim ve sonraki günlerdeki gelişmeler çerçevesinde dikkatimi çeken birkaç hususu tarihe not düşmek adına zikretmek istiyorum.

Vatandaşını Direnişe Davet Eden Liderler

Bildiğim kadarıyla ilk defa bir Cumhurbaşkanı ve Başbakan, ülkenin güvenliğini sağlamak üzere devletin kendisine emanet ettiği silahı devleti koruma iddiasıyla ortaya çıkan teröristlere karşı harekete geçmeye davet etmiştir. Bilindiği geçmişte meydana gelen darbelerde siyasîler genellikle pasif bir rol üstlenmişlerdi. Süleyman Demirel’in “altı kere gittim, yedi kere geldim” sözü meşhurdur. Siyasîler genellikle aktif olarak kanunsuzluğa karşı koymak yerine sabırla tekrar siyasî hayata dönmeyi beklemeyi tercih etmişlerdir. Mücadele ruhunu taşıyan çok az siyasî olmuş; fakat halkı duruma müdahil olmaya davet eden bir siyasetçi ve yönetici çıkmamıştır.

Örgütlü Olmayan Halk Hareketi

Darbe teşebbüsünü darbecilerden ve işbirlikçilerinden başka kimse bilmiyordu. Cumhurbaşkanımız vatandaşı sokağa davet ettiğinde herhangi bir örgütün yönlendirmesi olmadan, insanımız hür iradesiyle sokağa indi. Daha önceki darbelerde halk sokağa inme iradesi ortaya koymamış; olanlara karşı nefretini içinde saklayıp eyleme geçmemiştir.

Taşkınlık Yapmayan Bir Halk

Ülkenin dört bir yanında örgütlü olmayan milyonlarca insan sokağa indiği halde insanların canlarına ve mallarına bir saldırı olmadı. Yine bu insanlar silah taşımadan, silahlı canilere karşı durdular. Bu örgütlenme, herhangi bir kurum ya da kuruluşuna organizasyonu olmadan gerçekleştirildi. Vatandaş, silah taşıyan ve hatta kendilerine ateş eden suçlulara karşı olgun davrandı. Bu kadar büyük kalabalıkları kontrol etmek çok zor olmasına rağmen, kimsenin denetimi ve kontrolüne gerek olmadan yüz akıyla süreçten çıkıldı. Bu, hakikaten büyüleyici bir durumdu. Baskıya, darbelere ve ezilmişliğe yıllardır dayanan milletimizin gösterdiği bu asil tepki tarihte önemli bir örnek olarak zikredilecektir.
Normal şartlarda böyle zamanlarda insanların taşan duygularını kontrol etmek çok zordur. Başlarında yönlendirici bir kimse olmamasına rağmen ve bazı gençler yerlerinde duramadıkları halde gayet soğukkanlı bir şekilde yakalanan askerler emniyet görevlilerine teslim edilmiştir.

Erkeklerle Kadınların Birlikte Direnişleri

Darbeye karşı direniş, erkek-kadın ayrımı olmaksızın bütün vatandaşların birlikte yazdıkları bir destandır. Hatta belki de kadınlar zaman zaman daha aktif olmuşlardır. Gaziler arasında birçok hanımın olması, kadınların silahların önüne çıktıklarını göstermektedir.

Cesaretle Durdurulan Bir Darbe

Sokağa inen vatandaşlar arasında her yaştan ve farklı görüşlerden insanlar vardı. Bu direniş, bir parti hareketi değil, bir milli yürüyüştü. Muhtemelen Sayın Cumhurbaşkanımıza oy verenler olduğu gibi oy vermeyen birçok insan da vardı.
Gözlemlediğim kadarıyla insanlar silahlı bir şekilde sokağa inmiş değillerdi. Sadece birkaç gencin ellerinde sopalar gördüm. O sopalarla tankları durdurmanın mantıklı bir izahı yoktu. Ancak içlerindeki iman ve samimiyetle tankları durdurdular.
Vatandaşın fedakârlığı ve azmi göz yaşartacak cinstendi. Erkekler kadar kadınlar da, gençler kadar yaşlılar da büyük bir cesaretle canlarını feda ettiler.

Gerekçesi Olmayan Darbe

Geçmişte darbeciler, halk nezdinde meşruiyet kazanabilmek amacıyla bir çaba içerisine giriyorlardı. Oysa bu darbe girişiminde halkı hesaba katmayan, insanımızı ciddiye almayan bir üstten bakış tavrı vardı.
Memlekette darbeyi meşru göstermeye imkân verecek herhangi bir sebep olmamasına rağmen sanki her şey kötüye gidiyormuş gibi darbeye kalkışılması, kabul edilemezdi. Hiç kimsenin darbecilere inanmadığı ve inanacak bir sebebin de olmadığı gayet açıktı. Kuşkusuz her hükümetin bazı icraatları eleştirilebilir, yapılan bazı işlerden hedeflenen sonuçlar alınmayabilir. Hatta bazen yanlış da yapılmış olabilir. Ancak açıktır ki asırlardan sonra insanımızın özgüven duymaya başladığı, sosyal devlet anlayışında ve ekonomik alanda önemli atılımların olduğu bir dönem yaşıyoruz. Etrafımızda yanan ateşe rağmen ülkemiz bugüne kadar kendisini koruyabilmiştir. Yapılan hizmetler, vicdan sahibi herkes tarafından görülürken ülkenin batmakta olduğunu söyleyerek kurtarıcı iddiasıyla yönetimi gasp edecek kişilere kim inanır?  Böyle bir ortamda darbeye kalkışmak tam bir cinnet halidir. Bu cinnet halinin nasıl meydana geldiğini darbenin arkasındaki gücü dikkate aldığımızda anlıyor; darbecilerin iradelerini başkalarına teslim etmiş birer kukla oldukları acı gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz.

Dinî Kimlikle Kendini Tanıtan Bir Örgüt

Karşılaştığınız bu darbenin önemli bir özelliği darbecilerin bir dinî grubun mensupları olmalarıdır. İlk defa bir darbenin arkasında açık bir şekilde bir cemaat çıkmaktadır. Oysa dinî cemaat ya da gruplar, toplumun dinî hayatının daha sağlıklı bir şekilde yaşanması için oluşmuş yapılar olmalıdır.
Dine hizmet ettiği iddiasıyla ortaya çıkan bu grup kendisini “hizmet hareketi” gibi oldukça masum ve insanların hoşuna gidecek bir kimlikle sunmuş; ancak zamanla devlet kademelerinde ve özel sektörde kendilerine rakip olacak kimselere yaşama hakkı tanımayarak devlet içinde âdeta bir devlet oluşturmuşlardı.
Siyasete meşru olmayan yollarla müdahale etmek isteyen bu örgütün gerçek gücü ve ülke için oluşturduğu tehlike, insanların çoğu tarafından darbeden sonra görülebildi. Bir dinî cemaatin ülkenin mukadderatıyla oynayabilecek bir darbeye kalkışması ülkemizde ilk defa görülmektedir. Muhtemelen bu örgütün daha önceki darbe ya da postmodern darbelerle de ilişkisi vardır. Ancak bu sefer bizzat darbenin sorumluları olarak ortaya çıkmışlardır.
Darbe girişimi, darbecilerin sırf kişisel hırslarını tatmin ve makam elde etme isteğiyle izah edilemez. Zira darbenin askerî ayağında bulunanların çoğu zaten gelebilecekleri en üst makamlara gelmiş ya da normal prosedür içinde gelebilecek insanlardır. Hatta bunların birçoğu geldikleri yerleri hak etmeyecek durumda olmalarına rağmen cemaat tarafından kayırılarak bu makamlara getirilmişlerdir. Belki de bu görevlere gelmiş olmalarındaki en önemli etkenin cemaat olmasından dolayı böyle bir kalkışmayı meşru görmüş ve içinde yer almışlardır.
Burada hatırlatılması gereken bir konu da dinî kavramlar kullanılarak itaat ve teslimiyetin nasıl kötü amaçlar için kullanılabileceğine şahit olmamızdır.

Ülkeyi İç Savaşa Sürükleme Hedefi

Son darbede yer alanların ihanetlerinin geçmişte meydana gelen darbelerden çok ileri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Darbe girişiminin aslında İslâm dünyasına yönelik toplu saldırı içindeki Haçlı zihniyetinin büyük planının bir parçası olduğunu söylemek yanlış değildir. Bilindiği gibi İslâm dünyası birkaç asırdır büyük bir saldırıyla karşı karşıyadır. Onlarca parçaya bölünmüş; sürekli suni sorunlar sebebiyle kavga ettirilen Müslümanların bugün için ayakta durabilen, Batı açısından risk bölgesi olarak görülen, fakat İslâm dünyası için ümit kaynağı olan Türkiye'nin karıştırılması teşebbüsü yerel bir ihanet olarak açıklanamaz.
Son darbe girişiminden önce ülkemizde daha kolay ve mevcut yapıyı çok ciddi değişikliğe uğratmadan yönetimi değiştirme teşebbüsünde bulunan örgüt, beşinci ya da altıncı kalkışmasında ülkeyi bir iç savaşa sürükleyecek adımı atmıştır.
Darbe girişimi sadece Türkiye'ye ve Türkiye'deki yöneticilere karşı değil Türkiye'nin varlığına karşı girişilmiş olan büyük bir saldırıdır. Bu saldırıyla aynı zamanda Batı emperyalizmine karşı İslâm dünyasında yeşeren düşünce birliğini parçalama teşebbüsü olduğu da muhakkaktır. Resmin tamamına baktığımızda bu işin arkasındaki gücün sadece bir dinî grup olmadığını, daha büyük bir düşmanla ve saldırıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Darbe teşebbüsü neticesinde ülkede bir kaos meydana getirmek, iç savaş süreci başlatmak ve ülkeyi Suriye ve Mısır gibi ülkelerden daha kötü bir duruma sürükleyecek bir oyun oynandığı muhakkaktır.
Oyunun bozulmasını sağlayan önemli bir kaç etken vardır ki bunları da darbe sürecinin başarısız hale gelmesinde önemli etkenler olarak zikretmek gerekir.

Yöneticilerle Halkın Elele Vermesi

Darbenin başarısız olmasındaki önemli etkenlerin başında Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın gelişmenin duyulmasının hemen ardından ortaya koydukları istikrarlı tutumdur. Devlet yönetiminde en ufak bir tereddüt olmaması ve bu işe karşı konulacağının açık bir dille ifade edilmesi, vatandaşımızın onların arkasında saf halinde durmalarını sağlamıştır. Kuşkusuz bu birlik, darbelere karşı Türk siyasi tarihinde görülen ilk tavırlardan birisidir.
İlk defa bir Cumhurbaşkanı başkomutan sıfatını da kullanarak halka, elleri silahlı teröristlere karşı sokağa inme emri vermiştir. Kuşkusuz bu emir çok büyük bir risktir ve bu riski Cumhurbaşkanı üstlenerek hayatını ortaya koymak suretiyle milletle beraber tarihî bir karar imza atmıştır.
Hz. Osman'ın şehadeti ile sonuçlanan İslâm tarihindeki ilk darbeden bugüne kadar meydana gelen darbelerde vatandaşla yöneticilerin ilk defa bu kadar güçlü bir şekilde uyum içerisinde hareket ettiklerini söyleyebiliriz. Tarihte bu darbeye karşı ortaya konan tavrın bu boyutu da vurgulanacaktır. Sonraki günlerde vatandaşın desteği günlerce meydanları boş bırakmayarak bir şölene dönüştürülmüştür.

Görsel Medyanın Desteği

Darbeciler, muhtemelen devletin resmi televizyonunu ele geçirerek durumu kontrol altında tutacaklarını düşündüler. Bugün sayıları yüzlerle ifade edilen, bütün yayın organlarını kontrol etmeleri kolay değildi. Belki uydu yayınını keserek bu hedeflerine ulaşabilirlerdi, ancak bu teşebbüslerini gerçekleştirememişlerdir.
Medyanın meşru iktidarın yanında yer alması, ilk defa karşılaşılan bir durumdur. Bunda da iktidarın açık tutumunun belirleyici bir etkiye sahip olduğu ifade edilmelidir. Ülkemizde ilk defa çok sesliliğin ifadesi olan farklı televizyon kuruluşlarının mevcudiyeti darbeye karşı direnen yöneticilere destek olan halka motivasyon kaynağı olmuştur.

Sosyal Medyanın Aktif Olarak Kullanılması

Darbenin başarısız olmasındaki önemli etkenlerden biri, sosyal medyanın aktif olarak kullanılmış olmasıdır. Bilindiği gibi sosyal medya üzerinden hızlı bir şekilde harekete geçebilen, bu alanı aynı zamanda bilgilenme platformu olarak da kullanan bir nesil yetişmektedir. Bu alan, yönlendirmeye ve tahrike oldukça müsaittir. Ancak darbe girişimi sırasında sosyal medya olumlu bir fonksiyona sahip olmuştur. Meselenin bu boyutunu da unutmamak gerekir.
Sonuç olarak ülkemizin karşı karşıya kaldığı son darbe ihaneti, birçok boyutuyla ilk defa meydana gelen büyük bir gelişmedir. Yöneticilerimiz ve halkımız büyük bir kahramanlık örneği göstererek insanımızın geleceğe daha güvenle bakmasını sağlamışlardır.

Geçmişteki darbelerin büyük tahripkâr etkileri meydana gelmişse de bu darbeye kalkışan örgütün ve darbeye karşı ortaya çıkan direnişin gelecekte önemli örneklikler olarak ele alınacağı muhakkaktır. Kuşkusuz tarihçiler 15 Temmuz darbesini sadece milletimize kazandırdığı özgüven sebebiyle değil, diğer milletlere örnek olması yönüyle de zikredeceklerdir. Öyle görünüyor ki artık hiçbir şey 15 Temmuz öncesi gibi olmayacaktır.

Yazarlar