24 Ocak 2017 Salı

Peygamberlerin Atası Hz. İbrahim


Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN

Hz. İbrahim, aynı coğrafyada doğan ilahî kaynaklı üç büyük din olan Yahudiliğe, Hıristiyanlığa ve İslâm’a mensup insanların saygı duyduğu, tevhit inancının en önemli peygamberlerinden biridir. Özellikle Yahudilerde ve Müslümanlarda Hz. İbrahim motifi çok önemlidir. Kutsal Kitap’ın Eski Antlaşma bölümünde ve Kur’ân-ı Kerim’de Hz. İbrahim hakkında epey bilgi mevcuttur.
Kur’ân’daki surelerin birinin adını taşıdığı Hz. İbrahim’in ismi Kur’ân’da 69 yerde geçmektedir. Araplar, onu ataları olarak kabul eder. Dinler tarihindeki yeri dikkate alındığında diğer dinî şahsiyetlerin, peygamberlerin, velilerin ve ashabın çeşitli yerlerde makamları ve mezarları olduğu gibi üç büyük dinin saygı duyduğu bir peygamber olan Hz. İbrahim’in de birçok yere nispet edilmesi olağandır.
İbrahim adı, Tevrat’ın bazı bölümlerinde Avram (Abram) bazı yerlerde ise Avraham (Abraham) şeklinde geçer. Yahudilere göre adı önce “yüce baba” anlamında Avram iken daha sonra “milletlerin babası” anlamındaki Avraham’a dönüşmüştür.
Kutsal Kitap’ta şöyle bir ifade geçer: “Tanrı, ‘Seninle yaptığım antlaşma şudur.’ dedi. ‘Birçok ulusun babası olacaksın. Artık adın Avram değil, Avraham olacak.’”[1]  Bununla birlikte ismin menşei tam olarak tespit edilebilmiş değildir.[2]
Tevrat’ta İbrahim’in babasının adı Terah,[3] Kur’ân’da ise Âzer[4] şeklinde geçmektedir. Âzer kelimesinin isim ya da sıfat olup olmadığı, isim ise kimin ismi olduğu konusunda İslâm bilginleri arasında ihtilaf vardır.
Bazı İslam tarihçileri ve tefsirciler, Kur’ân ve Tevrat arasındaki isim farklılığını izah sadedinde çeşitli açıklamalar yapmışlardır. İleri sürülen farklı görüşleri iki gruba ayırmak mümkündür:
Birinci görüşte olanlara göre Hz. İbrahim’in babasının adı Âzer’dir. Kur’ân, bunu açık bir şekilde belirtmiş olup bu konuda farklı kaynaklara başvurmaya gerek yoktur.
İkinci gruptakilere göre Hz. İbrahim’in babasının gerçek adı Terah olup Âzer ismi onun lakabı, babasının taptığı putun adı ya da hem Âzer, hem de Terah olmak üzere babasının iki isme sahip olduğu yahut Âzer’in İbrahim’in amcası ya da dedesi olduğu şeklinde farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Hz. İbrahim’in babasının adı olarak geçen iki isimden biri Kur’ân’a, diğeri de sonuç itibariyle Tevrat’a dayanmaktadır. Bu sebeple Terah adını kabul eden bilginlere yönelik bazı eleştiriler yapılmıştır.
Hz. İbrahim’in babası hakkında Tevrat’ta yer alan bilgiler ile Kur’ân’da yer alan tasvirler arasında başka farklılıklar da mevcuttur. Tevrat, Hz. İbrahim’in babasını kendisiyle beraber hicret edenlerden biri olarak gösterirken,[5] Kur’ân-ı Kerim’e göre o, Allah’ın düşmanıdır.[6]
Hz. İbrahim’in yaşadığı dönem kesin olarak bilinmemekle birlikte milattan önce XXII.-XX. yüzyıllarda yaşadığı söylenir. İsrailî kaynaklardan onun Nemrud döneminde yaşadığı anlaşılmaktadır. Hz. İbrahim’in çocukluğu hakkındaki rivayetlerde Nemrud’un adı geçer.
Kur’ân-ı Kerim’de Nemrud’un adı zikredilmemişse de Hz. İbrahim’in onunla olan tartışması anlatılmıştır: “Allah’ın kendisine verdiği iktidara dayanarak İbrahim ile Rabbi hakkında tartışmaya giren kimseyi görmedin mi? İbrahim, ‘Rabbim hayat veren ve öldürendir.’ deyince o, ‘Hayat veren ve öldüren benim.’ dedi. İbrahim, ‘Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir.’ dedi. Bunun üzerine inkârcı ne diyeceğini bilemedi. Allah, zalimler topluluğuna rehberlik etmez.[7]
Elimizdeki kaynaklardan hareketle Hz. İbrahim’in doğum yerini kesin olarak tespit edebilmek güçtür. Onun doğduğu yer olarak birçok farklı yerleşim yerinin adı zikredilmektedir. Tevrat’ta Hz. İbrahim’in memleketi “Ur Kasdim”[8] şeklinde geçmekte olup bu ifade Yunancaya “Keldanilerin Ur Kenti”[9] şeklinde çevrilmiştir. Ancak Ur şehrinin, “Kaldelilerin Ur Kenti” olarak zikredilmesi, tarihi realiteye uymadığı için eleştirilmiştir. Çünkü Hz. İbrahim’in yaşadığı m. ö. XX. yüzyılda Ur şehrine Elamlılar hâkimdi. Yine Tevrat’ın Hz. Musa’ya vahyedildiği m. ö. XIII. yüzyılda Kaldeliler (Keldaniler) henüz tarih sahnesine çıkmamıştı.
İslâm kaynaklarında Hz. İbrahim’in doğum yeri ve memleketi olarak Kusa,[10] Babil, Harran, Hürmüzcerd, Sus, Kesker, Verkâ ve Basra ile Kufe arası bir yer zikredilmektedir. Bunlardan başka Urfa’daki yaygın ve kabul gören söylenceye göre Hz. İbrahim Urfa’da doğmuş ve burada ateşe atılmıştır. Ancak henüz bu söylenceyi destekleyecek tarihî ve arkeolojik veriler yoktur. Bununla birlikte Tevrat’ta yer alan bilgilerden hareketle Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak’la evlendirilen Rebeka’nın Mezopotamya bölgesinden götürülmesi ve torunu Hz. Yakub’un Harran’daki dayısının yanında bir süre kalması, Hz. İbrahim’in ailesinin Yukarı Mezopotamya bölgesiyle ilişkisi olduğunu göstermektedir. Ancak bu ilişki, Hz. İbrahim’in Urfa’da doğduğunu söylememiz için yeterli değildir.
Hz. İbrahim’in çocukluk hayatı hakkında kutsal metinlerde fazla bir bilgi yoktur. Kur’ân’da, peygamberlikten önce Tanrı’nın birliğine ulaştığı bir muhakemesi anlatılır:  Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü. ‘Rabbim budur.’ dedi. Yıldız batınca, ‘Batanları sevmem.’ dedi. Ayı doğarken görünce, ‘Rabbim budur.’ dedi. O da batınca, ‘Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum.’ dedi. Güneşi doğarken görünce de, ‘Rabbim budur; zira bu daha büyük.’ dedi. O da batınca, dedi ki: ‘Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Ben hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.’[11]
Kur’ân, Hz. İbrahim’in peygamber olarak seçildiğini ve kendisine sahifeler verildiğini ifade eder.[12] Peygamber olduktan sonra kavmini dine davet etmiş; ancak onlardan beklediği olumlu tepkiyi alamamıştır.[13] Babasını da dine davet etmiş; ancak babası onu kovmakla tehdit etmiştir: “Kitap’ta İbrahim’i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi. Bir zaman o babasına dedi ki: ‘Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın? Babacığım! Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola çıkarayım. Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli olan Allah’a asi oldu. Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın yakını olmandan korkuyorum.’ (Babası:) ‘Ey İbrahim!’ dedi, ‘Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, and olsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur!’ İbrahim: ‘Selam sana (esen kal).’ dedi. ‘Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana karşı çok lütufkârdır. Sizden de, Allah’ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki (senin için) Rabbime dua etmemle bedbaht (emeği boşa gitmiş) olmam.[14]
Hz. İbrahim’in babası için mağfiret dileği kabul edilmemiştir.[15]  İbrahim’in babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah’ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki, İbrahim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi.[16]
Hz. İbrahim’in ateşe atılması, yaşadığı toplumun tanrılarını kabul etmemesi ve tanrılarına hakaret olarak algıladıkları sözler ve davranışları sebebiyledir. Kur’ân-ı Kerim, onun bu mücadelesini şu ayetlerde anlatır: “And olsun biz İbrahim’e daha önce rüştünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık. O, babasına ve kavmine. ‘Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?’ demişti. Dediler ki: ‘Biz, babalarımızı bunlara tapar bulduk.’ (İbrahim),  ‘Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz.’ dedi.  Dediler ki: ‘Bize gerçeği mi getirdin, yoksa oyunbazlardan biri misin?’ ‘Hayır!’ dedi; ‘Sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şahitlik edenlerdenim. Allah’a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!’ Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye. ‘Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir.’ dediler. (Bir kısmı), ‘Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş.’ dediler. ‘O halde onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.’ dediler. ‘Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?’ diye sordular. ‘Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa!’ dedi. Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine), ‘Zalimler sizlersiniz, sizler!’ dediler. Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: ‘Sen bunların konuşmadığını pekâlâ biliyorsun.’ dediler. İbrahim, ‘Öyleyse Allah’ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hala tapacak mısınız? Size de, Allah’ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun? Siz akıllanmaz mısınız?’ dedi. (Bir kısmı), ‘Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin!’ dediler.[17]
Böylece yaptıklarından dolayı Hz. İbrahim’in ateşe atılarak cezalandırılmasına karar verdiler. Bu olay, Kutsal Kitab’ın Yaratılış kitabında anlatılmamakla birlikte Talmud Nedarim’de ve İbrani edebiyatında ateşe atılma hadisesine yer verilmektedir.
Hz. İbrahim ateşe atıldı; ancak ateş onu yakmadı: “‘Ey ateş! İbrahim için serinlik ol!’ dedik. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.[18] Ateşin onu nasıl yakmadığıyla ilgili Kur’ân’da bir açıklama yoktur. Bazı müfessirler, bunun nasıl mümkün olduğuyla ilgili bazı açıklamalar yapmışlardır.
Urfa’da halk arasında yaşayan inanca göre Hz. İbrahim ateşe atıldığında ateş suya, odunlar ise balığa dönüşmüştür.  Öte yandan Urfa’daki söylenceye göre çiğ köftenin Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı sırada bütün odunların toplanması üzerine bir avcının avladığı bir ceylanı yemek yapması için hanımına getirmesi üzerine ortaya çıkmıştır.
İslam Tarihi kaynaklarında ve tefsirlerde, Hz. İbrahim’in ateşe atılma hadisesiyle ilgili İsrailî rivayetlere ve efsanelere dayanan pek çok ayrıntı vardır. Taberî ve İbn Kesîr gibi bilginlerin kitaplarına, göz atıldığında olay hakkında epey bilgi bulmak mümkündür. Hz. İbrahim’in yakılması için fikir verenden, odun toplanma şekline, ateşin büyüklüğünden, Hz. İbrahim’in ateşte kalış süresine kadar birçok husus hikâye edilmiştir; ancak bu konuda anlatılanların sağlam dayanaklara sahip olduğunu söylemek mümkün değildir.
Hz. İbrahim’in yaşadığı kentte ateşe atılmak suretiyle cezalandırılmasından sonra Allah’ın emriyle çıktığı tarihî yolculuk, insanlık tarihindeki önemli hâdiselerden biridir. Tevrat’taki anlatıma göre Terah, İbrahim, İbrahim’in kardeşi Haran’ın oğlu Lut ve İbrahim’in karısı Sara, Kaldelilerin Ur kentinden Kenan ülkesine gitmek üzere yola çıktı ve Harran’a giderek oraya yerleşti. Hz. İbrahim’in babası Terah Harran’da öldü.[19] Ancak Kur’ân’da Hz. İbrahim’in babasının kendisiyle birlikte hicret ettiğine dair bir bilgi yoktur. Harran’da bir süre ikamet eden Hz. İbrahim, Rabbin emri üzerine hanımı Sara ve yeğeni Lut ile birlikte mallarını alarak Kenan diyarına gitti.[20] Burada kıtlık baş göstermesi üzerine geçici bir süre için Mısır’a gitti. Bir müddet Mısır’da kaldıktan sonra tekrar Kenan diyarına döndü.[21]
Hz. İbrahim’in çocuğu olmayınca hanımı Sara, cariyesi Hacer’i Hz. İbrahim’e verdi. Hz. İbrahim 86 yaşındayken oğlu İsmail dünyaya geldi.[22] 100 yaşına geldiğinde hanımı Sara’dan oğlu İshak dünyaya geldi.[23] Kur’ân’da Hz. İbrahim’in Hz. İshak adlı oğlunun dünyaya geleceği, Lût kavmini cezalandırmak üzere görevlendirilmiş melekler tarafından bildirilmiştir: “And olsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim'e müjde getirip ‘Selâm sana!’ dediler. O, ‘Size de selâm’ dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki: ‘Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.’ İbrahim'in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı müjdeledik; İshak'ın arkasından da Yakûb'u. Karısı, ‘Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu çok şaşılacak bir şey!’ dedi. Melekler, ‘Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O övülmeye layıktır, şanı yücedir.’ dediler. İbrahim'in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı. Çünkü İbrahim çok içli ve Allah'a yönelen bir kimseydi. Elçilerimiz, ‘Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir.’ dediler.[24]
Tevrat’a göre Hz. İbrahim Rab’le yaptığı antlaşmanın simgesi olarak 99 yaşında sünnet oldu.[25]
Hz. İbrahim, İsmail’in doğumundan sonra eşi Sara’nın kıskançlık göstermesi ve Hacer’i uzaklaştırmak istemesi üzerine Hacer’le İsmail’i Mekke’ye götürdü.[26]
Tevrat’a göre Sara 127 yaşında Hevron’da (bugünkü el-Halil kenti) vefat edince Hz. İbrahim tarafından Makpela mağarasına defnedildi.[27] Sara’nın vefatından sonra Hz. İbrahim, Ketura isimli bir kadınla evlenmiş ve ondan çocukları olmuştur. Kendisine ait olan her şeyi oğlu İshak’a bırakan Hz. İbrahim, 175 yaşında vefat etmiş; oğulları İsmail ve İshak tarafından Makpela mağarasına defnedilmiştir.[28]
Buraya kadar, Kur’ân ve Kutsal Kitab’ı esas alarak Hz. İbrahim’in hayatıyla ilgili aktardığımız bilgiler, Hz. İbrahim’in tarihî kişiliğini ortaya koymaya imkân verecek yeterlikte değildir. Arkeolojik bulgular ve bilimsel çalışmalar arttıkça, Hz. İbrahim’in hayatı hakkında daha geniş malumata sahip olmayı umuyoruz.




[1] Kutsal Kitap, Yaratılış 17/4-5.
[2] Ömer Faruk Harman, “İbrahim”, DİA, XXI, 267.
[3] Kutsal Kitap, Yaratılış 11/26.
[4] En’âm 6/74.
[5] Kutsal Kitap, Yaratılış 11/31.
[6] Tevbe 9/114.
[7] Bakara 2/258.
[8] Kutsal Kitap, Yaratılış 11/28, 31.
[9] Güney Irak’ta bulunan bugünkü Tellu’l-Mukayyer.
[10] Bugünkü Tel İbrahim.
[11] En’âm 6/76-79.
[12] Bakara 2/130-131. Ayrıca bk. Necm 53/36-37; A‘lâ 87/19.
[13] En‘âm 6/80-81.
[14] Meryem 19/41-48.
[15] Meryem 19/47; Şuara 26/96; Mumtehine 60/4.
[16] Tevbe 9/114.
[17] Enbiyâ 21/51-68.
[18] Enbiyâ 21/69-71.
[19] Kutsal Kitap, Yaratılış 11/31-32.
[20] Kutsal Kitap, Yaratılış 12/1-5.
[21] Kutsal Kitap, Yaratılış 12/10-20.
[22] Kutsal Kitap, Yaratılış 16.
[23] Kutsal Kitap, Yaratılış 21/5.
[24] Hûd 11/69-76. Ayrıca bk. Zâriyât 51/24-37.
[25] Kutsal Kitap, Yaratılış 17/27.
[26] İbrahim 14/37.
[27] Kutsal Kitap, Yaratılış 23.
[28] Kutsal Kitap, Yaratılış 25.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar