Prof.
Dr. Adnan DEMİRCAN
Hz.
İbrahim, aynı coğrafyada doğan ilahî kaynaklı üç büyük din olan Yahudiliğe,
Hıristiyanlığa ve İslâm’a mensup insanların saygı duyduğu, tevhit inancının en
önemli peygamberlerinden biridir. Özellikle Yahudilerde ve Müslümanlarda Hz.
İbrahim motifi çok önemlidir. Kutsal Kitap’ın Eski Antlaşma bölümünde ve Kur’ân-ı
Kerim’de Hz. İbrahim hakkında epey bilgi mevcuttur.
Kur’ân’daki
surelerin birinin adını taşıdığı Hz. İbrahim’in ismi Kur’ân’da 69 yerde
geçmektedir. Araplar, onu ataları olarak kabul eder. Dinler tarihindeki yeri
dikkate alındığında diğer dinî şahsiyetlerin, peygamberlerin, velilerin ve
ashabın çeşitli yerlerde makamları ve mezarları olduğu gibi üç büyük dinin
saygı duyduğu bir peygamber olan Hz. İbrahim’in de birçok yere nispet edilmesi
olağandır.
İbrahim
adı, Tevrat’ın bazı bölümlerinde Avram (Abram) bazı yerlerde ise Avraham
(Abraham) şeklinde geçer. Yahudilere göre adı önce “yüce baba” anlamında Avram
iken daha sonra “milletlerin babası” anlamındaki Avraham’a dönüşmüştür.
Kutsal
Kitap’ta şöyle bir ifade geçer: “Tanrı, ‘Seninle yaptığım antlaşma şudur.’
dedi. ‘Birçok ulusun babası olacaksın. Artık adın Avram değil, Avraham olacak.’”[1] Bununla birlikte ismin menşei tam olarak
tespit edilebilmiş değildir.[2]
Tevrat’ta
İbrahim’in babasının adı Terah,[3]
Kur’ân’da ise Âzer[4] şeklinde
geçmektedir. Âzer kelimesinin isim ya da sıfat olup olmadığı, isim ise kimin
ismi olduğu konusunda İslâm bilginleri arasında ihtilaf vardır.
Bazı
İslam tarihçileri ve tefsirciler, Kur’ân ve Tevrat arasındaki isim farklılığını
izah sadedinde çeşitli açıklamalar yapmışlardır. İleri sürülen farklı görüşleri
iki gruba ayırmak mümkündür:
Birinci
görüşte olanlara göre Hz. İbrahim’in babasının adı Âzer’dir. Kur’ân, bunu açık
bir şekilde belirtmiş olup bu konuda farklı kaynaklara başvurmaya gerek yoktur.
İkinci
gruptakilere göre Hz. İbrahim’in babasının gerçek adı Terah olup Âzer ismi onun
lakabı, babasının taptığı putun adı ya da hem Âzer, hem de Terah olmak üzere
babasının iki isme sahip olduğu yahut Âzer’in İbrahim’in amcası ya da dedesi
olduğu şeklinde farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Hz.
İbrahim’in babasının adı olarak geçen iki isimden biri Kur’ân’a, diğeri de
sonuç itibariyle Tevrat’a dayanmaktadır. Bu sebeple Terah adını kabul eden
bilginlere yönelik bazı eleştiriler yapılmıştır.
Hz.
İbrahim’in babası hakkında Tevrat’ta yer alan bilgiler ile Kur’ân’da yer alan
tasvirler arasında başka farklılıklar da mevcuttur. Tevrat, Hz. İbrahim’in
babasını kendisiyle beraber hicret edenlerden biri olarak gösterirken,[5]
Kur’ân-ı Kerim’e göre o, Allah’ın düşmanıdır.[6]
Hz.
İbrahim’in yaşadığı dönem kesin olarak bilinmemekle birlikte milattan önce
XXII.-XX. yüzyıllarda yaşadığı söylenir. İsrailî kaynaklardan onun Nemrud
döneminde yaşadığı anlaşılmaktadır. Hz. İbrahim’in çocukluğu hakkındaki rivayetlerde
Nemrud’un adı geçer.
Kur’ân-ı
Kerim’de Nemrud’un adı zikredilmemişse de Hz. İbrahim’in onunla olan tartışması
anlatılmıştır: “Allah’ın kendisine verdiği
iktidara dayanarak İbrahim ile Rabbi hakkında tartışmaya giren kimseyi görmedin
mi? İbrahim, ‘Rabbim hayat veren ve öldürendir.’ deyince o, ‘Hayat veren ve
öldüren benim.’ dedi. İbrahim, ‘Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen
de onu batıdan getir.’ dedi. Bunun üzerine inkârcı ne diyeceğini bilemedi.
Allah, zalimler topluluğuna rehberlik etmez.”[7]
Elimizdeki
kaynaklardan hareketle Hz. İbrahim’in doğum yerini kesin olarak tespit
edebilmek güçtür. Onun doğduğu yer olarak birçok farklı yerleşim yerinin adı
zikredilmektedir. Tevrat’ta Hz. İbrahim’in memleketi “Ur Kasdim”[8]
şeklinde geçmekte olup bu ifade Yunancaya “Keldanilerin Ur Kenti”[9]
şeklinde çevrilmiştir. Ancak Ur şehrinin, “Kaldelilerin Ur Kenti” olarak
zikredilmesi, tarihi realiteye uymadığı için eleştirilmiştir. Çünkü Hz. İbrahim’in
yaşadığı m. ö. XX. yüzyılda Ur şehrine Elamlılar hâkimdi. Yine Tevrat’ın Hz.
Musa’ya vahyedildiği m. ö. XIII. yüzyılda Kaldeliler (Keldaniler) henüz tarih
sahnesine çıkmamıştı.
İslâm
kaynaklarında Hz. İbrahim’in doğum yeri ve memleketi olarak Kusa,[10]
Babil, Harran, Hürmüzcerd,
Sus, Kesker, Verkâ
ve Basra ile Kufe arası bir yer zikredilmektedir. Bunlardan başka
Urfa’daki yaygın ve kabul gören söylenceye göre Hz. İbrahim Urfa’da doğmuş ve
burada ateşe atılmıştır. Ancak henüz bu söylenceyi destekleyecek tarihî ve
arkeolojik veriler yoktur. Bununla birlikte Tevrat’ta yer alan bilgilerden
hareketle Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak’la evlendirilen Rebeka’nın Mezopotamya
bölgesinden götürülmesi ve torunu Hz. Yakub’un Harran’daki dayısının yanında
bir süre kalması, Hz. İbrahim’in ailesinin Yukarı Mezopotamya bölgesiyle
ilişkisi olduğunu göstermektedir. Ancak bu ilişki, Hz. İbrahim’in Urfa’da
doğduğunu söylememiz için yeterli değildir.
Hz.
İbrahim’in çocukluk hayatı hakkında kutsal metinlerde fazla bir bilgi yoktur.
Kur’ân’da, peygamberlikten önce Tanrı’nın birliğine ulaştığı bir muhakemesi
anlatılır: “Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü. ‘Rabbim budur.’
dedi. Yıldız batınca, ‘Batanları sevmem.’ dedi. Ayı doğarken görünce, ‘Rabbim
budur.’ dedi. O da batınca, ‘Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan
sapan topluluklardan olurum.’ dedi. Güneşi doğarken görünce de, ‘Rabbim budur;
zira bu daha büyük.’ dedi. O da batınca, dedi ki: ‘Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a)
ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Ben hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri
yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.’”[11]
Kur’ân,
Hz. İbrahim’in peygamber olarak seçildiğini ve kendisine sahifeler verildiğini
ifade eder.[12]
Peygamber olduktan sonra kavmini dine davet etmiş; ancak onlardan beklediği
olumlu tepkiyi alamamıştır.[13]
Babasını da dine davet etmiş; ancak babası onu kovmakla tehdit etmiştir: “Kitap’ta İbrahim’i an. Zira o, sıdkı bütün
bir peygamberdi. Bir zaman o babasına dedi ki: ‘Babacığım! Duymayan, görmeyen
ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın? Babacığım! Hakikaten
sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola
çıkarayım. Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli olan
Allah’a asi oldu. Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın
yakını olmandan korkuyorum.’ (Babası:) ‘Ey İbrahim!’ dedi, ‘Sen benim
tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, and olsun seni taşlarım!
Uzun bir zaman benden uzak dur!’ İbrahim: ‘Selam sana (esen kal).’ dedi. ‘Rabbimden
senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana karşı çok lütufkârdır. Sizden de,
Allah’ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum.
Umulur ki (senin için) Rabbime dua etmemle bedbaht (emeği boşa gitmiş) olmam.”[14]
Hz.
İbrahim’in babası için mağfiret dileği kabul edilmemiştir.[15] “İbrahim’in
babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun
Allah’ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki,
İbrahim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi.”[16]
Hz.
İbrahim’in ateşe atılması, yaşadığı toplumun tanrılarını kabul etmemesi ve
tanrılarına hakaret olarak algıladıkları sözler ve davranışları sebebiyledir.
Kur’ân-ı Kerim, onun bu mücadelesini şu ayetlerde anlatır: “And olsun biz İbrahim’e daha önce rüştünü
vermiştik. Biz onu iyi tanırdık. O, babasına ve kavmine. ‘Şu karşısına geçip
tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?’ demişti. Dediler ki: ‘Biz,
babalarımızı bunlara tapar bulduk.’ (İbrahim),
‘Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz.’
dedi. Dediler ki: ‘Bize gerçeği mi
getirdin, yoksa oyunbazlardan biri misin?’ ‘Hayır!’ dedi; ‘Sizin Rabbiniz,
yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şahitlik edenlerdenim.
Allah’a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun
oynayacağım!’ Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü
bıraktı; belki ona müracaat ederler diye. ‘Bunu tanrılarımıza kim yaptı?
Muhakkak o, zalimlerden biridir.’ dediler. (Bir kısmı), ‘Bunları diline dolayan
bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş.’ dediler. ‘O halde onu hemen
insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.’ dediler. ‘Bunu
ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?’ diye sordular. ‘Belki de bu işi şu
büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa!’ dedi. Bunun
üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine), ‘Zalimler sizlersiniz,
sizler!’ dediler. Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: ‘Sen
bunların konuşmadığını pekâlâ biliyorsun.’ dediler. İbrahim, ‘Öyleyse Allah’ı
bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hala tapacak mısınız?
Size de, Allah’ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun? Siz akıllanmaz
mısınız?’ dedi. (Bir kısmı), ‘Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza
yardım edin!’ dediler.”[17]
Böylece
yaptıklarından dolayı Hz. İbrahim’in ateşe atılarak cezalandırılmasına karar
verdiler. Bu olay, Kutsal Kitab’ın Yaratılış kitabında anlatılmamakla
birlikte Talmud Nedarim’de ve İbrani edebiyatında ateşe atılma hadisesine yer
verilmektedir.
Hz.
İbrahim ateşe atıldı; ancak ateş onu yakmadı: “‘Ey ateş! İbrahim için serinlik ol!’ dedik. Böylece ona bir tuzak
kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna
soktuk.”[18] Ateşin
onu nasıl yakmadığıyla ilgili Kur’ân’da bir açıklama yoktur. Bazı müfessirler,
bunun nasıl mümkün olduğuyla ilgili bazı açıklamalar yapmışlardır.
Urfa’da
halk arasında yaşayan inanca göre Hz. İbrahim ateşe atıldığında ateş suya,
odunlar ise balığa dönüşmüştür. Öte
yandan Urfa’daki söylenceye göre çiğ köftenin Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı
sırada bütün odunların toplanması üzerine bir avcının avladığı bir ceylanı
yemek yapması için hanımına getirmesi üzerine ortaya çıkmıştır.
İslam
Tarihi kaynaklarında ve tefsirlerde, Hz. İbrahim’in ateşe atılma hadisesiyle
ilgili İsrailî rivayetlere ve efsanelere dayanan pek çok ayrıntı vardır. Taberî
ve İbn Kesîr gibi bilginlerin kitaplarına, göz atıldığında olay hakkında epey
bilgi bulmak mümkündür. Hz. İbrahim’in yakılması için fikir verenden, odun
toplanma şekline, ateşin büyüklüğünden, Hz. İbrahim’in ateşte kalış süresine
kadar birçok husus hikâye edilmiştir; ancak bu konuda anlatılanların sağlam
dayanaklara sahip olduğunu söylemek mümkün değildir.
Hz.
İbrahim’in yaşadığı kentte ateşe atılmak suretiyle cezalandırılmasından sonra
Allah’ın emriyle çıktığı tarihî yolculuk, insanlık tarihindeki önemli
hâdiselerden biridir. Tevrat’taki anlatıma göre Terah, İbrahim, İbrahim’in kardeşi
Haran’ın oğlu Lut ve İbrahim’in karısı Sara, Kaldelilerin Ur kentinden Kenan
ülkesine gitmek üzere yola çıktı ve Harran’a giderek oraya yerleşti. Hz.
İbrahim’in babası Terah Harran’da öldü.[19]
Ancak Kur’ân’da Hz. İbrahim’in babasının kendisiyle birlikte hicret ettiğine
dair bir bilgi yoktur. Harran’da bir süre ikamet eden Hz. İbrahim, Rabbin emri
üzerine hanımı Sara ve yeğeni Lut ile birlikte mallarını alarak Kenan diyarına
gitti.[20]
Burada kıtlık baş göstermesi üzerine geçici bir süre için Mısır’a gitti. Bir
müddet Mısır’da kaldıktan sonra tekrar Kenan diyarına döndü.[21]
Hz.
İbrahim’in çocuğu olmayınca hanımı Sara, cariyesi Hacer’i Hz. İbrahim’e verdi.
Hz. İbrahim 86 yaşındayken oğlu İsmail dünyaya geldi.[22]
100 yaşına geldiğinde hanımı Sara’dan oğlu İshak dünyaya geldi.[23]
Kur’ân’da Hz. İbrahim’in Hz. İshak adlı oğlunun dünyaya geleceği, Lût kavmini
cezalandırmak üzere görevlendirilmiş melekler tarafından bildirilmiştir: “And
olsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim'e müjde getirip ‘Selâm sana!’ dediler.
O, ‘Size de selâm’ dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi.
Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı
içinde bir korku duydu. Dediler ki: ‘Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.’
İbrahim'in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı
müjdeledik; İshak'ın arkasından da Yakûb'u. Karısı, ‘Vay başıma gelenler! Ben
bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu
çok şaşılacak bir şey!’ dedi. Melekler, ‘Allah'ın emrine mi şaşıyorsun?
Allah'ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı!
Şüphesiz O övülmeye layıktır, şanı yücedir.’ dediler. İbrahim'in korkusu gidip,
kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya
başladı. Çünkü İbrahim çok içli ve Allah'a yönelen bir kimseydi. ﴾Elçilerimiz,
‘Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz
onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir.’ dediler.”[24]
Tevrat’a
göre Hz. İbrahim Rab’le yaptığı antlaşmanın simgesi olarak 99 yaşında sünnet
oldu.[25]
Hz.
İbrahim, İsmail’in doğumundan sonra eşi Sara’nın kıskançlık göstermesi ve Hacer’i
uzaklaştırmak istemesi üzerine Hacer’le İsmail’i Mekke’ye götürdü.[26]
Tevrat’a
göre Sara 127 yaşında Hevron’da (bugünkü el-Halil kenti) vefat edince Hz.
İbrahim tarafından Makpela mağarasına defnedildi.[27]
Sara’nın vefatından sonra Hz. İbrahim, Ketura isimli bir kadınla evlenmiş ve
ondan çocukları olmuştur. Kendisine ait olan her şeyi oğlu İshak’a bırakan Hz.
İbrahim, 175 yaşında vefat etmiş; oğulları İsmail ve İshak tarafından Makpela
mağarasına defnedilmiştir.[28]
Buraya
kadar, Kur’ân ve Kutsal Kitab’ı esas alarak Hz. İbrahim’in hayatıyla ilgili
aktardığımız bilgiler, Hz. İbrahim’in tarihî kişiliğini ortaya koymaya imkân
verecek yeterlikte değildir. Arkeolojik bulgular ve bilimsel çalışmalar
arttıkça, Hz. İbrahim’in hayatı hakkında daha geniş malumata sahip olmayı
umuyoruz.
[1] Kutsal Kitap, Yaratılış
17/4-5.
[3] Kutsal Kitap, Yaratılış
11/26.
[4] En’âm 6/74.
[5] Kutsal Kitap, Yaratılış
11/31.
[6] Tevbe 9/114.
[7] Bakara 2/258.
[8] Kutsal Kitap, Yaratılış
11/28, 31.
[11] En’âm 6/76-79.
[12] Bakara 2/130-131. Ayrıca
bk. Necm 53/36-37; A‘lâ 87/19.
[13] En‘âm 6/80-81.
[14] Meryem 19/41-48.
[15] Meryem 19/47; Şuara
26/96; Mumtehine 60/4.
[16] Tevbe 9/114.
[17] Enbiyâ 21/51-68.
[18] Enbiyâ 21/69-71.
[19] Kutsal Kitap, Yaratılış
11/31-32.
[20] Kutsal Kitap, Yaratılış
12/1-5.
[21] Kutsal Kitap, Yaratılış
12/10-20.
[22] Kutsal Kitap, Yaratılış 16.
[23] Kutsal Kitap, Yaratılış
21/5.
[25] Kutsal Kitap, Yaratılış
17/27.
[26] İbrahim 14/37.
[27] Kutsal Kitap, Yaratılış 23.
[28] Kutsal Kitap, Yaratılış 25.
0 yorum:
Yorum Gönder