Maruf Çetin
Cübbeli
Ahmet hoca’ya satranç oynamanın hükmü soruldu. O da satranç ve
satranç oynayanlar hakkında çok ağır ifadeler kullandı.
Peki Cübbeli ne dedi?
Peki Cübbeli ne dedi?
Cübbeli
satranca dair konuşması şöyle: "Satranç tavladan da
kumardan da beter. Satranç oynamaktansa ateşi tutmak daha hayırlı.
Satranç oynayan kişi insanların en yalancısı. Oynayanlara
ölürken kelime-i şehadet nasip olmayabilir. Satranç oynayan
lanetlenmiştir. Oynayana bakan da domuz eti yiyen gibidir. Bu
oyunları bu taşları elinize alacağına elinize tesbih alın,
sübhanallah çekin" sözlerini sarf etti. Kendince de bazı
kaynaklara işaret etti.
Cübbeli’nin
bu sözleri haklı olarak sosyal medyada tepkiye sebep oldu. Aslında
konuşma biçiminden onun satranç hakkında gerçek bir fikrinin
olmadığı; üç yaşındaki bir çocuğun hareketleri gibi taşların
oradan oraya götürülüp getirildiklerini sandığı şeklinde bir
izlenim veriyor. Satranç taşlarını tutmaya alternatif olarak
tespih taşlarını tutmayı öneriyor. Halbuki satranç hakkında
konuşmak ve satranç hakkında bir yargıda bulunmak “taş” ve
“taş tutmaya” indirgenemez. Bu çok alakasız ve anlayışsız
bir durumdur.
Belirtmek
gerekir ki Cübbeli bu fikirlerini isnat ettiği rivayetleri
kendisinden uydurmuş değil. Sonuçta bazı fıkıh kitaplarında bu
hükümler geçiyor. Ancak bu konuda güvenilir hiçbir hadis yoktur.
Bazı sahabelerin ve fakihlerin görüşleri kavilleri vardır.
Cübbeli bazı eski klasik fıkıh kitaplarında satranç hakkında
gördüğü ifadeleri daha da çirkinleştirerek aktarıyor.
Mesela
Allame Albani “ed-Daifa” (Zayıf Hadisler) adlı eserinde bu tür
rivayetleri aktarır ve bunların hepsinin mevzu (uydurma) olduğunu söyler.
Bir
iki örnek vermekle yetinelim:
Enes’ten Peygamberden rivayet edilmiştir: “Satranç oynayan
melundur”
Yine
“Hubbe bin Müslim’den o da Peygamber’den rivayet edilmiştir:
“Satranç oynayan melun’dur, ona bakan da domuz eti yemiş
gibidir.”1
Enes’ten
o da Peygamber’den rivayet edilmiştir: “Satranç oynayan şirk
koşmaya yaklaşmıştır. Ve şirk koşan da gökten düşmüş
gibidir.”2
Muhaddis
Fettani de “Tezkiret’ül Mevduat” isimli eserinde bu
rivayetleri zikretmiş ve rivayet zincirinde geçen Ebu Usme’nin
yalancı olduğunu söylemiştir.
Sahih-i
Müslim’de de ise şöyle bir hadis geçer: “Nerdeşir oynayan
elini domuz etine bulaştırmış gibidir.” 3
Nerd tavla, nerdeşir ise İran tavlası demektir.
Bu
konuda pekçok nakil kavil aktarılmışsa da güvenilir kaviller ve
nakiller söz konusu değildir. Daha geniş bilgi için Diyanet
Ansiklopedisi’nin Satranç 4
maddesine bakabilirsiniz.
Her
halukarda Peygamber (as) döneminde Satranç bilinen bir oyun
değildi. Satranç tarihine bakıldığında onun İran’ın
fethinden sonra İslam dünyasına intikal ettiği anlaşılmaktadır.
“Satrancın
ortaya çıkışı ve dünyaya yayılışı ile ilgili çok sayıda
araştırma sonucu var olsa da bulunan ilk satranç taşları M.S.
760 yılına aittir ve Afrasiyap’ta; ilk satranç takımı ise
Nişapur, Türkistan’da bulunmuştur.” 5
Satrancın
islam dünyasına girişi son sahabeler ve tabiin dönemine denk
düşmektedir. Sahabeler, tabiin ve fukeha kendilerine satranç
hakkında sorulduğunda onlar genelde olumsuz cevap vermişlerdir.
Bir
rivayete göre Hz. Ali (r.a.) “Satranç Acemlerin kumarıdır”
diye satrancı hoş karşılamazken, Ebû Musa el-Eşarî, “Satrancı
ancak günahtan sakınmayanlar oynar” demiştir. Büyük fıkıh
âlimi İbrahim en-Nehâî ise kendisine satranç hakkında
sorulduğunda, “O lânetlenmiştir” diye cevap vermiştir. Aynı
şekilde Abdullah ibni Ömer, “Satranç diğer kumarlardan daha
kötüdür” görüşünü benimserken, İmam-ı Mâlik satrancı
tavla gibi değerlendirmekte ve haram saymaktadır.
Ancak
bazı alimler satrancı aynı kategoriye sokmamakta, birtakım
şartlar dahilinde oynanmasının caiz olabileceğini
düşünmektedirler. Şâfiî mezhebi âlimlerinden İmam Nevevî bu
hususta şöyle der: “Satranç, alimlerin çoğuna göre haramdır.
Bir kimse bu oyun sebebiyle bir namaz vaktini geçirir veya bir
menfaat karşılığında oynarsa bize göre de haramdır.”
Satranç
ve Kumar
Satranç
oyunu bir kumar oyunu değildir. Bir kumar olarak oynanmaya müsait
bir oyun da değildir. Çünkü kumarda belirsizlik ve şans vardır.
Satranç ise bir şans oyunu değildir. Güçlü, bilgili eğitimli
olan kazanır. Bu manada satranç bir duelloya (mübareze)
benzetilebilir.
İlk
ulema ve fukehanın satrancı kumar ile bağdaştırması aslında
satrancın ne olduğuna dair bir bilgileri olmadığını gösteriyor.
Şöyle düşünelim, müslüman bir adam bir alime gelip satranç
hakkında soruyor. Alim kişi de o müslümanın kendisine
aktarabildiği kadar satrancı kavrayabiliyor. “Nasıl bir oyundur,
kumar mıdır nedir” derken zihninde olumsuz bir imaj oluşuyor.
Satranç
ve Yalan
Ünlü
dünya satranç şampiyonu Emmanuel Lasker “Satranç tahtasında
yalan ve ikiyüzlülük çok fazla yaşayamaz” demiştir. Satranç
güreş gibidir. Bir kimse kendini yalandan çok güçlü
gösterebilir. Ama güreşte yalanın bir mecali yoktur. Güçlü
kuvvetli eğitimli değilseniz tuş olursunuz. Aynen satranç da
böyledir, mat olursunuz. Satranç bir akıl güreşidir. Bu yüzden
satranç bir spor olarak kabul edilmektedir.
Eski
fukehadan bazılarının “Satranç oyuncusu insanların en
yalancısıdır” dediği aktarılmıştır. Sebebi de “Şah mat
oldu” (şah öldü) “atı fili yedim” denilmesi imiş. Gerçekte
şah ölmediği gibi bir at yada bir fil de yemiş olmuyormuş.
Bunu
söyleyen kişi, kendisini çok zeki hissediyor olmalı. Eğer dili
bu şekilde mücessem ve katı hale getirirsek, bütün benzetme,
teşbih, kinaye, telmih, istiare sanatlarını yok etmiş oluruz.
Halbuki hiç kimse “atı yedim / fili yedim / kaleyi yedim”
dediğinde “bir at/fil/kale yediği”ni kastetmemiştir. Kimse de
öyle anlamamıştır. Bundan “atını aldım, devre dışı
bıraktım” anlaşılmıştır. Burada bir kinaye bir mecaz
kullanımı vardır. Keza “Şah mat” denildiğinde de İran
şahını, somut bir adamı yada bazı Şiilerin kastettiği gibi
Allahı öldürmeyi kastetmemiştir.
Satranç
Şövalye ve Skolastik Düşünce
Burada
skolastik bir düşüncenin ihdası var. Skolastik düşünce,
dondurulmuş, anlamı yitirircesine somutlaştırılmış ve
kalıplaştırılmıştır. Skolastik düşünce kilisenin haçlı
seferleri boyunca benimsediği bir düşünce idi. Ne var ki aynı
dönemlerde İslam dünyasında da bir skolastik anlayış
yükseliyordu. Ve yine çok ilginçtir ki, İslam dünyasında bazı
fukeha hakkında bilgilerinin olmadığı satrancı kötülerken,
Avrupa’da da kilise satrancı “İslamlar’ın oyunu” kabul
ederek yasaklıyor ve oynayanları da aforoz ediyordu.
Ünlü
yönetmen Ingmar Bergman’ın Yedinci Mühür adlı kült bir filmi
vardır. Bu filmde Azrail (ölüm meleği) bir şövalyenin canını
almaya gelmiştir. Şövalye ölüm meleğinden kendisine son bir
şans vermesini ister. Onunla son bir satranç oyunu oynamayı teklif
eder. “Eğer beni yenersen o zaman canımı alırsın” der. Ölüm
meleği kabul eder.
İncil’in
Vahiyler bölümünde geçen Kıyamet’in yedi mührünü tutmak
için şövalyenin de yedi erdemi vardı ve bunlardan biri de zeka idi ve ölçüsü de güzel
satranç oynamak idi. Bergman da Kıyamet’in yedinci mührüne,
şövalyenin kendi yedinci erdemi ile karşı koyduğunu ima eder.
Satrancın
Yasaklanması Şia’nın İşi mi?
Cübbeli
Ahmet hoca, Satranç oynamanın ne kadar kötü ne kadar lanetlik ve
küfür olduğunu Ehli sünnet kaynaklarına dayanarak anlatadursun,
aslında bu İran ve Şia kaynaklı bir hurafedir. Çünkü
İranlılara göre Şah tanrıdır yada Ali’dir.
Ali
Şeriati'nin "Ali Şiası Safevi Şiası" kitabından bir
paragraf aktarmak istiyorum. O da Allame Meclisi'nin kitabından
aktarıyor. Allame Meclisi Bihar'ul Envar isimli büyük Şii
ansiklopedisinin yazarıdır:
"Meclisi
şöyle diyor: “Çünkü şah, yüce Allah’ın adlarındandır.
Öyle ki haberde rivayet edilmiştir ki satranç oyununun
yasaklanmasının nedeni ‘Şah mat oldu.’ vs. denilmesidir.
Allah’a hamdolsun ki şah mat olmaz (ölmez).” 6
Şimdi
“Şah mat” dediği için satranç oyuncusuna “insanların en
yalancısı” diyen Sünni alimin, gerçekten sünni mi olduğu yada
bunu bilinçlice mi söylediğini bir kez daha düşünün.
1İmam
Albani, Ed-Daifa 1146 nolu hadis.
2İmam
Albani, Ed-Daifa 1145 nolu hadis.
3Müslim,
2260 nolu hadis.
5http://www.gokyaysatrancvakfi.org.tr/kutuphane/satranc-tarihi
6Ali
Şeriati, Ali Şiası Safevi Şiası, sayfa 94