Yusuf Ziya Keskin*
Bir
kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan
üzüntü, acıma anlamına gelen merhamet, tüm yaratıklara sevgi ile yaklaşma,
onları kötülüklerden koruma ve kurtarma, yardım etme, affetme gibi iyi huy ve
davranışların başlıca nedenidir.
Merhamet,
Allah'ın en önemli sıfatlarından birisidir. O rahmân (esirgeyen), rahîm (bağışlayan),
erhamurrâhimîn (merhametlilerin en merhametlisi) ve hayrurrâhimîndir (merhametlilerin
en hayırlısıdır). Kur'an-ı Kerim'de
pekçok yerde geçen bu isimler, ilahi rahmetin ne kadar geniş olduğunu gösterir.
Kur’an’da
sure başlarındaki besmelelerde geçen rahman ismi, besmele dışında 57 ayette
daha geçmektedir. Rahman isminin tecellisi olarak Allah, dünyada bütün
canlılara, mümin-kâfir ayrımı yapmaksızın bütün insanlara şefkat ve merhametle
davranır, onların her türlü ihtiyaçlarını giderir. Bundan dolayı Cenâb-ı Hak
için Rahmânu’d-dünya denmiştir. Rahman, Kur’an’daki bir sureye isim olmuş ve bu
surede Allah Teâlâ; insanlar ve cinler için rahmet olarak yarattığı pek çok
nimeti saymış, insanlar ve cinlerin, bunların kıymetlerini bilip nankörlük
etmemeleri gerektiğini, 31 defa “O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlıyorsunuz?” buyurarak vurgulamıştır.
Bağışlayan anlamına gelen rahim ismi ise Kur’an-ı Kerim'in 115
ayetinde, büyük bir kısmı “çok bağışlayıcı” anlamına gelen "ğafûr" ismiyle
birlikte, dört ayette de "erhamurrâhimîn/merhametlilerin en
merhametlisi" tamlaması şeklinde geçmektedir. Rahîm isminin tecellileri
daha çok ahirette görülecek, Cenab-ı Hakk'ın oradaki af ve mağfireti, ikram ve
ihsanları müminler için olacaktır. Bu sebeple Allah Teâlâ için Rahîmu’l-âhire
denmiştir.
Merhameti
kendisine ilke edinen[1]
Allah, bu sıfatının tecellisiyle canlıları besleyip büyütür, sayısız nimetler
bahşeder, suçları affeder ve peygamberler aracılığı ile insanlara doğru yolu
gösterir.
Kur’an’ın
ifadesiyle Allah’ın rahmeti herşeyi kuşatmıştır.[2]
O, merhametlilerin en merhametlisi[3]
ve merhamet edenlerin en hayırlısıdır.[4]
İyilik edenler yahut günahlarından vazgeçmek isteyenler Allah’ın rahmet ve
merhametine sığınmalı, O’nun rahmetinden ümit kesmemelidirler. Zira O, kendisine
ortak koşulması dışında[5]
bütün günahları affeder.[6] Allah’ın
rahmetinden ancak kâfirler ümidini keser.[7]
Kötülük edenler ise O’nun bu yaptıklarına ilgisiz kaldığını düşünmemeli veya
kendisini mutlaka bağışlamak zorunda olduğu gibi bir duyguya kapılmamalıdırlar.
Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmış olmakla birlikte, azabı da elem vericidir. “Ey
Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu,
azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.”[8]
ayeti, ilahi azabın şiddetli olduğunu hatırlatmakta ve umursamaksızın günah
işleyenleri uyarmaktadır.
İnsanlar
ve diğer canlılardaki merhamet duygusu, ilahi rahmetin bir tecellisi, bir
yansımasıdır. Bu tecelli ile canlılar birbirlerine merhamet eder, acır ve
yardımcı olurlar. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu gerçeği şöyle açıklamıştır: "Allah merhametini yüz parçaya ayırdı, doksan
dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu
bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhamet eder. Hatta at, (emzirirken)
yavrusuna zarar verir endişesiyle ayağını yukarı kaldırır."[9]
Allah’ın
verdiği bu merhamet duygusuyladır ki, en vahşi hayvan bile kendi yavrusuna acır,
onu korur, kendisi yemeyip yavrusuna yedirir, onun hayatını devam ettirmesine
yardımcı olur, gerekirse yavrusu için hayatını feda eder. Yüce Allah rahmeti
yeryüzüne indirmemiş olsaydı, canlıların hayatlarını devam ettirme imkânı
kalmaz, güçlü olan her zaman zayıfı ezer ve yok ederdi. Hayatın devamı,
Allah’ın yeryüzüne indirdiği bu bir parça rahmetle mümkün olmaktadır.
Cenin, anne rahminde Allah’ın rahmetiyle korunmakta, gıdası temin
edilmekte ve hayatını devam ettirmektedir. İnsanın hayatı, böyle bir rahmet
ortamında başladığı için ona, aynı kökten türemiş olan Rahim ismi verilmiştir.
Dünyaya gözlerini açan insanın hayata tutunması da
yine ilahi rahmetle meydana gelmektedir. Memeden sütün akması, anneye çocuğuna
karşı şefkat ve merhamet duygusunun verilmesi, annenin çocuğunu beslemesi,
büyütmesi, tehlikelerden koruması, Allah’ın rahmet tecellisiyle olmaktadır. Bu
durumu hemen bütün canlılarda görmek mümkündür.
Toprak, Allah’ın rahmetiyle tohuma kucak açar,
bulutlar yine ilahi rahmetle toprağı sular, güneş ısı ve ışık saçar, ağaç meyve
verir, arı bal yapar, tavuk yumurta verir. Kâinat Allah’ın rahmetiyle ayakta
durur, hayat ilahi rahmetle devam eder.
Rüzgârı rahmetinin (yağmurun) önünde müjdeci olarak
gönderen, ölü beldeyi yağmurla dirilten, türlü türlü meyveleri çıkaran
Allah’tır.[10]
Bütün yerdekileri ve -emri uyarınca- denizde akıp giden gemileri insanların
hizmetine veren, yerin üzerine düşmesin diye göğü tutan da O’dur. Zira O,
insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.[11] İnsanların
dinlenmesi için geceyi; lütfundan istemeleri ve şükretmeleri için gündüzü yaratması
da ilahi bir rahmettir.[12]
İyiliklere
kat kat sevap vermesi, kötülükleri ise bir misliyle cezalandırması[13]
veya affetmesi, Allah’ın kullarına karşı son derece merhametli olmasındandır.
Bu gerçeği Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle açıklamıştır: "Rabb'iniz
gerçekten çok merhametlidir. Kim bir iyilik yapmaya kesin karar verir de sonra
onu yapmazsa, ona bir iyilik sevabı yazılır. Eğer onu yaparsa, ona on katından
yediyüz katına, daha fazla katlarına kadar iyilik sevabı yazılır. Kim de bir
kötülük yapmaya kesin karar verir de sonra onu yapmazsa, ona bir iyilik sevabı
yazılır. Eğer yaparsa, ona bir kötülük günahı yazılır veya Allah onu siler.”[14]
Kim
bir kötülük yapar yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama dilerse,
Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.[15]
Zira O’nun rahmeti, gazabına üstün gelmiştir.[16]
Hak yolu bulmaları için insanlara kitaplar ve peygamberler göndermesi
de ilahi rahmettir. "Sana bu kitabı (Kur’an’ı); her şey için bir
açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir
müjde olarak indirdik."[17]
“Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz
peygamberler göndermekteyiz.”[18]
ayetleri bu gerçeği ifade etmektedir.
Güneş nasıl ki karanlığı ortadan kaldırıp aydınlığı getiriyorsa,
peygamberler ve onların aracılığıyla gelen kitaplar da küfür, cehalet, zulüm ve
bedeviliği kaldırıp onun yerine insanlığı kurtuluşa erdirecek olan iman,
marifet, adalet ve medeniyeti getirmiştir.
Merhamet,
Peygamberimizin önemli özelliklerinden biridir. Kur’an’ın ifadesiyle müminlerin
sıkıntıya düşmesi kendisine ağır gelen Allah Resûlü, ümmetine düşkün, şefkatli
ve merhametli bir peygamberdir.[19]
Allah’ın rahmeti sayesinde insanlara yumuşak davranmış, güzel ahlakıyla
gönülleri İslam’a ısındırmıştır. Resûlullah eğer kaba ve katı yürekli olsaydı, insanlar
onun etrafından dağılıp giderlerdi.[20]
Allah Resûlü bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamber, dolayısıyla âlemlere
rahmettir.[21]
Onun vasıtasıyla insanlar dünya ve ahiret hayatı bakımından birçok iyilik elde
etme imkânı bulmuşlardır. O getirdiği dinî ve ahlakî prensipler sebebiyle
insanlık için bir rahmet olmuştur. Nitekim o, kendisini rahmet peygamberi
olarak tanıtmıştır.[22]
Sevgili Peygamberimiz çocuklara, yaşlılara, kadınlara, hastalara, dul
ve yetimlere, kimsesiz ve güçsüzlere, kölelere, yardıma muhtaç olanlara ve hayvanlara
merhamet ve şefkatle davranmış, bu konuda insanlığa güzel örnekler sunmuştur.
Allah
Resûlü, çocukları sevip öpmenin bir merhamet göstergesi olduğuna işaret etmiş,[23] onlara merhamet etmeyenleri “bizden
değildir” diyerek uyarmıştır.[24]
Torununun vefatı sırasında gözyaşlarını tutamamış, ağlamasını garipseyen
sahabiye, “Bu bir rahmettir. Allah onu kullarının kalplerine tevdi etmiştir.
Allah, ancak merhametli olan kullarına rahmet eyler.”[25]
buyurarak ağlamanın bir rahmet göstergesi olduğunu vurgulamıştır. Bulutlardan
akan su toprağa hayat verdiği gibi, gözden akan damlalar da merhametin
yeşermesine vesile olur.
O
sadece Müslümanların çocukları ve torunlarını değil, müşriklerin dahi olsa
bütün çocukları sevip öpmüş, onlara şefkat ve merhametle muamele etmiştir.
Rahmet
ve merhamet kelimesinin ifade ettiği mana bütün canlıları kapsayıcı bir
niteliğe sahiptir. Dolayısıyla merhamet sadece insanlara değil, bütün varlığa
gösterilmesi gereken bir davranıştır.
Sevgili Peygamberimiz hayvanlara şefkat
ve merhametle muamele etmiş, onlara yapılacak iyilikten dolayı sevap elde
edileceğini, onlara yapılacak haksızlığın ise azaba vesile olacağını bildirmiştir.
Nitekim bir hadisinde kötü yola düşmüş bir kadının susuzluktan
ölmek üzere bulunan bir köpeğe su verdiği için Allah tarafından bağışlandığını ifade
etmiş;[26]
diğer bir hadisinde ise kedisine yemek vermeyen ve başka yiyecekler yemesine de
engel olan bir kadının, bu acımasız tavrı nedeniyle cehennemde azap gördüğünü
belirterek[27]
hayvanların da merhamet edilecek varlıklar olduğunu vurgulamıştır.
Merhameti kendisine ilke edinen bir insan, bütün
canlılara karşı merhametli ve şefkatli davranır, onların yardımına koşar ve
onlara zulmetmez. Merhamet, ancak katı kalpli kimselerden çekilip alınır.[28]
Merhamet
dostlara, yakınlara ve zayıf kimselere karşı yapıldığında bir değer ifade
etmekle birlikte düşmanlarımıza, hoşlanmadığımız, tanımadığımız veya güçlü kimselere
karşı gösterildiğinde gerçek değerini bulur. Merhametin gerçek değerini Hz.
Peygamber’in davranışlarında en güzel şekilde görmekteyiz. Zira o, kendi
düşmanlarına dahi merhametle muamele etmiş, hatta kendisine suikast
düzenleyenleri bile affederek merhametinin sınırsız olduğunu ortaya koymuştur.
Merhamet
müminlerin de temel özelliklerindendir. Nitekim Kur'an, müminlerin birbirlerine
karşı merhametli olduklarını[29] ve
birbirlerine merhameti tavsiye ettiklerini belirterek[30] onların
bu niteliklerine dikkat çekmiştir. Merhamet sadece Hz. Peygamber’e uyanların
değil, diğer peygamberlere tabi olanların da ortak özelliğidir. “Onların
arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine
uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk.”[31] ayeti
bu gerçeğe işaret etmektedir.
Sevgi, merhamet, şefkat ve yardımlaşma iyi mümin olmanın ve Allah’ın
kul olarak yarattığı insana saygının birer simgesi ve önemli göstergeleridir.
Bütün insanlara karşı anlayışlı ve tüm yaratılmışlara karşı merhametli olmak,
İslam’ın insanı ulaştırmak istediği kemalin esasıdır. Bu önce müminlerin kendi
aralarında başlar, sonra insanlığı ve bütün yaratılmışları içine alır.
Müminlerin birbirlerini sevme, acıma ve korumada
bir vücut gibi olduğunu bildiren Hz. Peygamber, “Vücudun herhangi bir organı
rahatsız olursa, diğerleri de bu yüzden rahatsız olur; ateşlenir ve uykusuz
kalır."[32]
buyurarak müminlerin birbirlerinin sıkıntılarına karşı duyarlı olmaları
gerektiğini hatırlatmıştır. Buna göre mümin, yeryüzünün herhangi bir yerindeki
müminin acı ve ıstırabı ile ilgilenmeli ve onun yardımına koşmalıdır.
Merhamet,
karşılıklı yapılması gereken ahlaki bir davranıştır. Kişi kendisine merhametli
davranılmasını isterken, kendisi de başkalarına karşı merhametli olmalıdır. Allah’ın
rahmeti, merhamet ehliyle beraberdir. İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet
etmez.[33]
Kutlu Nebi’nin ifadesiyle, "Siz
yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler (Allah ve melekler) de size merhamet
etsin."[34]
Merhamet görmek için merhameti özümsemeli, davranışlarımıza yansıtmalı ve onu
en yakınımızdan en uzağımıza kadar yaymalıyız.
Buna göre yolunu şaşırmış bir kimseye, dil veya adres bilmeyen bir
yabancıya yol göstermek, bir engelliye veya hasta birine yardımcı olmak,
yardıma muhtaç birine destek olmak, merhamet kapsamında değerlendirilebilecek
davranışlardır.
İnsan, Allah’ın rahmetini celbetmek için salih ameller işlemeli, muhtaçlara
yardım etmeli, onlara haksızlık etmekten uzak durmalıdır. Allah Resûlü,
aramızdaki zayıflar sayesinde Allah’tan yardım görüp rızıklandığımızı bildirmiş;[35]
iki zayıf kimsenin; yani yetim ile kadının hakkını yemekten de sakındırmıştır.[36]
İman ve ibadet, Allah’ın rahmetini celbeden önemli amellerdir. Bunun
için insan Allah’a karşı gelmekten sakınmalı, Resûl’e itaat etmeli, namazı
kılmalı ve zekâtı vermeli ki, kendisine merhamet edilsin.[37]
Allah Resûlü, dualarında Yüce Allah’ın merhametine
sığınmış,[38]
kendisinden dua talep edenlere de mağfiret ve merhamet dilemiştir.[39]
Resûlullah bir defasında şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Rahmetine vesile
olan sebepleri, bağışlamanı gerektiren hasletleri, her iyilikten yararlanmayı
ve her türlü günahtan uzak olmayı senden isterim. (Allah’ım!) Her günahımı
bağışlamanı, her üzüntümü gidermeni ve senin rızana uygun her ihtiyacımı
karşılamanı senden isterim. Ey merhametlilerin en merhametlisi!”[40]
Başka bir duası ise şöyledir: “Ey Allah’ım! Ben
kendime çok zulmettim. Günahları ancak Sen bağışlarsın. Kendi katından bir
mağfiretle beni bağışla ve bana merhamet et. Şüphesiz Sen, çok bağışlayan ve
çok merhamet edensin.”[41]
Hz. Eyyûb (a.s.) da hastalığa yakalandığında, “Şüphesiz
ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.”[42] diyerek
Allah’ın merhametine sığınmıştır. Bizler de dualarımızda Allah’ın rahmet ve
mağfiretine sığınmalı, O’nun rahmet ve mağfiretini celbedecek ameller
işlemeliyiz.
İslam, merhameti bir hayat düsturu olarak
benimsemekle birlikte bazı hallerde merhamet edilemeyeceğini hükme bağlamıştır.
Buna göre suçluların cezalandırılmasında İslam’ın merhamet prensibi öne sürülerek
şerî cezalar terk edilemez.[43]
Örneğin haksız bir şekilde adam öldüren veya tecavüz suçunu işleyen birinin
cezası merhamet duygusuyla affedilemez. Zira mahkemeye intikal etmiş suçlara
merhamet düşüncesiyle ceza vermemek, mağdur kimselere yapılmış en büyük zulümdür.
Bu arada İslam, insanlara zarar veren yılan, akrep ve kuduz köpek vb. hayvanların,
insanlara olan merhamet sebebiyle öldürülebileceğine izin vermiş ve onların
öldürülmelerini merhametsizlik olarak değerlendirmemiştir.
Günümüzde
insanlık merhamet ve yardımlaşma prensibinden uzaklaşmış, daha çok kazanma,
menfaat elde etme ve lüks yaşama sevdasına kapılmıştır. Bu anlayış insanları
birbirine yabancılaştırmakta, bencilleştirmekte ve onların merhamet duygularını
köreltmektedir.
İnsanlık
huzurlu bir toplum oluşturmak istiyorsa, Allah Resûlü’nün merhamet anlayışını
bir hayat modeli olarak benimsemeli ve merhameti evde, binada, sokakta, mahallede,
okulda, işte, çarşıda, kısaca hayatın her alanında hakim kılmalıdır. Bunun için
yardıma muhtaç insanlara el uzatmalı, paylaşmayı bilmeli, zulme uğrayan
insanları korumalı, çevresindeki bütün varlıklara; karaya, denize, havaya ve
canlı-cansız bütün yaratılmışlara merhametle muamele etmelidir. Doğal dengeyi
bozacak, çevreyi kirletecek, -insan olsun hayvan olsun- bütün canlıların
hayatını tehlikeye atacak tutum ve davranışlardan uzak durmalıdır.
Bunun
yanısıra Müslümanlar, hiç kimseye karşı kin, nefret ve düşmanlık duygusu
beslememeli, herkese karşı adaletle muamele etmeli ve haksızlıktan uzak
durmalıdır. Onu bu davranışa iten, imanı ve bu imanın kendisine kazandırdığı
değerlerdir. Ayrıca Hz. Peygamber’in insanlığa sunduğu merhamet anlayışını
yeryüzünde hakim kılmak için çaba sarf etmeli, her nerede olursa olsun, hangi
inanç veya ırka mensup bulunursa bulunsun zulme uğrayan, şiddet gören, yardıma
muhtaç insanların yardımına koşmalı, insanlığa İslam’ın merhamet dini olduğu
mesajını vermelidir.
İnsanlık,
İslam’ın merhamet anlayışını benimseyip onu hayatın her alanına yaydığı sürece
huzur bulacak, Allah’ın yeryüzüne indirdiği merhamete sırtını döndüğünde ise
huzuru arayacaktır.
“Ne
mutlu, merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklardır.”[44]
Ne
mutlu, alemlere rahmet olarak gönderilen[45]
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) merhametini kendisine ilke edinenlere!
* Prof. Dr., Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, yzkeskin@gmail.com
[1] En’âm, 6/12, 54.
[2] A’râf, 7/156.
[3] A’râf, 7/151.
[4] Mü’minûn, 23/109.
[5] Nisâ, 4/48.
[6] Zümer, 39/53.
[7] Yûsuf, 12/87.
[8] Hicr, 15/49-50.
[9] Buhârî, Edeb, 19 (VII, 75).
[10] A’râf, 7/57. Ayrıca bkz. Rûm, 30/50.
[11] Hac, 22/65.
[12] Kasas, 28/73.
[13] En’âm, 6/160.
[14] Dârimî, Rikâk, 70 (s. 626).
[15] Nisâ, 4/110.
[16] Buhârî, Tevhîd, 15 (VIII, 171).
[17] Nahl, 16/89.
[18] Duhân, 44/6-7.
[19] Tevbe, 9/128.
[20] Âl-i İmrân, 3/159.
[21] Enbiyâ, 21/107.
[22] Müslim, Fadâil, 126 (II, 1828-29).
[23] Buhârî, Edeb, 18 (VII, 74-75).
[24] Tirmizî, Birr ve Sıla, 15 (IV, 321-22).
[25] Müslim, Cenâiz, 11 (I, 635-36).
[26] Müslim, Selâm, 155 (II, 1761).
[27] Müslim, Kusûf, 9 (I, 622).
[28] Ebû Dâvûd, Edeb, 58 (V, 232).
[29] Fetih, 48/29.
[30] Beled, 90/17-18.
[31] Hadîd, 57/27.
[32] Buhârî, Edeb, 27 (VII, 77).
[33] Buhârî, Tevhîd, 2 (VIII, 165).
[34] Ebû Dâvûd, Edeb, 58 (V, 231).
[35] Ebû Dâvûd, Cihâd, 70 (III, 73).
[36] İbn Mâce, Edeb, 6 (II, 1213).
[38] İbn Mâce, Edeb, 57 (II, 1253); Ebû Dâvûd, Vitr,
26 (II, 178).
[39] Müslim, Eşribe, 146 (II, 1615-16).
[40] İbn Mâce, İkâme, 189 (I, 441); Tirmizî, Vitr,
17 (II, 344).
[41] Tirmizî, Da’avât, 96 (V, 543).
[42] Enbiyâ, 21/83.
[43] Bkz. Nûr, 24/2.
[44] Kutsal Kitap, s. 1195-96 (Matta, 5:7), İstanbul
2001, Kitabı Mukaddes Şirketi.
[45] Enbiyâ, 21/107.
0 yorum:
Yorum Gönder