15 Ocak 2017 Pazar

Kitap Tanıtımı: Tarih ve Tarihçi (II)



         Bu haftaki yazımızda Adnan DEMİRCAN hocanın "Tarih ve Tarihçi" isimli eserinin ikinci ana başlığı olan  "Tarih ve Kaynaklar" kısmının büyük bölümünü ele almaya çalışacağız. Prensip itibariyle iki sayfayı aşmamaya özen gösterdiğimiz için geniş bölümleri bölerek yayınlamayı daha uygun buluyoruz. İkinci kısım hafta içi bir ek şeklinde grubumuzda paylaşılacaktır.

Öncelikle giriş kısmında tarihin kaynaklara dayalı olarak yazıldığı, kaynak olmadan geçmişe dair anlatılacakların hayal, destan veya efsane olmaktan öteye geçemeyeceği, çok kısa ama gayet güçlü cümlelerle vurgulanıyor. Bu vurgudan, başlığın hangi maksada binaen açıldığını fark etmek çok zor olmasa gerek. Ayrıca geçen haftaki yazımızda değindiğimiz üzere tarihin bir çeşit hakikat arayışı ve tasviri olarak konumlandırılışı burada da hakim perspektifi şekillendiren temel amil durumunda. Yazarımız giriş kısmını müteakiben hemen bir alt başlık daha açarak devam ediyor. "İslam Tarihçiliği Üzerine" serlevhalı bu alt başlığımızda ilk etapta sözlü ve yazılı geleneklere değiniliyor. Her toplumun bir hafızasının olduğundan ve Araplar' ın da bundan müstağni olmadığından söz edildikten sonra, diğer toplumlarda olduğu gibi Arap toplumunda da İslam' dan önce bir tarih anlayışının ve hafızanın var olduğu anlatılıyor. Bu bölümde sözlü geleneğin tarih ilmi açısından oluşturabileceği marazlardan söz edildikten hemen sonra, zihnimizde yazılı geleneğin tahta oturmasına müsaade etmeyen yazarımız, yazılı geleneğin de kendine has sıkıntılarından söz ederek meseleyi Hz.Peygamber(s.a.s.) döneminden itibaren kronolojik olarak irdeliyor. Bu bölümde kısmen Hz.Peygamber(s.a.s.) döneminde yazılı ve sözlü geleneğin nasıl bir minvalde seyrettiği de kısaca ele alınıyor.[2] Şunu da unutmamak gerekir ki Hz.Peygamber(s.a.s.) döneminde sözlü gelenek daha yaygın ve baskındır. Hocamız yazılı ve sözlü geleneğin Hz.Peygamber(s.a.s.) sonrası serencamını görmemizi istiyor olacak ki geçmişe ait verilerin derlenmesi ile ilgili kısımda meseleyi Hz.Ebubekir döneminden devam ettiriyor. Müslümanların diğer kültürel alanlarla ve medeniyet havzalarıyla ilk karşılaşmalarının yaşandığı Hz.Ebubekir dönemi, yeni problemlere yeni çözümlerin arandığı bir dönem olması yönüyle dikkatlerimize sunuluyor. Bu yeni problemlere aranan çözümlerde Hz.Peygamber(s.a.s.)' in benzer bir problemle karşılaştığında ne yaptığı çokça araştırılmıştır. İşte sözlü gelenekte mevcut olan bilgilerin yazılı gelenekle kayıt altına alınması yaşanan bu araştırmayla çok yakından ilişkilendiriliyor kitabımızda. Yazar, Hz.Ebubekir örneği çerçevesinde sahabiler dönemini inceledikten sonra elimizden tutup tabiun dönemine götürüyor bizi. Kendimizi hicri ilk asırlarda buluyoruz aniden. Bu dönemde hadis rivayetleriyle tarihi belgelerin aynı kişilerce derlenmeye başlaması aslında tabiun döneminin bir derleme süreci olduğunu gözler önüne seriyor. İlk siyer kitapları da hicri birinci asrın ortalarına doğru oluşmaya başlıyor. Yazarımız İslam tarihinde ilmin, devletin yedeğinde değil ferdi ve sivil bir hareket olarak devam ettiğine de değinmeyi ihmal etmiyor. Zira yazılı geleneğin, sözlü geleneğe nazaran kontrol edilmesinin daha mümkün bir gelenek olması, konunun burada açılmış olmasını daha bir anlamlı kılıyor kanaatimce. Kronolojik olarak incelediğimizde zamanla yazılı geleneğin sözlü geleneğe baskın geldiğini fark etmeye başlıyoruz. Dolayısıyla sözlü gelenek gündemimizde ki yerini şimdilik kaybediyor maalesef. Yazarımız artık sözlü gelenekten yazılı geleneğe geçişin tamamlanmasından sonraki aşamada, yazılı geleneğin kaynaklık açısından ne tür problemleri olduğunu incelemeye başlıyor. İlk problem olarak siyer-i nebi ile alakalı verilerin yazıya geçinceye kadar yaşadığı serencamın zatında sözlü geleneğin bir boyutuyla yazılı gelenek için özü itibariyle bir problem olduğuna değiniliyor. İkinci problem ise rivayetlerin tenkidi olarak belirleniyor. Hocamızın kendi ifadesiyle rivayetlerin kritiği ile alakalı faslı kapatalım: "Rivayetler sağlam bir metodla incelenmelidir. Bu sorun sadece günümüzle alakalı olmayıp ilk dönemlerden itibaren sürüp gelmektedir." Bir diğer problem ise sözlü malzemeyi yazıya geçiren şahısların aidiyetleri olarak değerlendirilmiş. Hakikatin ölçüsünün aidiyetlere göre değişmemesi gerektiğine değinen yazarımız, günümüzde de aidiyetlerin bizi birbirimize ulaşamaz hale getirdiğine dikkatlerimizi çekiyor. Hoca ilerleyen sayfalarda önemli meselelere değinmeye devam ediyor. "İslam Tarihi Usulü" bölümünde her ne kadar İbn Haldun gibi bazı âlimlerin teşebbüsleri olsa da bunun felsefi bir formata bürünmediğini ve hadis veya tefsir usulü gibi müstakil bir İslam Tarihi Usulü'nün oluşmadığını görüyoruz. Bunun bir ihmal olduğu vurgulandıktan sonra İslam tarihinin dünya tarihinin bir parçası olduğunu ve dolayısıyla usul noktasında müşterek problemlerle karşı karşıya olunduğu ifade ediliyor.[3] İslam tarihi ve siyer alanında İhmal edilmemesi gereken kaynakların başında Kur'an zikredildikten sonra yazarımız tarihçiyi yönlendiren etkenleri incelemeye koyuluyor. Bu kısımların ve şimdi değineceğimiz birkaç alt başlığın daha içeriğini kitabı okurken görmenizi istiyoruz. İslam tarihçisinin tarafsızlığı ile ilgili geçen yazımızda hocamızın öznellik-nesnellik anlayışını incelediğimiz için bu başlığın içeriğine girmeyip bir önceki başlıkta önemli olduğunu düşündüğümüz bir hususa değinip bu ana başlığı kapatmayı istiyoruz. Yazar bir önceki (alt)başlıkta elimizdeki verilerin kısıtlı olduğunu, bir tarihçinin bunu asla unutmaması gerektiğini ve bu verilerin eksik olduğunun idrakinde olmanın meseleyi ihata edebilmek adına çok önemli olduğunu söylüyor. Bir diğer başlığımız ise "Kaynakların Objektifliği". Yazarımız burada yazılı gelenek içerisinde kaleme alınan eserlerin objektifliği üzerinde duruyor. Bir diğer başlık olan "Kaynakların Cahiliye Hakkında Objektifliği" başlığı ile ilgili hocamızın kendi ifadeleriyle iktifa edelim: "Hz. Peygamber, cahiliye dönemini eleştirirken bu dönemde hiçbir güzel değerin olmadığını ifade etmiyor, daha çok eleştirilmesi gereken hususlar üzerinde duruyordu. İnsaf ölçüsü, sadece ilmi çalışmalarda değil gündelik hayatımızda ve ilişkilerimizde de ihtiyaç duyduğumuz bir şeydir." Bir diğer başlığımız ise "Kaynakların Yetersizliği Meselesi". Bu başlık altında hoca, İslam tarihinin ilk dönemlerini çalışan bir araştırmacının yapacağı araştırmada kaynak noktasında yaşayabileceği sıkıntılardan yola çıkarak kaynakların yeterliliğini tartışıyor. Hemen sonra "Görgü Şahitlerinin Rivayetleri" başlığı karşılıyor bizi. Bu başlık altında olayı görüp anlatan kişinin, meseleyi anlatırken yönlendirici bir anlatımı tercih etmesi ele alınıyor. Bu meselenin tarihçinin nesnelliği ve öznelliği konusuyla bağını kurmayı da ihmal etmeyelim bu arada. Hocamız "Rivayetlerin Değerlendirilmesi" başlığı altında bir rivayeti değerlendirirken nelere dikkat etmememiz gerektiği ile ilgili bazı püf noktalara değiniyor. Âdetimiz olduğu üzere bunların üç tanesine değinip geçeceğiz. İlkin rivayetlerin, bütünü anlatmadığını bilmemiz gerekiyor kitaba göre. İkinci olarak parçaları bir araya getirme işinin tarihçilere ait olduğu vurgulanıyor. Son olarak bir rivayeti tenkide tabi tutmak gerektiğini ve malum rivayetin rivayet olarak doğduğu zamanla ilişkisini incelemek gerektiğini öğreniyoruz. "İslam Tarihi Kaynaklarında Tenkit" başlığı altında hocamız İslam medeniyetinde kurumsal bir tenkit anlayışının bulunup bulunmadığını ve bunun İslam tarihi alanındaki yansımalarını çeşitli boyutlarıyla inceliyor. Bir cümle var ki aynen nakledip yorum yapmayı fazlalık görüyoruz: "Öte yandan ölçüsüz eleştirinin bir savrulma hali olduğu da bir gerçektir." Geçmiş cümlelerde değindiğimiz üzere Kur'an, siyer ilmi açısından çok önemli bir konumda. İşte bu önemine binaen olacak ki yazarımız bu konuya özel ayrı bir başlık açmış. Ancak ne yazık ki fazla uzayacağı için bu ve bundan hariç altı alt başlığımızı hafta içi yeni bir çalışmayla sizlerle paylaşacağız. Kitabımızın üçüncü ana başlığını ise haftaya inceleyeceğiz inşaallah.



[1] Yüzüncü Yıl Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Lisans Öğrencisi
[2] Bu konu ile alakalı olarak Prof. Dr. Muhammed Hamidullah hocanın Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahife-i Hemam b. Münebbih isimli eseri incelenebilir.

[3] Şaban Öz hocanın İslam Tarihi Metodolojisi ve R. Stephen Humphreys'in ise İslam Tarih Metodolojisi isimli kitaplarına bakılabilir.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar