Bu haftaki yazımızda Adnan DEMİRCAN hocanın "Tarih ve Tarihçi" isimli eserinin ikinci ana başlığı olan "Tarih ve Kaynaklar" kısmının büyük bölümünü ele almaya çalışacağız. Prensip itibariyle iki sayfayı aşmamaya özen gösterdiğimiz için geniş bölümleri bölerek yayınlamayı daha uygun buluyoruz. İkinci kısım hafta içi bir ek şeklinde grubumuzda paylaşılacaktır.
Öncelikle giriş
kısmında tarihin kaynaklara dayalı olarak yazıldığı, kaynak olmadan geçmişe
dair anlatılacakların hayal, destan veya efsane olmaktan öteye geçemeyeceği,
çok kısa ama gayet güçlü cümlelerle vurgulanıyor. Bu vurgudan, başlığın hangi
maksada binaen açıldığını fark etmek çok zor olmasa gerek. Ayrıca geçen haftaki
yazımızda değindiğimiz üzere tarihin bir çeşit hakikat arayışı ve tasviri olarak
konumlandırılışı burada da hakim perspektifi şekillendiren temel amil
durumunda. Yazarımız giriş kısmını müteakiben hemen bir alt başlık daha açarak
devam ediyor. "İslam Tarihçiliği Üzerine" serlevhalı bu alt
başlığımızda ilk etapta sözlü ve yazılı geleneklere değiniliyor. Her toplumun
bir hafızasının olduğundan ve Araplar' ın da bundan müstağni olmadığından söz
edildikten sonra, diğer toplumlarda olduğu gibi Arap toplumunda da İslam' dan
önce bir tarih anlayışının ve hafızanın var olduğu anlatılıyor. Bu bölümde
sözlü geleneğin tarih ilmi açısından oluşturabileceği marazlardan söz
edildikten hemen sonra, zihnimizde yazılı geleneğin tahta oturmasına müsaade
etmeyen yazarımız, yazılı geleneğin de kendine has sıkıntılarından söz ederek
meseleyi Hz.Peygamber(s.a.s.) döneminden itibaren kronolojik olarak irdeliyor.
Bu bölümde kısmen Hz.Peygamber(s.a.s.) döneminde yazılı ve sözlü geleneğin
nasıl bir minvalde seyrettiği de kısaca ele alınıyor.[2]
Şunu da unutmamak gerekir ki Hz.Peygamber(s.a.s.) döneminde sözlü gelenek daha
yaygın ve baskındır. Hocamız yazılı ve sözlü geleneğin Hz.Peygamber(s.a.s.)
sonrası serencamını görmemizi istiyor olacak ki geçmişe ait verilerin
derlenmesi ile ilgili kısımda meseleyi Hz.Ebubekir döneminden devam ettiriyor.
Müslümanların diğer kültürel alanlarla ve medeniyet havzalarıyla ilk
karşılaşmalarının yaşandığı Hz.Ebubekir dönemi, yeni problemlere yeni
çözümlerin arandığı bir dönem olması yönüyle dikkatlerimize sunuluyor. Bu yeni
problemlere aranan çözümlerde Hz.Peygamber(s.a.s.)' in benzer bir problemle
karşılaştığında ne yaptığı çokça araştırılmıştır. İşte sözlü gelenekte mevcut
olan bilgilerin yazılı gelenekle kayıt altına alınması yaşanan bu araştırmayla
çok yakından ilişkilendiriliyor kitabımızda. Yazar, Hz.Ebubekir örneği
çerçevesinde sahabiler dönemini inceledikten sonra elimizden tutup tabiun
dönemine götürüyor bizi. Kendimizi hicri ilk asırlarda buluyoruz aniden. Bu
dönemde hadis rivayetleriyle tarihi belgelerin aynı kişilerce derlenmeye
başlaması aslında tabiun döneminin bir derleme süreci olduğunu gözler önüne
seriyor. İlk siyer kitapları da hicri birinci asrın ortalarına doğru oluşmaya
başlıyor. Yazarımız İslam tarihinde ilmin, devletin yedeğinde değil ferdi ve
sivil bir hareket olarak devam ettiğine de değinmeyi ihmal etmiyor. Zira yazılı
geleneğin, sözlü geleneğe nazaran kontrol edilmesinin daha mümkün bir gelenek
olması, konunun burada açılmış olmasını daha bir anlamlı kılıyor kanaatimce. Kronolojik olarak
incelediğimizde zamanla yazılı geleneğin sözlü geleneğe baskın geldiğini fark
etmeye başlıyoruz. Dolayısıyla sözlü gelenek gündemimizde ki yerini şimdilik
kaybediyor maalesef. Yazarımız artık sözlü gelenekten yazılı geleneğe
geçişin tamamlanmasından sonraki aşamada, yazılı geleneğin kaynaklık açısından
ne tür problemleri olduğunu incelemeye başlıyor. İlk problem olarak siyer-i
nebi ile alakalı verilerin yazıya geçinceye kadar yaşadığı serencamın zatında
sözlü geleneğin bir boyutuyla yazılı gelenek için özü itibariyle bir problem
olduğuna değiniliyor. İkinci problem ise rivayetlerin tenkidi olarak
belirleniyor. Hocamızın kendi ifadesiyle rivayetlerin kritiği ile alakalı faslı
kapatalım: "Rivayetler sağlam bir metodla incelenmelidir. Bu sorun sadece
günümüzle alakalı olmayıp ilk dönemlerden itibaren sürüp gelmektedir." Bir
diğer problem ise sözlü malzemeyi yazıya geçiren şahısların aidiyetleri olarak
değerlendirilmiş. Hakikatin ölçüsünün aidiyetlere göre değişmemesi gerektiğine
değinen yazarımız, günümüzde de aidiyetlerin bizi birbirimize ulaşamaz hale
getirdiğine dikkatlerimizi çekiyor. Hoca ilerleyen sayfalarda önemli meselelere
değinmeye devam ediyor. "İslam Tarihi Usulü" bölümünde her ne kadar
İbn Haldun gibi bazı âlimlerin teşebbüsleri olsa da bunun felsefi bir formata
bürünmediğini ve hadis veya tefsir usulü gibi müstakil bir İslam Tarihi
Usulü'nün oluşmadığını görüyoruz. Bunun bir ihmal olduğu vurgulandıktan sonra
İslam tarihinin dünya tarihinin bir parçası olduğunu ve dolayısıyla usul
noktasında müşterek problemlerle karşı karşıya olunduğu ifade ediliyor.[3]
İslam tarihi ve siyer alanında İhmal edilmemesi gereken kaynakların başında
Kur'an zikredildikten sonra yazarımız tarihçiyi yönlendiren etkenleri
incelemeye koyuluyor. Bu kısımların ve şimdi değineceğimiz birkaç alt başlığın
daha içeriğini kitabı okurken görmenizi istiyoruz. İslam tarihçisinin
tarafsızlığı ile ilgili geçen yazımızda hocamızın öznellik-nesnellik anlayışını
incelediğimiz için bu başlığın içeriğine girmeyip bir önceki başlıkta önemli
olduğunu düşündüğümüz bir hususa değinip bu ana başlığı kapatmayı istiyoruz. Yazar
bir önceki (alt)başlıkta elimizdeki verilerin kısıtlı olduğunu, bir tarihçinin
bunu asla unutmaması gerektiğini ve bu verilerin eksik olduğunun idrakinde
olmanın meseleyi ihata edebilmek adına çok önemli olduğunu söylüyor. Bir diğer
başlığımız ise "Kaynakların Objektifliği". Yazarımız burada yazılı
gelenek içerisinde kaleme alınan eserlerin objektifliği üzerinde duruyor. Bir
diğer başlık olan "Kaynakların Cahiliye Hakkında Objektifliği"
başlığı ile ilgili hocamızın kendi ifadeleriyle iktifa edelim: "Hz. Peygamber,
cahiliye dönemini eleştirirken bu dönemde hiçbir güzel değerin olmadığını ifade
etmiyor, daha çok eleştirilmesi gereken hususlar üzerinde duruyordu. İnsaf
ölçüsü, sadece ilmi çalışmalarda değil gündelik hayatımızda ve ilişkilerimizde
de ihtiyaç duyduğumuz bir şeydir." Bir diğer başlığımız ise
"Kaynakların Yetersizliği Meselesi". Bu başlık altında hoca, İslam
tarihinin ilk dönemlerini çalışan bir araştırmacının yapacağı araştırmada
kaynak noktasında yaşayabileceği sıkıntılardan yola çıkarak kaynakların
yeterliliğini tartışıyor. Hemen sonra "Görgü Şahitlerinin
Rivayetleri" başlığı karşılıyor bizi. Bu başlık altında olayı görüp
anlatan kişinin, meseleyi anlatırken yönlendirici bir anlatımı tercih etmesi
ele alınıyor. Bu meselenin tarihçinin nesnelliği ve öznelliği konusuyla bağını
kurmayı da ihmal etmeyelim bu arada. Hocamız "Rivayetlerin
Değerlendirilmesi" başlığı altında bir rivayeti değerlendirirken nelere
dikkat etmememiz gerektiği ile ilgili bazı püf noktalara değiniyor. Âdetimiz
olduğu üzere bunların üç tanesine değinip geçeceğiz. İlkin rivayetlerin, bütünü
anlatmadığını bilmemiz gerekiyor kitaba göre. İkinci olarak parçaları bir araya
getirme işinin tarihçilere ait olduğu vurgulanıyor. Son olarak bir rivayeti
tenkide tabi tutmak gerektiğini ve malum rivayetin rivayet olarak doğduğu
zamanla ilişkisini incelemek gerektiğini öğreniyoruz. "İslam Tarihi
Kaynaklarında Tenkit" başlığı altında hocamız İslam medeniyetinde kurumsal
bir tenkit anlayışının bulunup bulunmadığını ve bunun İslam tarihi alanındaki
yansımalarını çeşitli boyutlarıyla inceliyor. Bir cümle var ki aynen nakledip
yorum yapmayı fazlalık görüyoruz: "Öte yandan ölçüsüz eleştirinin bir
savrulma hali olduğu da bir gerçektir." Geçmiş cümlelerde değindiğimiz
üzere Kur'an, siyer ilmi açısından çok önemli bir konumda. İşte bu önemine
binaen olacak ki yazarımız bu konuya özel ayrı bir başlık açmış. Ancak ne yazık
ki fazla uzayacağı için bu ve bundan hariç altı alt başlığımızı hafta içi yeni
bir çalışmayla sizlerle paylaşacağız. Kitabımızın üçüncü ana başlığını ise
haftaya inceleyeceğiz inşaallah.
[1] Yüzüncü
Yıl Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Lisans Öğrencisi
[2] Bu konu
ile alakalı olarak Prof. Dr. Muhammed Hamidullah hocanın Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahife-i Hemam b.
Münebbih isimli eseri incelenebilir.
[3] Şaban Öz
hocanın İslam Tarihi Metodolojisi ve R. Stephen Humphreys'in ise İslam Tarih
Metodolojisi isimli kitaplarına bakılabilir.
0 yorum:
Yorum Gönder