27 Ocak 2017 Cuma

Kitap Değerlendirmesi: İslam Peygamberi

Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, Beyan Yayınları, 5. Baskı, İstanbul-2014, 976 sayfa, ISBN 978-975-473-319-8
 Sümeyya İslam Çelik
Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Fransız Edebiyatının büyük bir zenginliğinin olmasına rağmen dünyanın belli başlı dinlerinden birinin tebliğcisi olan İslam Peygamberi’nin hayatı ve eserleri hakkında kapsamlı bir çalışmadan mahrum olduğunu gördüğü için bu eseri yazmaya karar verdiğini belirtir. Diğer bir nedenin kendisine on yıldır ev sahipliği yapanlara böyle kapsamlı bir hediye sunabilmek olduğuna da vurgu yapar. Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma’ya söylediği üzere yirmi yılda tamamladığı bu eseri kaleme alabilmek için dünyanın dört bir yanındaki kütüphanelerde araştırma yapmış, binlerce fiş doldurmuştur. Eserde, olayları Mekke, Bizans, İran, Yahudiler gibi temel konulara göre gruplandırarak ele almış olduğunu söyleyen Hamidullah, böyle bir yaklaşımın çalışmaya daha tutarlı ve daha canlı bir görünüm kazandıracağını ifade etmiştir.
Kitaba Hamidullah’ın beş baskı için hazırladığı önsözlerle başlanmıştır. Elimizdeki baskıda iki cilt birlikte yer almaktadır. Birinci ciltte bazılarının alt başlıkları olmak üzere kırk sekiz ana başlık, ikinci ciltte de yine bazılarının alt başlıkları olmak üzere on dokuz ana başlık bulunmaktadır. Biz fazla ayrıntıya girmeden bu başlıklar hakkında kısa bilgiler vermeye çalışacağız.
Giriş kısmına; “Niçin İslam Peygamberi’nin hayatını inceliyoruz” sorusuyla başlayan Hamidullah, Hz. Peygamber’le ilgili birkaç husus hatırlatarak devam etmiştir. Hamidullah’ın bu hatırlatmayı yapmasındaki amacı, bilhassa misafiri olduğu Fransızların Hz. Peygamber’le ilgili algılarını düzeltmek ya da doğru bir algı inşa etmek istemiş olabilir.
İlk malzemeler ve kaynaklardan, daha sonra ortam ve şartlardan bahsetmiştir. O dönemde o bölgedeki medeniyetlerin manevi anlamda bir çöküş yaşadıklarına değinmiş ve onların bu durumlarından kurtulmak için bir yol gösterici önderliğinde “din”e ihtiyaç duyduklarını belirtmiştir. Bu dinin merkezinin neden Mekke olduğunu coğrafi, sosyolojik, fiili, psikolojik ve dille ilgili nedenler yan başlıkları altında kendi yorumlarıyla delillendirmeye çalışmıştır. Peygamber olarak neden Hz. Muhammed’in seçildiğini anlattıktan sonra ataları hakkında bilgi verdikten sonra doğumunu, sütanneye verilmesi, annesine verildikten kısa süre sonra annesinin vefatını, dedesi Abdulmuttalib’e verilmesi ve dedesinin vefatının ardından sekiz yaşında amcası Ebu Talib’e verilmesinden sonraki olayları anlatır. Daha sonra Ficar savaşlarından bahseden Hamidullah, Hılfu’l-Fudul teşkilatının kurulmasını, ticari hayata atılması, Hz. Hatice ile tanışıp evlenmesi ve Hz. Peygamber’in aile hayatını anlatmıştır. Hz. Muhammed’in otuz beş yaşındayken bir yangın çıkması sonrası Kabe’nin tekrardan inşasında Haceru’l-Esved’i yerine koyma görevinde çıkan tartışmada hakem olarak seçilmesinden bahseden Hamidullah, inşaat bittikten sonra binanın içinin ve dışının heykellerle süslendiğine de değinerek tek tanrılı bir dinin mabedinin nasıl bir panteon haline getirildiğini anlatmıştır. Hz. Muhammed’in inzivaya çekildiğinden bahseden yazar, bu kısımda bizzat gidip gördüğü Hira mağarası hakkında kendi gözlemlerine yer vermiştir. Muhammed Hamidullah’ın önemli özelliklerinden biri de tarihi yerleri bizzat gidip görmesi ve kendi gözlemlerini okuyucuya aktarmasıdır. Olguların tarihçinin yorumuyla bir tarihi olgu haline gelmesinde o olgunun geçtiği yeri görmesinde fayda olduğunu düşünüyoruz.
 İlk vahyin ilham biçiminde geldiğine değindikten sonra ilk vahyin tanığının olmamasına rağmen sonraki vahiylere sahabelerden bazılarının tanık olduğuna vurgu yapmıştır. İlahi tebliğin başlamasından ve gitgide yayılmasından, ayın yarılması olayından, İslam’a giren önemli şahsiyetlerden bahsedip ilk hicret hareketi olan Habeşistan’a hicreti anlatmıştır. Habeşistan’a hicret eden Müslümanları geri getiremeyen müşriklerin Müslümanları yıldırmak için başvurdukları Boykot (toplumsal dışlanma) hareketini anlattıktan sonra Hz. Muhammed’in yeni bir yurt arayışına Taif’le başlamayı planladığını fakat beklediği gibi karşılanmadığını, Mekke’ye Mut’im b. Adiy himayesinde girmek zorunda olduğuna değinmiştir.
Hüzün yılının ardından gerçekleşen mucizelerden bahsetmeden önce mucizeyi açıklayan Hamidullah, mucizenin aslında anormal bir şey olmadığını, onun şaşılacak bir şey olmasında öncesinde ve sonrasında tanık olunan olayların etkili olduğuna vurgu yapmıştır. Aslında kimi insanların mucizeye gerek kalmadan kimilerinin de mucizeyi görseler bile iman etmediklerini, mucizeye ancak yetersiz ve az gelişmiş insanların ihtiyaç duyduklarına ve bu yüzden de mucizelerin sağlayacağı yararların sınırlı olduğuna dikkat çeker. Kendisi de mucizelere inandığını ama öncelikle inanılması gerekenin Vacibu’l-vücud olan Allah, O’nun elçileri ve doğruluğu apaçık ortada olan ilahi tebliğ olduğunu çünkü mucizelerin bir şeyi zorla kabul ettirmeye çalışan olaylar olduğunu ifade eder. İsra ve Miraç olaylarını anlatırken bu konuyla ilgili tartışmalı olaylara da değinmiştir. Adem Apak, Hamidullah’ın siyer alanına getirdiği en önemli yeniliklerden birisinin Hz. Peygamber’i takdimde mucize boyutundan ziyade, onun insani yönünün ve getirdiği dini öğretinin öne çıkarılması olduğunu belirtir.
Medinelilerle temasa geçmesi ve Medinelilerin İslam’ı kabul etmeleri üzerine gerçekleştirilen Akabe Biatlerini anlatarak devam eden Hamidullah, Medine’ye hicretten bahseder. Burada dikkatimizi çeken ayrı bir başlık altında hicretten önce bazı kadın sahabilerin İslam’ın yayılmasına katkılarını anlatmasıdır. Bu konuya tarih kitaplarının çoğunda rastlanılmamasının Hamidullah’ın eserinin eşsiz olmasını sağlamıştır. Rasulullah’ın Medine’ye geldikten sonraki nüfus sayımı, Medine Vesikası ve muahat (kardeşleştirme) gibi faaliyetlerinden bahseder. Sonra sırayla Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarını, akabinde Hudeybiye Anlaşmasını ve Mekke’nin fethini, ilk ve son haccı esnasında verdiği hutbe olan Veda Hutbesini anlatır.
Hamidullah, bazı kabilelerle olan ilişkileri ve onlara gönderilen mektuplardan bahseder; bunlardan ilki Mekkelilerle ittifak halinde olan Ehabiş kabilesidir. Ehabiş kabilesinin özelliklerine değinen Hamidullah, Habeşlilerle, Mısır’la, Bizas’la, İran’la, İran sömürgeleriyle ilişkilerini uzun uzadıya anlattıktan sonra bu bölgelerin hükümdarlarına gönderilen mektupların asıllarını da eserine almayı unutmamıştır. Resulullah’ın kısa bir süre önce ortaya çıkarılan Uman melikleri Ceyfer ve Abd’a gönderdiği mektubun aslının öyküsüne, Arapça aslına ve bazı gözlemlerine yer veren Hamidullah, diğer Arap kabileleriyle olan ilişkileri anlatmaya devam eder.
Yahudilerle ilişkiler kısmında İslam’dan önce Yahudilerin, Arap Yarımadası’na ne zaman ve nasıl geldiklerinin bilinmediğini ancak İslam’ın ortaya çıkmasına yakın Arabistan’ın her tarafına yayılmış olduklarını söyler. İslam’ın başlangıcında ve hicretten sonra Yahudilerin durumlarından bahseden Hamidullah, Beni Kurayza, Beni Kaynuka ve Beni Nadir Yahudilerinden, onların şehirden çıkarılmalarından bahseder. Ayrıca o Medine’deki diğer Yahudilerin Müslümanlar’ın aleyhindeki herhangi bir siyasal etkinlikten kaçındıklarını, ticaretleriyle meşgul olduklarını belirtir. Medine dışındaki Yahudileri de anlatıp Hristiyanlarla ilişkilere geçer.
Hristiyanlarla ilişkilerine Necran Hristiyanlarını anlatmayla başlar ve devamla Kur’an’ın İsa Mesih ve Hristiyanlıkla ilgili bakışını anlatır. Diğer dinleri, devletin sınırlarının genişlemesi ve devletin idari bölünmesini de anlatıp birinci cildi sonlandırır.
İkinci cilt Hz. Muhammed’in kişisel hayatı hakkındadır. İlk önce Hz. Muhammed’in hanımlarından bahseden Hamidullah, onun iki cariyesi olduğundan da bahsettikten bu durumun meşru olduğunu anlatmış ve İslam’da köleliğe değinmiştir. Hz. Muhammed’in öğretisinin sonraki kuşaklara aktarılmasında iki önemli kaynak vardır; Kur’an ve hadis. Hamidullah, ayrıntılı bir şekilde bu iki kaynaktan bahsetmiş daha sonra onun dini, ahlaki ve toplumsal alanlardaki eğitim ve öğretimi hakkında bilgi vermiştir. Bu kısımda bir Müslümanın inanması gerekenlerin bir özetini vermiş ama ruh ve bedeni birleştiren dört eylem olduğundan da bahsetmiştir; namaz, oruç, hac, zekat. Bu kavramlar hakkında bilgi verdikten sonra onun anlayışlılığına, yöntemine, estetik anlayışına ve güzel sanatlara verdiği öneme değinmiştir. Daha sonra eğitim ve öğretimin hicretten önce ve sonraki aşamalarını anlatmış, fen bilimlerindeki (kozmoloji, astronomi ve meteoroloji) gelişmelere değinmiştir. İslamiyet’ten önceki tıp ve tıpçılardan, Rasulullah’ın ve Kur’an’ın tıp konusundaki tutumundan, Rasulullah’ın tabipliğinden, o dönemdeki hastalıklardan, inşaat mühendisliği, şehircilik, mimarlık ve askeri istihkam alanındaki çalışmalardan, Kur’an’da bu konudaki malzemelerden, şehirler ve semtlerden bahsetmiştir.
Hz. Muhammed’in devlet anlayışına geçmeden önce Mekke’deki idari yapı, siyasal-toplumsal düzen, şehir parlamentosu, devlet başkanı, dini, askeri görevler, adliye teşkilatı, maliye ile ilgili bilgiler verdikten sonra yabancılarla ilişkilerine de değinir. İslam dönemindeki devlet anlayışını anlatırken ilk önce Kur’an’daki devlet anlayışından, manevi ve maddi iktidarların ayrılmasından, Hz. Muhammed’in hükümet anlayışından, yetkilerin dağıtılmasından, politika ahlakından, hükümet yönetimi, danışma ve danışmada gayri Müslimlerin yerinden, yasama çalışmalarından, uluslararası hukuk ve iktidarın el değiştirmesinden (hilafet) bahseder. Kamu görevlerinin yerine getirilmesini, adalet teşkilatını, iktisadi sistemi, askeri teşkilatı, bayrak ve sancağı, diplomasi ve büyükelçilik faaliyetlerini anlatır ve Resulullah’ın izlediği siyasetin temel ilkelerini sayar. O dönemdeki toplumsal hayat hakkında da bilgi verdikten sonra vefat edişini ve hilafet sorununu anlatır ve kitabını sonlandırır.
İslam Peygamber’ini diğer siyer kitaplarından ayıran en önemli özelliği konuları çok daha geniş bir çerçeveden ele almış olmasıdır. Adem Apak, genelde tarihçilerin Hz. Muhammed’in hayatını anlatırken Mekke-Medine-Taif üçgeninde el aldıklarını Hamidullah’ın ise bütün bir Hicaz ve Arap Yarımadası merkezinde bir siyer takdimi yaptığını belirtir.  Hatta zaman zaman bu sınırı da aşıp Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında bağlantı sağladığını, Bizans, İran ve Habeş ile kültürel, dini, ticari ve askeri ilişkileri bulunan bir Arap yarımadası perspektifiyle Hz. Peygamber’in faaliyetlerini incelediğini, bu bakış açısıyla da Hz Peygamber’in sadece belli bir bölgeye gelmediğine vurgu yaptığını söyler. Gerçekten de İslam Peygamberi kitabı Hz. Muhammed’i bu çerçeveden anlatmıştır.
Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi kitabında Hz. Muhammed’in hayatını birçok yönden anlatmaya çalışmıştır. Bu kitap alanındaki en kapsamlı kitaplardan biridir. Eserin bibliyografya kısmından da anlaşıldığı üzere yerli yabancı birçok kaynaktan istifade etmiştir. Hamidullah, bazı konuların sonunda kendi düşüncelerine de yer vermiştir. Ama bunu yapması eserini nesnellikten uzaklaştırmamıştır kanaatimizce. Çünkü bir tarihçi olaylara kendi yorumunu katmıyorsa bir tarih inşa edemez sadece kendisinden öncekilerin söylediklerini tekrarlamış olur. Olgular, tarihçiler yorumladığı için tarihi olgu adını alırlar. Adem Apak, Hamidullah’ın Siyer ilmine katkılarını anlattığı makalesinde onun bir çok tarihçinin göz ardı ettiği şahsi gözlem metodunu kullandığını söyler ve devamla siyer kaynaklarındaki tarihi bilgilerle kendi gözlemlerini karşılaştırdığına daha çok kendi gözlemlerine itibar ettiğine vurgu yapmıştır. Şahsi gözlemden kastının o olayı bizzat gözlemlemek değil olayın geçtiği mekana gidip orayı incelemek ve mekansal imkanları gözlemek olduğunu belirtir.
Kitabın büyük bölümünde konuyla ilgili bilimsel kanıtlara ve belgelere yer vermiştir. Eseri önemli kılan da sadece gözlem ile değil belgelerle de konuşuyor olmasıdır. Çünkü kuru bir gözlem de tarihçinin hata yapabilmesine neden olabilir. Muhammed Hamidullah, hata payını en aza indirerek bir siyer yazımı gerçekleştirmiştir. Bu nedenle bu esere, her tarihçinin kaynak kitabı olarak kitaplıklarında yer vermesi gerekir. Sürçülisan ettiysek affola.






0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar