Prof. Dr. Mehmet Azimli
Bu yazı “Benim Gözümle Coğrafyalar” adlı
eserimizdeki Endülüs bölümünden bazı alıntılardır.
……Günümüzde özellikle güneyde yaşayan
İspanyollar Müslüman kültürün getirdiği “Kaylule” uygulamasını bırakamıyorlar. Müslümanlığın
yoğun yaşandığı bölgelerde hala öğle arası “Siesta” dedikleri uyku molası
veriyorlar.[1]
Rehberimizin başından geçen ilginç
bir olayı şu şekilde anlatmıştı; Rehberimiz İsmail bir otobüs yolculuğu
molasında içki içen yaşlı bir amcaya ne için içtiğini sorar. İspanyol amca,
rahatlamak için içtiğini, ancak dedesinin küçüklükte öğrettiği bir şarkının onu
içkiden daha fazla rahatlattığını söyler. Şarkının ne olduğunu soran
rehberimize yaşlı amca şarkı olarak bildiği, “Fatiha” suresini okur. Şaşkına dönen
rehberimiz, Fatiha’nın ne olduğunu anlatınca, şaşkınlık sırası bu sefer yaşlı
amcadadır.[2] Dinleri
zorla değiştirilen Morisko’ların (Müslümanlığı gizlice yaşayan Endülüslüler)
direnme başarılarından biri de bu olmalıdır. Derin kodlara ince ince işlenmiş
belki de bir gün ortaya çıkacağı düşünülen işaretler.
Rehberimiz İsmail’in[3] kırk
yaşlarındaki bir komşusunun, sabah namazı vaktinde sürekli ışıkları yanmaktadır
ve bir müddet sonra sönmektedir. Üç ay durumu gözleyen rehberimiz meseleyi
sorunca komşuları; “bize bu vakitte kalkıp elimizi, yüzümüzü, ayaklarımızı
yıkamayı ve bir müddet bekleyip uyumayı dedelerimiz öğretti” demişlerdir.
Anlaşılan namaz kılmaları yasaklanan Moriskoların bir diğer direncinin
göstergesi de bu olmalıdır.[4]
“Blass İnfante” isimli Endülüs
kökenli bir İspanyol, batılı değerlere karşı medeniyeti batıya öğreten
Endülüs’e sahip çıkma adına birçok gayretlerde bulunmuş nihayet Sevilla’da
Endülüs tarzı yaptırdığı evine “Daru’l-İstirahat” adını vermiştir. Halen
Sevilla’da bulunan Muvahhitlerin yaptırdığı Altın Kule’nin yakın zamanda yıkılması
için emir verildiğinde, Sevilla halkı buna karşı gösterilerde bulunmuş, sonuçta
yıkılmaktan kurtarılmıştır. Dahası Abbadilerin rengi olan yeşil-beyaz bayrak
Endülüs eyaletinin de bayrak rengi olarak kabul edilmiştir. Yani derin kodlara
sahip çıkma devam etmektedir.
Erkeklerin öldürülüp, ihtiyarlarının
gözü önünde tecavüze uğrayan kadınlardan doğan çocukların torunları şimdi
tekrar aslını araştırmaya yönelmiş bulunuyor. Avrupa’da en fazla İslamlaşma
oranı İspanya’da olmaktadır. Bunun sebebi bilgisayar proğramları yoluyla
nesil-şecere tablolarını izleyip asıllarına ulaşan ve asıllarının Morisko
olduğunu öğrenen bu insanlardan ortalama her gün üç kişi yeniden atalarının
dini olan İslam’ı seçmektedir.
“Al” veya “El”
Otelimize doğru yol alırken gözüme
çarpan levhaları, yazıları okuyorum. Dört gün boyunca da okudukça anladığım şu
oldu ki; İspanyollar her ne kadar İslam’ı ve Müslümanları kökten kazıdıklarını
zannetseler de bazı şeyleri silmeleri mümkün olmamış. İşte bunlardan bazı
anekdotlar;
Her yerde rahatlıkla kelime
başlarında bu eki görebilirsiniz. Arapça’daki kelime başlarına gelen bu takı,
halen İspanya’da yoğun şekilde kullanılıyor. İşte gördüklerim; Al-Gida (gıda),
Al-Kasaba (kasaba), Al-Bayt (ev), el-Musical (muzik), Al-Quibla (Kıble), Leila
(gece), Madina (şehir), Quadiaro (vadi), Al-Gecıras (Cezire-ada), Kevir
(kebir-büyük), Urbanizaciones (Urban-şehrin kenarı sanayi bölgesi),
Gibra’l-Altar (Cebel-i Tarık), Mezquita (Mescit), Nazari (Nasırî-Son Granada
hükümdarlarının lakabı), Restoran el-Hacı, Hamam, vs….
el-Hamra Sarayı
…….Saraydaki elçiler kabul salonu
insanı kuşatan bir yer. Yüksek duvarların her tarafı ayetler ve şiirlerle
süslenmiş. Kuzeyden gelen Hıristiyan elçiler yaklaşık 7 km. lik dizilmiş
askerlerin karşılıklı çattıkları kılıçların gölgesinde saraya ulaşır ve
sultanın huzura çıkarmış. Bu haşmetli dönemden sonra, kuzeydeki Hıristiyan
krallıklarının sarayları önünde Müslüman kardeşlerine karşı savaşmak üzere
yardım kuyruğuna giren Endülüslü emirleri düşündükçe buralara hayranlıkla
değil, ibretle bakmak ve izlemek gerektiğini düşünüyoruz.
Bu salondan insana hüzün veren bir
salona geçiyoruz. “Ayşe Ana Salonu”. Son Gırnata hükümdarı olan oğlunun
sırtında Endülüs’ü terk ederken ağlayan oğluna,”ağla ağla, erkekler gibi
savaşmaz isen karılar gibi ağlarsın” diyen ananın yaşadığı salon. Bu
sarayda gezerken şu ayetleri mırıldanmak zorunda kalıyoruz, “Onlar geride nice bahçeler, pınarlar,
ekinler, güzel konaklar, eğlenip durdukları nimetler bırakmışlardı.
Bu böyledir; onları başka bir millete miras bıraktık.
Gök ve yer, onlar için gözyaşı dökmedi, onlara mühlet de verilmedi.”[5]
Bu böyledir; onları başka bir millete miras bıraktık.
Gök ve yer, onlar için gözyaşı dökmedi, onlara mühlet de verilmedi.”[5]
Gerçekten öyle oldu. Endülüs
medeniyetinin son kalıntısını ele geçirdikten sonra hiç mühlet vermediler,
verdikleri sözleri tutmadılar. Müslümanlara Morisko anlamında aşağılayıcı bir
kelime kullandılar.[6] Dört bin
cami yıktılar, kadınların örtülerini zorla açtılar. Helal et yemesinler diye
Moriskolara kasaplık mesleğini yasakladılar. İçki içme, domuz eti yeme günleri
ve seansları düzenleyerek Müslümanlıktan çıkıp çıkmadıklarını kontrol ettiler.
Cuma günleri gizlice namaz kılmamaları için evlerin kapılarının açık tutulması
zorunluluğu getirdiler. Camilerin içinde yaktıkları Müslümanlar sebebiyle yanık
et kokuları Endülüs semalarına yükseliyordu. Kurallar gereği bir Morisko yolda
bir Hıristiyan gördüğünde diz üstü çöküp beklemek zorundaydı.
1492’de bu sarayın teslimi sırasında
verdikleri sözleri 6 sene sonra bozdular. Ağır vergilerle zayıf düşürdüler,
katliamlarla sindirdiler. Kuzeye sürüp asimile ettiler. Erkekleri öldürülmüş ve
ziynetleri soyulmuş olan ve can havliyle Fas taraflarına gitmek isteyen kadın,
çocuk, ihtiyarları “karşı kıyıya geçireceğiz” vadiyle ellerinden bütün
paralarını alıp Akdeniz’in ortasında diri diri suya atıp boğulmasını
sağladılar. Sonrada dönüp İspanya kıyılarında sırasını bekleyenlere yöneldiler
ve onları da aynı şekilde canlı bir şekilde denize attılar.[7]
Bir Gırnata’lı çiftçi şöyle diyordu,
“Bizim gördüğümüz zulmü hiç kimse görmemiştir. Dün 300 Müslüman kız ve
kadının esir pazarında satıldığını gördüm. Kadınlarımıza tecavüz ettiler. Üç
oğlum ve iki kızımı kaybettim. Ben maziye değil geleceğe ağlıyorum. Bundan daha
kötüsünü yapacaklar… …”[8]
Kurtuba Ulu Cami
……..En acısı ise Müslüman sultanların
Hıristiyan krallar önünde eğilip yalvardıklarını gösteren bir tablonun cami
içine asılmasıdır. Bu mekanda içimden şu duygular geçti; diplomatik denklik
adına Avrupalı elçilerin Kanuni’nin üzengisini öptüğünü resmeden bir tablonun
Ayasofya’nın içine asılması gerekir. Bunu sorun eden Avrupalılara Kurtuba Ulu
Cami’ndeki Müslümanları aşağılayan bu tablonun kaldırılması karşılığı bunun da
kaldırılabileceği söylenmelidir. Aynı şey Ayasofya’nın bir köşesinin, namazgah
olarak kullanıma açılması için de düşünülebilir. Batının bağnazlığı ile ancak
bu şekilde (kazan-kazan formulüyle) başedilebilir diye düşünüyorum.
[1]
Birkaç yıl evvel İspanya ekonomik krize girince Almanya başbakanı Merkel,
krizden çıkış için İspanyolların öğle vakti uyumayı bırakmasını önerse de bu
kabul görmemişti.
[2]
Önce bu sözlere inanmayan İspanyol amcaya rehberimiz İspanyolca yazılmış fatiha
suresini sununca şaşkınlıkla kalkıp gitmek zorunda kalmış.
[3]
Rehberimiz aslen Türkiyeli olup İstanbul’da tanıştığı bir İspanyol kızın
peşinden buralara düşmüş ve onunla
evlenip buraya yerleşmiş.
[4]
Bir arkadaş anlatmıştı; Peru’ya göç eden bir İspanyol göçmenin torunu olan bir
bayan, 2005 yılındaki bir kitap fuarındaki standın arkasında namaz kılan
Türkiye’li gencin ne yaptığını sorup öğrendikten sonra, dedesinin de bu şekilde
hareketler yaptığını gözlemlediğini, ancak kendilerinin bunları bilmediğini
söylemiş.
[5] Duhan
25-29.
[6]
Endülüs’te zorla Hıristiyanlaştırılmış ancak Müslümanlığını gizleyen kişilere
verilen aşağılama ifadesi.
[7]
Rodrigo Zayas, “Endülüs’te Yüz Binlerce Müslüman Katledildi”, Endülüs’ten
İspanya’ya, Ankara 1996, 113.
[8]
Mehmet Özdemir, “Endülüs’ün Yıkılış Süreci Üzerine Mülahazalar”, Endülüs’ten
İspanya’ya, Ankara 1996, 44.
0 yorum:
Yorum Gönder