Kur’an’ı ve Sünnet’i önüme koyup, Müslümanların günümüzde içine düştükleri
bu çirkef ve kanlı “tezebzüb”e bakıyorum da çıldırıyorum âdeta! Ne çıldırması? Tımarhanelik bir deli oluyorum! Sokakta
görenlerin “akıllı” saydıkları bir deli! Ve çok az kalmış olan
aklıselimimle Rabb’e yalvarıyorum: “Ya Rabbi aklımı geri ver!”
Biliyorum. Bu satırları okuyanlar, benim gerçekten delirdiğime,
benliğimde şuurdan eser kalmadığına ve bu şuursuzluktan dolayı saçmaladığıma
inanıp bana acıyarak: “Vah zavallı Hoca! Âhir ömründe delirdi gitti!”
diyecekler. Varsın desinler! Desinler çünkü deliliğe bile razıyım artık! Deliliğime
razı olup, beni delirtenlerden uzaklaşmak ve biraz olsun rahatlamak için göz
kapaklarımı var gücümle sıkıp gözlerimi kapatıyorum. Ama bir müddet sonra
açtığımda, yine deliriyorum! Bir daha, bir daha deliriyorum!
Söyleyin bana ey kendilerine “Müslüman” diyen mahlûklar! Şu
anda, şu Aşure günlerinde dünyanın her tarafında, “muhtaç olduklarını
söyledikleri kudret”i, imânda değil,
damarlarındaki “asil”, yani necis kanlar uğruna birbirlerini
öldürenler, öldürmek için sabırsızlananlar; İslâm coğrafyasını biraz daha parçalayıp, mevcut parçalanma ve fitneler
yetmiyormuş gibi, “yeni devletçikler kurma sevdası”yla yok yere maceraya
atılıp, Müslümanlarda inflasyonu çoktan geçmiş milliyetçilik hurafeliğini
gündeme taşıyarak, mevcut “Müslüman coğrafya”sını biraz daha parçalayıp Batı canavarına
peşkeş çekme yarışına girmiş olan “echelu’l-cuhelâ” Müslümanların bu milliyetçi naraları sizleri de delirtmiyor mu?
Canları pahasına, bu toprakları fethetmiş olan Ömer b. Hattâb’lardan, Ebû Eyyub el-Ensârî’lerden, İyâz b. Ğanem’lerden, Halid
b. Velid’lerden, Nureddin Zengi’lerden, Selahaddin-i Eyyubî’lerden, Alpaslan’lardan, Melikşah’lardan, Murat
Hudavendigar’lardan, Osman Bey’lerden hiç mi utanmıyorsunuz da, Arabıyla,
Türküyle, Kürdüyle, Çerkeziyle, Belucisiyle, Farsiyle, Afganıyla, Berberisiyle
birbirinize girmiş, cahiliye savaşlarıyla “ırk devletleri” kurma
savaşlarını yapıyor, emperyalist Batı’nın köleliğine koşuyorsunuz! Ardından da
“zillet elbiseleri”ni giyerek, Batı’ya gidip köle olmak uğruna, denizde,
karada “mevta” olup gidiyorsunuz… Sizde hiç mi iz’an kalmadı ki
birileriniz Amerika’nın, diğerleri Avrupa’nın, ya da Rusya’nın direktifleri
doğrultusunda hareket ediyor; onlar hangi “çirkef kuyusu”nu gösteriyorlarsa,
oradan beslenip, zehirleniyor; sonra da köle oluyorsunuz müstevlilere!
Nedir bu milliyetçilik belası? Söyleyin Allah aşkına!
Dünyanın en habis insanları olan Siyonistlerin emirleri
doğrultusunda hareket ediyor; meselelerinizi kendi aranızda çözeceğinize,
İsrail’in güdümüne girmiş, birbirinizi yiyip duruyorsunuz!
Bu hikâye nasıl
başladı?
Amerika ve İngiliz devletlerinin çıkarları doğrultusunda kurulmuş
olan Birleşmiş Milletlerin 1948’de Osmanlı’ya, yani Türkiye’ye ait olan bir
vilayeti, yani Kudüs’ü/Filistin’i, defacto bir kararla İsrail denen bir
devlet olarak kurması ve ABD’nin ardından, İsmet İnönü’nün, yani CHP’nin, hemen bu kanunsuz ve kuralsız karara
balıklama atlayarak kabul etmesiyle, Müslüman dünyasının kaderi değişti. Be hey
İsmet Paşa! Kendine ait olan toprağı nasıl Siyonistlere peşkeş çekersin? Amerika’nın
kuklası Birleşmiş Milletler denen örgüt ne hakla istediği devletten parçalar
koparıp devletçikler yapar, yeni devletler yıkar?
İşte Müslüman dünyasının kalbinde kurulan bu “korsan İsrail devleti”,
o gündür bugündür bir çıbanbaşı oldu; trilyonlar harcayarak Müslümanları
birbirine düşürme planları yapıp uygulama alanına koydu! Şuursuz Müslümanlar
da, ona uydular ve onun emirleri doğrultusunda hareket ettiler. Tarih kitapları
biraz kurcalandığında görülecektir ki, ilk defa Müslümanlar arasına “milliyetçilik
tohumları”nı ekenler de 19. yYüzyılda ortaya koydukları “Pan Arabizm”,
“Pan Türkizm”, “Pan Kürdizm” vs. gibi “pan”larla, mücehhez
Yahudiler/Siyonistler, Müslümanları birbirlerine düşman ettiler: Kan kutsiyeti,
imân kutsiyetinin önüne geçti! Muhtaç olduğumuz kudret, artık Allah
değil, “damarlardaki asil(!) kan” olmuştu! “Ne mutlu Arabım diyenlere!”
sloganıyla Lawrence’lerin peşine takılan Arap Müslümanlar, “ne mutlu Türküm!” narasıyla bütün Müslümanların
halifesi olan ve “İslâm Birliği
Siyaseti” ile bütün Müslümanları birleştirme gayreti
içerisinde olan Sultan Abdülhamid’e isyan eden Jön Türkler/İttihad ve Terakki
tayfası, “Biji Kürdistan” sloganlarıyla ortaya çıkan bazı Kürt(!)lerin,
aynı fakat çapraz söylemleriyle Müslüman Kürtleri İslâm’dan uzaklaştırıp, onları ırkçılık belasıyla felaketlere götürmelerine
sebep oldular. Ve ne hazindir ki şu anda yerkürede yaşayan Müslümanların çoğu,
artık Müslümanlıklarıyla değil, kanlarıyla övünüp durmakta ve kendi kanlarından
olmayanlara düşman gözüyle bakmaktadırlar!
Kısaca 19. ve 20. yüzyıllarda milliyetçilik uğruna birbirlerinden
milyonlarca insan öldüren Batı ülkeleri, ikinci dünya savaşından sonra
akıllanıp, ırkçılığı/milliyetçiliği yasakladılar ve rahata kavuştular;
Müslümanlarsa, bu “habis milliyetçilik ur”unu yaşamlarının kaynağı kabul
edip milliyetçi oldular ve milliyetçiliğin gereği olarak birbirlerini öldürüp
duruyorlar!
Peki, bu böyle devam eder mi? Allah bilir!
Müslümanların elinde hâlâ kaçmamış bir fırsat var: Bütün Müslüman devletler, derhal
milliyetçiliği/ırkçılığı yasaklayıp, aynı coğrafyada yaşayan herkesi kardeş
ittihaz edip, “faşist söylemler”den uzak durmalıdırlar!
Yoksa?
Yoksa bizi cehennem yolculuğuna sokmuş olan bu milliyetçilik
belası, hepimizi bitirecek, Batı’ya ve Siyonistlere bayram ettirecektir!
انماالمومنون اخوة فاصلحوابين اخويكم واتقوا الله لعلكم
ترحمون
Allah razı olsun hocam bu önemli yazınızdan dolayı. Ancak kanaatimce kısaca vurguladığınız çözüm önerilerinizi biraz daha kapsamlı ve somut verilerle ortaya koysaydınız keşke. Zira ilmi birikiminiz de hayat tecrübeniz de buna kafidir. Ayrıca artık akl-ı selim insanlar bu konuda insiyatif almalı. Çünkü herkes birbirinden birşeyler bekliyor bu günlerde. Sizin gibi değerli hocalarımız ortak kimliğimiz olan ümmet veya islam çatısını vurgularken başkası çözümü yine başka bir milliyetçiliğe kapı aralayacak şekilde sunuyor. Aslında teşhisi iyi vurgulamışsınız "damarlarımıza enjekte edilen asil! virüs" sadece damarlarda kalmıyor, kurumlarımızın menşeinden söylemlerimize kadar habis ur suretinde capcanlı duruyor. Kısaca bu müvacehede kimse cesaret edip somut çözüme vurgu yapamıyor. Çünkü tamamen Kurani bir çözüm dahi ortaya koysanız size hain, ırkçı yaftası vurmaya hazır yığınlar duruyor karşımızda.
YanıtlaSil