Prof. Dr. Adnan Demircan
Ne yazık ki dünyanın gidişatı yerel kültürlerin ve kimliklerin kısa sürede yok olacağını ihsas ettiriyor. Böyle giderse tabii…
Dünyanın her tarafında kendisini hissettiren değişimin, eskiyle yeninin şahidi son nesiliz muhtemelen… Söylediklerim benim yaşadığım coğrafya açısından geçerli… Çünkü globalleşmenin dünyanın farklı bölgelerindeki etkileri aynı değil… Her yerin serüveni farklı… Ama her bölge ölüme doğru hızla koşuyor.
Yaşadığımız coğrafya derin tarihi köklere ve kültürel zenginliğe sahip… Doğup büyüdüğüm bölge ülkemizin en renkli ve kültürel açıdan en canlı bölgesi… Bana kalırsa ülkemizin büyük bir şansı… Korunması ve geliştirilmesi gereken renkli bir coğrafya…
İnsanlığın en eski yerleşim yerlerinden birisinden belki de en eskisinden söz ediyorum. Cezire’den… Şu bize öğrettikleri ismiyle söyleyeyim: Mezopotamya’dan…
Geçen yıllarda bölgenin tanıtımını önemseyen bir kurumumuzun düzenlediği bir sempozyuma katılmıştım. Hiç olmazsa afişlerde parantez içinde dahi olsa bölgenin bizim kültürümüzde kullanılan ismi de yazılsaydı, deyince kurumun sorumlusu, bölgeye Cezire dendiğini bilmediğini söylemişti.
Cezire, Arapçada “ada” demek… Bölge iki tarafında büyük iki nehir, Fırat ile Dicle geçtiği için adaya benzetilmiş. Süryaniler Beth Nahrain demişler… Yunanlılar Mezopotamya… Araplar ise el-Cezire… Üçü de “iki nehir arasındaki bölge” anlamına geliyor.
Bugün Türkiye, Suriye ve Irak toprakları içinde kalan Cezire, verimli toprakları sebebiyle birçok medeniyetin doğduğu, ama aynı zamanda birçok devletin ve kavmin ilgisini çeken bir yer…
İnsanlık birçok şeyi burada keşfetmiş ve bilgi mirasına katkıda bulunmuş. Sümerler, Akadlar, Babilliler, Asurlar, Hititler ve başka devletler buralara hâkim olmuşlar.
Bölge Doğu Roma ve Sasani Devleti’nin mücadele alanı olmuş. Kuzeyden, güneyden, doğudan ve batıdan gelen kavimlerin ilgi bölgeye yoğunlaşmış. Doğal olarak hâkimiyet tesisi için mücadelelerin ve kavgaların eksik olmadığı bir bölge…
Sonra bölgeye Müslümanlar geldi. Süryaniler, Ermeniler, Araplar, Kürtler ve Türkler, eski kavimlerin bakiyesi olan topluluklarla birlikte buralarda yaşadılar. Kültürel ve fiziki özelliklerine bakılırsa burada bir kavimler karışımı görülür. Sarışın, mavi gözlü bir Harranlıyla, esmer bir Mardinliyle, uzun boylu bir Bingöllüyle karşılaşırsınız. İnsanların siması bölgenin tarihini yansıtır.
Bu zenginlik, birlikte yaşama kültürü geliştirilmesini de sağladı… Ta ki batıdan ırkçılık ideoloji olarak bizim dünyamıza nüfuz edinceye kadar… O zaman insanlar birbirlerine tahammül etmemeye ve dışlamaya başladılar. Herkes kendisini asıl, diğerlerini işgalci ve yabancı görmeye başladı. Kimlikler inkâr edildi ya da tehlikeli görülmeye başlandı. Oysa ne büyük bir zenginlikti bu? Devlet de bu zenginliğin farkına varamadı, vatandaş da…
Eskiden de savaşlar, cinayetler, haksızlıklar, gasplar yapılmıştır. İnsanın olduğu yerde sorunları sıfırlamak mümkün değil. Ancak hiçbir zaman Cezire, son iki asırdır yaşadığı krizi yaşamadı.
Cezire’yi kısa bir yazıda anlatmak mümkün değil… Çünkü dinlerden, medeniyetlerden, devletlerden bahsetmeniz lazım… Cezire’nin yemekleri üzerine onlarca kitap yazılabilir. Burada yaşayan filozoflar, âlimler, edebiyatçılar ve sanatçılar yüzlerce çalışmanın konusu olabilir.
Rakka, Ruha, [barajın altına kalan] Samsat, Amid, Meyyafarkin, [yeri biri tartışılan, birkaç ay önce Batmanlı dostların beni götürdükleri Harabbajar yani şehir harabesi dedikleri] Erzen, [son halini birkaç ay önce gördüğüm barajın sularına terkedilmiş] Hasankeyf, Re’su’l-Ayn, Harran, Mardin, Dara, Nusaybin ve Musul… Her biri bir tarih, her biri bir medeniyet… Orayı bilen bilir.
Bu kadar zengin bir coğrafyanın imkânları değer üretebilecekken Cezire şimdi kendi sorunlarıyla ölüyor. Medeniyetlerin izleri yok ediliyor, insanların kökleriyle bağları koparılıyor. İç savaşlar bölgeyi hallaç pamuğu gibi atıyor. Tarih canice yok ediliyor. Bunu kişiler de yapıyor, devletler de…
Yazık değil mi bu varlığa? Türkiye, Suriye, Irak ve İran için ortak bir değer olması gereken bölge basiretsizliğe kurban ediliyor. Kısacası milli, dini, kültürel varlıklarımıza yazık oluyor…
Ne yazık ki çocuklarımız evlatlarına bir batılıdan farklı bir değeri anlatamayacak bir zamana hızla koşuyorlar. Bu ölüme şahit olmak insanı kahrediyor.
0 yorum:
Yorum Gönder