8 Haziran 2020 Pazartesi

Sosyal Grupları Bağlayan Harç


Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN
Merhum İbn Haldun (ö. 808/1406), sosyal grupların teşekkülünü oluşturan ana etkenin asabiyye olduğunu söylüyor. Bu kavramı dayanışma ruhu, ortak ideal ve ülküyü oluşturan etken olarak ifade edebiliyoruz.
İnsanları bir araya getiren, birlikte hareket etmelerini ve birbirlerini sahiplenmelerini sağlayan, çok farklı etkenler olabilir kuşkusuz. Bunlar döneme ve bölgeye göre değişebilir. Bazı dönemlerde önce çıkan asabiyye unsur başka bir dönemde önemsiz olabilir.

Araplar arasında İslam’dan önce temel asabiyye unsurlarından biri akrabalıktı. Kan bağı, Arapları bir araya getiren önemli bir unsurdu ve onlar açısından önemli bir kimlik vurgusuydu. Kan bağı, sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik ve dini hayatlarında önemli, bir yere sahipti. Daha yakın akrabalar arasındaki dayanışma uzak akrabalar arasındaki dayanışmaya göre daha güçlüydü. Hatta Araplar iç ilişkilerinde ciddi bir rekabet yaşarken başkalarıyla ilişkilerinde yeknesak bir görünüm verirlerdi.
İslam geldiğinde asabiyye olarak akide unsuru öne çıktı. Hz. Peygamber, akrabalık ilişkilerini tamam yok saymasa da sosyal düzenin merkezine akide ilişkisini yerleştirdi. İlk dönemlerdeki kardeşlik ve inanç vurgusu bunun göstergesiydi.
Asabiyyenin güçlü olduğu dönemlerde ilişkiler buna göre gelişirken aynı sürece sürekli hale getirmek mümkün değildi. Mutlaka zamanla yaşanan yeni gelişmeler asabiyeye zarar verir, ilişkileri yozlaştırır. Bu durumdan hiçbir dönem, din ve millet azade değildir.
İslam tarihinin ilk dönemlerinde ortaya çıkan gelişmeleri de bu çerçevede değerlendirebiliriz. Bir insanın hayatında değişimler ve buna bağlı farklı duruşlar yaşanırken, nesil değişiminden kaynaklı farklılaşma kaçınılmazdır.
Tarihte ya da günümüzde meydana gelen gelişmeleri çoğu zaman bundan bağımsız okuyoruz. Oysa toplumsal ilişkiler statik değil. Hiçbir şey ilelebet aynı kalmaz. Bugün önemli olan bir olgu birkaç yıl sonra önemsiz hale gelebilir. Günümüzde çok önemsenen bir değer, başka bir zaman gündemden düşebilir.
Sosyal, siyasi ve dini gelişmeler de bu zaviyeden değerlendirilmeli. Bir hanedanı ele alalım. Örneğin Ümeyyeoğulları ailesini…
Çoğu zaman Ümeyyeoğullarını ele alırken onları yeknesak bir grup olarak düşünüyoruz. Oysa onlar arasında dışarıya karşı bir dayanışma görüntüsü var gibi görünse de başından itibaren ciddi bir rekabet vardı. Onları birlikte hareket etmeye sevk eden asabiyyeleri çok değil, devletin kuruluşundan yaklaşık doksan yıl sonra dayanışma içinde hareket etmelerine yetmez oldu. Ancak bu yozlaşma daha erken başladı.
Devletin kuruluşunun üzerinden otuz yıl geçmişti ki aileden bir olan Amr b. Said el-Eşdak (ö. 70/690) hilafet hakkının yendiğini söyleyerek Abdülmelik b. Mervan’a karşı ayaklandı. Bu tavrını hayatıyla ödedi.
Abdülmelik’in torunları ise birbirlerini öldürecek kadar dayanışmadan kopmuşlardı. Nitekim Emevilerin on birinci halifesi Velid b. Yezid (ö. 126/744), akrabalarının ve amca çocuklarının bir kısmının içinde yer aldığı bir ayaklanma sonucu öldürüldü. Onu destekleyen yakınlarından öldürülenler olduğu gibi veliaht olarak ilan ettiği iki oğlu önce hapsedilmiş, ardından da öldürülmüştü.
Velid’i öldürenlerden biri, kafasını gövdesinden ayırarak ardından halife olan amcasının oğlu Yezid b. Velid’e (ö. 126/744) göndermişti. Kafatası derisinden bir parçayı yüzen biri ise onu öldürdüğünün alameti olarak bunu yanında saklamıştı.
Velid’in intikamını almak üzere harekete geçen Mervan halife olduktan sonra Ömer b. Abdülaziz’in ve Hişam b. Abdülmelik’in çocuklarının düşmanlarıyla işbirliği yaptığı bir ortamda asayişi sağlamaya çalışmıştı.
Hişam’ın oğlu Süleyman, Emeviler Devleti’ni yıkan Abbasi hareketine de destek olmuştu. Gerçi bu durumu kelleyi kurtarmasına yardım etmemişti.
Günümüzde cemaat yapıları ya da siyasi hareketler de öyle değil mi? Bir tarikatı düşünün. Gördüğümüz birçok örneğinde olduğu gibi küçükken daha güçlü bağlara sahip olan yapılar büyüdükçe ve güçlendikçe ihtilaf konuları artar ve bir süre sonra bölünmeye maruz kalır. Diğer dini gruplarda ve siyasi partilerde de benzer durumları gözlemleriz.
Küllü men aleyhâ fân
Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır. (Rûm 55/26)
İnsanlar gibi kurumlar da öyle…

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar