12 Eylül 2017 Salı

Siyerdeki Abbas Portresi-II


                                Prof. Dr. Mehmet Azimli
Medine Döneminde Abbas
Bedir Savaşı
Abbas’ın Bedir Savaşında müşriklerin safında bulunduğu ve Müslümanlarca esir edildiği, esirlikten kurtulmak için kendisi ve akrabaları adına fidye ödemesi karşılığı serbest bırakıldığı, hadisçiler ve siyercilerce anlatılan bir gerçektir.[1] Ancak esirler listesi veren kimi kaynaklarımızda Abbas’ın ismi yer almamaktadır.[2] Vakıdi ve İbn Hişam, Abbas’ı bu listeye dahil etmezken, İbn Hişam meseleyi şu şekilde izah için “genel toplam içinde ismi anılmayan bir kişi daha mevcuttur” diye not düşmüştür.[3] Bu ismi anılmayan esirin Abbas olduğu ortadadır. Anlaşılan Abbas’ın Bedir’de Müslümanlara karşı müşriklerle beraber olması gerçeği, Abbasiler için herhalde yüz kızartıcı bir durum olarak görüleceğinden dolayı[4] siyerciler[5] bu şekilde davranmış olmalıdır.[6] Ancak müellifler onu esirler listesine koymasa da onun nasıl esir edildiğini biraz sonra aktaracağımız şekilde anlatırlar. Çünkü bu şekilde esir edilmesi, Abbas için kötülenecek bir durum değil, tam tersine onu öven bir durumdur.
Şimdi Abbas’ın esir edilmesi konusundaki rivayetleri incelemek istiyoruz. Bazı rivayetlere göre zayıf ve çelimsiz bir sahabi olan Ebu’l-Yeser Kab b. Amr, Abbas’ı esir edip getirince ona, Abbas’ı nasıl esir ettiği sorulur. O da şeklini tarif ederek hiç görmediği bir zatın Abbas’ı esir etme konusunda kendisine yardım ettiğini belirtir. Hz. Peygamber de o zatın melek olduğunu söyler.[7] Bir diğer rivayete göre ise, savaş sonunda Abbas, “beni kır ata binmiş, güler yüzlü, içinizde göremediğim biri esir etti” deyince, onu esir eden Ebu’l-Yeser, biraz önceki rivayetteki sözlerinin tam tersine kendisinin esir ettiğinde ısrar ederek, “hayır, onu ben kendim esir aldım” diye itiraz eder. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona “Sus! Allah seni şerefli bir melekle destekledi” buyurur.[8] Bu durumda aynı olayla ve aynı şahısla ilgili birbirine zıt iki farklı rivayetin ortaya çıkması dikkat çekicidir. Buna göre ilk rivayette melek esir edilene görünürken, ikincisinde görünmemektedir. Dolayısıyla aynı konuda aktarılan bu rivayetler birbirini nakzetmektedir. Ancak kesin olan bir durum var ki; iki rivayette de Abbas güçlü biriymiş ve aslında esir edilemezmiş, ancak melekler onu esir alabilmiş gibi bir imaj verilmektedir. Aslında bu rivayetler siyer kitaplarının yazıldığı Abbasi asrında Abbasi sultanlarının dedeleri olan ve o sırada mücadele ettikleri Alioğullarının atası Hz. Ali’nin bu savaştaki kahramanlığına karşı Abbas’ı övmeye yönelik siyasi uydurmalardan başka bir şey değildir.[9]
Ayrıca İbn Sad’da geçen bir rivayette ise Abbas kendini esir eden sahabi ile konuşmuş, Hz. Peygamber’i sorduktan sonra kendini esir eden sahabiden Hz. Peygamber’in kendisi için öldürülmemesi konusundaki tembihini öğrendikten sonra savaşmadan teslim olmuştur.[10] Yine başka bir rivayette onun Bedir’de savaşmadığı, put gibi hareketsiz durduğu, hatta savaştan dolayı gözyaşı döktüğü anlatılır.[11] Bu rivayetler de Abbas’ın Hz. Peygamber’e karşı savaşmadığını göstermeye yönelik uydurmalar olup Abbas’ın birçok para dökerek orduya katılıp Hz. Peygamber’e karşı savaşmak için Bedir’e kadar gelmesini temize çıkarmaya yönelik propaganda nitelikli aktarımlardır.
Bu savaşla ilgili anlatılan bir başka rivayet ise Abbas’ın fidye ödememek için parasının olmadığını söylemesi şeklindeki yalanına, Hz. Peygamber’in Mekke’de sakladığı paralarından bahsetmesidir. Bunun üzerine Abbas, bunu eşi dışında kimsenin bilmediğini söyleyerek İslam’a girmiştir.[12] Bu rivayette iki problem gözüküyor. Birincisi Abbas’ın Mekke fethinde Müslüman olduğu sabittir. Bu rivayet muhtemelen Abbasilerin atasının daha önce Müslüman olduğunu ispatlamaya yönelik ortaya konulmuş olmalıdır. İkinci problem ise olayın Cebrail tarafından bildirilmesidir. Bu konu da sıkıntılı bir konudur. Öncelikle Hz. Peygamber’in savaşa değil kervana çıktığı sabittir. Müşrik ordusunun geldiğinden de haberi yoktur. Bu sebeple yakalanan Mekkeli sakaları sorgulamış ordunun durumunu, sayılarını, kimlerin katıldığını öğrenmeye çalışmıştır. Bu durumda Hz. Peygamber’in ifadesi ile “bir avuç Müslümanı yeryüzünden kaldırmak için yola çıkan Kureyş ordusunun” geldiğini haber vermeyen Cebrail, neden Abbas’ın altınlarını haber versin ki? Hangisi daha hayatidir ve daha önemlidir. Bunlar muhtemelen Alioğullarının Abbas’ın “Tuleka”[13] ile birlikte Müslüman olduğunu telmih eden propagandalarına karşı, Abbas’ın daha önce Müslümanlığını ispatlamaya yönelik Abbasi dönemi uydurmalarıdır. Doğrusu Hz. Peygamber, Arap zenginlerinin paralarını nasıl koruyup sakladıklarını gayet iyi biliyordu. Ayrıca çok ileri bir istihbaratı da mevcut idi. Bu bağlamda Hz. Peygamber Abbas’ın maddi varlığından bahsederek ondan fidye almış olmalıdır. Ancak bu durum abartı ve ilavelerle bu şekle dönüştürülmüştür.
Ayrıca onun Mekke döneminde değil de fidye vereceği sırada Cebrail’in onun paralarını sakladığı yeri Hz. Peygamber’e haber vermesi üzerine Müslüman olduğu aktarılmıştı. Bu da bu tür rivayetlerin Mekke döneminde Müslüman olduğu şeklindeki rivayetleri nakzettiğini gösteren bir durumdur. Yine eğer Abbas fidye verdiği sırada bütün esirlerin gözü önünde Müslüman olduysa, bundan sonraki yıllarda müşrikler tarafından Mekke’de bir tepki görmemesi ve aynen eskisi gibi hayatına devam etmesi nasıl izah edilebilir?[14]
Konuyla ilgili olarak Abbas’ın Bedir savaşı sırasında Müslüman olduğunu telmih eden başka bir rivayet şöyledir: “Bedir sonrası sahabenin savaş yerine kervana gidilmesi gerektiğine dair sözüne karşı Abbas’ın “yanlış düşünüyorsunuz. Peygamber doğru yaptı. Çünkü Allah ikisinden birini vaat etti” dediği zikredilir.[15] Burada Abbas esir iken sanki bir Müslüman gibi ayetleri okuyor ve Hz. Peygamber’in haklılığını savunuyor. Esasen o, bu dönemde Müslüman değildi. Zaten Hz. Peygamber Bedir savaşı sonrası onun fidye vermekten kaçmak için sarf ettiği, “ben Müslümandım kavmim beni savaşa zorladı” şeklindeki sözüne[16] itibar etmemiş ve “sözünün doğruluğunu Allah bilir. Eğer doğru isen karşılığını Allah verir” demiştir.[17]
Abbas’ın Bedir savaşına müşrikler safında katılması, ayrıca Hz. Peygamber’in müşrik ordusundan son ana kadar haberinin olmaması, Abbas hakkında ifade edilen Hz. Peygamber’in Mekke’deki casusu şeklinde nitelendirmenin ne kadar yanlış olduğunun en güzel göstergesidir. Abbas’ın casus olduğu düşüncesinden yola çıkarak onun eskiden beri Müslüman olduğu tezine Hz. Peygamber’den gelen “onu öldürmeyin o zorla katıldı” şeklindeki rivayetle destek aranmaktadır.[18] Ancak eğer Abbas casusluk yapıyorsa bunu Bedir’de de yapmalıydı. Onun müşrik ordusunun geldiğini haber vermediği sabittir. Eğer verse idi, Hz. Peygamber bunu önceden öğrenirdi ve kervana yönelmezdi. Üstelik tam tersine o, müşrik ordusuna katılıp geldi. Haşimoğullarından Hz. Peygamber’in amcaoğlu Talip geri dönerken, o da dönebilirdi. Sefere zorla katılmak gibi bir durumu yoktu. Ancak Abbas ticari riski göze alamıyordu ve geri dönmedi. Çünkü o ticari menfaatinin olduğu yerde olmak istiyordu. Tefeci olduğu için muhtemelen Mekke’deki paralarını alamayacağını düşünüyordu. Suheyb-i Rumi’nin hicret sırasında yaptığı gibi malından vazgeçemiyordu.[19] Sonuç olarak Abbas’ın Hz. Peygamber adına Mekke’de casusluk yaptığı şeklindeki düşünce Abbasilere yaranmak adına ileri sürülmüş bir düşünce olmalıdır. Onun Hayber fethi sırasında Mekke’deki telaşlı hali hakkındaki rivayetler de bu abartılar bağlamında değerlendirilmelidir.[20]
Bir rivayette; Bedir’de Abbas’ın öldürülmesi gerektiğini söyleyen Hz. Ebu Huzeyfe, Hz. Ömer tarafından münafık olarak addedilip tövbe etmesi gerektiği bunun da ancak şehadetle olacağı, şehitlik dışında bu suçun affının mümkün olmadığı belirtilir.[21] Hz. Peygamber’e itiraz eden, karşı gelen birçok sahabi için böyle bir suçlama yok iken, o sırada Hz. Peygamber tarafından müşrik addedilen[22] Abbas meselesinde bu suçlamanın olması bu tür rivayetler hakkında kuşku uyandıracak niteliktedir. Bu rivayeti nakzeden başka rivayet ise, Bedir savaşında Ebu’l-Buhteri’yi Hz. Peygamber’in emrini dinleyip öldürmemesi gerekirken Cahiliyye değerlerini üstün tutarak haksız yere öldüren sahabiye, Ebu Huzeyfe’ye yapılan suçlama yapılmadığı gibi bir şey de denmemiştir.[23]
Bedir savaşında Hz. Peygamber’in Abbas’a özel muamele yaptığı şeklindeki bir düşünceyi bizzat Hz. Peygamber ortadan kaldırmıştır. Abbas’ın fidyesiz bırakılmasını teklif eden Ensar’a “Hayır! bir dirhem bile indirim olmaz” demiştir.[24] Yine amcasının bağlarını gevşettirdiğinde diğer esirlere de aynı muameleyi yaptırmış, ona bir ayrıcalık tanımamıştır. O, veda haccında da “İlk kaldırdığım faiz Abbas’ın faizidir” demiştir.[25]





[1]       Örnek olarak bkz. İbn Sad, IV, 13.

[2]       Vakıdi, 138; İbn Hişam, V, 217; bkz. Köksal, 180.

[3]       İbn Hişam, V, 224.

[4]       Josef Horovitz, İslami Tarihçiliğin Doğuşu, çev. Ramazan Altınay, Ramazan Özmen, Ankara 2002, 78.

[5]       Vakıdi’nin Abbasilerden yardım aldığı bilinen bir gerçektir. Vakıdi, 6.

[6]       Zeyveli, 82.

[7]       İbn Sad, IV, 12; Taberi, II, 40.

[8]       Hz. Ali’den aktarılan rivayet detayları için bkz. İbn Abdilber el-Kurtubi, el-İstiab, IV, 220; İbn Sad, IV, 12; Köksal, IX, 159.

[9]       Bkz. Caetani, III, 340.

[10]      İbn Sad, IV, 12.

[11]      Zehebi, Siyeru Alamu’n-Nubela, I, 81.

[12]      İbnü’l-Esir, II, 132.

[13]      Mekke fethinde mecburiyetten ve menfaati gerektirdiği için İslam’a girenler anlamındaki tabir.

[14]      İbn Sad, IV, 13-14.

[15]      İbn Sad, II, 22-23.

[16]      İshak, 475; Zehebi, II, 78.

[17]      İbn Sad, IV, 14; İbn İshak’ta geçen bir rivayette; Abbas, Müslüman olduktan sonra Bedir’de ödediğinin karşılığını Hz. Peygamber’den istemiş, Hz. Peygamber de vermemiştir, İbn İshak, 475.

[18]      Taberi, II, 34; İbnü’l-Esir, II, 128.

[19]      Zehebi, II, 23.

[20]      İbnü’l-Esir, II, 223; rivayetin Abbasilerce uydurulduğu bazı müelliflerce de belirtilmektedir.bkz. İbn Şihab, 162, dipnot. 2.

[21]      İbn Sad, IV, 11; Taberi, II, 34; İbnü’l-Esir, II, 128. Kaldı ki Hz. Ömer’in bizzat kendisi Abbas’ın öldürülmesini istemiş birisidir. Ebu’l-Huzeyfe’ye böyle bir söz söyleme ihtimali zayıftır.

[22]      İbn Sad, IV, 14.

[23]      İbn Sad, II, 23.

[24]      Buhari, Cihat ve Siyer, 171.

[25]      Vakıdi, 1088.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar