Prof. Dr. Mehmet Azimli
Medine Döneminde Abbas
Bedir Savaşı
Abbas’ın
Bedir Savaşında müşriklerin
safında bulunduğu ve Müslümanlarca esir edildiği, esirlikten kurtulmak için
kendisi ve akrabaları adına fidye ödemesi karşılığı serbest bırakıldığı,
hadisçiler ve siyercilerce anlatılan bir gerçektir.[1]
Ancak esirler listesi veren kimi kaynaklarımızda Abbas’ın ismi yer
almamaktadır.[2]
Vakıdi ve İbn Hişam, Abbas’ı bu
listeye dahil etmezken, İbn Hişam meseleyi şu şekilde izah için “genel toplam
içinde ismi anılmayan bir kişi daha mevcuttur” diye not düşmüştür.[3]
Bu ismi anılmayan esirin Abbas olduğu ortadadır. Anlaşılan Abbas’ın Bedir’de Müslümanlara
karşı müşriklerle beraber olması gerçeği, Abbasiler için herhalde yüz kızartıcı
bir durum olarak görüleceğinden dolayı[4]
siyerciler[5]
bu şekilde davranmış olmalıdır.[6]
Ancak müellifler onu esirler listesine koymasa da onun nasıl esir edildiğini
biraz sonra aktaracağımız şekilde anlatırlar. Çünkü bu şekilde esir edilmesi,
Abbas için kötülenecek bir durum değil, tam tersine onu öven bir durumdur.
Şimdi Abbas’ın esir edilmesi
konusundaki rivayetleri incelemek istiyoruz. Bazı rivayetlere göre zayıf ve
çelimsiz bir sahabi olan Ebu’l-Yeser Kab b. Amr, Abbas’ı esir edip getirince ona, Abbas’ı
nasıl esir ettiği sorulur. O da şeklini tarif ederek hiç görmediği bir zatın
Abbas’ı esir etme konusunda kendisine yardım ettiğini belirtir. Hz. Peygamber
de o zatın melek olduğunu söyler.[7]
Bir diğer rivayete göre ise, savaş sonunda Abbas, “beni kır ata binmiş, güler
yüzlü, içinizde göremediğim biri esir etti” deyince, onu esir eden Ebu’l-Yeser,
biraz önceki rivayetteki sözlerinin tam tersine kendisinin esir ettiğinde ısrar
ederek, “hayır, onu ben kendim esir aldım” diye itiraz eder. Bunun üzerine Hz.
Peygamber ona “Sus! Allah seni şerefli bir melekle destekledi” buyurur.[8]
Bu durumda aynı olayla ve aynı şahısla ilgili birbirine zıt iki farklı
rivayetin ortaya çıkması dikkat çekicidir. Buna göre ilk rivayette melek esir
edilene görünürken, ikincisinde görünmemektedir. Dolayısıyla aynı konuda
aktarılan bu rivayetler birbirini nakzetmektedir. Ancak kesin olan bir durum
var ki; iki rivayette de Abbas güçlü biriymiş ve aslında esir edilemezmiş, ancak
melekler onu esir alabilmiş gibi bir imaj verilmektedir. Aslında bu rivayetler
siyer kitaplarının yazıldığı Abbasi asrında Abbasi sultanlarının dedeleri olan ve o sırada
mücadele ettikleri Alioğullarının atası Hz. Ali’nin bu savaştaki kahramanlığına karşı Abbas’ı övmeye
yönelik siyasi uydurmalardan başka bir şey değildir.[9]
Ayrıca İbn Sad’da geçen bir rivayette ise Abbas kendini esir eden sahabi
ile konuşmuş, Hz. Peygamber’i sorduktan sonra kendini esir eden sahabiden Hz.
Peygamber’in kendisi için öldürülmemesi konusundaki tembihini öğrendikten sonra
savaşmadan teslim olmuştur.[10]
Yine başka bir rivayette onun Bedir’de savaşmadığı, put gibi hareketsiz
durduğu, hatta savaştan dolayı gözyaşı döktüğü anlatılır.[11]
Bu rivayetler de Abbas’ın Hz. Peygamber’e karşı savaşmadığını göstermeye
yönelik uydurmalar olup Abbas’ın birçok para dökerek orduya katılıp Hz.
Peygamber’e karşı savaşmak için Bedir’e kadar gelmesini temize çıkarmaya
yönelik propaganda nitelikli aktarımlardır.
Bu
savaşla ilgili anlatılan bir başka rivayet ise Abbas’ın fidye ödememek için
parasının olmadığını söylemesi şeklindeki yalanına, Hz. Peygamber’in Mekke’de
sakladığı paralarından bahsetmesidir. Bunun üzerine Abbas, bunu eşi dışında
kimsenin bilmediğini söyleyerek İslam’a girmiştir.[12]
Bu rivayette iki problem gözüküyor. Birincisi Abbas’ın Mekke fethinde
Müslüman olduğu sabittir. Bu rivayet muhtemelen Abbasilerin atasının daha
önce Müslüman olduğunu ispatlamaya yönelik ortaya konulmuş olmalıdır. İkinci
problem ise olayın Cebrail tarafından
bildirilmesidir. Bu konu da sıkıntılı bir konudur. Öncelikle Hz. Peygamber’in
savaşa değil kervana çıktığı sabittir. Müşrik ordusunun geldiğinden de haberi yoktur.
Bu sebeple yakalanan Mekkeli sakaları sorgulamış ordunun durumunu, sayılarını,
kimlerin katıldığını öğrenmeye çalışmıştır. Bu durumda Hz. Peygamber’in ifadesi
ile “bir avuç Müslümanı yeryüzünden kaldırmak için yola çıkan Kureyş ordusunun”
geldiğini haber vermeyen Cebrail, neden Abbas’ın altınlarını haber versin ki?
Hangisi daha hayatidir ve daha önemlidir. Bunlar muhtemelen Alioğullarının
Abbas’ın “Tuleka”[13]
ile birlikte Müslüman olduğunu telmih eden propagandalarına karşı, Abbas’ın
daha önce Müslümanlığını ispatlamaya yönelik Abbasi dönemi uydurmalarıdır.
Doğrusu Hz. Peygamber, Arap zenginlerinin paralarını nasıl koruyup
sakladıklarını gayet iyi biliyordu. Ayrıca çok ileri bir istihbaratı da mevcut
idi. Bu bağlamda Hz. Peygamber Abbas’ın maddi varlığından bahsederek ondan
fidye almış olmalıdır. Ancak bu durum abartı ve ilavelerle bu şekle
dönüştürülmüştür.
Ayrıca onun Mekke döneminde değil de fidye vereceği sırada Cebrail’in onun
paralarını sakladığı yeri Hz. Peygamber’e haber vermesi üzerine Müslüman olduğu
aktarılmıştı. Bu da bu tür rivayetlerin Mekke döneminde Müslüman olduğu
şeklindeki rivayetleri nakzettiğini gösteren bir durumdur. Yine eğer Abbas fidye verdiği sırada bütün esirlerin gözü önünde Müslüman
olduysa, bundan sonraki yıllarda müşrikler tarafından Mekke’de bir tepki
görmemesi ve aynen eskisi gibi hayatına devam etmesi nasıl izah edilebilir?[14]
Konuyla ilgili olarak
Abbas’ın Bedir savaşı sırasında Müslüman olduğunu telmih eden başka bir
rivayet şöyledir: “Bedir sonrası sahabenin savaş yerine kervana gidilmesi
gerektiğine dair sözüne karşı Abbas’ın “yanlış düşünüyorsunuz. Peygamber doğru
yaptı. Çünkü Allah ikisinden birini vaat etti” dediği zikredilir.[15]
Burada Abbas esir iken sanki bir Müslüman gibi ayetleri okuyor ve Hz.
Peygamber’in haklılığını savunuyor. Esasen o, bu dönemde Müslüman değildi.
Zaten Hz. Peygamber Bedir savaşı sonrası onun fidye vermekten kaçmak için sarf ettiği,
“ben Müslümandım kavmim beni savaşa zorladı” şeklindeki sözüne[16]
itibar etmemiş ve “sözünün doğruluğunu Allah bilir. Eğer doğru isen karşılığını
Allah verir” demiştir.[17]
Abbas’ın Bedir savaşına müşrikler safında katılması, ayrıca Hz.
Peygamber’in müşrik ordusundan son ana kadar haberinin olmaması, Abbas hakkında
ifade edilen Hz. Peygamber’in Mekke’deki casusu şeklinde nitelendirmenin ne
kadar yanlış olduğunun en güzel göstergesidir. Abbas’ın casus olduğu
düşüncesinden yola çıkarak onun eskiden beri Müslüman olduğu tezine Hz.
Peygamber’den gelen “onu öldürmeyin o zorla katıldı” şeklindeki rivayetle
destek aranmaktadır.[18]
Ancak eğer Abbas casusluk yapıyorsa bunu Bedir’de de yapmalıydı. Onun müşrik
ordusunun geldiğini haber vermediği sabittir. Eğer verse idi, Hz. Peygamber
bunu önceden öğrenirdi ve kervana yönelmezdi. Üstelik tam tersine o, müşrik
ordusuna katılıp geldi. Haşimoğullarından Hz. Peygamber’in amcaoğlu Talip geri dönerken, o
da dönebilirdi. Sefere zorla katılmak gibi bir durumu yoktu. Ancak Abbas ticari
riski göze alamıyordu ve geri dönmedi. Çünkü o ticari menfaatinin olduğu yerde
olmak istiyordu. Tefeci olduğu için muhtemelen Mekke’deki paralarını
alamayacağını düşünüyordu. Suheyb-i Rumi’nin hicret sırasında yaptığı gibi malından vazgeçemiyordu.[19]
Sonuç olarak Abbas’ın Hz. Peygamber adına Mekke’de casusluk yaptığı şeklindeki
düşünce Abbasilere yaranmak adına ileri sürülmüş bir düşünce olmalıdır.
Onun Hayber fethi sırasında
Mekke’deki telaşlı hali hakkındaki rivayetler de bu abartılar bağlamında
değerlendirilmelidir.[20]
Bir rivayette; Bedir’de Abbas’ın öldürülmesi gerektiğini söyleyen Hz. Ebu Huzeyfe, Hz. Ömer tarafından münafık olarak addedilip tövbe etmesi gerektiği
bunun da ancak şehadetle olacağı, şehitlik dışında bu suçun affının mümkün
olmadığı belirtilir.[21]
Hz. Peygamber’e itiraz eden, karşı gelen birçok sahabi için böyle bir suçlama
yok iken, o sırada Hz. Peygamber tarafından müşrik addedilen[22]
Abbas meselesinde bu suçlamanın olması bu tür rivayetler hakkında kuşku
uyandıracak niteliktedir. Bu rivayeti nakzeden başka rivayet ise, Bedir
savaşında Ebu’l-Buhteri’yi Hz. Peygamber’in emrini dinleyip öldürmemesi
gerekirken Cahiliyye değerlerini üstün tutarak haksız yere öldüren sahabiye, Ebu Huzeyfe’ye yapılan suçlama yapılmadığı gibi bir şey de
denmemiştir.[23]
Bedir savaşında Hz.
Peygamber’in Abbas’a özel muamele yaptığı şeklindeki bir düşünceyi bizzat Hz.
Peygamber ortadan kaldırmıştır. Abbas’ın fidyesiz bırakılmasını teklif eden
Ensar’a “Hayır! bir dirhem bile indirim olmaz” demiştir.[24]
Yine amcasının bağlarını gevşettirdiğinde diğer esirlere de aynı muameleyi
yaptırmış, ona bir ayrıcalık tanımamıştır. O, veda haccında da “İlk kaldırdığım
faiz Abbas’ın faizidir” demiştir.[25]
[1] Örnek
olarak bkz. İbn Sad, IV, 13.
[2] Vakıdi,
138; İbn Hişam, V, 217; bkz. Köksal, 180.
[3] İbn
Hişam, V, 224.
[4] Josef
Horovitz, İslami Tarihçiliğin Doğuşu, çev. Ramazan Altınay, Ramazan
Özmen, Ankara 2002, 78.
[5] Vakıdi’nin
Abbasilerden yardım aldığı bilinen bir gerçektir. Vakıdi, 6.
[6] Zeyveli,
82.
[7] İbn
Sad, IV, 12; Taberi, II, 40.
[8] Hz.
Ali’den aktarılan rivayet detayları için bkz. İbn Abdilber el-Kurtubi, el-İstiab,
IV, 220; İbn Sad, IV, 12; Köksal, IX, 159.
[9] Bkz.
Caetani, III, 340.
[10] İbn
Sad, IV, 12.
[11] Zehebi,
Siyeru Alamu’n-Nubela, I, 81.
[12] İbnü’l-Esir,
II, 132.
[13] Mekke
fethinde mecburiyetten ve menfaati gerektirdiği için İslam’a girenler
anlamındaki tabir.
[14] İbn
Sad, IV, 13-14.
[15] İbn
Sad, II, 22-23.
[16] İshak,
475; Zehebi, II, 78.
[17] İbn
Sad, IV, 14; İbn İshak’ta geçen bir rivayette; Abbas, Müslüman olduktan sonra
Bedir’de ödediğinin karşılığını Hz. Peygamber’den istemiş, Hz. Peygamber de
vermemiştir, İbn İshak, 475.
[18] Taberi,
II, 34; İbnü’l-Esir, II, 128.
[19] Zehebi,
II, 23.
[20] İbnü’l-Esir,
II, 223; rivayetin Abbasilerce uydurulduğu bazı müelliflerce de belirtilmektedir.bkz.
İbn Şihab, 162, dipnot. 2.
[21] İbn
Sad, IV, 11; Taberi, II, 34; İbnü’l-Esir, II, 128. Kaldı ki Hz. Ömer’in bizzat
kendisi Abbas’ın öldürülmesini istemiş birisidir. Ebu’l-Huzeyfe’ye böyle bir
söz söyleme ihtimali zayıftır.
[22] İbn
Sad, IV, 14.
[23] İbn
Sad, II, 23.
[24] Buhari,
Cihat ve Siyer, 171.
[25] Vakıdi,
1088.
0 yorum:
Yorum Gönder