22 Eylül 2017 Cuma

Siyere Giydirilen Harici Portresi-II

Prof. Dr. Mehmet Azimli

Karşı Rivayet
İncelemekte olduğumuz rivayet, gerek Kur’an’ın korunması adına gerekse de Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’i kötülemek adına, bir rivayetten esinlenerek uydurulmuş olabilir. Muhtemelen o dönemde bu gerekçelerle de kullanılmış olmalıdır. Ancak mesele bununla da kalmamıştır. Toprağın bir mürtedi kabullenmemesi olayı sonraki yıllarda maalesef Haricilere -özellikle Ezarika fırkasına- karşı siyasi olarak kullanılan bir delil haline getirilmiştir.[1]

İbn Mace’de geçen bir rivayette şöyle denmektedir:
İmran bin Husayn (ra) şöyle demiştir: “Nafi bin el-Ezrak (ki haricilerin Ezrakiler kolunun başıdır) ve arkadaşları gelerek “Sen helak oldun (dinden çıktın) Ya İmran!” dediler. İmran “Ben helak olmadım (küfre gitmedim).” diye cevap verdi. Onlar “Bilakis (Müslümanlıktan çıktın)” dediler. İmran “Beni helak eden (dinden çıkaran) şey nedir?” diye sordu. Onlar “Allah “Bir fitne (yani Allah’a ortak koşmak) kalmayıp din tamamen Allah’ın (dini olan İslamiyet) olana kadar onlarla (yani müşriklerle) savaşınız” buyurmuştur (Yani sen bizim safımızda yer alıp Harici olmayanlarla savaşmadın)” dediler. İmran “Biz, müşrikleri bertaraf edinceye kadar savaştık ve din tamamiyle Allah’ın oldu (Yani Hicaz müşriklerden tamamen temizlendi). Dilerseniz size Resulullah’tan işittiğim bir hadisi rivayet edeyim.” dedi. Onlar “O hadisi Resulullah’tan sen (mi) işittin?” diye sordular. İmran “Evet, şu olaya şahid oldum” dedi. Resulullah müşriklere Müslümanlardan bir askeri kuvvet gönderdi. Giden Müslüman askerler müşriklere rastlayınca onlarla şiddetli bir savaş yaptılar. Neticede müşrikler mağlûp oldu. Sonra benim yakınlarımdan bir adam, müşriklerden bir adama mızrakla hücum ederek yanına varınca müşrik adam “Eşhedü enla ilahe illallah = Allah’tan başka hak ilah olmadığına şehadet ederim. Ben şüphesiz Müslümanım” dedi. Fakat (buna rağmen) yakınım olan adam mızrakla vurup onu öldürdü. Sonra Resulullahın yanına geldi ve “Ya Resulallah! Ben helak oldum (yani büyük bir günah işledim)” dedi. Resûl-i Ekrem bir veya iki defa “İşlediğin (günah) nedir?” buyurdu. Adam da yaptığı işi ona arz etti. Bunun üzerine Resulullah adama “(Kelime-i şehadet getirip Müslüman olduğunu söylemesine rağmen samimiyetine inanmadın) O halde karnını yarıp da kalbindekini bilmeliydin?” buyurdu. Adam “Ya Resulallah! Karnını yarsaydım kalbindekini bilmiş olur (mu) idim?” deyince Resul-i Ekrem “O halde sen ne onun konuştuğu sözünü kabul ettin, ne de kalbindekini bilirsin” buyurdu. İmran dedi ki: Sonra Resulullah adam hakkında bir şey söylemedi. Adam da az bir zaman yaşadı. Nihayet öldü. Biz onu defnettik. Ertesi günü sabahı cesedi yeryüzünde görüldü. Halk “Bir düşman bunun cesedini toprağın altından çıkarmış olabilir.” dedi. Biz onu (tekrar) defnettik. Sonra gençlerimize mezarı başında nöbet beklemelerini emrettik. Ertesi günü sabahı cesed (yine) yeryüzünde oldu. Bu kere biz “Gençlerimiz uyumuş (bu arada ceset düşman tarafından çıkarılmış) olabilir” dedik ve (tekrar) defnettikten sonra bu defa biz kendimiz onun nöbetini tuttuk. Yine ertesi günü sabahı ceset yeryüzünde oldu. Artık (toprağa gömmekten vazgeçip) cesedi o dağlar arasındaki yollardan birisine attık.
...İmran bin el-Husayn bu rivayete şunu da ilaveten söyledi: “(Biz cenazeyi defnettikten) sonra yer cesedi dışarı attı. Bunun üzerine durum Hz. Peygamber’e arz edildi. O da şöyle buyurdu. “Yer, o adamdan daha şer kimseyi de şüphesiz kabul eder. Lakin Allah -La ilahe illallah- kelimesinin hürmetinin tazimini size göstermeyi sevdi” dedi.[2]
Rivayete ilk bakışta bunun Haricilerin insanları hiçbir şey dinlemeksizin katletmelerinin yanlış olduğu konusunda onları iknaya yönelik olduğu, rahatlıkla anlaşılabilir. Ayrıca rivayetin şerhlerine bakılırsa bu durum açıkça görülecektir.[3] Zaten rivayetteki çelişkiler kendini açıkça göstermektedir. Sözgelimi Ravi İmran gençlerin uyuyakalacaklarından endişe ederek üç gün sabaha kadar cesedi beklediklerini söyler, ancak cesedin nasıl olup da yer dışına atıldığını teferruatıyla vermez.
Bütün bunların yanında rivayetin ravileriyle ilgili problemler bir yana, bu rivayet ile Hz. Peygamber dönemi meydana gelen bir olay kullanılarak ters bir sonuca varılmaktadır. Hz. Peygamber döneminde meydana gelen meşhur olayda, Hz. Usame b. Zeyd bir şahsı, Kelime-i Şehadet getirdiği halde korktuğu için bu kelimeyi söylediğini düşünerek öldürmüş ve Hz. Peygamber buna çok sert tepki ile “Kalbini mi yardın?”[4] demişti. Ancak İslam tarihi kaynakları Usame için öldükten sonra kabrinden atıldığı, toprağın onu kabul etmediği şeklinde bir bilgi vermezler. Sonuçta eğer bu olay Hz. Peygamber döneminde olduysa, Usame’ye de aynı ilahi ceza (!) verilmeliydi.
Anlaşılan şudur ki; yukarıdaki rivayet inşai-kurgulanmış bir rivayettir.[5] Muhtemelen dönemin siyasileri, sahabenin dilinden, Hz. Peygamber dönemindeki bir olayı alıp biraz da ilavelerle rakipleri olan Haricilere karşı kullanmaktan çekinmemişlerdir. Tabii ki burada “Toprak bundan daha kötüleri neden kabul etmiştir?” şeklindeki muhtemel bir soruyu önlemek için de yine Hz. Peygamber dilinden “Yer, o adamdan daha şer kimseyi de şüphesiz kabul eder. Lakin Allah - La ilahe illallah- kelimesinin hürmetinin ta’zimini size göstermeyi sevdi.”[6] şeklinde bir ilavenin eklenmesi de unutulmamıştır.
Tarihte kötülükleriyle ön plana çıkmış kişilerin cesetlerinin kabir dışına atılması olayı ne görülmüş ne de tespit edilmiştir. Böyle bir durum akla ve sünnetullah dediğimiz evrensel yasalara aykırıdır. Gerek Hz. Peygamber’den önce gerek ondan sonra günümüze kadar nice gaddar, zalim, din düşmanı, müfteri gelip geçmiştir, ancak hiçbirinin cesedini toprak dışarı atmamıştır.
Hadis kaynaklarında geçen bu rivayet, gerek ravileri gerek tarihsel bağlama oturmaması açısından problemdir ve sonradan kurgulanmış olup Abdulah b. Sad ile ilgili rivayete ilavelerle oluşturulmuş inşai bir rivayettir. Ayrıca aynı rivayetin değişik bir varyantı, dönemin aşırı gruplarından Haricilere karşı da kullanılmış olup siyasi olarak onları susturmak için dini bir argüman olarak kullanılmıştır. Bir anlamda Hz. Peygamber konuşturularak rakiplerin haksızlığı ortaya konmak istenmiştir.[7]



[1]       Sarmış, I, 490.

[2]       İbn Mace, Fiten, 1.

[3]       Haydar Hatipoğlu, Sünen-İ İbn Mace Tercemesi ve Şerhi, İstanbul 1983, X, 138.

[4]       Müslim, İman, 159.

[5]       Sarmış, I, 490.

[6]       İbn Mace, Fiten, 1.

[7]       İsmail Hakkı Ünal, “Hz. Peygamber’in Dilinde Konuşturulan Tarih: Yere Batırılacak Ordu Rivayeti”, İslamiyat, I, Sayı: 2, Ankara 1998.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar