20 Eylül 2017 Çarşamba

Siyere Giydirilen Harici Portresi-I

Prof. Dr. Mehmet Azimli 

İslam’ın ilk yıllarında Hz. Peygamber’e ve onun getirdiği din olan İslam’a en fazla kim düşmanlık yapmıştır? şeklindeki bir soruya verilecek cevap herhalde Ebu Cehil olacaktır. Tabii ki bunun yanında Ukbe b. Ebi Muayd, Nadr b. Haris, Utbe b. Rebia gibi isimler de sayılabilir. Ayrıca düşmanlıkları Kur’an’da açıklanan Velid b. Muğire ve Ebu Leheb’i de unutmamak gerekir.

İslam düşmanlığında ön plana geçmiş bu kişilere baktığımızda, öldükten sonra defnedildikleri yerden toprağın onları dışarı atması gibi bir durum olmamıştır. Bütün bunlara rağmen yukarıda isimleri anılan zevatın dine yaptıkları düşmanlıklarına yaklaşamayacak kadar az kusurları bulunan kimi zevat hakkında, cesetlerini toprağın kabullenmediği şeklindeki rivayetler bulunmaktadır. Şimdi bu rivayetleri tetkik etmek istiyoruz.
Toprağın Dışladığı Mürted
İbn Hanbel’de geçen rivayet şu şekildedir:
Hz. Peygamber’in yanında bir vahiy katibi vardı. Bakara ve Al-i İmran surelerini bildiğinden dolayı Müslümanlar arasında itibar kazanmıştı. Hz. Peygamber ondan “Gafuran Rahima” yazmasını istediğinde, o “Alimen Hakima” yazar, yine Hz. Peygamber, “Alimen Hakima” yazdırdığında “Semian Basira” yazardı. Bu adam irtidat etmiş ve sonra “Ben Muhammed’e gelen vahyi istediğim gibi yazardım” demişti. Adam çok geçmeden öldü. Hz. Peygamber “Yer onu kabul etmez” dedi. Adamın cesedini toprağın dışarı attığını gördüler. Bu durumun sebebi onlara sorulduğunda “Defalarca gömdük, yer onu kabul etmiyor” dediler.[1]
Buhari rivayetinde ise olay şu şekilde anlatılmaktadır:
Hıristiyan bir adam vardı.[2] Müslüman olup Bakara ve Al-i İmran surelerini ezberlemişti. Tekrar Hıristiyanlığa döndü ve “Muhammed, benim kendisine yazdığımdan başka bir şey bilmiyor!” diyerek yaygaraya başlayınca, Allah onu öldürdü. Hz. Peygamber “Yer onu kabul etmez!” buyurdu. Adamı gömdüler. Fakat sabah olunca, gömüldüğü yerin onu dışarı attığını gördüler. “Bu, Muhammed ile ashabının işidir! Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu adamımızın kefenini soydular ve onu meydanda bıraktılar!” diyerek iftira ettiler. Tekrar, derin bir çukur kazarak, adamlarını oraya bıraktılar. Sabah olunca, yerin onu dışarı attığını gördüler. Yine “Bu da Muhammed ile ashabının işidir! Onların aralarından çıkıp kaçtığı için, kefenini soyup bu adamımızı kabrin dışına bıraktılar!” dediler. Bu sefer, güçlerinin yettiği derecede derin bir çukur daha kazarak, onu içine bıraktılar. Sabah olup da yerin onu yine dışarı attığını gördükleri zaman, Hıristiyanlar bu işin insanlar tarafından yapılmadığını anladılar ve onu açıkta bıraktılar.[3]
İlk siyer kaynaklarında geçmeyen bu rivayet, hadis kaynaklarından İbn Hanbel, Buhari ve Müslim’de[4] geçmektedir. Rivayette bu adamın kim, hangi kavimden, nerede öldüğü ve nerede defnedildiği gibi esasen rivayetin sıhhati ve metin tahlili için gereken önemli detaylar yer almamaktadır.
Rivayetlerdeki bilgilerde çelişkiler görülmektedir. İlk rivayette bu adamın Müslümanlıktan müşrikliğe döndüğü anlatılırken, ikinci rivayette Müslümanlıktan eski dini olan Hıristiyanlığa döndüğü anlatılmaktadır. Ayrıca ilk rivayette adamın kaçıp müşriklere sığındığı anlatılırken, ikinci rivayette ise kaçmayıp Hıristiyanlar arasında (Mekke’de Hıristiyan topluluk olmadığına ve adam kaçmadığına göre) Medine’de kaldığı anlatılmaktadır. Medine’de ise Hıristiyan bir topluluk bulunmamaktadır. Bunlar rivayetler arası açmazlar olarak görülmektedir.
Yine rivayetlerde adamın ravi Enes’in akrabası olan Neccaroğullarından olmasına rağmen, isminin ısrarla verilmemesi ve kim olduğunun bilinmemesi kuşku uyandıracak türden bir ayrıntıdır. Bu kadar önemli bir olayın failini sahabenin tanımaması ilginçtir. Hadis şarihleri de bu konuda detaylı bilgiler verememişlerdir.[5] Ayrıca ikinci rivayetteki adamın topraktan atıldıktan sonra kefeninin de soyulmasına dikkat etmek gerekir. Eğer toprak bu cesedi attıysa neden her defasında adamın kefeni de kaybolmaktadır. Bu da toprağın cesedi dışarı atmasını değil, kefen soyucu kişilerin her defasında kefeni çalıp cesedi ortada bırakıp kaçtıklarını akla getirmektedir.
Daha önce de net olarak belirttiğimiz gibi bu mürted insandan daha zalim insanlar gerek Hz. Peygamber döneminde gerek ondan önce ve sonra dünyada yaşamışlar, dine ve insanlara olmadık zulümler yapmışlardır. Ancak hiçbirini toprak dışarı atmamıştır.[6] Kur’an’da anlatılan Firavun, Nemrut, gibi zalimleri toprak kabullenmişti. Hz. Peygamber döneminde yaşayan Ebu Cehil, Ukbe b. Ebi Muayd, Nadr b. Haris, Utbe b. Rebia, Kur’an’da düşmanlıkları açıklanan Velid b. Muğire ve Ebu Leheb gibi zalimleri de toprak kabullenmişti. Sonuçta bunlar toprağın kendisini kabullenmediği ileri sürülen adamdan kat kat daha zalim idiler.
Bu durumda bu rivayet, bir gerçeği değil, muhtemelen bir temenniyi dile getirmektedir diyebiliriz. Zaten rivayetlerdeki anlatılan tarzda bir olay da kanaatimizce meydana gelmemiştir. Biz, bu rivayetin vahiy katibi olup sonra irtidat eden Abdullah b. Sad b. Ebi Serh hakkında gelen rivayetten esinlenerek temenni ile birlikte muhtemelen karıştırma sonucu oluşturulmuş bir rivayet olduğu kanaatindeyiz. Bunu temellendirmek için Abdullah b. Sad b. Ebi Serh ile ilgili rivayeti aktarmak istiyoruz:
Kabe’nin örtüsü altında bile bulunsa öldürülmesi emredilen ve kanının dökülmesi helal sayılan Abdullah b. Sad b. Ebi Serh, Mekke’nin fethinden önce, Medine’ye hicret etmiş bir Müslümandı. Hz. Peygamber’e inen vahiyleri yazanlar arasında idi. Abdullah b. Sad; Hz. Peygamber’e inen vahyi yazdığı sırada ‘el-Kafirin’ yerine ‘ez-Zalimin, ‘Azizün Hakimün’ yerine ‘Alimün Hakimün’ diye yazmış ve “Ben de Muhammed’in söylediği gibi söyleyebilirim. Muhammed’e gelen şeyin benzeri bana da geliyor. Muhammed peygamberse ve kendisine vahyolunuyorsa, ben de peygamberim! Bana da vahyolunuyor. Allah ona Kur’an indiriyorsa, ben de Allah’ın indirdiğinin benzerini indirebilirim! Muhammed ‘Semian Alimen’ dedi. Ben de ‘Alimen Hakimen’ dedim!” demiş[7] Müslümanlıktan müşrikliğe, dönerek Mekke’ye kaçmıştı. Mekke’ye gidince Kureyş müşriklerine “Kendisi bana Kur’an’ı yazdırırken ‘Azizün Hakimün’ derdi. Ben ‘Yoksa ‘Alimün Hakimün’ mü?’ diye sorardım. ‘Evet! Hepsi de doğrudur” derdi.[8] Sizin dininiz, onun dininden daha iyidir!” demişti.[9] Abdullah b. Sad b. Ebi Serh, Mekke fethi sırasında Kabe’nin örtüsü altına girse dahi öldürülecek olanlar listesinde yer almış, daha sonra sütkardeşi Hz. Osman’ın ısrarları sonucu Hz. Peygamber onu affetmek zorunda kalmıştır.[10]
Bu rivayetteki durum açıkça göstermektedir ki; bir vahiy katibinin mürted olması ve Kur’an’ı istediği gibi yazdığını söylemesi olayının kahramanı, Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’tir. İlk olarak aktardığımız rivayetlerdeki toprağın kabullenmediği insan şeklindeki rivayetler ise bu olaydan esinlenerek muhtemelen sahabe dönemi Kur’an’ın farklı coğrafyalarda farklı okunmaya başlandığı dönemde[11] Kur’an’a yönelik tehlikeleri bertaraf etmeye yönelik tedbir mahiyetinde uydurulmuş rivayetlerdir. Ayrıca bu rivayetlerin sonraki yıllarda Mısır valiliği yapıp Müslüman tebadan çok tepki aldığı halde[12] görevde bırakılan Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’i kötülemek adına ortaya konulma ihtimali de mevcuttur.





[1]       İbn Hanbel, III, 121-122.

[2]       Müslim rivayetinde ravi Enes bu adamın kendilerinden Neccaroğullarından olduğu belirtse de ismini vermemektedir.

[3]       Buhari, Menakıb, 25.

[4]       Müslim, Kitabu Sıfatü’l-Münafikin, 14.

[5]       Bu rivayetle ilgili olarak şerh kitapları bilinenlerin tekrarının ötesine geçememişlerdir. Örnek olarak bkz. İbn Hacer, Fethu’l-Bari, IV, 776.

[6]       Sarmış, I, 488.

[7]       Belazuri, I, 622, 429.

[8]       Vakıdi, 855.

[9]       İbnü’l-Esir, II, 249.

[10]      Vakıdi, 856.

[11]      Hz. Huzeyfe’nin Azerbaycan fetihleri sırasında insanların Kur’an konusunda ihtilafa düşmeleri üzerine durumu Hz. Osman’a bildirmesi sonucu, Hz. Osman ihtilafları önlemek için Kur’an’ın çoğaltılmasını sağlamıştır. Bkz. Buhari, Fedailu’l-Kur’an, 3.

[12]      Azimli, Halifelik Tarihine Giriş, 108.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar