Prof. Dr. Mehmet Azimli
İslam’ın ilk yıllarında Hz.
Peygamber’e ve onun getirdiği din olan İslam’a en fazla kim düşmanlık
yapmıştır? şeklindeki bir soruya verilecek cevap herhalde Ebu Cehil olacaktır. Tabii ki bunun yanında Ukbe b. Ebi Muayd, Nadr b. Haris, Utbe b. Rebia gibi isimler de sayılabilir. Ayrıca düşmanlıkları
Kur’an’da açıklanan Velid b. Muğire ve Ebu Leheb’i de unutmamak gerekir.
İslam düşmanlığında ön plana
geçmiş bu kişilere baktığımızda, öldükten sonra defnedildikleri yerden toprağın
onları dışarı atması gibi bir durum olmamıştır. Bütün bunlara rağmen yukarıda
isimleri anılan zevatın dine yaptıkları düşmanlıklarına yaklaşamayacak kadar az
kusurları bulunan kimi zevat hakkında, cesetlerini toprağın kabullenmediği
şeklindeki rivayetler bulunmaktadır. Şimdi bu rivayetleri tetkik etmek
istiyoruz.
Toprağın Dışladığı Mürted
İbn Hanbel’de geçen rivayet şu şekildedir:
Hz.
Peygamber’in yanında bir vahiy katibi vardı. Bakara ve Al-i İmran surelerini
bildiğinden dolayı Müslümanlar arasında itibar kazanmıştı. Hz. Peygamber ondan
“Gafuran Rahima” yazmasını istediğinde, o “Alimen Hakima” yazar, yine Hz.
Peygamber, “Alimen Hakima” yazdırdığında “Semian Basira” yazardı. Bu adam
irtidat etmiş ve sonra “Ben Muhammed’e gelen vahyi istediğim gibi yazardım”
demişti. Adam çok geçmeden öldü. Hz. Peygamber “Yer onu kabul etmez” dedi.
Adamın cesedini toprağın dışarı attığını gördüler. Bu durumun sebebi onlara
sorulduğunda “Defalarca gömdük, yer onu kabul etmiyor” dediler.[1]
Buhari rivayetinde ise olay
şu şekilde anlatılmaktadır:
Hıristiyan bir
adam vardı.[2]
Müslüman olup Bakara ve Al-i İmran surelerini ezberlemişti. Tekrar
Hıristiyanlığa döndü ve “Muhammed, benim kendisine yazdığımdan başka bir şey
bilmiyor!” diyerek yaygaraya başlayınca, Allah onu öldürdü. Hz. Peygamber “Yer
onu kabul etmez!” buyurdu. Adamı gömdüler. Fakat sabah olunca, gömüldüğü yerin
onu dışarı attığını gördüler. “Bu, Muhammed ile ashabının işidir! Onların
arasından çıkıp kaçtığı için bu adamımızın kefenini soydular ve onu meydanda
bıraktılar!” diyerek iftira ettiler. Tekrar, derin bir çukur kazarak,
adamlarını oraya bıraktılar. Sabah olunca, yerin onu dışarı attığını gördüler.
Yine “Bu da Muhammed ile ashabının işidir! Onların aralarından çıkıp kaçtığı
için, kefenini soyup bu adamımızı kabrin dışına bıraktılar!” dediler. Bu sefer,
güçlerinin yettiği derecede derin bir çukur daha kazarak, onu içine bıraktılar.
Sabah olup da yerin onu yine dışarı attığını gördükleri zaman, Hıristiyanlar bu
işin insanlar tarafından yapılmadığını anladılar ve onu açıkta bıraktılar.[3]
İlk siyer kaynaklarında
geçmeyen bu rivayet, hadis kaynaklarından İbn Hanbel, Buhari ve Müslim’de[4]
geçmektedir. Rivayette bu adamın kim, hangi kavimden, nerede öldüğü ve nerede
defnedildiği gibi esasen rivayetin sıhhati ve metin tahlili için gereken önemli
detaylar yer almamaktadır.
Rivayetlerdeki bilgilerde
çelişkiler görülmektedir. İlk rivayette bu adamın Müslümanlıktan müşrikliğe
döndüğü anlatılırken, ikinci rivayette Müslümanlıktan eski dini olan Hıristiyanlığa
döndüğü anlatılmaktadır. Ayrıca ilk rivayette adamın kaçıp müşriklere sığındığı
anlatılırken, ikinci rivayette ise kaçmayıp Hıristiyanlar arasında (Mekke’de Hıristiyan topluluk olmadığına ve adam kaçmadığına göre)
Medine’de kaldığı anlatılmaktadır. Medine’de ise Hıristiyan bir topluluk bulunmamaktadır. Bunlar
rivayetler arası açmazlar olarak görülmektedir.
Yine rivayetlerde adamın ravi
Enes’in akrabası olan Neccaroğullarından olmasına rağmen, isminin ısrarla verilmemesi ve
kim olduğunun bilinmemesi kuşku uyandıracak türden bir ayrıntıdır. Bu kadar
önemli bir olayın failini sahabenin tanımaması ilginçtir. Hadis şarihleri de bu
konuda detaylı bilgiler verememişlerdir.[5]
Ayrıca ikinci rivayetteki adamın topraktan atıldıktan sonra kefeninin de
soyulmasına dikkat etmek gerekir. Eğer toprak bu cesedi attıysa neden her
defasında adamın kefeni de kaybolmaktadır. Bu da toprağın cesedi dışarı
atmasını değil, kefen soyucu kişilerin her defasında kefeni çalıp cesedi ortada
bırakıp kaçtıklarını akla getirmektedir.
Daha önce de net olarak
belirttiğimiz gibi bu mürted insandan daha zalim insanlar gerek Hz. Peygamber
döneminde gerek ondan önce ve sonra dünyada yaşamışlar, dine ve insanlara
olmadık zulümler yapmışlardır. Ancak hiçbirini toprak dışarı atmamıştır.[6]
Kur’an’da anlatılan Firavun, Nemrut, gibi zalimleri toprak kabullenmişti. Hz.
Peygamber döneminde yaşayan Ebu Cehil, Ukbe b. Ebi Muayd, Nadr b. Haris, Utbe b. Rebia, Kur’an’da düşmanlıkları açıklanan Velid b. Muğire ve Ebu Leheb gibi zalimleri de toprak kabullenmişti. Sonuçta bunlar
toprağın kendisini kabullenmediği ileri sürülen adamdan kat kat daha zalim
idiler.
Bu durumda bu rivayet, bir
gerçeği değil, muhtemelen bir temenniyi dile getirmektedir diyebiliriz. Zaten
rivayetlerdeki anlatılan tarzda bir olay da kanaatimizce meydana gelmemiştir.
Biz, bu rivayetin vahiy katibi olup sonra irtidat eden Abdullah b. Sad b. Ebi Serh hakkında gelen rivayetten esinlenerek
temenni ile birlikte muhtemelen karıştırma sonucu oluşturulmuş bir rivayet
olduğu kanaatindeyiz. Bunu temellendirmek için Abdullah b. Sad b. Ebi Serh ile ilgili rivayeti aktarmak
istiyoruz:
Kabe’nin örtüsü
altında bile bulunsa öldürülmesi emredilen ve kanının dökülmesi helal sayılan
Abdullah b. Sad b. Ebi Serh, Mekke’nin fethinden önce, Medine’ye hicret etmiş
bir Müslümandı. Hz. Peygamber’e inen vahiyleri yazanlar arasında idi. Abdullah
b. Sad; Hz. Peygamber’e inen vahyi yazdığı sırada ‘el-Kafirin’ yerine ‘ez-Zalimin,
‘Azizün Hakimün’ yerine ‘Alimün Hakimün’ diye yazmış ve “Ben de
Muhammed’in söylediği gibi söyleyebilirim. Muhammed’e gelen şeyin benzeri bana
da geliyor. Muhammed peygamberse ve kendisine vahyolunuyorsa, ben de
peygamberim! Bana da vahyolunuyor. Allah ona Kur’an indiriyorsa, ben de
Allah’ın indirdiğinin benzerini indirebilirim! Muhammed ‘Semian Alimen’ dedi.
Ben de ‘Alimen Hakimen’ dedim!” demiş[7]
Müslümanlıktan müşrikliğe, dönerek Mekke’ye kaçmıştı. Mekke’ye gidince Kureyş
müşriklerine “Kendisi bana Kur’an’ı yazdırırken ‘Azizün Hakimün’ derdi. Ben
‘Yoksa ‘Alimün Hakimün’ mü?’ diye sorardım. ‘Evet! Hepsi de doğrudur” derdi.[8]
Sizin dininiz, onun dininden daha iyidir!” demişti.[9]
Abdullah b. Sad b. Ebi Serh, Mekke fethi sırasında Kabe’nin örtüsü altına girse
dahi öldürülecek olanlar listesinde yer almış, daha sonra sütkardeşi Hz.
Osman’ın ısrarları sonucu Hz. Peygamber onu affetmek zorunda kalmıştır.[10]
Bu rivayetteki durum açıkça
göstermektedir ki; bir vahiy katibinin mürted olması ve Kur’an’ı istediği gibi
yazdığını söylemesi olayının kahramanı, Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’tir. İlk olarak aktardığımız
rivayetlerdeki toprağın kabullenmediği insan şeklindeki rivayetler ise bu
olaydan esinlenerek muhtemelen sahabe dönemi Kur’an’ın farklı coğrafyalarda
farklı okunmaya başlandığı dönemde[11]
Kur’an’a yönelik tehlikeleri bertaraf etmeye yönelik tedbir mahiyetinde
uydurulmuş rivayetlerdir. Ayrıca bu rivayetlerin sonraki yıllarda Mısır
valiliği yapıp Müslüman tebadan çok tepki aldığı halde[12]
görevde bırakılan Abdullah b. Sad b. Ebi Serh’i kötülemek adına ortaya konulma
ihtimali de mevcuttur.
[1] İbn
Hanbel, III, 121-122.
[2] Müslim
rivayetinde ravi Enes bu adamın kendilerinden Neccaroğullarından olduğu
belirtse de ismini vermemektedir.
[3] Buhari,
Menakıb, 25.
[4] Müslim,
Kitabu Sıfatü’l-Münafikin, 14.
[5] Bu
rivayetle ilgili olarak şerh kitapları bilinenlerin tekrarının ötesine
geçememişlerdir. Örnek olarak bkz. İbn Hacer, Fethu’l-Bari, IV, 776.
[6] Sarmış,
I, 488.
[7] Belazuri,
I, 622, 429.
[8] Vakıdi,
855.
[9] İbnü’l-Esir,
II, 249.
[10] Vakıdi,
856.
[11] Hz.
Huzeyfe’nin Azerbaycan fetihleri sırasında insanların Kur’an konusunda ihtilafa
düşmeleri üzerine durumu Hz. Osman’a bildirmesi sonucu, Hz. Osman ihtilafları
önlemek için Kur’an’ın çoğaltılmasını sağlamıştır. Bkz. Buhari,
Fedailu’l-Kur’an, 3.
[12] Azimli,
Halifelik Tarihine Giriş, 108.
0 yorum:
Yorum Gönder