24 Ağustos 2020 Pazartesi

Seyahatname-i Cibuti

 


Prof. Dr. Adnan Demircan

 

27-29 Nisan 2018 tarihleri arasında Cibuti’de bulundum. Daha önce Afrika’ya gitmeyen biri olarak benim için oldukça öğretici bir deneyim oldu. Cibuti, Afrika'nın Doğu Sahillerinde küçük bir ülkedir. Kızıldeniz’in bittiği, Aden Körfezi’nin başladığı yerde, Yemen’in karşısında… Küçük ama oldukça stratejik bir ülke… Doğusu Aden Körfezi olan Cibuti’nin kuzeyinde Eritre, güneydoğusunda Somali, batı ve güneyinde ise Etiyopya ülkeleri komşu…

Cibuti
(https://www.africa-confidential.com/browse-by-country/id/15/Djibouti)

 

Cibuti

(http://www.worldbulletin.net/haber/150898/more-effort-needed-to-empower-women-djiboutis-1st-lady)


Yaklaşık 1.000.000 [2016 yılı verilerine göre 942.333] nüfuslu ülkenin başkenti Cibuti’de halkın yüzde yetmiş kadarı yaşıyor. 22.300 kilometrekarelik bir alanı olan Cibuti’nin topraklarının büyük bir kısmı tarıma elverişli değil. Bu sebeple ülkenin ihtiyacı olan gıdanın tamamına yakını ithal ediliyor.

Kurak bir iklime sahip olan ülkede yağış azdır. Ekim-nisan ayları arasında muson rüzgârları sebebiyle yağışlar olur. Ancak Mayıs-Kasım aylarında ülkeye kuraklık hâkimdir. Bitki örtüsü genellikle dikenli çalılıklar, otlaklar ve bodur ağaçlardan meydana geliyor. Tâcûrâ körfezinin etrafındaki ovalık arazide palmiye ağaçları yaygındır ve burada hurma yetişir. Ülke topraklarının % 1’i ekime, % 10’u ise hayvan otlatmaya elverişlidir. Geri kalan yerler çöl veya tarıma elverişli olmayan kıraç arazidir.

Cibuti Bayrağı

370 km’lik uzun bir sahiline ve iyi bir balıkçılık potansiyeline rağmen bunun da yeterince kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Doğal olarak kaynakları kıt olan Cibuti’nin ekonomik sıkıntılar yaşaması kaçınılmazdır. 

Cibuti’nin coğrafî konumu eski zamanlardan beri stratejik bir bölge olmasını sağlamıştır. Arabistan’dan gelen ve bölgede İslâm’ın yayılmasını sağlayan Müslümanlar sayesinde asırlar boyunca Müslümanların hâkimiyeti olan Cibuti, Osmanlı Devleti’nin Mısır’a hâkim olmasından sonra Osmanlı’nın etkisine girmiştir.

Suveyş Kanalı’nın açılması ve Batı sömürgeciliğinin yayılması birçok Avrupa devletinin ilgisini Afrika’ya yönelttiği bir süreci başlatmıştır. İngiltere’nin Aden’e (1839) ve Somali’ye (1869) hâkim olmasının ardından Fransa da burada varlık göstermek amacıyla faaliyetlere girişti. Fransızlar önce Tâcûra Körfezi’nin kuzeyindeki Ubûk’ta bir iskele kurdular (1859). Bir süre sonra ise Tâcûrâ Sultanı Ahmed Ebû Bekir’le yaptıkları antlaşmayla 52.000 frank karşılığında Ubûk’u devralmışlardır (11 Mart 1862). Fransızlar, sonraki süreçte kabile liderleriyle antlaşmalar yaparak hâkimiyet alanlarını genişlettiler. 1888 yılında Fransa’yla İngiltere arasında imzalanan antlaşmayla Fransız ve İngiliz Somalisi’nin sınırları belirlendi. Aynı yıl Fransız Somali Kıyısı’nın merkezi Ubûk’tan Fransız komutan Leonce Legarde’ın kurduğu Cibuti şehrine taşındı. Burası daha sonra başkent yapıldı (1892).

2. Dünya Savaşı sonrasında Fransa’ya bağlı olan bölge 1957 yılında Fransız Somalisi adıyla bir genel vali tarafından yönetilen bir yapıya dönüştürüldü. 1958 yılında ülkenin geleceğiyle ilgili yapılan referandumda oyların çoğunluğu Fransa’yla birlikte kalma yönünde çıktı. Ancak İtalyan Somalisi ile İngiliz Somalisi birleşip bağımsız bir devlet olunca (1 Temmuz 1960) Fransız Somalisi’nde yaşayan Somali kökenli İsalar Somali’yle birleşmek istediler. Ancak Afarla Fransızlarla birlikte kalmayı tercih ettiler. Bu siyasî görüş ayrılığı zamanla kabileler arasında çatışmalara yol açtı. Çözüme ilişkin bazı girişimlere rağmen sorun 1967 yılına kadar devam etti. Bu yıl yapılan referandumda bağımsızlık yanlısı İsaların sayısının çok olmasına rağmen Fransa’ya bağlı kalmayı savunan Afarlar kazandı. Bu gelişme şiddet olaylarını tırmandırınca Fransa kuvvetleri buraya müdahale etti. Birçok insanın hayatını kaybettiği şiddet olaylarının ardından İsaların zayıflaması üzerine Afarlar yönetimi ele geçirdiler. Yapılan bir referandumla Fransız Somalisi olan ülkenin adı Afarlar ve İsalar Fransız Ülkesi olarak değiştirildi. 1976 yılında Afarlar ile İsalar arasında bir koalisyon sağlandı. Ardından ülke Cibuti Cumhuriyeti adıyla bağımsızlığını kazandı (27 Haziran 1977).

26 Nisan 2018 tarihinde gece 23.40 uçağıyla İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan uçtuk. Cibuti uçağı Cibuti’ye indikten sonra Somali'nin başkenti Mogadişu’ya devam ediyor. Türk Havayolları’nın dünyanın hemen her yerine uçması büyük bir hizmet ve güçlü bir medeniyet perspektifinin yansıması…

Yolculukta birlikte olduğumuz İstanbul Üniversitesi Edebiyat Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde Araştırma Görevlisi Mahmut Olgaç ve İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Ümit Sarı’ya Atatürk Havalimanı’nda buluştuk. Cibuti’de İstanbul Üniversitesi’nin Yabancı Öğrenci Sınavı’nı yapmak üzere gidiyoruz. İstanbul Üniversitesi bu sınavı 90’dan fazla ülkede yapıyor ve dünyanın her tarafında aynı zamanda icra ediliyor. Mütevazı imkânlarla ve fedakârlıklarla büyük bir organizasyon gerçekleştiriliyor. Nitekim uçağa alınmayı beklerken Mogadişu ekibiyle, Somali koordinatörü Prof. Dr. Şinasi Gündüz ve Arş. Gör. Alaaddin Günay’la karşılaştık.

Gitmeden önce Cibuti’de bulunan birçok kişiyle irtibata geçmeye çalışmıştık. Sınavın sorunsuz yapılması gerekiyordu. Ancak oranın şartlarını bilmiyorduk. 2017’deki sınava 50 kadar öğrenci başvurmuştu. Ancak bizim dönemimizde 250’den fazla öğrenci başvurmuş. Bütün öğrencileri bir okulda sınav yapmak istedik. 2017’de sınav yapılan özel bir okul… Orasının salonları çok küçük ve en fazla 80 öğrenci sınav yapılabilir durumda… Salon ayarlama sürecinde Cibuti’deki Maarif Vakfı’nın Müdürü Şahin Baştacı, Cibuti Büyükelçiliğimizden İkinci Kâtip Emrah Arabacı’yla sürekli irtibat halindeyiz. Bu arada İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Şenol Ataoğlu Hoca’yla da irtibata geçtim. Cibuti’deki tek üniversitenin salonlarından yararlanabilmemiz için Şenol Hoca epey uğraştı, ancak müspet cevap alamadık. Sonunda sorunu Emrah Bey, Büyükelçimizin birkaç bakanla görüşmesini sağlayarak çözdü. Büyükelçimiz Sadi Altınok Bey, soruna el atmasaydı epey sıkıntı çekecektik.

Büyükelçiliğin yaklaşımı ve ilgisi bizim zihinlerimizdeki eski Hariciye’den çok farklı. Kesinlikle yurtdışına bir görev sebebiyle gidilecekse yurt dışındaki temsilciliklerimiz bilgi sahibi olmalı. Doğrusunu isterseniz büyükelçiliğimizdeki görevlileri tanıyınca ülkemiz adına gurur duydum. İkinci Kâtip Emrah Bey,  iktisatçı. Birkaç aydır Cibuti’de çalışıyor.  Ülkemize Cibuti’de tahsis edilmiş geniş bir serbest bölge var. Burasını aktif hale getirmek için oldukça zor koşullara rağmen burada çalışmayı kendisi tercih etmiş. Aslında istese başka yere de gidebiliyormuş, ancak serbest bölgeyi aktif hale getirmek için burada kalmış.

Cibuti’de irtibatlı olduğumuz insanlarımızdan biri Maarif Vakfı'nın anaokulunun müdürü Şahin Baştacı. Şahin Bey gitmeden aylar öncesinden başlayan bir süreçte bize destek oldu. Öğrenciler, sınav ücretlerini gönderemedikleri için ücretleri kendisi tahsil etti. Evraklarını aldı ve isimlerini bildirerek sınava girmelerini sağladı.

Sürecin başından itibaren bize destek olan Üçüncü Kâtip Barış Volkan Ateş, hukuk mezunu genç bir Hariciyeci… 2017 yılının başında Cibuti’ye gelmiş. Yaklaşık 1,5 yıldır burada ve geldiğinden beri Türkiye'ye gitmemiş.

Sabaha karşı Cibuti Havalimanı’na indik. Daha önce sözleştiğimiz üzere Volkan Bey bizi karşıladı. Yanımızda sorular vardı. Cibuti’de rüşvetin yaygın olduğu ifade edildi. Bize sıkıntı çıkarmamaları için Büyükelçilik önlem olarak Volkan Bey’i görevlendirmişti. Yeşil ve hususi pasaportlar için vize muafiyeti var. Buna rağmen sorunlar yaşanabiliyormuş. Volkan Bey gelince önemli bir sorunla karşılaşmadan işlemlerimizi tamamlayıp çıktık.

Şahin Bey, daha önce bizim için bir otelde rezervasyon yaptırmıştı. Sabah 05:00 gibi ulaştığımız için otele gidip biraz dinlenmemizin iyi olacağını düşünmüştük. Ancak otele gittiğimizde bir sürprizle karşılaştık. Daha önce odalarımıza erken saatte giriş yapabileceğimizi söylemişlerdi. Ancak oraya gidince odaların hazır olmadığı ifade edildi. Hatta başka bir otele yönlendirmek istediler. Kabul etmeyince odaların 12:00’de hazır olacağı söylendi.

Çaresiz sabahın erken saatinde Şahin Bey’i aradım. Ancak internet sorunlu olduğu için mesajlaşarak iletişim kurabildik. Maalesef yapabilecek bir şey yoktu. Maarif Vakfı'nın okuluna gidip beklemeye karar verdik.

Maarif Vakfı Cibuti’de yeni örgütleniyor. Önemli hedefleri ve projeleri var. Bu okulların medeniyet tasavvurumuz için ne kadar önemli olduğu bir-iki asır sonra daha iyi anlaşılacak.

Okulda biraz bekledik. Şahin Bey de geldi. Yanında çalışan Mehdi Hasan isimli Cibutili bir genç var. 26 yaşında… Mehdi, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi'nde Mimarlık okuyor.  Bitirmesine bir yıl var. Bu yıl evlenince biraz para biriktirebilmek için öğrenciliğini dondurmuş. Hanımı İstanbul Aydın Üniversitesi'nde okumuş. Düğünü yapmışlar; ancak ikisi de babalarının evinde yaşıyor. Çünkü ev açacak imkânları yok. Onun için kaydını dondurup çalışıp biraz para biriktirmesi lazım. Burada insanların geliriyle hayata pahalılığı arasında müthiş bir uçurum var. İnsanlar nasıl geçiniyor, anlamak mümkün değil…

Maarif Vakfı'nın binası oldukça büyük bir villa ve Cibuti’nin en iyi semtinde. Şahin Bey’in odasında bir süre oturduk. Cuma günü olduğu için namaza kadar bekleyip namazdan sonra biraz gezmeyi düşünüyoruz. Bu arada kahvaltı için bir Alışveriş Merkezi'nde bulunan bir salona gittik. Cibuti’de kahvaltıda genellikle pasta türü tatlı şeyler yeniyor. Beslenme kültürleri bizden oldukça farklı. Kahvaltılık bir şeyler aldık. Fiyatlar oraya göre oldukça yüksek.

Emrah Bey’in verdiği bilgiye göre gayri safi milli hasıladan kişi başına düşen miktar 1704 dolar. Afrika'daki diğer bazı ülkelere göre iyi, ama gelişmiş ülkelerle mukayese edilemeyecek kadar düşük bir miktar… Elbette ülkenin gelirinin azlığı şehrin görüntüsüne de yansıyor.

 

Cibuti’de altyapı oldukça kötü… Cibuti’nin en iyi semtinde bir cadde… Ortada atıl duran ve beton dubalarla kullanım dışı tutulan alan cadde kadar geniş…

İşin ilginç tarafı bir öğretmen yaklaşık 200 dolar maaş alıyor. Ancak gıda, benzin ve elektrik dâhil her şey çok pahalı. Gayrı safi milli hasılası Türkiye’nin altıda biri kadar olmasına rağmen benzini Türkiye’den pahalı kullanıyorlar. Yazın klima kullanmadan durmak pek mümkün değil. Yazın elektrik tüketimi aylık bin doları buluyor. Cibuti’nin havası nemli. Biraz Adana'nın havasına benziyor. Nisan sonu 35 derece civarında olduğuna göre Temmuz, Ağustos aylarında sıcaklığı ve nemi düşünemiyorum.

Daha önce de ifade etmiştim; gıda maddeleri dışarıdan getirildiği için oldukça pahalı. Cibuti’nin tek alışveriş merkezinde gördüğümüz fiyatlar Türkiye'nin 3-4 katı yüksek… Ücretlerin bizdekinden çok düşük olduğunu düşündüğünüzde burada geçirmenin ne kadar çok zor olduğu anlaşılıyor.

Cibuti’de Cuma namazını büyük bir camide kılmak istedik. Amacımız ibadeti ifa etmenin yanında buradaki dinî pratiği yakından görmekti. Daha önce okuduğum kadarıyla ahalinin çoğu Şafiî mezhebine mensup… Cuma günü resmi tatil… Namaz için bulunduğumuz bölgenin en iyi camiine gittik. Burası Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Guelleh’nin de namaz kıldığı protokol camii… Nitekim camiye girdikten sonra kıble yönündeki bir kapıdan Cumhurbaşkanı da geldi. 27 Kasım 1946 doğumlu olduğuna göre yaşı yetmişi aşkın… Kendisi için getirilen bir sandalyeye oturarak namaz kıldı. Doğal olarak yoğun güvenlik önemleri vardı. Korumalar etrafını sarmış olarak ibadetini yaptı. Hatip hutbeye çıktıktan ve müezzin ezan okuduktan sonra hatip hutbeyi Arapça olarak okudu. Konu anne babaya iyi davranmaktı. Cumhurbaşkanı namazı kıldıktan sonra geldiği kapıdan etrafındaki adamlarla çıkıp gitti.

 

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Guelleh

Camide dikkati çeken hususlardan biri duvara Allah'a dua ve Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetlerin dışında başka bir şey yazılmamış olması… Bizim camilerimizde Hz. Peygamber’in adının yanı sıra dört halifenin, Hz. Peygamber’in torunlarının ve aşere-i mübeşşerenin isimleri yazılabiliyor. Daha sonra öğrendiğime göre bu cami Suudlar tarafından yapılmış. Caminin ismi birkaç defa değiştirilmiş; en sonunda “Selman-ı Farisi” isminde karar kılınmış.

 

Selman-ı Farisi Camii’nin içi…

Namazdan sonra eşyalarımızı bırakmak için otele gittik. Ancak otelde ikinci bir sürprizle karşılaştık. Görevli bayan değişmişti. Elimizde rezervasyon belgelerimiz olmasına rağmen kalan misafirlerin günlerini uzattıklarını söyleyerek bizi kabul edemeyeceklerini söylediler. Bu kadar rahat bir şekilde rezervasyonumuzu iptal etmeleri ticarî ahlakın zayıflığının göstergelerinden olsa gerek. Müslümanların en önemli sorulardan biri ahlakî yozlaşmışlık… Rezervasyonu yaptıran Şahin Bey epey üzüldü. Otelin müdürüyle görüşmek istedi. Ama görüşemedi.

 

Rezervasyonumuzu keyfi bir şekilde iptal eden otel

 Başka bir otele gittik. Gittiğimiz ikinci otelin adı Atlantic… Fiyatları daha yüksek, ama yapabilecek bir şey yok. Eski otelle 74 dolara anlaşmıştık, yenişine 118 dolar ödedik. Ülkemizdeki üç yıldızlı otel ayarında bir yer.  Büyükelçiliğin kullandığı otellerden biri olduğu için cüzi bir indirim yaptıkları halde bu ücreti ödedik. Beş yıldızlı otel de var, ancak gecelik konaklama bedeli 250-300 dolar…

  Eşyalarımızı otele bıraktıktan sonra Diyanet Vakfı'nın yaptırdığı bir camiyi görmeye gittik. Osmanlı mimarisiyle inşa edilen cami Sultan II. Abdülhamid’in adını taşıyacak. Camiin şantiye şefi Furkan Bey Camii'nin İstanbul'daki bir cami ile aynı plana sahip olduğunu ve birkaç ay içinde bitirmeyi hedeflediklerini söyledi. Bu yapılar, kardeşliği pekiştirmek açısından önemli.

 

Diyanet Vakfı’nın inşa ettirdiği Cumhurbaşkanı’nın sarayına yakın cami yakında ibadete açılacak. Cumhurbaşkanı Cuma namazlarını burada kılacakmış.

Devlet Su İşleri Cibuti’de büyük bir baraj yapıyor. Baraj, Cibuti’nin ilk ve tek barajı olacak. Cibuti’de en büyük problemlerden biri su… Musluklardan akan su oldukça tuzlu… İçilmesi neredeyse imkânsız. Bazı mahallelerde biraz daha az tuzlu su akıyormuş. İnsanların çoğu onu içiyor. Yakın zamana kadar daha büyük su problemiyle karşı karşıya kalıyorlarmış. Son dönemlerde Etiyopya’dan yüzlerce kilometre boru döşeyerek su getirmişler.

Türkiye'nin inşa ettiği baraj Etiyopya'dan akan ve sele dönüşen yağmur sularının toplanmasıyla oluşturulacak. Çünkü ülkede nehir ya da akarsu yok. Barajı ülkemiz hibe olarak yapıyor. 20 milyon dolardan fazla bir maliyeti var. Sulama sistemini ise Cibuti hükümeti Hindistanlılara ihale etmiş.

 

Türkiye’nin baraj inşaatı

Ülkemizin Cibuti’ye desteklerinden biri bir hastane inşaatı… Ayrıca TİKA birkaç yıl önce çalışmalara başlamış. Tajura’da bulunan Osmanlı döneminden kalma bir caminin restorasyonu yapılıyor. Daha önce de liselere teknoloji sınıfları yapılmış. Ülkemizin hibe ettiği ambulansların Cibuti caddelerinde dolaşması oradaki vatandaşlarımızı gururlandırıyor.

 

TİKA’nın yaptırdığı teknoloji sınıfının üstündeki tabela

Anlayacağınız ülkemiz bütün Afrika’yı önemsediği gibi burasını da önemsiyor. Bütün bu anlattıklarım Afrika açılımından sonra yapıldı. Sadece Cibuti’de değil birçok ülkede devletimizin yardım ve destekleri dikkat çekiyor.

Cibuti hükumeti yakın zamanda geniş bir alanı serbest bölge yapılmak üzere ülkemize tahsis etti. Birkaç ay içinde ülkemizin buradaki faaliyetleriyle ilgili çalışmalar başlayacak. Ülkemizin burasını alması çok önemli.

Cibuti’ye ilgi duyan birçok ülke var. Fransa, sömürgesi olan Cibuti’de eskiden beri var. Fransızların ve Amerikalıların üsleri bulunuyor. Üsler, insanların çalıştıkları önemli gelir kapıları… Çinliler de buraya özel ilgi gösteriyorlar. Başkentin en yüksek binasını onlar inşa etmişler. Ayrıca başka yatırımları da var.

Cibuti için önemli bir gelir kaynağı da limanı… Birçok deniz taşımacılığı yapan şirketin burada büroları var. Gemilerin ikmal yerlerinden biri. Bu sebeple liman Cibuti ekonomisi için çok önemli. Limanın yanı sıra demiryolu da oldukça önemli ve stratejik bir konuma sahip… Cibuti limanını Adisababa’ya bağlayan demiryolu inşaatına 1897 yılında başlanmış ve 1917’de bitirilmiş.

Liman ve demiryolu özellikle denize çıkış yolu olmayan Etiyopya için önem arz ediyor. Limana getirilen mallar karayolu ve demiryoluyla Etiyopya’ya taşınıyor. Başkent Cibuti’ye yakın yerleşim yerlerinden biri olan Arta’ya giderken yolda Etiyopya’ya giden ya da oradan gelen yüzlerce kamyonla karşılaştık.

Cibuti’nin iyi tarafı güvenliğin iyi olmasıdır. Burada Afrika ülkelerinin birçoğunda bulunmayan güvenli bir ortamda olduğunuzu hissediyorsunuz. Ayrıca insanları munis bir yapıya sahip… Bu gözlemimi oradaki arkadaşlarla paylaşınca bazıları -yarı ciddi yarı şaka- bunun gat kullanmaktan kaynaklandığını söylediler. Gat, uyuşturucu özelliği olan bir bitki… Saatlerce ağızda çiğnenerek kullanılıyor. Yemen taraflarında da yaygın olarak çiğneniyor. Kola ya da meyveli gazozla tüketimi kolaylaştırılıyor. Gatın Etiyopya’dan getirildiği ifade edildi. Satışı ve tüketimi serbest… Gat satan dükkânlar var. Gatın geri kalmış ülkeler için bir felaket olduğu kesin. Ancak yöneticiler gatı yasaklamıyorlar. Sebebi ise oldukça kötü koşullarda yaşayan insanların uyumlu hale gelmesine katkıda bulunması.

 

Gat satılan bir dükkân…

Sigara kullanımı çok fazla değil. Ama gat daha çok kullanılıyor. Amerikan sigarasının paketi 1 TL. Buna Cibuti sigarası diyorlar. Ayrıca aynı markanın Arap ülkelerinden getirilenlerinin paketi ülkemizdekinin iki katına yakın fiyatına satılıyor. Bunun sebebini anlamadım. Ama muhtemelen sigaranın kalitesinde fark olabilir.

Cibuti’nin kaynakları oldukça kıt… Buna rağmen büyük bir gelir dengesizliği de var. Mutlu bir azınlık mevcut. Bunların hayat standardı, büyük bir çoğunluğu oluşturan yoksul olan kesime göre çok iyi. Mesela zenginlerin oturdukları semtlerde daire kiraları 1000-1500 dolar civarında. Bir öğretmenin yaklaşık 200 dolar maaşı aldığı bir ortamda kiranın ne kadar yüksek olduğu anlaşılır.

 

Bir villadan dönüştürülmüş Maarif Vakfı’nın Anaokulu

İnsanların çoğu günde bir öğün yemek bulabiliyor. Bir işçi normal bir yemek yiyecek olsa, kazandığı parayla bir öğünde karnını dahi doyması mümkün değil. İşçiler salçalı su eklenmiş pirinç yiyorlar. Oldukça kötü şartlarda hazırlanan bu yemek plastik poşetlerin içine doldurularak satılıyor. İşçi alıp bir yerinden delerek bunu emmek suretiyle yiyor.

İnsanların çoğunun zayıf olması dikkatimi çekti. Ancak kadınların bir kısmı kilolu... Erkeklere nazaran daha fazla kilolu kadın olduğunu paylaştığın bir arkadaş burada ve diğer Afrika ülkelerinde kilolu olmanın bir varlık göstergesi olarak algılandığını söyledi. En çok tüketilen gıdalar pirinç ve makarna. Kötü beslenme alışkanlığı sebebiyle şeker hastalığının yaygın olduğu da ifade edildi. Hem beslenme, hem de kötü yaşam koşulları sebebiyle yaş ortalaması oldukça düşük…

Başkentte keçilerin sokaklarda dolaşması garip değil. Cibuti’de hayvancılık önemli bir gelir kaynağı. En çok beslenen hayvanlardan biri keçi. Ancak buranın keçileri çok zayıf ve kılları oldukça kısa. Şehirde bulunan tek Türk Lokantası'nın sahibi yağlı et bulmakta zorlandıklarını söyledi. Keçiler ufak olduğu gibi çok sayıda yetiştirilen develer de ufak tefek ve zayıf. Hayvanların otlatılabileceği doğru dürüst mera yok. Keçiler kâğıt dâhil birçok şeyi yiyor.

 

Yağsız etinden dolayı şikâyet edilen, bulduğunu yiyen Cibuti keçisi

Cibuti develeri… Zayıf ve boyları kısa…


Fransa'nın ciddi bir kültürel hegemonyası var. Yerli ahalinin tamamına yakını Müslüman.  Üstelik burası İslâm’ın en erken yayıldığı bölgelerden birisi… VII. ve VIII. asırlarda Arabistan’dan buraya gelen Müslümanların tebliğ çalışmaları sayesinde İslam burada yayılmış. Bununla birlikte Hristiyanlar burada da varlık göstermeye çalışıyorlar.

 

Yerli nüfusun tamamı Müslüman. Ama Batı’dan gelen Hristiyanların misyonerlik faaliyetleri var. İlginç mimarisiyle Cibuti’de bir kilise…

Cibuti’de Fransızca ve Arapça olmak üzere iki resmi dil var. Arapça daha çok buralardaki Araplar tarafından konuşuluyor. Arapların yaklaşık  % 10 civarında, ama ekonomik durumları ve nüfuzları nispeten iyi. Önemli bir kısmı Yemen kökenli ve çoğu ticaretle iştigal ediyor. Geri kalan nüfusun % 85-90’ı İsalar ve Afarlar…

Afarlar Cibuti nüfusunun % 40’a yakınını oluşturur. Ülkenin kuzey kesimlerinde bir kısmı göçebe olarak yaşayan Afarlar çoğunlukla hayvancılıkla uğraşırlar. Denâkililer de denen Afarların büyük çoğunluğu Etiyopya’da yaşar. Afarların sahilde oturanları ise balıkçılıkla uğraşır. Kabileler halinde yaşayan Afarların kabile reisleri, Etiyopya’da oturan ve sultan dedikleri bütün kabilelerin lider olarak kabul ettiği kişiye bağlıdırlar. Aralarında meydana gelen ihtilaflar kabile liderleri ve Etiyopya’daki Assayita şehrinde ikamet eden sultan dedikleri lider tarafından çözülür.

Nüfusun yaklaşık yarısını oluşturan İsalar ise ülkenin güney kesiminde yaşamaktadırlar. Somalililerle akrabadırlar. İsalar daha çok şehirlerde yaşamaktadırlar. Onlar da kendi aralarında bazı gruplara ayrılırlar.

Geri kalan nüfusun yaklaşık yarısı Araplardan oluşmaktadır. Diğer yarısı ise Avrupalılar ve diğer yabancılardır. Burası Fransız müstemlekesi olduğu için Avrupalıların içinde Fransızların ağırlığı bulunmaktadır.

İsalar ve Afarlar kendilerine mahsus diller konuşuyorlar. Afarlardan olup da Arapça bilenler de var. Ancak Arapçaları zayıf.

Eğitim dili Fransızca. Ancak Somalililerle aynı kökten gelenler İsalar ve Afarlar evlerinde ve okul dışında kendi dillerini konuşuyorlar. Bir ülke ahalisinin eğitimde kendi dilini kullanmaması anlaşılır bir şey değil.

Sömürgeci Fransa ile kendi sistemlerini ve kültürlerini yerleştirdikleri gibi dillerini de kabul ettirmişler. Neden kendi dillerini kullanmadıklarını sorduğumda iki büyük etnik unsur olduğu, üçüncü bir dil seçilerek eğitim dili konusunun çözüldüğü ifade edildi. Çok acı bir durum… Bu durum, buraları daha uzun süre Fransızlara mahkûm edecek. Konuşulmayan ve yazılmayan bir dil nasıl gelişecek ve sahiplerinin kültürel gelişimine nasıl aracılık edecek? Ülkede Fransızların ve İngilizlerin diline mahkûmiyet bilinçli bir siyasetin sonucu oluşmuş olmalı. Buradaki insanların kimliklerini inşa etmeleri ve sömürüden kurtulmaları için öncelikle sömürgecilerin dilini terk etmeleri gerekiyor. Ancak maalesef o bilinç yok.

Eğitim Fransız sistemine göre yapılandırılmış. Birçok insanın uzaktan eğitim yöntemiyle Fransa'da okuduğu ifade edildi. Uzaktan eğitimin yabancı bir dilde olmasının ayrıca ciddi bir problem olduğu tahmin edilebilir. Öğretmen olmak için belirli bir alanda ihtisas yapmış olmak gerekmiyor. Okul bittikten sonra uygulama sırasında branşlaşma oluyor.

Ülkemize ve insanımıza büyük değer verildiği ve ümit bağlandığı Cibuti’de bazı insanların ülkemizdeki iç siyaseti de takip ettiklerini müşahede etmek şaşırttı beni…

Arta şehrinde Süleymancıların bir Kur’an kurusuna rastladık. Onları ziyaret ettik, çay ikram ettiler. Kursun başındaki Tunahan Bey, ilk geldiklerinde çok zorlandıklarını, insanların tuvaletlerini tuvalette yapmayı bilmediklerini anlattı. Buralarda bulunmak ve hizmet etmek çok önemli… Ama en önemlisi de onlara balık tutmayı öğretmek… Buraları görünce ülkemizin Afrika açılımının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördüm.

 

Ağacın ve suyun olmadığı bir coğrafyada hayata tutunmak...


Kaynaklar

Dursun, Davut, "Cibuti", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/cibuti (22.07.2018).

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar