Prof. Dr. Adnan Demircan
27-29 Nisan 2018 tarihleri arasında Cibuti’de bulundum. Daha önce Afrika’ya gitmeyen biri olarak benim için oldukça öğretici bir deneyim oldu. Cibuti, Afrika'nın Doğu Sahillerinde küçük bir ülkedir. Kızıldeniz’in bittiği, Aden Körfezi’nin başladığı yerde, Yemen’in karşısında… Küçük ama oldukça stratejik bir ülke… Doğusu Aden Körfezi olan Cibuti’nin kuzeyinde Eritre, güneydoğusunda Somali, batı ve güneyinde ise Etiyopya ülkeleri komşu…
Cibuti (https://www.africa-confidential.com/browse-by-country/id/15/Djibouti) |
Cibuti
(http://www.worldbulletin.net/haber/150898/more-effort-needed-to-empower-women-djiboutis-1st-lady) |
Yaklaşık 1.000.000 [2016 yılı
verilerine göre 942.333] nüfuslu ülkenin başkenti Cibuti’de halkın yüzde yetmiş
kadarı yaşıyor. 22.300 kilometrekarelik bir alanı olan Cibuti’nin topraklarının
büyük bir kısmı tarıma elverişli değil. Bu sebeple ülkenin ihtiyacı olan
gıdanın tamamına yakını ithal ediliyor.
Kurak bir iklime sahip olan
ülkede yağış azdır. Ekim-nisan ayları arasında muson rüzgârları sebebiyle yağışlar
olur. Ancak Mayıs-Kasım aylarında ülkeye kuraklık hâkimdir. Bitki örtüsü genellikle dikenli çalılıklar, otlaklar
ve bodur ağaçlardan meydana geliyor. Tâcûrâ körfezinin etrafındaki ovalık
arazide palmiye ağaçları yaygındır ve burada hurma yetişir. Ülke topraklarının % 1’i ekime, % 10’u ise hayvan
otlatmaya elverişlidir. Geri kalan yerler çöl veya tarıma elverişli olmayan
kıraç arazidir.
Cibuti Bayrağı |
370 km’lik uzun bir sahiline
ve iyi bir balıkçılık potansiyeline rağmen bunun da yeterince kullanıldığını
söylemek mümkün değildir. Doğal olarak kaynakları kıt olan Cibuti’nin ekonomik
sıkıntılar yaşaması kaçınılmazdır.
Cibuti’nin coğrafî konumu
eski zamanlardan beri stratejik bir bölge olmasını sağlamıştır. Arabistan’dan
gelen ve bölgede İslâm’ın yayılmasını sağlayan Müslümanlar sayesinde asırlar
boyunca Müslümanların hâkimiyeti olan Cibuti, Osmanlı Devleti’nin Mısır’a hâkim
olmasından sonra Osmanlı’nın etkisine girmiştir.
Suveyş Kanalı’nın açılması ve
Batı sömürgeciliğinin yayılması birçok Avrupa devletinin ilgisini Afrika’ya
yönelttiği bir süreci başlatmıştır. İngiltere’nin Aden’e (1839) ve Somali’ye
(1869) hâkim olmasının ardından Fransa da burada varlık göstermek amacıyla faaliyetlere
girişti. Fransızlar önce Tâcûra Körfezi’nin kuzeyindeki Ubûk’ta bir iskele
kurdular (1859). Bir süre sonra ise Tâcûrâ Sultanı Ahmed Ebû Bekir’le
yaptıkları antlaşmayla 52.000 frank karşılığında Ubûk’u devralmışlardır (11
Mart 1862). Fransızlar, sonraki süreçte kabile liderleriyle antlaşmalar yaparak
hâkimiyet alanlarını genişlettiler. 1888
yılında Fransa’yla İngiltere arasında imzalanan antlaşmayla Fransız ve İngiliz
Somalisi’nin sınırları belirlendi. Aynı yıl Fransız Somali Kıyısı’nın merkezi Ubûk’tan
Fransız komutan Leonce Legarde’ın kurduğu Cibuti şehrine taşındı. Burası daha
sonra başkent yapıldı (1892).
2. Dünya Savaşı sonrasında
Fransa’ya bağlı olan bölge 1957 yılında Fransız Somalisi adıyla bir genel vali
tarafından yönetilen bir yapıya dönüştürüldü. 1958 yılında ülkenin geleceğiyle
ilgili yapılan referandumda oyların çoğunluğu Fransa’yla birlikte kalma yönünde
çıktı. Ancak İtalyan Somalisi ile İngiliz Somalisi birleşip bağımsız bir devlet
olunca (1 Temmuz 1960) Fransız Somalisi’nde yaşayan Somali kökenli İsalar
Somali’yle birleşmek istediler. Ancak Afarla Fransızlarla birlikte kalmayı
tercih ettiler. Bu siyasî görüş ayrılığı zamanla kabileler arasında çatışmalara
yol açtı. Çözüme ilişkin bazı girişimlere rağmen sorun 1967 yılına kadar devam
etti. Bu yıl yapılan referandumda bağımsızlık yanlısı İsaların sayısının çok
olmasına rağmen Fransa’ya bağlı kalmayı savunan Afarlar kazandı. Bu gelişme
şiddet olaylarını tırmandırınca Fransa kuvvetleri buraya müdahale etti. Birçok
insanın hayatını kaybettiği şiddet olaylarının ardından İsaların zayıflaması
üzerine Afarlar yönetimi ele geçirdiler. Yapılan bir referandumla Fransız
Somalisi olan ülkenin adı Afarlar ve İsalar Fransız Ülkesi olarak değiştirildi.
1976 yılında Afarlar ile İsalar arasında bir koalisyon
sağlandı. Ardından ülke Cibuti Cumhuriyeti adıyla bağımsızlığını kazandı (27
Haziran 1977).
26 Nisan 2018 tarihinde gece
23.40 uçağıyla İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan uçtuk. Cibuti uçağı Cibuti’ye
indikten sonra Somali'nin başkenti Mogadişu’ya devam ediyor. Türk
Havayolları’nın dünyanın hemen her yerine uçması büyük bir hizmet ve güçlü bir
medeniyet perspektifinin yansıması…
Yolculukta birlikte olduğumuz
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde
Araştırma Görevlisi Mahmut Olgaç ve İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr.
Öğr. Üyesi Ümit Sarı’ya Atatürk Havalimanı’nda buluştuk. Cibuti’de İstanbul
Üniversitesi’nin Yabancı Öğrenci Sınavı’nı yapmak üzere gidiyoruz. İstanbul
Üniversitesi bu sınavı 90’dan fazla ülkede yapıyor ve dünyanın her tarafında
aynı zamanda icra ediliyor. Mütevazı imkânlarla ve fedakârlıklarla büyük bir
organizasyon gerçekleştiriliyor. Nitekim uçağa alınmayı beklerken Mogadişu
ekibiyle, Somali koordinatörü Prof. Dr. Şinasi Gündüz ve Arş. Gör.
Alaaddin Günay’la karşılaştık.
Gitmeden önce Cibuti’de
bulunan birçok kişiyle irtibata geçmeye çalışmıştık. Sınavın sorunsuz yapılması
gerekiyordu. Ancak oranın şartlarını bilmiyorduk. 2017’deki sınava 50 kadar
öğrenci başvurmuştu. Ancak bizim dönemimizde 250’den fazla öğrenci başvurmuş.
Bütün öğrencileri bir okulda sınav yapmak istedik. 2017’de sınav yapılan özel
bir okul… Orasının salonları çok küçük ve en fazla 80 öğrenci sınav yapılabilir
durumda… Salon ayarlama sürecinde Cibuti’deki Maarif Vakfı’nın Müdürü Şahin
Baştacı, Cibuti Büyükelçiliğimizden İkinci Kâtip Emrah Arabacı’yla sürekli
irtibat halindeyiz. Bu arada İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi
Şenol Ataoğlu Hoca’yla da irtibata geçtim. Cibuti’deki tek üniversitenin salonlarından
yararlanabilmemiz için Şenol Hoca epey uğraştı, ancak müspet cevap alamadık.
Sonunda sorunu Emrah Bey, Büyükelçimizin birkaç bakanla görüşmesini sağlayarak
çözdü. Büyükelçimiz Sadi Altınok Bey, soruna el atmasaydı epey sıkıntı
çekecektik.
Büyükelçiliğin yaklaşımı ve
ilgisi bizim zihinlerimizdeki eski Hariciye’den çok farklı. Kesinlikle
yurtdışına bir görev sebebiyle gidilecekse yurt dışındaki temsilciliklerimiz
bilgi sahibi olmalı. Doğrusunu isterseniz büyükelçiliğimizdeki görevlileri
tanıyınca ülkemiz adına gurur duydum. İkinci Kâtip Emrah Bey, iktisatçı. Birkaç aydır Cibuti’de
çalışıyor. Ülkemize Cibuti’de tahsis
edilmiş geniş bir serbest bölge var. Burasını aktif hale getirmek için oldukça
zor koşullara rağmen burada çalışmayı kendisi tercih etmiş. Aslında istese
başka yere de gidebiliyormuş, ancak serbest bölgeyi aktif hale getirmek için
burada kalmış.
Cibuti’de irtibatlı olduğumuz
insanlarımızdan biri Maarif Vakfı'nın anaokulunun müdürü Şahin Baştacı. Şahin
Bey gitmeden aylar öncesinden başlayan bir süreçte bize destek oldu.
Öğrenciler, sınav ücretlerini gönderemedikleri için ücretleri kendisi tahsil
etti. Evraklarını aldı ve isimlerini bildirerek sınava girmelerini sağladı.
Sürecin başından itibaren
bize destek olan Üçüncü Kâtip Barış Volkan Ateş, hukuk mezunu genç bir
Hariciyeci… 2017 yılının başında Cibuti’ye gelmiş. Yaklaşık 1,5 yıldır burada
ve geldiğinden beri Türkiye'ye gitmemiş.
Sabaha karşı Cibuti
Havalimanı’na indik. Daha önce sözleştiğimiz üzere Volkan Bey bizi karşıladı.
Yanımızda sorular vardı. Cibuti’de rüşvetin yaygın olduğu ifade edildi. Bize
sıkıntı çıkarmamaları için Büyükelçilik önlem olarak Volkan Bey’i
görevlendirmişti. Yeşil ve hususi pasaportlar için vize muafiyeti var. Buna
rağmen sorunlar yaşanabiliyormuş. Volkan Bey gelince önemli bir sorunla
karşılaşmadan işlemlerimizi tamamlayıp çıktık.
Şahin Bey, daha önce bizim
için bir otelde rezervasyon yaptırmıştı. Sabah 05:00 gibi ulaştığımız için
otele gidip biraz dinlenmemizin iyi olacağını düşünmüştük. Ancak otele
gittiğimizde bir sürprizle karşılaştık. Daha önce odalarımıza erken saatte
giriş yapabileceğimizi söylemişlerdi. Ancak oraya gidince odaların hazır
olmadığı ifade edildi. Hatta başka bir otele yönlendirmek istediler. Kabul
etmeyince odaların 12:00’de hazır olacağı söylendi.
Çaresiz sabahın erken
saatinde Şahin Bey’i aradım. Ancak internet sorunlu olduğu için mesajlaşarak iletişim kurabildik. Maalesef yapabilecek bir şey yoktu. Maarif
Vakfı'nın okuluna gidip beklemeye karar verdik.
Maarif Vakfı Cibuti’de yeni
örgütleniyor. Önemli hedefleri ve projeleri var. Bu okulların medeniyet
tasavvurumuz için ne kadar önemli olduğu bir-iki asır sonra daha iyi
anlaşılacak.
Okulda biraz bekledik. Şahin
Bey de geldi. Yanında çalışan Mehdi Hasan isimli Cibutili bir genç var. 26 yaşında…
Mehdi, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi'nde Mimarlık okuyor. Bitirmesine bir yıl var. Bu yıl evlenince
biraz para biriktirebilmek için öğrenciliğini dondurmuş. Hanımı İstanbul Aydın
Üniversitesi'nde okumuş. Düğünü yapmışlar; ancak ikisi de babalarının evinde
yaşıyor. Çünkü ev açacak imkânları yok. Onun için kaydını dondurup çalışıp
biraz para biriktirmesi lazım. Burada insanların geliriyle hayata pahalılığı
arasında müthiş bir uçurum var. İnsanlar nasıl geçiniyor, anlamak mümkün değil…
Maarif Vakfı'nın binası
oldukça büyük bir villa ve Cibuti’nin en iyi semtinde. Şahin Bey’in odasında
bir süre oturduk. Cuma günü olduğu için namaza kadar bekleyip namazdan sonra
biraz gezmeyi düşünüyoruz. Bu arada kahvaltı için bir Alışveriş Merkezi'nde
bulunan bir salona gittik. Cibuti’de kahvaltıda genellikle pasta türü tatlı
şeyler yeniyor. Beslenme kültürleri bizden oldukça farklı. Kahvaltılık bir
şeyler aldık. Fiyatlar oraya göre oldukça yüksek.
Emrah Bey’in verdiği bilgiye
göre gayri safi milli hasıladan kişi başına düşen miktar 1704 dolar.
Afrika'daki diğer bazı ülkelere göre iyi, ama gelişmiş ülkelerle mukayese
edilemeyecek kadar düşük bir miktar… Elbette ülkenin gelirinin azlığı şehrin
görüntüsüne de yansıyor.
Cibuti’de altyapı oldukça kötü… Cibuti’nin en iyi semtinde bir cadde… Ortada atıl duran ve beton dubalarla kullanım dışı tutulan alan cadde kadar geniş… |
İşin ilginç tarafı bir
öğretmen yaklaşık 200 dolar maaş alıyor. Ancak gıda, benzin ve elektrik dâhil
her şey çok pahalı. Gayrı safi milli hasılası Türkiye’nin altıda biri kadar
olmasına rağmen benzini Türkiye’den pahalı kullanıyorlar. Yazın klima
kullanmadan durmak pek mümkün değil. Yazın elektrik tüketimi aylık bin doları
buluyor. Cibuti’nin havası nemli. Biraz Adana'nın havasına benziyor. Nisan sonu
35 derece civarında olduğuna göre Temmuz, Ağustos aylarında sıcaklığı ve nemi
düşünemiyorum.
Daha önce de ifade etmiştim;
gıda maddeleri dışarıdan getirildiği için oldukça pahalı. Cibuti’nin tek
alışveriş merkezinde gördüğümüz fiyatlar Türkiye'nin 3-4 katı yüksek… Ücretlerin
bizdekinden çok düşük olduğunu düşündüğünüzde burada geçirmenin ne kadar çok
zor olduğu anlaşılıyor.
Cibuti’de Cuma namazını büyük
bir camide kılmak istedik. Amacımız ibadeti ifa etmenin yanında buradaki dinî
pratiği yakından görmekti. Daha önce okuduğum kadarıyla ahalinin çoğu Şafiî
mezhebine mensup… Cuma günü resmi tatil… Namaz için bulunduğumuz bölgenin en
iyi camiine gittik. Burası Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Guelleh’nin de namaz
kıldığı protokol camii… Nitekim camiye girdikten sonra kıble yönündeki bir
kapıdan Cumhurbaşkanı da geldi. 27 Kasım 1946 doğumlu olduğuna göre yaşı
yetmişi aşkın… Kendisi için getirilen bir sandalyeye oturarak namaz kıldı.
Doğal olarak yoğun güvenlik önemleri vardı. Korumalar etrafını sarmış olarak
ibadetini yaptı. Hatip hutbeye çıktıktan ve müezzin ezan okuduktan sonra hatip
hutbeyi Arapça olarak okudu. Konu anne babaya iyi davranmaktı. Cumhurbaşkanı
namazı kıldıktan sonra geldiği kapıdan etrafındaki adamlarla çıkıp gitti.
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Guelleh |
Camide dikkati çeken
hususlardan biri duvara Allah'a dua ve Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetlerin
dışında başka bir şey yazılmamış olması… Bizim camilerimizde Hz. Peygamber’in
adının yanı sıra dört halifenin, Hz. Peygamber’in torunlarının ve aşere-i
mübeşşerenin isimleri yazılabiliyor. Daha sonra öğrendiğime göre bu cami
Suudlar tarafından yapılmış. Caminin ismi birkaç defa değiştirilmiş; en sonunda
“Selman-ı Farisi” isminde karar kılınmış.
Selman-ı Farisi Camii’nin içi… |
Namazdan sonra eşyalarımızı bırakmak için otele gittik. Ancak otelde ikinci bir sürprizle karşılaştık. Görevli bayan değişmişti. Elimizde rezervasyon belgelerimiz olmasına rağmen kalan misafirlerin günlerini uzattıklarını söyleyerek bizi kabul edemeyeceklerini söylediler. Bu kadar rahat bir şekilde rezervasyonumuzu iptal etmeleri ticarî ahlakın zayıflığının göstergelerinden olsa gerek. Müslümanların en önemli sorulardan biri ahlakî yozlaşmışlık… Rezervasyonu yaptıran Şahin Bey epey üzüldü. Otelin müdürüyle görüşmek istedi. Ama görüşemedi.
Rezervasyonumuzu keyfi bir şekilde iptal eden otel |
Eşyalarımızı otele bıraktıktan sonra Diyanet
Vakfı'nın yaptırdığı bir camiyi görmeye gittik. Osmanlı mimarisiyle inşa edilen cami Sultan II. Abdülhamid’in
adını taşıyacak. Camiin şantiye şefi Furkan Bey Camii'nin İstanbul'daki bir cami
ile aynı plana sahip olduğunu ve birkaç ay içinde bitirmeyi hedeflediklerini
söyledi. Bu yapılar, kardeşliği pekiştirmek açısından önemli.
Diyanet Vakfı’nın inşa ettirdiği Cumhurbaşkanı’nın sarayına yakın cami yakında ibadete açılacak. Cumhurbaşkanı Cuma namazlarını burada kılacakmış. |
Devlet Su İşleri Cibuti’de
büyük bir baraj yapıyor. Baraj, Cibuti’nin ilk ve tek barajı olacak. Cibuti’de
en büyük problemlerden biri su… Musluklardan akan su oldukça tuzlu… İçilmesi
neredeyse imkânsız. Bazı mahallelerde biraz daha az tuzlu su akıyormuş.
İnsanların çoğu onu içiyor. Yakın zamana kadar daha büyük su problemiyle karşı
karşıya kalıyorlarmış. Son dönemlerde Etiyopya’dan yüzlerce kilometre boru döşeyerek su getirmişler.
Türkiye'nin inşa ettiği baraj
Etiyopya'dan akan ve sele dönüşen yağmur sularının toplanmasıyla oluşturulacak. Çünkü ülkede nehir ya da akarsu yok. Barajı ülkemiz hibe olarak yapıyor. 20 milyon dolardan fazla bir maliyeti var.
Sulama sistemini ise Cibuti hükümeti Hindistanlılara ihale etmiş.
Türkiye’nin baraj inşaatı |
Ülkemizin Cibuti’ye
desteklerinden biri bir hastane inşaatı… Ayrıca TİKA birkaç yıl önce
çalışmalara başlamış. Tajura’da bulunan Osmanlı döneminden kalma bir caminin
restorasyonu yapılıyor. Daha önce de liselere teknoloji sınıfları yapılmış.
Ülkemizin hibe ettiği ambulansların Cibuti caddelerinde dolaşması oradaki
vatandaşlarımızı gururlandırıyor.
TİKA’nın yaptırdığı teknoloji sınıfının üstündeki tabela |
Anlayacağınız ülkemiz bütün
Afrika’yı önemsediği gibi burasını da önemsiyor. Bütün bu anlattıklarım Afrika
açılımından sonra yapıldı. Sadece Cibuti’de değil birçok ülkede devletimizin
yardım ve destekleri dikkat çekiyor.
Cibuti hükumeti yakın zamanda
geniş bir alanı serbest bölge yapılmak üzere ülkemize tahsis etti.
Birkaç ay içinde ülkemizin buradaki faaliyetleriyle ilgili çalışmalar
başlayacak. Ülkemizin burasını alması çok önemli.
Cibuti’ye ilgi duyan birçok
ülke var. Fransa, sömürgesi olan Cibuti’de eskiden beri var. Fransızların ve
Amerikalıların üsleri bulunuyor. Üsler, insanların çalıştıkları önemli gelir
kapıları… Çinliler de buraya özel ilgi gösteriyorlar. Başkentin en yüksek
binasını onlar inşa etmişler. Ayrıca başka yatırımları da var.
Cibuti için önemli bir gelir
kaynağı da limanı… Birçok deniz taşımacılığı yapan şirketin burada büroları
var. Gemilerin ikmal yerlerinden biri. Bu sebeple liman Cibuti ekonomisi için
çok önemli. Limanın yanı sıra demiryolu da oldukça önemli ve stratejik bir
konuma sahip… Cibuti limanını Adisababa’ya bağlayan demiryolu inşaatına 1897
yılında başlanmış ve 1917’de bitirilmiş.
Liman ve demiryolu özellikle
denize çıkış yolu olmayan Etiyopya için önem arz ediyor. Limana getirilen
mallar karayolu ve demiryoluyla Etiyopya’ya taşınıyor. Başkent Cibuti’ye yakın
yerleşim yerlerinden biri olan Arta’ya giderken yolda Etiyopya’ya giden ya da
oradan gelen yüzlerce kamyonla karşılaştık.
Cibuti’nin iyi tarafı
güvenliğin iyi olmasıdır. Burada Afrika ülkelerinin birçoğunda bulunmayan
güvenli bir ortamda olduğunuzu hissediyorsunuz. Ayrıca insanları munis bir
yapıya sahip… Bu gözlemimi oradaki arkadaşlarla paylaşınca bazıları -yarı ciddi
yarı şaka- bunun gat kullanmaktan kaynaklandığını söylediler. Gat, uyuşturucu
özelliği olan bir bitki… Saatlerce ağızda çiğnenerek kullanılıyor. Yemen
taraflarında da yaygın olarak çiğneniyor. Kola ya da meyveli gazozla tüketimi
kolaylaştırılıyor. Gatın Etiyopya’dan getirildiği ifade edildi. Satışı ve
tüketimi serbest… Gat satan dükkânlar var. Gatın geri kalmış ülkeler için bir
felaket olduğu kesin. Ancak yöneticiler gatı yasaklamıyorlar. Sebebi ise
oldukça kötü koşullarda yaşayan insanların uyumlu hale gelmesine katkıda
bulunması.
Gat satılan bir dükkân… |
Sigara kullanımı çok fazla
değil. Ama gat daha çok kullanılıyor. Amerikan sigarasının paketi 1 TL. Buna
Cibuti sigarası diyorlar. Ayrıca aynı markanın Arap ülkelerinden getirilenlerinin
paketi ülkemizdekinin iki katına yakın fiyatına satılıyor. Bunun sebebini anlamadım. Ama muhtemelen sigaranın kalitesinde fark olabilir.
Cibuti’nin kaynakları oldukça
kıt… Buna rağmen büyük bir gelir dengesizliği de var. Mutlu bir azınlık mevcut.
Bunların hayat standardı, büyük bir çoğunluğu oluşturan yoksul olan kesime göre
çok iyi. Mesela zenginlerin oturdukları semtlerde daire kiraları 1000-1500
dolar civarında. Bir öğretmenin yaklaşık 200 dolar maaşı aldığı bir ortamda kiranın
ne kadar yüksek olduğu anlaşılır.
Bir villadan dönüştürülmüş Maarif Vakfı’nın Anaokulu |
İnsanların çoğu günde bir öğün
yemek bulabiliyor. Bir işçi normal bir yemek yiyecek olsa, kazandığı parayla
bir öğünde karnını dahi doyması mümkün değil. İşçiler salçalı su eklenmiş
pirinç yiyorlar. Oldukça kötü şartlarda hazırlanan bu yemek plastik poşetlerin
içine doldurularak satılıyor. İşçi alıp bir yerinden delerek bunu emmek
suretiyle yiyor.
İnsanların çoğunun zayıf
olması dikkatimi çekti. Ancak kadınların bir kısmı kilolu... Erkeklere nazaran
daha fazla kilolu kadın olduğunu paylaştığın bir arkadaş burada ve diğer
Afrika ülkelerinde kilolu olmanın bir varlık göstergesi olarak algılandığını
söyledi. En çok tüketilen gıdalar pirinç ve makarna. Kötü beslenme alışkanlığı
sebebiyle şeker hastalığının yaygın olduğu da ifade edildi. Hem beslenme, hem
de kötü yaşam koşulları sebebiyle yaş ortalaması oldukça düşük…
Başkentte keçilerin
sokaklarda dolaşması garip değil. Cibuti’de hayvancılık önemli bir gelir
kaynağı. En çok beslenen hayvanlardan biri keçi. Ancak buranın keçileri çok
zayıf ve kılları oldukça kısa. Şehirde bulunan tek Türk Lokantası'nın sahibi
yağlı et bulmakta zorlandıklarını söyledi. Keçiler ufak olduğu gibi çok sayıda
yetiştirilen develer de ufak tefek ve zayıf. Hayvanların otlatılabileceği doğru dürüst mera yok. Keçiler kâğıt dâhil birçok şeyi yiyor.
Yağsız etinden dolayı şikâyet edilen, bulduğunu yiyen Cibuti keçisi |
Cibuti develeri… Zayıf ve boyları kısa… |
Fransa'nın ciddi bir kültürel
hegemonyası var. Yerli ahalinin tamamına yakını Müslüman. Üstelik burası İslâm’ın en erken yayıldığı
bölgelerden birisi… VII. ve VIII. asırlarda Arabistan’dan buraya gelen
Müslümanların tebliğ çalışmaları sayesinde İslam burada yayılmış. Bununla
birlikte Hristiyanlar burada da varlık göstermeye çalışıyorlar.
Yerli nüfusun tamamı Müslüman. Ama Batı’dan gelen Hristiyanların misyonerlik faaliyetleri var. İlginç mimarisiyle Cibuti’de bir kilise… |
Cibuti’de Fransızca ve Arapça
olmak üzere iki resmi dil var. Arapça daha çok buralardaki Araplar tarafından
konuşuluyor. Arapların yaklaşık % 10 civarında, ama ekonomik durumları ve nüfuzları nispeten iyi. Önemli bir kısmı Yemen kökenli ve çoğu ticaretle iştigal ediyor. Geri kalan nüfusun %
85-90’ı İsalar ve Afarlar…
Afarlar Cibuti nüfusunun %
40’a yakınını oluşturur. Ülkenin kuzey kesimlerinde bir kısmı göçebe olarak
yaşayan Afarlar çoğunlukla hayvancılıkla uğraşırlar. Denâkililer de denen Afarların büyük çoğunluğu
Etiyopya’da yaşar. Afarların sahilde oturanları ise balıkçılıkla uğraşır.
Kabileler halinde yaşayan Afarların kabile reisleri, Etiyopya’da oturan ve
sultan dedikleri bütün kabilelerin lider olarak kabul ettiği kişiye
bağlıdırlar. Aralarında meydana gelen ihtilaflar kabile liderleri ve Etiyopya’daki
Assayita şehrinde ikamet eden sultan dedikleri lider tarafından çözülür.
Nüfusun yaklaşık yarısını oluşturan
İsalar ise ülkenin güney kesiminde yaşamaktadırlar. Somalililerle akrabadırlar.
İsalar daha çok şehirlerde yaşamaktadırlar. Onlar da kendi aralarında bazı
gruplara ayrılırlar.
Geri kalan nüfusun yaklaşık
yarısı Araplardan oluşmaktadır. Diğer yarısı ise Avrupalılar ve diğer
yabancılardır. Burası Fransız müstemlekesi olduğu için Avrupalıların içinde
Fransızların ağırlığı bulunmaktadır.
İsalar ve Afarlar kendilerine
mahsus diller konuşuyorlar. Afarlardan olup da Arapça bilenler de var. Ancak
Arapçaları zayıf.
Eğitim dili Fransızca. Ancak Somalililerle
aynı kökten gelenler İsalar ve Afarlar evlerinde ve okul dışında kendi
dillerini konuşuyorlar. Bir ülke ahalisinin eğitimde kendi dilini kullanmaması
anlaşılır bir şey değil.
Sömürgeci Fransa ile kendi
sistemlerini ve kültürlerini yerleştirdikleri gibi dillerini de kabul ettirmişler.
Neden kendi dillerini kullanmadıklarını sorduğumda iki büyük etnik unsur
olduğu, üçüncü bir dil seçilerek eğitim dili konusunun çözüldüğü ifade
edildi. Çok acı bir durum… Bu durum, buraları daha uzun süre Fransızlara mahkûm
edecek. Konuşulmayan ve yazılmayan bir dil nasıl gelişecek ve sahiplerinin
kültürel gelişimine nasıl aracılık edecek? Ülkede Fransızların ve İngilizlerin
diline mahkûmiyet bilinçli bir siyasetin sonucu oluşmuş olmalı. Buradaki
insanların kimliklerini inşa etmeleri ve sömürüden kurtulmaları için öncelikle
sömürgecilerin dilini terk etmeleri gerekiyor. Ancak maalesef o bilinç yok.
Eğitim Fransız sistemine göre
yapılandırılmış. Birçok insanın uzaktan eğitim yöntemiyle Fransa'da okuduğu
ifade edildi. Uzaktan eğitimin yabancı bir dilde olmasının ayrıca ciddi bir
problem olduğu tahmin edilebilir. Öğretmen olmak için belirli bir alanda
ihtisas yapmış olmak gerekmiyor. Okul bittikten sonra uygulama sırasında
branşlaşma oluyor.
Ülkemize ve insanımıza büyük
değer verildiği ve ümit bağlandığı Cibuti’de bazı insanların ülkemizdeki iç
siyaseti de takip ettiklerini müşahede etmek şaşırttı beni…
Arta şehrinde Süleymancıların
bir Kur’an kurusuna rastladık. Onları ziyaret ettik, çay ikram ettiler. Kursun
başındaki Tunahan Bey, ilk geldiklerinde çok zorlandıklarını, insanların
tuvaletlerini tuvalette yapmayı bilmediklerini anlattı. Buralarda bulunmak ve
hizmet etmek çok önemli… Ama en önemlisi de onlara balık tutmayı öğretmek…
Buraları görünce ülkemizin Afrika açılımının ne kadar önemli olduğunu bir kez
daha gördüm.
Ağacın ve suyun olmadığı bir coğrafyada hayata tutunmak... |
Kaynaklar
Dursun, Davut,
"Cibuti", TDV İslâm Ansiklopedisi,
https://islamansiklopedisi.org.tr/cibuti (22.07.2018).
0 yorum:
Yorum Gönder