Kalbimize düşen her acının, sebebi sensin artık. Her tutarsızlığı ortaya çıkardın. Önceki sahte tutarsızlıkları ise gerçek ve sahici kıldın. Aldıkların verdiklerin insanı insana boşuna tanıttı yine. Bilmeden, merhameti hatırlattın zalimliklerinle. Modern dönemin, bilim tanrısının yerine postmodern ümitsiz tanrısızlıklar tarlasına sürmek ve onlara inandırmak istedin bizi. İçimizdeki ölü sevicileri sevindirdin ve ölü ölücüleri öldürdün. Her şeyi anlamsızlaştırmaya çalışırken kurban edilen iyilik oğlakının gözyaşını ruhlarımıza akıttın. Ruhlarımız, senin sayende bir kere daha titredi. O gözyaşını alıp, sana tükürdü. Bu arada daha iyisini buluncaya kadar, senin karşında durmayı öğrettin ve dayattın bize. Çirkinliklerin çirkinliklerini açığa çıkarıp adillerin adaletini yerle yeksan etmeye çalıştın. Vurdumduymaz ve çakırkeyif zamane insanın, aklını başından alıp kaygılara, akabinde cinayetlere sürükledin. Tüm pisliklerin ve pislerin kaynağının bir olduğunu gösterdin bize. Areş gibisin ama ırkçılık okları sapladın yüreklerimize. Tevrat’ı, Kur’an’a kattın da recm ettin bulanık taşlarınla içimizdeki masum kadını. Zaloğlu Rüstem’i oğlu Sührab ile yeniden kavuşturdun da bu defa ikisini de katil kıldın. Turan prensesi Tehmine’yi ise hem ersiz hem de balasız kıldın. Artık ölülerimiz için Fatihalar okumak yerine senin için euzu çekmek istiyoruz. Artık seninle kimse, kimseyi affetmez oldu. Zira herkesi herkesten afaroz ettin. Cesaret ve şecaat göstermek için illaki seninle savaşıp ölmek ya da ölüyor gibi görünmek gerekiyor. Kimseye kendini göstermiyorsun, yoksun. Ama tüm var olanları ve kendini öyle hissedenleri allak bullak ettin, hallaç pamuğu gibi oraya buraya savurdun. Enaniyet ile nahnuniyatı birbiri ile yaşayamaz hale getirdin. Öyle ki diğergamlık ve yardımlaşma artık idamlık sehpasında her an öldürülmeyi beklemektedir. İyileri, hayalleri ve iyilikleri ile aldın aramızdan. Kötüleri de daha kötü hale koydun var veya yok ederek. Adil Enüşirvan ve Adil Ömer ne yapsın senin karşında, silindire kazınan insan haklarının ne anlamı var ki? Kara kıtadan alınan köleler ve onları köleleştirenler her yerde artık. İyi ve kötülerin düalizminde yerin neresidir senin Ey Corona? Görevin nedir? Gerçi sen iyiliği de kötülüğü de bulandırdın değil mi? Eskiden doğru birdi veya taaddüt ederdi ama son kertede vardı. Ya şimdi? Sen ve senin sahte hakikatın var artık. Ya şimdi bağrından insanları çıkartan hayvanlar ne olacak? Hayvanlara kim çobanlık edecek ve onların aralarını kim bulacak Ey Corona? Kaybettiğimiz Simurg, Kafdağı ve ab-ı hayatı yeniden mi arayacağız. Ne yapacağız bundan sonra? Bıraksan, yeniden aksakallı dervişler ve seçkin şahitler toplansa ve yeniden buluşup insanlığın eline ilahiler tutuştursalar olmaz mı? Karasaban gibi çöktün üzerimize. Gerçi biliyorum, seni içimizdeki kötüler davet etti. Ama içimizdeki iyilerin hatırına geldiğin yere dönsen olmaz mı? Zaten bu gidişle heralde iyi bırakmayacaksın aramızda. Zira hep yaralılarımızı ve zayıflarımızı alıp götürüyorsun. Gerçi onlar daha iyiye varıyorlar böylece. Ama biz iyilerimizden oluyoruz erken ve çok erkenden. Tabipler ne yapsın ki senin elinden. Sülaleniz çok geniştir. Her bir davete başka başka isimlerle icabet ediyorsunuz. Demek ki siz de tabiatın bir parçasısınız. Sizi kovamayacağız biliyorum. Ama ellerinizi bağlayabiliriz ve sizi hapsedebiliriz. Bunun için de yine biliyorum ki, sizinle değil kendi nefsimizle savaşmamız lazım değil mi Corona? Dante’nin ilahi Komedyası yerine biri Mevlana’nın Mesnevisini yeniden farklı bir dille yazmalı ve okumalı belki de. Velhasıl benim bu yazımın mefhumu muhalifi gibisin Corona!
Not: Corona’dan dolayı vefat eden tüm iyi kardeşlerime ithafen.
0 yorum:
Yorum Gönder