11 Ağustos 2020 Salı

Kesinlik

 Dr. Halil ORTAKCI

İlmî bir mevzu olduğunda farklı yaklaşımların olması kaçınılmazdır. Zira her insan özel olduğu için mahlukatın nefesi adedince farklı düşünme yolları vardır. Bu bağlamda ana ilkeler bir kenara bırakılırsa mutlak doğruyu tespit etmek oldukça güçtür. Her insan zaman ve şartlarına göre kendi doğrularını belirlemeye çalışır.  Örneğin bilimsel gelişmelerden haberi olmayan bir kişi, durduğu yerden bakıp yeryüzünün düz olduğu fikrine kapılabilir. Bu düşüncesini destekleyen argümanlar da bulabilir. Yahut güneşin doğudan doğup batıdan battığını gören biri, dünyanın sabit olup güneşin etrafında döndüğü fikrine kapılabilir. Bu insanların düşünceleri kendi zaman ve şartlarına göre doğrudur. Ancak zaman içerisinde yeni gelişmelerle yanlışlanmıştır. Dinî bilgide ise aynı kesinlikte bir sağlama yapmak zordur. Bundan dolayı İslam geleneğinde nakiller, sübût ve delâlet yönünden araştırma konusu olmuştur. Dolayısıyla da nakillerin sıhhati ve delâlet ettiği manalar hakkında farklı görüş ve yaklaşımlar ortaya konulmuştur. Bununla birlikte yorum geleneğimizin tamamına yakını zanniyât üzerine kurulmuştur. Zan ise araştırmanın ve fikir yürütmenin sürekliliğini gerektirir. Kesinliğe ulaşıldığında ise araştırma son bulur ve böylece serd edilen fikir hatasız, yani yanlışlanamaz olur. Ana prensipler ve ahkâma dair sübût ve delâlet yönünden kat’î haberler bir kenara bırakılırsa İslam dini, ictihatta ihtilafı rahmet olarak görmüştür. Özellikle Kur’an ayetlerinin yorumu hususunda başta sahabîler olmak üzere selefin birbirinden farklı izah ve rivayetler getirdiği bir gerçektir. Bundan dolayı müfessirler çok sayıda tefsir kaleme almışlardır. Her bir ayet hakkındaki farklı nakilleri aktardıktan sonra “Allahu a’lemü bi murâdihi” (Allah bu ayetle ilgili ne kastettiğini en iyi bilendir) diyerek ihtiyatlı bir yaklaşım sergilemişler ve böylece kendi fikirlerini mutlak doğru olarak sunmamışlardır. Şunu da belirtmek gerekir ki Kur’an-ı Kerîm, ilimde rüsuh sahibi her okuyanın farklı manalar keşfetmesine olanak sağlayan bir anlam zenginliğine sahiptir. Böylece bu ilahî kitap, her zaman ve mekâna hitap etmekte, Müslümanların yeni problemlerle karşılaştıklarında çözüm üretmelerine engel olmamaktadır. Hatta denilebilir ki çoğu ayette bugün aradığımız ve zaman zaman atfettiğimiz kesinliğin Allah tarafından kitaba konulmaması evrensellikle ilintili bir rahmettir. 

Arap dilinin gündelik kelimeleri kenara bırakılırsa Kur’an’da din, nefs, küfür vb. çok sayıda kavram bağlamlarına göre çeşitli ayetlerde farklı anlamlarda kullanılmıştır. Fakat zaman içerisinde söz konusu terimler, anlayış farklılıkları sebebiyle tek bir manaya indirgenmiştir. Ancak yüklenen bu kesin anlamların her biri hakikatin bir cüz’ünü ifade etmektedir. Dolayısıyla her parça bir araya getirilip bütünsel bir bakışla kavramlar ele alındığında daha doğru bir netice alınabilir. Ancak elde edilen sonucun da murâd-ı ilâhiyye olduğunu iddia etmek doğru değildir. Kur’an’a bütünsel bakmak ilim adamları tarafından ısrarla üzerinde durulan bir konudur. Bununla birlikte geçmişten günümüze ulaşan nakil ve yorum birikimini de bir kenara atmamak elzemdir. Kur’an’a bütünsel yaklaşıldığı gibi her bir ayet veya kavramla ilgili nakil ve yorumlar da bütünsel bir şekilde ele alınarak mümkünse te’lif ve tevhîd edilmelidir. Böylece tarih boyunca ortaya konan farklı anlayışları bir potada eritip bütüncül bir bakış açısı elde ederek tek manaya indirgeme ve kesinleme hastalıklarından kurtulabiliriz. Kim bilir belki de yeniden “Allahu a’lemü bi murâdihi” deriz. Ne dersiniz?

 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar