Prof. Dr. Adnan Demircan
Doğum ve ölüm ritüelleri bütün kültürlerde önemlidir. Hem dünyaya geliş, hem de dünyadan ayrılış sürecinde icra edilen ritüellerin yanı sıra doğuma ve ölüme yüklediğimiz anlam da önemli… Özellikle ölüm, birçok bilinmeziyle dine sığınarak atlatmaya çalışılan, daha çok merak edilen ve açıklama istenen bir gerçeklik…
Geleneksel hayatın devam
ettiği yerlerde insanlar ölümle çok erken yaşlarda tanışıyorlar. Çünkü insanlar
evlerinde ailelerinin arasında ölüyorlar.
Çocukluğumda hemen her evde,
özellikle de yaşlıların sandıklarında bir ya da birkaç kefen bulunurdu. Merhum babam
manifaturacı olduğu için hem öldükten sonra yakınlarının kefenle meşgul
olmaması ve kefen bulma sıkıntısı yaşamaması hem de ani vefatlar sebebiyle
hazırlığı olmayanlara kefen satıyordu. Kefen için beyaz patiska ya da çepon (Amerikan
bezi, kaput bezi) satıyorduk. Ama daha çok patiska… Pamuklu olan bu kumaş kefen
için en çok kullanılan kumaştı. Aslında Hz. Peygamber’in ve ashabın
uygulamalarında eski elbiselerin de kefen olarak kullanıldığına dair birçok
rivayet var. Ancak kültürümüzde kefenin beyaz ve bu işe uygun bir kumaştan
olması gerektiği kanaati yerleşmiş bir anlayıştır.
Her evde bir iki yaşlı,
aileyle birlikte yaşarlar genellikle… Ayrı evlerde de otursalar çocukları,
torunları ve diğer yakınları onlarla iç içedir. Bu sebeple hastalandıklarında
hastalık sürecini ve eğer hak vaki olursa ölümü yaşamak ve gözlemlemek küçük
yaşlarda karşılaşılan bir gerçek…
Ağır hastalık yaşayan kişi
doktora gitse de hastalık dönemini hastanede geçirmesi pek mümkün olmazdı. Zaten
ülkemizin imkânları da bunun için yeterli değildi. Bu sebeple hastalığı evde
geçirmek bir anlamda tercihin ötesinde zorunluluktu. Ama “Bırakın hastane
köşelerinde değil, evimde öleyim” isteği de çok yaygındı.
Yaşlıların ölümden
bahsetmeleri ve ölümlerinden sonra onlar için yapılacak hayır hasenatla ilgili
çocukları ve torunlarıyla konuşmaları çok sık rastlanan bir durumdu. Mesela Hoca’ya
Kur’an okumayı öğrenmeye gidiyorsa ninesi, bir yakını ve hatta komşunun hanımı “Öldüğümde
benim için bir hatim oku” der, çocuktan söz alırlardı.
Çok kişi vefattan sonra
yapılacak infaklar için bir miktar para saklardı. Günümüz insanıyla
karşılaştırdığımızda geçmişin insanı ölüme daha yakındı. Günümüz insanının
gündeminde ölüm pek yok. En azından insanların çoğu için planlarında olan bir
şey değil…
Ağır hastalık geçiren kişilerin
ziyaret edilmeleri ve onlara sabır ve tevekkül telkini önemlidir. Hastalık ağırlaşmışsa
kelime-i şehadeti söylemesini hatırlatmak ihmal edilmeyen bir durumdur. Hastanın
başında Kur’an okumak ve vefatından sonra da okumak önemlidir.
Kişinin vefatı gece olmuşsa
ve özel bir durum yoksa cenaze gündüz kaldırılır. Ölünün yıkanması için
kazanlarda su kaynatılır. Vefat eden erkek ise bir hoca tarafından,
yakınlarının da yardımıyla yıkanır. Kadın ise cenaze yıkama ve tekfin işinden
anlayan bir kadın ve ölünün yakınları olan kadınlar tarafından yıkanır.
Ölü yıkama bazen evin içinde
bazen de “yürüyüş yeri” anlamına gelen memşe (teras) denen yerde yapılır. Tabii
ölü yıkamada herkes bulunmaz. İşin mahremiyet boyutu var çünkü… Buna dikkat
edilir. Sekiz on yaşlarındayken yaşlı bir komşumuzun uzatıldığı teneşirde
yıkandığını uzaktan görmüştüm.
Cenaze yıkandıktan ve
kefenlendikten sonra cenaze namazının kılınması için evden çıkarılır. Cenaze
namazı caminin avlusunda ya da mezarlığın içindeki musallada kılınır. Musalla
mezarlık alanı içinde bu iş için hazırlanmış, üstü açık bir yerdir.
Ömerli’de cenaze namazı Şafii
mezhebine göre kılınır. Şafiilerde cenaze namazı Hanefilerde olduğu gibi dört
tekbirle kılınır. Ancak ilk tekbirden sonra Fatiha, ikinci tekbirden sonra Hz.
Peygamber’e salavat (Allahümme salli-bârik duası), üçüncü tekbirden sonra ise
ölü için dua okunur. Dördüncü tekbirden sonra selam verilir. Şafiiler tekbirler
sırasında ellerini kulak hizalarına kadar kaldırırlar.
Cenaze namazı kılınan ölünün
cenazesi, taşıma tahtasının üzerinde, düşmemesi için önlem alınarak omuzlarda götürülür.
Ölüyü taşımak sevap addedilir.
Eskiden Ömerli’de iki
mezarlık vardı. Daha sonra bir vatandaşın arazisini bağışlamasıyla üçüncü bir
mezar yeri yapıldı. Mezarlıklarda her aileye ait bir yer bulunur. Bunun sınırlarının
nasıl belirlendiğini bilmiyorum, ama aile mezarının sınırıyla ilgili bir
ihtilaf olduğunu duymadım. Vefat eden kişinin aile mezarlığında yer
bulunmayabilir. Özellikle Eski Mezarlık’ta yer sıkıntısı var. Bu durumda üzerinden
zaman geçmiş eski bir mezar tekrar açılarak defin yapılır.
Ölen kişinin mezarı daha önce
mezarlığa giden gençler tarafından bu işte maharet sahibi olan kişilerin nezaretinde
ve onların da kazım işine yardım etmesiyle hazırlanmıştır. Bunu hayır işi
gördükleri için özellikle mezar açmayı kendisine görev addeden insanlar var. Bu
iş için herhangi bir para alınması söz konusu değil… Özellikle mezarın
hazırlanmasıyla vefat eden kişinin birinci derecedeki yakınlarının
uğraşmamalarına dikkat edilir.
Cenaze namazı kılınan ölü,
omuzlarda taşınarak mezarına götürülür. Önceden açılan mezara defin işlemi
gerçekleştirilir.
Ömerli’de mezar lahit usulü
hazırlanır. Önce ölünün boyuna uygun bir uzunluk ve genişlikte, yaklaşık bir
buçuk- iki metre derinliğinde bir çukur kazılır. Sonra çukurun dört bir yanına yaklaşık
yarım metre yüksekliğinde bir duvar örülür. Bu duvar, ölünün mezara
indirilmesinden sonra üzerine örtülecek ımṭabbaḳat (örtü taşları) denen düz ve
büyükçe taşların yerleştirilebilmesi için önemlidir. Ölünün, yüzü kıbleye
gelecek şekilde sağ yanı üzerine yatırılarak yerleştirilmesinden sonra bu iş
için önceden hazırlanmış taşlarla mezar örtülür. Ardından küreklerle toprak
atılarak mezar olduğu anlaşılacak şekilde toprak yükseltilir. Erkeklerin baş ve
ayak tarafına, kadınların ise sadece baş tarafına şéhdé (şahide, mezar taşı) konur.
Mezara giden kişi, herhangi bir açıklamaya gerek olmaksızın mezardakinin erkek
mi kadın mı olduğunu buradan anlar.
Cenazenin mezara yakınları
tarafından indirilmesi adettendir. Onların isteği veya izniyle başkaları da
onlara yardımcı olabilir. Ölü bir kadın ise onu, kendisine nikâhı düşmeyen
yakınları mezarına inerler.
Defin tamamlandıktan sonra
hoca telkin okur. Ölüye hitaben İslam’ın inanç ilkelerinden ve sorgu
meleklerine verilecek cevaplardan bahsedilir. Esasen bu telkin ölüye yapılsa da
ders alması gerekenler dirilerdir. Ancak bunun farkında olan çok az insan
vardır. Ayrıca definden sonra Yasin-i Şerif ve dua da okunur.
Ölünün cenaze namazına ve defnine
katılmak önemlidir. Bunun için bu törenlere ilçede bulunan hemen herkes
katılır. Özellikle vefat eden kişi sevilen biriyse ya da genç ise buna daha çok
hassasiyet gösterilir.
Defin tamamlandıktan sonra
ölünün yakınları mezarlıkta yan yana sıra halinde dizilir. Defne katılanlar tek
tek onlarla tokalaşarak başsağlığı dileklerini iletirler. Ardından cenaze
sahibinin evine gidilir.
Kadınların mezara gelmelerine
ve defin işine katılmalarına pek izin verilmez. Çünkü kadınların ölü için ağıt
yakması, dövünerek ve bağırıp çağırarak ağlaması ölüyü rahatsız eden bir
davranış olarak görülür. Ayrıca da ayıplanır. Defin işi genellikle erkekler
tarafından yapılır.
Allah sizden razı olsun sayın hocam. Sade ve akıcı bir üslupla çok güzel izah ettiniz. İbretlik tarihi bir yazı. Selamlar...
YanıtlaSilAllah sizden razı olsun sayın hocam. Sade ve akıcı bir üslupla çok güzel izah ettiniz. İbretlik tarihi bir yazı. Selamlar...
YanıtlaSil