21 Mart 2016 Pazartesi

İskenderiye Kütüphanesi'nin Akibeti Üzerine Değerlendirmeler

Mısır’ın fethinden yaklaşık altı yüzyıl sonra bazı tarihçiler İskenderiye’de bulunan kütüphanenin halife Hz. Ömer’in emriyle Müslümanlar tarafından yakıldığını iddia etmişlerdir.  İddiaya göre Müslümanlar, asırlardan beri büyük gayretler neticesinde oluşturulan ve Eski Mısır, Yunan ve Roma medeniyetlerini içinde barındıran İskenderiye ilim merkezini imha etmişler ve çok kıymetli kültür hazinelerinin yok olmasına sebep olmuşlardır. Bu bilginin kaynaklarda yer almasından itibaren ilim adamları konuyla ilgili bir çok araştırma yapmışlar, meseleyi tartışan eserler kaleme almışlardır. Konuyla ilgili tartışmalar günümüzde de devam etmekte, mesele hakkında muhtelif dergi ve gazetelerde yazılar yayınlanmaktadır. [1]
İskenderiye Kütüphanesi, Ptolamaios Soter I ve Ptolamaios Philadelphos tarafından kuruldu. İskenderiye şehrinin kurucusu olan Büyük İskender’in MÖ. 323 yılında ölümünden sonra yaklaşık yirmi yıl süren iç mücadeleler neticesinde, ülke komutanlar arasında paylaşıldı. Mısır toprakları Ptolemaios Soter I’in (MÖ. 304-285) yönetiminde kaldı. Mısır’da Ptolemaioslar hanedanını başlatan Soter I ve onu izleyen Philadelphos (MÖ. 285-246) ilme merakları sebebiyle İskenderiye’yi dünyanın en ileri ilim ve kültür merkezi haline getirdiler.[2]
Soter I, bir taraftan kütüphanenin oluşumunu tamamlamaya çalışırken, diğer taraftan da Yunanistan etrafında dağılmış vaziyette himayesiz kalan ilim adamı ve felsefecileri kendilerine büyük imkânlar vadederek Mısır’a davet etti.[3] İskenderiye’deki ilim merkezi büyük âlimlerin yetişmesine ve eşsiz eserlerin yazılmasına zemin hazırladı. Ayrıca bu mekân, Yunan ilminin İslâm medeniyetine girmesine vesile oldu. Müslümanlar Aristoteles, Öklides, Hippokrates, Calinos, Ptolemaios gibi filozof, tabip[4] ve matematikçileri hep İskenderiye kütüphanesi ve bu kütüphane çevresinde oluşan bilimsel faaliyetler neticesinde tanıma imkânı buldular.[5]Bir üniversite kampüsü şeklinde dizayn edilen müze ve kütüphane hocalarıyla birlikte Helenistik dünyanın en büyük üniversitesi olarak kabul edilmektedir.[6]
Kütüphanenin kuruluşu hakkında özet bilgi aktarıldıktan sonra bu tarihî mirasın Müslümanlar tarafından yakıldığı iddialarının ilk kaynakları, rivayetlerin tarihi değeri, iddiayı kabul eden veya reddeden ilim adamlarının görüşleri ve delillerinin değerlendirilmesine geçebiliriz:
Asırlar boyunca ilim merkezi olma özelliğini devam ettiren İskenderiye Kütüphanesi’nin, tahribatıyla ilgili kaynaklar pek çok bilgi vermektedir. Kütüphaneyi M. 642’de (H.21) Mısır’ın fethi sonrasında yakıldığı haberi ise ilk defa Abdüllatif b. Yusuf b. Ali el-Bağdâdî (H.629/M.1231)[7], İbnü’l-Kıftî (H.646/M.1248)[8] ve Ebu’l-Ferec Maltî (H.685/M.1286)[9] tarafından rivayet edilmiştir. Bağdâdî’nin bu husutaki rivayeti şöyledir:
“Ana sütunun etrafında bu direklerden işe yarar bir takım kalıntı dahi gördüm ki, bunların bazıları sağlam, bazıları kırık idi. Bu direkler tavanı taşırdı. Ana sütun üzerinde bir kubbe vardı ve bu sütuna istinad ederdi. Bu mahallin Aristoteles’in ve kendisinden sonra fırkasının ilim ve fen heyeti tarafından İskenderiye tesis olunduğu zaman inşa edilen Dâru’l-Ulum olduğunu zannediyorum. Hz. Ömer’in izni ile Amr b. el-Âs’ın yaktığı kütüphane bunun içinde idi”.[10]
İbnü’l-Kıftî’nin bu konudaki rivayeti daha tafsilatlıdır:
“Nahivci Yahya (Johannes Philoponos), İskenderiye Amr tarafından fethedildiği zamana kadar yaşamış idi. Amr, Yayha’nın ilim ve irfandaki mertebesini bildiği için kendisine mümtaz bir mevki tahsis etti. Yahya’nın, teslisin hükümsüz kılınması ve alemin sona ermesi hakkındaki mütaalasını dinleyerek beğendiği gibi, Araplar tarafından o ana kadar bilinmeyen mantıkî kıyaslar ile hikmetli sözlerine da meftun oldu. Amr b. el-Âs akıllı, söz anlar, fikir sahibi bir zat idi. Yahya’yı yanına aldı, onu kendisinden hiç ayırmadı. Bir gün Yahya, Amr’a dedi ki, ‘İskenderiye’yi bütün gelirleriyle ele geçirdiniz. Bulduğunuz her şeye el koydunuz. Bunlardan size faydası olanlara karışmak istemem, fakat bir şey var ki, bunlar Kraliyet Kütüphanesi’ndeki kitaplardır. Bunlar size lazım değildir, halbuki biz onlara muhtacız.....’ Amr, Yahya’yı dinledikten sonra Emîrü’l-Müminin Ömer’den izin almadan bu hususta birşey yapamayacağını söyleyerek meseleyi haliyefe intikal ettirdi. Hz. Ömer, Amr’a cevaben şöyle bir mektup gönderdi. ‘Beyan ettiğin kitaplar, Allah’ın kitabına uygun şeyleri havi ise Kitabullah bizi onlardan müstağni kılmıştır. Allah’ın kitabına aykırı şeyler varsa onlara ihtiyaç yoktur, bu kitapları yak’. Amr, emir üzerine tüm kitapları İskenderiye hamamlarına dağıtmaya ve yaktırmaya başladı. O sırada İskenderiye’deki hamamların miktarını bilirken hatırımdan çıktı. Rivayete göre kitaplar, o surette ocaklarda altı ay zarfından tüketilmiştir. Bunu işitip hayrete düşmemek kabil değildir”.[11]
Süryaniler’in Bar İbrâyâ, batılıların Bar Hebreaus olarak bildikleri aslen Yahûdî olan ve Hristiyanlığa geçtikten sonra araplar tarafından Ebu’l-Ferec olarak tanınan[12] Suriyeli bilgin de, süryanice yazmış olduğu tarihinde bu hususta herhangi bir bilgi vermediği halde[13], daha sonra yazdığı Muhtasaru’d-Düvel adını verdiği eserinde muasırı İbnü’l-Kıftî’nin verdiği bilgiyi tekrarlamıştır.[14] Ebu’l-Ferec’in eseri Latince’ye tercüme edildikten sonra Avrupa’ya yayılmış, bu vesileyle Müslümanların İskenderiye Kütüphanesi’ni yaktıkları şeklindeki haber müsteşrıklara malzeme olmuştur.[15] H. 845 (M.1442) yılında vefat eden Hıtat müellifi Makrizî de Bağdadî, İbnü’l-Kıftî ve Ebu’l-Ferec’in iddiasını eserine almıştır.[16]
Osmanlı müelliflerinden Kâtip Çelebi kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakıldığını şu ifadeleriyle dile getirmektedir:
“Hz. Ömer, Mısır ve İskenderiye’yi aldığı zaman burada bulunan binlerce kitabın hepsini yaktırdı. Zira öyle olmasa halk, Allah’ın kitabını ve elçisinin sünnetini korumaktan aciz kalıp, bu yakılan kitaplarla uğraşacağından İslâmiyetin temelleri bu derece yerleşip pekişmezdi”.[17]
XIX. Yüzyıl araştırmacılarından Corci Zeydan, İslâm Medeniyeti Tarihi isimli eserinde daha önce telif etmiş olduğu Yeni Mısır Tarihi kitabında kedisinin de kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakılmamış olduğunu ifade ettiğini fakat daha sonra bu fikrini değiştirerek, kütüphanenin Amr b. el-Âs tarafından yakılmış olduğu kanaatinin kendisinde daha ağır bastığını söylemektedir. Müellif bu kanaatini “Mezkur kütüphanenin İslâmiyet’ten önce kısmen yakılmış olduğunu inkâr etmiyoruz. Lakin bunun bir kısmının İslâmiyet’ten evvel yanması, kalanın İslâmiyet’ten sonra yanmasına engel teşkil etmez”, şeklinde delillendirmeye çalışır.[18]
Batılı araştırmacı Parsons, The Alexandrian Library ismini verdiği eserinde ısrarla İskenderiye Kütüphanesi’nin Müslümanlar tarafından yakıldığını ifade etmekte, görüşünü, Hz. Ömer’in fanatik bir dindar olduğu ve Kur’an’dan başka bir kitap tanımadığı fikriyle kuvvetlendirmeye çalışmaktadır.[19]
Yukarıda bahsi geçen müelliflerin rivayet ve kanaatlerinden başka, kütüphanenin Müslümanlar tarafından tahrip edildiğine dair görüşleri ve görüş sahiplerinin delillerini özet olarak aktarmak istiyoruz:
Kâtip Çelebi, Müslümanlar’ın İslâm’ı teyid maksadıyla Kur’ân-ı Kerim ve Hadîs-i Şerifler dışındaki bütün kitapları imha etmeye çalıştıklarını idda etmekte, İran’ın fethi esnasında orada bulunan kitapların yakıldığını da buna örnek vermektedir.[20]
Mısır’ın fethedildiği dönemde düşmandan intikam almak için galip olan kavmin, mağlup olanların kitaplarını yakmaları yaygın bir adetti. Nitekim Abdullah b. Tâhir Mecûsîlerin kitaplarını yakmış, Tatar Hülâgü de Bağdat’ı ele geçirdiği zaman burada bulduğu bütün kitapları imha etmişti.[21]Benzer şekilde Haçlı Savaşları sırasında Kont Bertram Trablusşam’ı işgal ettiğinde şehirdeki kitapların tamamını ortadan kaldırmıştı. İspanyollar da M. XV. Yüzyılda Müslüman eserlerine karşı Endülüs’te aynı davranışı yapmışlardır. Yine aynı asırlarda, fatihler fethettikleri yerlerin mabedlerini yıkıp, orada bulunan kitapları yakmakla, getirdikleri dinin yeni mekânda daha rahat yayılacağını düşünüyorlardı. Mesela, Gazneli Mahmud H. 420 (M.1029) yılında Rey şehrini fethettiğinde burada bulunan felsefeye dair kitapları imha etmişti[22].
Corci Zeydan, Müslamanlar’ın İskenderiye Kütüphanesi’ne zarar verdikleri iddiasını pekiştirmek için İslâm tarihinde Müslüman âlimlerinden bazılarının kendi kitaplarını yaktıklarını söylemektedir. Ahmed b. Ebi’l-Havarî, ilim tahsilini yaptıktan sonra “Allah’ı tanımak için bana iyi rehberlik yaptınız. Şimdi gösterileni buldum. Artık delil-rehber ile uğraşmak abestir” diyerek kitaplarını yakmış[23], benzer şekilde Süfyanü’s-Sevrî de öldükten sona kitaplarının gömülmesini vasiyet etmiştir.[24]
İskenderiye Kütüphanesi’nin Hz. Ömer’in talimatıyla yakıldığını iddia eden tarihçilerin, iddiaların dayanak kabul ettikleri hususlardan birisi de, bu haberi ilk kez iki müslüman tarihçi Abdüllatif Bağdâdî ve İbnü’l-Kıftî’nin rivayet etmiş olmasıdır.[25]
Yukarıda zikredilen tüm iddilarla birlikte gerek Müslüman gerekse müsteşrık olsun, araştırmacıların büyük çoğunluğu İskenderiye Kütüphanesi’nin Amr b. el-Âs tarafından yakılmadığı kanaatini seslendirmektedir. Özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısında itibaren İskenderiye Kütüphanesi’ni Müslümanların tahrip etmediği çeşitli kitap ve makalelerde dile getirilmiştir.[26] Burada araştırmacıların bu konudaki görüşleri ve delilleri zikredilecektir:
Aslında İskenderiye Kütüphanesi, Müslümanlar şehri fethetmeden çok önce defalarca tahrip edilmiştir. Kütüphane ilk büyük tahribatı, Caesar’ın M.Ö. 47’de İskenderiye’yi ele geçirmesi sırasında görmüştü.[27] Yapılan savaşlar esnasında, sayıları farklı ifade edilmekle beraber, pek çok kitabın yandığı bilgisi kaynaklarda yer alır.[28] Aulus Gellius, Cassiro Dio, Ammianus Marcellinus ve Orosios gibi eski tarihçiler ve Gibbon, Samuel Sharpe, George Long gibi modern araştırmacılar, kütüphanenin büyük bir kısmının Caesar’ın İskenderiye’yi ele geçirmesi esnasında meydana gelen karışıklıklar sırasında yandığı hususta hemfikirdirler.[29] M.S. 217 yılında İmparator Caracalla zamanındaki şiddet hareketleri, Aemillianus’un isyanı (M.S. 269); Palmyra kraliçesi Zenobia’nın İskenderiye’yi (MS. 272) de ele geçirmesi ve daha sonra İmparator Domitius Aurelianus tarafından geri alması sırasındaki karışıklıklarda da İskenderiye Kütüphanesi önemli derecede tahrip olmuştur. Benzer şekilde (M.293-296) yılları arasında Diocletianus zamanında meydana gelen iç isyanların bastırılmasında İskenderiye şehriyle birlikte kütüphane de zarar görmüştür.[30] Sigrid Hunke, İmparator I. Valentianus (M.S. 364-375) zamanında kütüphanenin yağma edilip yakıldığını, oradaki filozofların ise sihirbazlık ve büyücülük ile itham edilerek takibe uğratıldıklarını bildirmektedir.[31]
İskenderiye Kütüphanesi Caesar’ın şehri ele geçirmesi esnasındaki yıkımdan sonra ikinci büyük tahribata M.S. 391 yılında İmparator Teodosius zamanında uğramıştır.[32] Bu dönemde imparator, putperest tapınaklarının kapatılması hususunda bir emir yayınlamış, emir doğrultusunda İskenderiye’de putperestlerin merkezi olan ünlü Serapis tapınağı ve burada bulunan kitaplar tahrip edilmiştir.[33] Bu yıkımda başrolü İskenderiye patriği Theophilos (M.385-412) oynamıştır. Hadiseden yaklaşık kırk yıl sonra Miladi V. asrın başlarında, Gezgin Orosius İskenderiye ziyareti sırasında Serapeion kütüphanesi raflarını boş gördüğünü bildirmiştir.[34]Bilhassa kütüphanecilik konusunda çalışmalarıyla tanınan H. J. Vleeschauwer, Theophilos zamanında kütüphanenin tahrip edildiğini iddia eder. Müellif o dönemde İskenderiye’nin, Roma Hristiyanlığın’na karşı putperestlik kültürünün merkezi olduğunu, bu nedenle şehirde bulunan kitapların fanatik Hristiyan patrik tarafından yakılmasının yüksek bir ihtimal olduğunu söyler. Ona göre daha sonra Orosius’un kütüphane raflarını boş bulması bilgisi, buradaki kitapların ya tahrip edildiği, ya da Bizans’a götürülmüş olduğunu akla getirmektedir. Vleeschauwer, kütüphanenin tahribini Hz. Ömer’e fatura eden A. Parsons’u da tenkit ederek, onun Theophilos’u suçsuz göstermek için çaba harcayan, sorumluluğu Araplara yüklemek isteyen bir fanatik olduğunu söylemektedir.[35]
  1. Gibbon, o zamanki Hristiyan düşüncesinin, putperestlik inancı ve bilimini kendisine düşman kabul ettiğini, bu nedenle İskenderiye’de devrin bilim ve kültürünü ihtiva eden kütüphanenin M. 391 yılında Piskopos Theophilos tarafından yaktırıldığını söylemektedir.[36] J. B. Bury, Orosios’un burayı ziyaretinde boş raflar gördüğü bilgisine dayanarak kütüphanenin Müslümanlar’ın fethine kadar varlığını sürdüremediğini ileri sürer.[37]Butler de Serapion kütüphanesinin Hristiyanlar tarafından yok edildiğine inanır.[38]Max Mayerhof, M.S. IV. yüzyılın sonlarında İskenderiye’deki kütüphanenin çok zarar gördüğünü ve ortadan kalktığını kabul ederken, Serapeion kütüphanesinin 391’de de yok edildiğini bildirmektedir. Krehl (1825-1901) de kütüphanenin daha önce ortadan kalktığını ve kitapların Costantinapolis’e taşındığını iddia eder. Krehl ayrıca 1878 yılında Floransa’da yapılan IV. Uluslararası Oryantalistler Kongresi’nde, İskenderiye Kütüphanesi’nin Müslümanlarca yakılmadığı konusunda bir bildiri sunmuş, bildiride inandırıcı bilgiler aktarmak suretiyle bu haberin asılsız bir efsane olduğunu kanıtlamıştır.[39] S. Hunke 391 yılında İmparator Theodosis’in izni ile Serapeion kütüphanesinin ateşe verildiği ve bu şekilde Hellenistik kültür merkezinin ortadan kaldırıldığına işaret eder.[40]Gustave le Bon ise Müslümanlar’ın Mısır’ı fethetmelerinden önce İskenderiye kütüphanesinin Hristiyanlar tarafından çoktan imha edilmiş olduğunu belirterek, bu hususta kütüphaneyi Amr’ın yaktığı iddialarını ciddiye alarak bunları tekzibe çalışmaya bile gerek olmadığını söylemektedir.[41]
Yukarıdaki araştırmacıları tasdik eder şekilde G. Furlani, P. Casanova ve Carl Vendel de kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakılması haberinin tarihî gerçeklerden uzak olduğunda hemfikirdirler.[42] İslâm Ansiklopesi’ne “İskenderiye” maddesini yazan müsteşrık Rruvon Guest, Müslümanların İskenderiye’yi fethettikten sonra ahalinin, teslim şartlarından istifade ederek şehri terkettiklerini, Arapların onlara hiç bir surette kötü muamelede bulunmadıklarını belirttikten sonra, “Halife Ömer’in emri üzerine bu devirde büyük kütüphanenin yakılmasına dair mahut rivayet tarihi bir vakıa olarak kabul edilemez”, demektedir.[43]. Asrımızda yaşayan ünlü araştırması Bernard Lewis, kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakılması rivayetinin efsaneden başka bir şey olmadığını, kütüphanenin Müslümanlardan çok önce tahrip edildiğini ifade etmektedir.[44]
Türk müelliflerden Tâhir Harimî[45], Mehmed Mansur[46], Ahmed Rıza[47], Adnan Adıvar[48], Arslan Terzioğlu[49], Süheyl Ünver[50] ve Hilmi Ziya Ülken[51] kütüphanenin daha önce tahrip edilmiş olduğu için Müslümanlar tarafından yakılmasının mümkün olamayacağını ifade etmektedirler.[52] Mısırlı tarihçi Hasan İbrahim Hasan da aynı görüşü paylaşır.[53]
İskenderiye Kütüphanesi’nin Amr b. el-Âs tarafından yakıldığı iddiasını ilk kez ortaya atan Abdüllatif el-Bağdâdî’nin verdiği bilgide gerçeğe uymayan bazı ifadeler vardır. Onun rivayetinde geçen Büyük İskender’in hocası olan filozof Aristoteles, iddia edildiği gibi İskenderiye’de değil, M.Ö. IV. Yüzyılda Atina ve Makedonya’da yaşamıştır. Ayrıca Mousaion’u İskender değil, Ptolemaios Soter I ve Ptolemaios Philadelphos kurmuşlardır.[54] İkinci kaynak İbnü’l-Kıftî’nin verdiği bilgide de hata vardır. Onun rivayetinde geçen ve Amr’la konuşup ondan kütüphanede bulunan kitapları isteyen Johannes Philoponos (John the GrAmmârian), İskenderiye’nin fethinden yaklaşık yüz yıl önce yaşamıştır.[55]Bu nedenle aynı zamanda yaşamamış iki insanın görüşmesi mümkün olmadığına göre İbnü’l-Kıftî’nin iddiasının da muteber kabul edilmemesi gerekir.[56]
Burada şu hususu ifade etmek gerekir ki, İskenderiye Kütüphanesi’nin Müslümanlar tarafından yakıldığı haberlerini müslüman tarihçilerin eserlerine almış olmaları, bu bilginin doğru olduğu anlamına gelmez. İslâm tarihinde birçok müslüman âlimin rivayeti daha sonra gelen araştırmacılar tarafından tenkit usülleri çerçevesinde reddedilmiştir. Bianenaleyh Bağdâdî ve İbnü’l-Kıftî’nin rivayetini tereddütsüz kabul etmek diye bir şey sözkonusu olamaz. Her iki tarihçi çok güvenilen kişiler olabilir. Fakat kendilerinden asırlar önce meydana geldiği iddia edilen bir hadiseyi kendilerini destekleyecek bir rivayet senedi veya delil göstermeksizin aktarmaları onlar için eksikliktir. Çünkü kendileri bizzat şahit oldukları bir olayı değil, kaynağı belirsiz, dilden dile dolaşarak kendilerine ulaşan, başkalarından aldıkları bir haberi eserleride zikretmişlerdir. Bu nedenle bu bilgiyi kayıtsız şartsız ve hiç bir tenkide tabi tutmadan kabul etmek ilmî bir tavır değildir.
Diğer taraftan Abdüllatif, İbnü’l-Kıftî ve Ebu’l-Ferec’in rivayetleri Mısır’ın fethinden yaklaşık altı asır sonra ortaya çıkmıştır.[57]O zamana kadar müslüman olsun, olmasın hiç bir tarihçi bu olaydan bahsetmemiştir.[58]Üstelik Abdüllatif’den daha önce yaşamış olan iki eski Hristiyan tarihçi İskenderiye Patriği Eutychius (H.311/M.929) ve Nakyus şehri piskoposu Yuhanna İskenderiye fethini anlattıkları halde kütüphane meselesine hiç temas etmemişlerdir.[59] Miladi XIII. asırda Abdüllatif, İbnü’l-Kıftî ve Ebu’l-Ferec’in anlattıkları bilgiler Mısır tarihi ile ilgili baş müracaat kaynakları olan ve Mısır fethiyle ilgili en ince ayrıntıları aktaran İbn Abdilhakem (H.257/M.870), Belâzurî (H.279/M.892), Ya‘kûbî (H.294/M.897), Taberî (H.310/M.922) ve Kindî (H.350/M.961) gibi müelliflerin eserlerinde yer almamıştır.[60] Corci Zeydan İslâm fetihlerini konu alan yukarıdaki müelliflerin İskenderiye kütüphanesinden bahsetmemiş olmalarını şöyle izah etmektedir: “Fikrimize göre, fütûhat yazarları bu hadiseyi zikretmemişlerdir. Fakat daha sonra İslâmlarda medeniyet ilerleyerek ilim ve kültür ile uğraşılıp kitapların kıymeti takdir edilince Raşidîn devrinde bu hadisenin vukunu uzak addederek kitaplardan çıkarmışlardır”. Yazar bu ifadeleriyle, herhangi bir kaynağa istinad etmeksizin, sırf kendi kanaatiyle kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakıldığını iddia etmektedir. Zeydan, kütüphanenin yakıldığı bilgisinin tarihçiler tarafından kitaplardan çıkarıldığını ileri sürerek, Bağdâdî’ye kadar gelen bütün Müslüman tarihçileri gerçekleri saklamakla suçlamaktadır. Müellif, kütüphane meselesinde Müslüman tarihçileri suçlayarak haklılığını ispat edemez. Çünkü Euthycisus ve Nakyus Papazı Yuhanna da eserlerinde bu konudan hiç bahsetmemişlerdir.[61] Acaba onlar da mı, bu bilgiyi eserlerinden çıkarmışlardır?
Ebu’l-Ferec’in rivayetinde kütüphanedeki kitapların altı ay boyunca hamamlarda yakıldığını bildirilmektedir ki, bu bilgi gerçekten abartılıdır.[62] Kütüphanenin Müslümanlar tarafından imha edildiğini ısrarla savunan Parsons bile bu konuya, kitaplarla altı ay hamam ısıtmak gibi doğuya has masal unsurlarının katıldığını ifade ettikten sonra, sayının aşırı derece abartıldığını ileri sürerek indirim yapma ihtiyacı duymuş, altı aylık süreyi yetmiş gün olarak kabul etmiştir.[63] Altı ay süreyle yanacak kitapların sayısı da yüz binlerle ifade edilmelidir ki, Mehmet Mansur’un dediği gibi, kâğıt ve baskı tekniklerinin bulunmasından çok önceki dönemde bu kadar kitabın bir araya getirilmiş olması da ayrıca anlaşılabilir bir durum değildir.[64] Burada anlaşılmaz olan diğer bir husus ise Amr’ın kitapları hamam sahiplerine vermesi meselesidir. Şayet kitapları yakmak isteseydi, işi hamam sahiplerine havale etmez bizzat kendisi yerine getirirdi. Çünkü odun niyetine yakıldığı söylenen[65] bu kitapları, ilgililerin cüzî bir para ile hamamcılardan alma ihtimalleri vardı.[66] Onun bu işin önüne geçmek için her hamamın başına bir asker dikmesi gerekmekteydi ki, onun bu amaçla ne istihdam edebileceği yeteri kadar askeri ne de İskenderiye’de altı ay bekleyecek zamanı vardı. Nitekim İskenderiye fethi tamamlandıktan sonra Amr b. el-Âs halife tarafından Trablusgarb fethine memur kılınmış, burası de ele geçirildikten sonra derhal Mısır’ın merkezine geri dönmüş ve ülkenin yeni başkenti olacak olan Fustat şehrinin imar faaliyetlerine başlamıştır.[67]
Mısır fatihi Amr b. el-Âs’ın, İskenderiye’yi hâkimiyeti altına aldıktan sonra halifeye yazdığı mektup, tarihî kaynaklarda yer almaktadır.[68]Mezkur mektupta İskenderiye’nin zenginliğinden, şehirde bulunan dört bin saray ve kırk bin yahûdîden bahsedilmiş, fakat kütüphaneden hiç söz edilmemiştir. Şayet sanıldığı gibi şehirde büyük bir kütüphane o an için mevcut olsaydı, Amr’ın birçok teferruattan bahsetiği mektupta bu bilgiyi de vermesi gerekirdi.[69]
Müslümanlar’ın İslâm’ı teyid maksadıyla Kur’ân’ı Kerîm ve Hadîs-i şerifler dışındaki bütün kitapları imha ettileri şeklinde bir düşünce aşırı bir iddiadır.[70] Bu iddiayı dile getiren Corci Zeydan, Müslümanlar’ın İran’ı fethettikleri zaman orada bulunan kitapları yaktıklarını söylemekte, iddiasını da sadece, XVII. Yüzyıl Türk bilginlerinden Kâtip Çelebi’ye dayandırmaktadır. Hz. Ömer zamanında meydana geldiği rivayet edilen bir olay, o döneme kadar hiç bir kaynakta zikredilmemiştir. Ayrıca doğru kabul edilse bile bu haberin bütün İslâm fetihlerine teşmil edilmesi ne kadar uygun olur? Benzer şekilde, Gazneli Mahmud, Abdullah b. Tâhir, Tatar Hulâgu ve Kont Bertram’ın tasarruflarından yola çıkarak, onlar girdikleri şehirlerin kütüphanelerini yakmışlardır, öyleyse Amr da İskenderiye Kütüphanesi’ndeki kitapları yakmıştır şeklinde yanlış bir kıyas yapmak, ne kadar gerçekçi olur? Çünkü Müslümanlar, İskenderiye’ye kadar başta Dımeşk ve Kudüs olmak üzere birçok şehrin fethini gerçekleştirmişler ve tarihçiler ele geçirilen şehirlerin hiç biri hakkında mabed yıkılması yahut kitap yakılması gibi bir rivayette bulunmamışlardır.
Parsons’un, Hz. Ömer’i fanatik dindar bir Müslüman olarak nitelendirip, onun Kur’ân’dan başka kitap tanımadığı, dolayısıyla İskenderiye kütüphanesini yaktırdığı iddiasına gelince bu iddia Parsons’un vehminden ve hayalinden başka bir şey değildir.[71] Halbuki Hz. Ömer, Kudüs’ü bizzat gelip teslim almış ve Patrik Sophronius’a şehirde hiçbir şeye dokunulmayacağı garantisini vermiştir. Hz. Ömer’in dindar bir şahıs olduğu bilinmektedir. Ancak onun bir fanatik olmadığı bu alanda az çok araştırma yapmış kişiler tarafından kabul edilir. Hz. Ömer’i fanatik olarak nitelendiren Parsons, kütüphanenin Amr tarafından yakılması olayının birçok zıt görüşün mevcudiyetine rağmen bütün müslüman ve hristiyan araştırmacılar tarafından kabul edildiğini ve bu hususta hiç şüphe olmadığını söyleyerek bizzat kendi fanatikliğini sergilemiştir.[72] Hz. Ömer’in Kudüs halkına verdiği dokunulmama garantisi, Amr b. el-Âs tarafından da İskenderiyelilere verilmişti.[73]Mısır fatihi sulh anlaşmasının yapıldığı sırada onlara, götürebilecekleri herşeyi taşımalarına izin vermişti. Onların bir değil, birkaç kütüphane taşımaya imkânları vardı.[74] Zeydan’ın iddia ettiği gibi şayet o dönemde bir ülkeyi istila edenin, oradaki mabedleri yıkması veya kitapları yakması yaygın olsaydı, bu muhakkak İskenderiyeliler tarafından da bilinirdi. Bu durumda İskenderiyeliler ellerindeki kitapların yakılacağını bildiklerinden, uzun süren kuşatma sırasında çok kıymet verdikleri kitaplarının en azından bir kısmını gemilerde Konstantiniyye’ye taşıyabilirlerdi.[75] Fakat şehrin fethini anlatan tarihçiler, İskenderiyeliler’in bu hususta herhangi bir girişimlerinden bahsetmezler.
Zeydan’ın İslâm tarihinde bazı Müslüman âlimlerin kendi kitaplarını yaktıklarını söylemek suretiyle bu bilgiyi İskenderiye kütüphanesinin Müslümanlar tarafından yakılmış olduğuna delil göstermesi anlaşılır bir durum değildir. Zira âlimlerin bu davranışlarındaki niyetleri çok farklıdır. Onlar, kitapları Allah’ı bulmak için bir vesile olarak kabul etmişler, amaçlarına ulaştıklarını düşündükten sonra da vesileleri terk etmek amacıyla kitaplarını yakmışlardı. Üstelik onlar başkalarının değil, kendi sahip oldukları kitapları imha etmişlerdir. Halbuki Amr başkalarının kitaplarını yakmakla itham edilmektedir. Bundan dolayı Zeydan’ın bu kıyasını kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca, sahip olduğu kitapları yakma yahut öldükten sonra gömülmesini vasiyet etme hadisesi bir kaç kişiyle sınırlıdır ve genelde âlimlerce tasvip gören bir davranış değildir. Kitaplar bir şahsın değil, tüm insanlığın menfaatine yazılmaktadır. Nitekim bu tarz davranışlar, başta İbnü’l-Cevzî (H.597/M.1201) olmak üzere birçok Müslüman müellif tarafından tenkit edilmiştir.[76]
Bu değerlendirmelerin ardından sonuç olarak diyebiliriz ki; İskenderiye Kütüphanesi Müslümanlar’ın şehri fethetmelerine kadar varlığını ve fonksiyonunu yitirmiş, hemen hemen tamamen imha edilmiştir. Bu hususta gerek Müslüman, gerek müsteşrik olsun araştırmacıların büyük bir çoğunluğu ittifak halindedirler. Binaenaleyh Müslümanların şehri fethettikleri zaman bütün kitapları yaktıkları düşüncesini taşıyan müelliflerin fikirleri, şayet bir art niyetten kaynaklanmıyorsa, o zaman  yanlış bilgilenme neticesinde ortaya çıkmıştır, diyebiliriz. Rivayetler zorlanarak, Müslümanlar İskenderiye’deki kütüphaneyi yaktılar denilse bile, o döneme kadar kütüphanede zaten çok az kitap kaldığı için, Müslümanların, asırların kültür ve geleneğini yansıtan bir medeniyet merkezini yok ettikleri düşüncesi aşırı bir iddia olacak ve bu düşünce, gerek Hz. Ömer, gerek şehri fetheden Amr b. el-Âs, gerekse de tüm Müslümanlara büyük bir haksızlık anlamına gelecektir.
[1]    Burada meselenin güncelliğini ortaya koyan bir kaç örnek sunmak istiyoruz: Aylık kitap ve eleştiri dergisi Virgül’ün Ekim 1997’de çıkan ilk sayısında Siben Özbudun, İskenderiye Kütüphanesi başlıklı yazısında İskenderiye Kütüphanesi’nin çeşitli dönemlerde geçirdiği tahribatı aktarmakla birlikte bu kıymetli hazineye son darbenin Hz. Ömer’in emriyle vurulduğunu, bunu Müslümanlar’ın bağnazlığı ile açıklanabilineceğini ifade ederek bu insanlık birikiminin bağnazlığın tahripkâr eğilimine kurban edildiğini ileri sürer. (Özbudun, Sibel, İskenderiye Kütüphanesi, Virgül, sy. 1, Ekim 1997, s. 65-66). Özbudun’un iddiasına ilk cevap Yeni Şafak gazetesinde yazdığı bir makaleyle (bu makale müellifin Sarp Yokuşu Tırmanmak adlı kitabında yayınlanmıştır.) İlhan Kutluer’den gelir. Kutluer, İskenderiye Kütüphanesi’nin akıbetinin Özbudun’un iddia ettiği gibi olmadığının Doğu ve Batı’da yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya konulduğunu ifade ettikten sonra, bizim de bu araştırmada kullandığımız bazı kaynaklardan istifadeyle okuyucuları bilgilendirmekte, yazısını çok sayıda otoritenin yüzyıllar boyunca oluşturdukları görüş birliğine rağmen, bazılarının gerçekle ilgisi olmayan hükümleri doğru gibi sunmaya hala devam etmeleri sebebiyle, bu konuda yeni araştırmalara ihtiyaç duyulduğu tesbitiyle bitirmektedir. (Bk. Kutluer, İlhan, “İskenderiye Kütüphanesi’nin Kültür Belleğimize Yutturulamayan Külleri”, Sarp Yokuşu Tırmanmak, İstanbul 1998, s. 119-122. Özbudun’un yazısına ikinci tenkit, aynı derginin üçüncü sayısında Levent Yılmaz tarafından yapılmıştır. Yılmaz, Özbudun’un kütüphaneyle ilgili görüşünü The Vanished Library (Kayıp Kütüphane) müellifi Luciano Canfora’ya dayandırdığını (Los Angeles 1990), halbuki Canfora’nın konu ile ilgili tek dayanağı olan Aristeas’ın Mektubu’nun kalp bir metin olduğunun açık olduğunu ifade etmiş, bu konuda Kalpazanlar ve Eleştirmenler kitabının müellifi Anthony Grafton’un eserinden bazı alıntılar yaparak, Özbudun’u sahte bir kaynağı temel alarak eser veren müellife dayandırmak suretiyle görüş serdetmesini eletirmiştir. (Bk. Yılmaz, Levent, “İskenderiye Kütüphanesi’ni Düşlemek...”, Virgül, sy. 3, Aralık 1997). Levent Yılmaz’ın o dönemde basılacağını duyurduğu ve Özbudun’u tenkitte esas aldığı Kalpazanlar ve Eleştirmenler isimli Kitap, Mart 1998 yılında yayınlanmıştır.  (Grafton, Anthony, Forgers and Critics Creativity and Dublicit in Western Scholarship (Kalpazanlar ve Eleştirmenler Batı Tarihçiliğinde Yaratıcılık ve Sahtekârlık), çev. Emre Yalçın, Ankara 1998). Kütüphaneyle ilgili yazılar günlük gazetelerde de kendisine yer bulmuştur. 12.03.1992 tarihli Zaman gazetesinin 11. sayfasında Hz. Ömer tarafından yaktırıldığı iddia edilen İskenderiye Kütüphanesi’nin yeniden yapılmaya başlandığı haberi verilirken, kütüphanenin tarihi kaynaklara göre kesinlikte Müslümanlar tarafından tahrip edilmediği görüşüne değinilmiş, aynı gazetenin 03.05.1995 tarihindeki nüshasında da Mehmed Mansur’un “İskenderiye Kütüphanesi’ni Müslümanlar mı Yaktı” isimli eserini sadeleştiren Dr. Fahri Unan’la bir röportaj yapılmış ve bu konuşma “İskenderiye Kütüphanesi’ni kim yaktı” başlığıyla gazetenin 15. sayfasında yayınlanmıştır.
[2]    Mehmed Mansur, İskenderiye Kütüphanesini Müslümanlar mı Yaktı, (sad. Fahri Unan), Ankara 1995; Zeydan Corci, İslâm Medeniyeti Tarihi, I-V (çev. Zeki Meğamiz), İstanbul 1970, III, 78, 86; Ülken, H. Ziya, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, İstanbul 1997, s. 34-35; Yıldız, Nuray, Eski Çağ Kütüphaneleri, İstanbul 1985, s. 71; Fuller, Steve and David Gorman, Burning Libraries: Cultural Creation and the Problem of Historical Consciouness, Annals of Scholarship Metastudies of The Humanities& Social Sciences, vol. 4, no: 3, Spring New york 1987, s. 112. Bu kütüphanenin kurulmasında en büyük katkının eski Atina valisi Phaleronlu Demetrios tarafından yapıldığı ve Philadelphos’un emriyle onun pek çok kitabı kütüphaneye kazandırdığı ileri sürülmektedir.  (Bk. Yıldız, s. 72).  Anthony Grafton, olayı bu şekilde aktaran ve Kütüphaneyle ilgili en meşhur kaynaklardan biri olan Aristeas’ın Mektubu’nun klasik bir kalpazanlık ürünü olduğunu söylemekte, Phaleronlu Demetrios’un hiçbir zaman kütüphanecilik görevi yapmadığını, üstelik kendisine görev verdiği iddia edilen Philadelphos’un ondan hiç hoşlanmadığını ifade etmektedir. (Bk. Grafton, Anthony, Kalpazanlar ve Eleştirmenler, s. 22-23).
[3]    Ülken, s. 35; Shaheer, Niazi, “The Destruction of The Alexandrian Library”, Jornual af The Pakistan Historical Society, vol. 16, Karachi, 1968, s. 165-166.
[4]    İskenderiye tıp mektebi, faaliyetleri ve hocaları hakkında bk. Ünver, Süheyl, “21 Asır Önce İskenderiye Tıp Mektebi ve Kütüphanesi”, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, c. XXIX, sy. IV, İstanbul 1966, s. 788-790.
[5]    Ülken,  s. 38-39.
[6]    Shaheer, s. 166. Kütüphanenin kuruluşu, fiziki yapısı, yöneticileri ve faaliyetleri için bk. Güçlüay, Sezgin, Hz. Ömer ve İskenderiye Kütüphanesi’nin Yakılması Meselesi (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ 1993, s. 17-30.
[7]    Houtsma, M. Th., “Abdüllatif el-Bağdâdî”, İA, I, 92; Kaya, Mahmut, “Abdüllatif el-Bağdâdî”, DİA, I, 254-255.
[8]    Mittwoch, E., “İbnü’l-Kıftî”, İA, V, I, 864-864; Kaya, Mahmut, “İbnü’l-Kıftî”, DİA, XXI, 112-114.
[9]    Brockelmann, C., “İbnü’l-İbrî”, İA, V, I, 861-862; Özaydın, Abdülkerim, “İbnü’l-İbrî”, DİA, XXI, 92-94 .
[10]   Bağdâdî, Abdüllatif, el-İfade ve’l-İ‘tibar, Dımeşk 1983, s. 52; Zeydan, III, 83.
[11]   İbnü’l-Kıftî, İhbâru’l-Ulemâ ve Ahbâri’l-Hukemâ, Kahire 1908, s. 232-233.
[12]   Shaheer, s. 164; Özaydın, XXI, 92.
[13]   Ebu’l-Ferec, (Gregor), Ebu’l-Ferec Tarihi, I-II, (Süryanice’den İngilizce’ye çev. Ernest A. Wallis Budge, Türkçe’ye çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1945.
[14]   Ebu’l-Ferec, Tarihu Muhtasari’d-Düvel, ? 1890, s. 35; Yıldız, s.  89-90; Zeydan, III, 83-84.
[15]   Mehmed Mansur, s. 46.
[16]   Makrîzî, Hıtat, I-II, Beyrut ts. (Dâru Sâdır), I, 159.
[17]   Katip Çelebi, Mizânu’l-Hakk fi İhtiyâr’il-Ahakk, (sad. Süleyman Uludağ-Mustafa Kara), İstanbul 1990, s. 41.
[18]   Zeydan, III, 78-79.
[19]   Parsons, E.A, The Alexandrian Library, New York 1967, s. 166-167.
[20]   Hacı Halife, Keşfü’z-Zunun, I-II, İstanbul 1971-72, (Milli Eğitim Basmevi) I, 32-33; Zeydan, III, 89-90; Terzioğlu, Arslan, İskenderiye Kütüphanesi Müslümanlar Tarafından Yakılmamıştır, Vakıflar Dergisi,  Ankara 1971, sy. IX, s. 421-422.
[21]   Ebû Râbiye, s. 190.
[22]   İbn Haldûn, Kitabu’l-İber, I-V, Beyrut 1971, IV, 478; Zeydan, III, 92.
[23]   Bilgin, Mustafa, “Ahmed b. Ebü’l-Havârî”, DİA, II, 58.
[24]   Bütün bu deliller için bk. Zeydan, III, 78-93; Hasan, Hasan İbrahim, Siyasî- Dinî-Kültürel İslâm Tarihi, I-X, (çev. İsmail Yiğit-Sadreddin Gümüş), İstanbul 1996, I, 311.
[25]   Ebû Râbiye, Amr b. el-Âs Beyne Yedeyi’t-Tarih, Kahire ts. (Matâbiu’z-Zehra) , s. 190.
[26]   Yıldız, s.  88.
[27]   Gibbon, E. The Decline and Fall of The Roman Empire, I-II, New York, ts. (The Modern Library), II, 755.
[28]   Atina Akademisi müdürü Papa Rigiopolo yazmış olduğu umumi tarih eserinin İskenderiye kısmında kütüphanenin Caesar’ın Mısır’a ulaşması sırasında yanmış olduğunu nakletmekte, kitapların geriye kalan az bir kısmının da Müslümanların İskenderiye’yi fethinden çok zaman önce mahvolduğunu bildirmektedir. Rigiopolo ayrıca kütüphanenin Amr tarafından yakıldığı haberinin sonradan uydurulmuş bir hikaye olduğunu söylemektedir. (Mehmed Mansur, s. 7, 49; Ünver, s. 791-792).
[29]   Yıldız, Nuray, s. 80-82; Fuller, s. 105-106.
[30]   Parsons, s. 342; Yıldız, s. 84-85.
[31]   Hunke, S. Avrupa’nın Üzerinde Doğan İslâm Güneşi, İstanbul 1972, s. 260.
[32]   Çelik, Mehmet, Süryani Kilisesi Tarihi, Ankara 1996, I, 202.
[33]   Mehmed Mansur, s. 23-24, 126-128; Ünver, s. 792.
[34]   Parsons, s. 373; Yıldız, s. 85; Shaheer, s. 168.
[35]   Yıldız, s. 86 (Wleeschauwer, Les Biblioteques ptolemeennes d Alexandrie IV; Cesar Theophile ou Omar s. 30-32 ve 33-35’den).
[36]   Gibbon, II, 755; Mehmed Mansur, s. 41-42; Terzioğlu, s. 427; Yıldız, s. 86.
[37]   Pasons, s. 358-359; Yıldız, s. 86.
[38]   Yıldız, s. 86 (Butler, A.J, The Arab Conquests of Egypt, s. 414’den).
[39]   Terzioğlu, s.431, 422; Yıldız, s. 92.
[40]   Hunke, s. 260-261.
[41]   Ebû Râbiye, s. 192 (Gustave le Bon: le Civilisation des Arabes P. 208, Paris’den).  Ayrıca bk. Ronart, Stephan, CEAC, Amsterdam 1959, s. 40.
[42]   Terzioğlu, s. 423; Yıldız, s. 94; Shaheer; Gibbon, Niebuhr Samuel Sharpe, George Lang, Dr. Oskar Seyfert, Darember, Saglio, Dr. Paul Graindor, Dr. J.Staquet ve Dr. George Sarton’un da Müslümanları’ın fethi esnasında kütüphaneden herhangi bir eserin olmadığını kabul ettiklerini belirtir. Shaheer, s. 170.
[43]   Guest, Rhuvon, “İskenderiye”, İA, V, (II), 1086.
[44]   Lewis, Bernard, Tarihte Araplar,( çev. H. Dursun Yıldız), İstanbul 1979, s. 62.
[45]   Balcızâde, Tahir Hairîmî, Tarihi Medeniyette Kütüphaneler, Balıkesir 1931, s. 97.
[46]   Mehmed Mansur, s. 41-49.
[47]   Ahmed Rıza, Batının Doğu Politikasının Ahlâken İflası, (Fransızcadan çev. Ziyâd Ebuzziya), İstanbul 1982, s. 100-102.
[48]   Adıvar, Abdülhak Adnan, Tarih Boyunca İlim ve Din, İstanbul 1968, s. 98.
[49]   Terzioğlu, s. 424-425.
[50]   Ünver, s. 785.
[51]   Ülken, Hilmi Ziya, İslâm Felsefesinin Kaynakları ve Tesirleri, Ankara 1967, s. 13-14.
[52]   Yıldız,  s. 93.
[53]   Hasan, İbrahim Hasan, I, 314-315.
[54]   Terzioğlu, s. 424.
[55]   Shaheer, onun, İskenderiye’nin fethinden en azından 120 sene önce öldüğünü söyler. s.174.
[56]   Terzioğlu, s. 424-425; Yıldız, s. 91; Hasan, Hasan İbrahim, I, 314.
[57]   Claude Cahen, kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakıldığını iddia eden müelliflerin XIII yüzyılda, yani haçlı seferlerinin yapıldığı dönemde yaşamaları sebebiyle bu riyavetlerin, Müslümanları kötülemek amacıyla Hristiyanlar tarafından uydurulduğunu, adı geçen müelliflerin de bu haberi eserlerine aldıklarını söylemektedir. (Bk. Terzioğlu, s. 422; Ünver, Süheyl, s. 792).
[58]   Shaheer, s. 164, 168.
[59]   Terzioğlu, Arslan, s. 426.
[60]   Terzioğlu, Arslan, s. 425; Yıldız, s. 91; Hasan, Hasan İbrahim I, 314; Shaheer, s. 172.
[61]   Gibbon, II, 755.
[62]   Terzioğlu, s. 426.
[63]   Parsons, s. 371-429; Yıldız, s. 92.
[64]   Mehmed Mansur, s. 8, 52;Süheyl Ünver, İskenderiye kütüphanesinin büyük bir kütüphane olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, ancak 700 bin kitap rakamının bir efsane olarak değerlendirilebileceğini ifade eder. s.787.
[65]   Shaheer ilginç bir değerlendirmede bulunarak, kütüphanede bulunan eserlerin yakılma ihtimalinin düşük olduğunu, zira kitapların kağıt yahut papirüs üzerine değil, parşomen üzerine yazılmış olduğunu ve bu maddenin de yakma işlemi için elverişli olmadığını ifade etmektedir. s.174.
[66]   Hasan, Hasan İbrahim I, 314.
[67]   İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr ve Ahbâruhâ, (thk. Charles Torrey), Kahire 1991, s. 91, 171-172; Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, (thk. Abdullah ve Ömer Enis et-Tübbâ), Beyrut 1987, s. 316; Ya‘kûbî, Tarih, I-II, Beyrut 1960, II, 156; Makrîzî, I, 296.
[68]   İbn Tagriberdî, en-Nücûmüz’z-Zâhire fî Mülûki Mısr ve’l-Kahire, I-XXII, Kahire 1929, I, 42-42.
[69]   Terizoğlu, s. 426.
[70]   İslâm esasları Abdüllatif, ve Ebu’l-Ferec’in bu husutaki rivayetlerini tekzib eder. Zira İslâm, Yahûdî ve Hristiyanların (ehl-i kitap) dini kitaplarına taarruz edilmesini istemez. Dinî kitaplar dışındaki eserler de aynı kategoride değerlendirilir. Ayrıca Müslümanların bu kitaplardan istifade etmeleri caizdir. Buradan anlaşılıyor ki, mezkur rivayet, içinde Allah’ın zikredildiği bir kitabı imha etmedikleri bilinen Arapların adetlerine tamamen zıttır. (Hasan, Hasan İbrahim I. 315). Ayrıca, yakıldığı iddia edilen kitapların Kur’ân-ı Kerîm ile hiç bir şekilde alâkası bulunmamaktadır. Bu nedenle, adı geçen kitapların varlığı veya yokluğu Müslümanlar nazarında eşit olup, bunların yerinde kalması zerre kadar Müslümanlara zarar vermez. Dolayısıyla herhangi bir zararın defi için bu eserleri yakmak gerekmez.  Mehmed Mansur, s. 56-57.
[71]   Shaheer, s. 163.
[72]   Yıldız, s. 92.
[73]   Guest, Rhuvon, “İskenderiye”, İA, V (II), 1086.
[74]   Hasan, Hasan İbrahim I, 315; Hunke, s. 261.
[75]   Shaheer, s. 174.
[76]   Bilgin, Mustafa, “Ahmed b. Ebu’l-Havârî”, DİA, II, 58;Kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakılmadığının delilleri hakkında bk. Hasan, Hasan İbrahim Tarihu Amr b. el-Âs, Mısır 1996, s. 172-174;Ebû Râbiye, s. 193-195.

Yazarlar