Mısır’ın
fethinden yaklaşık altı yüzyıl sonra bazı tarihçiler İskenderiye’de
bulunan kütüphanenin halife Hz. Ömer’in emriyle Müslümanlar tarafından
yakıldığını iddia etmişlerdir. İddiaya göre Müslümanlar, asırlardan
beri büyük gayretler neticesinde oluşturulan ve Eski Mısır, Yunan ve
Roma medeniyetlerini içinde barındıran İskenderiye ilim merkezini imha
etmişler ve çok kıymetli kültür hazinelerinin yok olmasına sebep
olmuşlardır. Bu bilginin kaynaklarda yer almasından itibaren ilim
adamları konuyla ilgili bir çok araştırma yapmışlar, meseleyi tartışan
eserler kaleme almışlardır. Konuyla ilgili tartışmalar günümüzde de
devam etmekte, mesele hakkında muhtelif dergi ve gazetelerde yazılar
yayınlanmaktadır. [1]
İskenderiye
Kütüphanesi, Ptolamaios Soter I ve Ptolamaios Philadelphos tarafından
kuruldu. İskenderiye şehrinin kurucusu olan Büyük İskender’in MÖ. 323
yılında ölümünden sonra yaklaşık yirmi yıl süren iç mücadeleler
neticesinde, ülke komutanlar arasında paylaşıldı. Mısır toprakları
Ptolemaios Soter I’in (MÖ. 304-285) yönetiminde kaldı. Mısır’da
Ptolemaioslar hanedanını başlatan Soter I ve onu izleyen Philadelphos
(MÖ. 285-246) ilme merakları sebebiyle İskenderiye’yi dünyanın en ileri
ilim ve kültür merkezi haline getirdiler.[2]
Soter
I, bir taraftan kütüphanenin oluşumunu tamamlamaya çalışırken, diğer
taraftan da Yunanistan etrafında dağılmış vaziyette himayesiz kalan ilim
adamı ve felsefecileri kendilerine büyük imkânlar vadederek Mısır’a
davet etti.[3]
İskenderiye’deki ilim merkezi büyük âlimlerin yetişmesine ve eşsiz
eserlerin yazılmasına zemin hazırladı. Ayrıca bu mekân, Yunan ilminin
İslâm medeniyetine girmesine vesile oldu. Müslümanlar Aristoteles,
Öklides, Hippokrates, Calinos, Ptolemaios gibi filozof, tabip[4]
ve matematikçileri hep İskenderiye kütüphanesi ve bu kütüphane
çevresinde oluşan bilimsel faaliyetler neticesinde tanıma imkânı
buldular.[5]Bir
üniversite kampüsü şeklinde dizayn edilen müze ve kütüphane hocalarıyla
birlikte Helenistik dünyanın en büyük üniversitesi olarak kabul
edilmektedir.[6]
Kütüphanenin
kuruluşu hakkında özet bilgi aktarıldıktan sonra bu tarihî mirasın
Müslümanlar tarafından yakıldığı iddialarının ilk kaynakları,
rivayetlerin tarihi değeri, iddiayı kabul eden veya reddeden ilim
adamlarının görüşleri ve delillerinin değerlendirilmesine geçebiliriz:
Asırlar
boyunca ilim merkezi olma özelliğini devam ettiren İskenderiye
Kütüphanesi’nin, tahribatıyla ilgili kaynaklar pek çok bilgi
vermektedir. Kütüphaneyi M. 642’de (H.21) Mısır’ın fethi sonrasında
yakıldığı haberi ise ilk defa Abdüllatif b. Yusuf b. Ali el-Bağdâdî
(H.629/M.1231)[7], İbnü’l-Kıftî (H.646/M.1248)[8] ve Ebu’l-Ferec Maltî (H.685/M.1286)[9] tarafından rivayet edilmiştir. Bağdâdî’nin bu husutaki rivayeti şöyledir:
“Ana
sütunun etrafında bu direklerden işe yarar bir takım kalıntı dahi
gördüm ki, bunların bazıları sağlam, bazıları kırık idi. Bu direkler
tavanı taşırdı. Ana sütun üzerinde bir kubbe vardı ve bu sütuna istinad
ederdi. Bu mahallin Aristoteles’in ve kendisinden sonra fırkasının ilim
ve fen heyeti tarafından İskenderiye tesis olunduğu zaman inşa edilen
Dâru’l-Ulum olduğunu zannediyorum. Hz. Ömer’in izni ile Amr b. el-Âs’ın
yaktığı kütüphane bunun içinde idi”.[10]
İbnü’l-Kıftî’nin bu konudaki rivayeti daha tafsilatlıdır:
“Nahivci
Yahya (Johannes Philoponos), İskenderiye Amr tarafından fethedildiği
zamana kadar yaşamış idi. Amr, Yayha’nın ilim ve irfandaki mertebesini
bildiği için kendisine mümtaz bir mevki tahsis etti. Yahya’nın, teslisin
hükümsüz kılınması ve alemin sona ermesi hakkındaki mütaalasını
dinleyerek beğendiği gibi, Araplar tarafından o ana kadar bilinmeyen
mantıkî kıyaslar ile hikmetli sözlerine da meftun oldu. Amr b. el-Âs
akıllı, söz anlar, fikir sahibi bir zat idi. Yahya’yı yanına aldı, onu
kendisinden hiç ayırmadı. Bir gün Yahya, Amr’a dedi ki, ‘İskenderiye’yi
bütün gelirleriyle ele geçirdiniz. Bulduğunuz her şeye el koydunuz.
Bunlardan size faydası olanlara karışmak istemem, fakat bir şey var ki,
bunlar Kraliyet Kütüphanesi’ndeki kitaplardır. Bunlar size lazım
değildir, halbuki biz onlara muhtacız.....’ Amr, Yahya’yı dinledikten
sonra Emîrü’l-Müminin Ömer’den izin almadan bu hususta birşey
yapamayacağını söyleyerek meseleyi haliyefe intikal ettirdi. Hz. Ömer,
Amr’a cevaben şöyle bir mektup gönderdi. ‘Beyan ettiğin kitaplar,
Allah’ın kitabına uygun şeyleri havi ise Kitabullah bizi onlardan
müstağni kılmıştır. Allah’ın kitabına aykırı şeyler varsa onlara ihtiyaç
yoktur, bu kitapları yak’. Amr, emir üzerine tüm kitapları İskenderiye
hamamlarına dağıtmaya ve yaktırmaya başladı. O sırada İskenderiye’deki
hamamların miktarını bilirken hatırımdan çıktı. Rivayete göre kitaplar, o
surette ocaklarda altı ay zarfından tüketilmiştir. Bunu işitip hayrete
düşmemek kabil değildir”.[11]
Süryaniler’in
Bar İbrâyâ, batılıların Bar Hebreaus olarak bildikleri aslen Yahûdî
olan ve Hristiyanlığa geçtikten sonra araplar tarafından Ebu’l-Ferec
olarak tanınan[12] Suriyeli bilgin de, süryanice yazmış olduğu tarihinde bu hususta herhangi bir bilgi vermediği halde[13], daha sonra yazdığı Muhtasaru’d-Düvel adını verdiği eserinde muasırı İbnü’l-Kıftî’nin verdiği bilgiyi tekrarlamıştır.[14]
Ebu’l-Ferec’in eseri Latince’ye tercüme edildikten sonra Avrupa’ya
yayılmış, bu vesileyle Müslümanların İskenderiye Kütüphanesi’ni
yaktıkları şeklindeki haber müsteşrıklara malzeme olmuştur.[15] H. 845 (M.1442) yılında vefat eden Hıtat müellifi Makrizî de Bağdadî, İbnü’l-Kıftî ve Ebu’l-Ferec’in iddiasını eserine almıştır.[16]
Osmanlı müelliflerinden Kâtip Çelebi kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakıldığını şu ifadeleriyle dile getirmektedir:
“Hz.
Ömer, Mısır ve İskenderiye’yi aldığı zaman burada bulunan binlerce
kitabın hepsini yaktırdı. Zira öyle olmasa halk, Allah’ın kitabını ve
elçisinin sünnetini korumaktan aciz kalıp, bu yakılan kitaplarla
uğraşacağından İslâmiyetin temelleri bu derece yerleşip pekişmezdi”.[17]
XIX. Yüzyıl araştırmacılarından Corci Zeydan, İslâm Medeniyeti Tarihi isimli eserinde daha önce telif etmiş olduğu Yeni Mısır Tarihi
kitabında kedisinin de kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakılmamış
olduğunu ifade ettiğini fakat daha sonra bu fikrini değiştirerek,
kütüphanenin Amr b. el-Âs tarafından yakılmış olduğu kanaatinin
kendisinde daha ağır bastığını söylemektedir. Müellif bu kanaatini
“Mezkur kütüphanenin İslâmiyet’ten önce kısmen yakılmış olduğunu inkâr
etmiyoruz. Lakin bunun bir kısmının İslâmiyet’ten evvel yanması, kalanın
İslâmiyet’ten sonra yanmasına engel teşkil etmez”, şeklinde
delillendirmeye çalışır.[18]
Batılı araştırmacı Parsons, The Alexandrian Library
ismini verdiği eserinde ısrarla İskenderiye Kütüphanesi’nin Müslümanlar
tarafından yakıldığını ifade etmekte, görüşünü, Hz. Ömer’in fanatik bir
dindar olduğu ve Kur’an’dan başka bir kitap tanımadığı fikriyle
kuvvetlendirmeye çalışmaktadır.[19]
Yukarıda
bahsi geçen müelliflerin rivayet ve kanaatlerinden başka, kütüphanenin
Müslümanlar tarafından tahrip edildiğine dair görüşleri ve görüş
sahiplerinin delillerini özet olarak aktarmak istiyoruz:
Kâtip
Çelebi, Müslümanlar’ın İslâm’ı teyid maksadıyla Kur’ân-ı Kerim ve
Hadîs-i Şerifler dışındaki bütün kitapları imha etmeye çalıştıklarını
idda etmekte, İran’ın fethi esnasında orada bulunan kitapların
yakıldığını da buna örnek vermektedir.[20]
Mısır’ın
fethedildiği dönemde düşmandan intikam almak için galip olan kavmin,
mağlup olanların kitaplarını yakmaları yaygın bir adetti. Nitekim
Abdullah b. Tâhir Mecûsîlerin kitaplarını yakmış, Tatar Hülâgü de
Bağdat’ı ele geçirdiği zaman burada bulduğu bütün kitapları imha
etmişti.[21]Benzer
şekilde Haçlı Savaşları sırasında Kont Bertram Trablusşam’ı işgal
ettiğinde şehirdeki kitapların tamamını ortadan kaldırmıştı. İspanyollar
da M. XV. Yüzyılda Müslüman eserlerine karşı Endülüs’te aynı davranışı
yapmışlardır. Yine aynı asırlarda, fatihler fethettikleri yerlerin
mabedlerini yıkıp, orada bulunan kitapları yakmakla, getirdikleri dinin
yeni mekânda daha rahat yayılacağını düşünüyorlardı. Mesela, Gazneli
Mahmud H. 420 (M.1029) yılında Rey şehrini fethettiğinde burada bulunan
felsefeye dair kitapları imha etmişti[22].
Corci
Zeydan, Müslamanlar’ın İskenderiye Kütüphanesi’ne zarar verdikleri
iddiasını pekiştirmek için İslâm tarihinde Müslüman âlimlerinden
bazılarının kendi kitaplarını yaktıklarını söylemektedir. Ahmed b.
Ebi’l-Havarî, ilim tahsilini yaptıktan sonra “Allah’ı tanımak için bana
iyi rehberlik yaptınız. Şimdi gösterileni buldum. Artık delil-rehber ile
uğraşmak abestir” diyerek kitaplarını yakmış[23], benzer şekilde Süfyanü’s-Sevrî de öldükten sona kitaplarının gömülmesini vasiyet etmiştir.[24]
İskenderiye
Kütüphanesi’nin Hz. Ömer’in talimatıyla yakıldığını iddia eden
tarihçilerin, iddiaların dayanak kabul ettikleri hususlardan birisi de,
bu haberi ilk kez iki müslüman tarihçi Abdüllatif Bağdâdî ve
İbnü’l-Kıftî’nin rivayet etmiş olmasıdır.[25]
Yukarıda
zikredilen tüm iddilarla birlikte gerek Müslüman gerekse müsteşrık
olsun, araştırmacıların büyük çoğunluğu İskenderiye Kütüphanesi’nin Amr
b. el-Âs tarafından yakılmadığı kanaatini seslendirmektedir. Özellikle
XIX. yüzyılın ikinci yarısında itibaren İskenderiye Kütüphanesi’ni
Müslümanların tahrip etmediği çeşitli kitap ve makalelerde dile
getirilmiştir.[26] Burada araştırmacıların bu konudaki görüşleri ve delilleri zikredilecektir:
Aslında
İskenderiye Kütüphanesi, Müslümanlar şehri fethetmeden çok önce
defalarca tahrip edilmiştir. Kütüphane ilk büyük tahribatı, Caesar’ın
M.Ö. 47’de İskenderiye’yi ele geçirmesi sırasında görmüştü.[27] Yapılan savaşlar esnasında, sayıları farklı ifade edilmekle beraber, pek çok kitabın yandığı bilgisi kaynaklarda yer alır.[28]
Aulus Gellius, Cassiro Dio, Ammianus Marcellinus ve Orosios gibi eski
tarihçiler ve Gibbon, Samuel Sharpe, George Long gibi modern
araştırmacılar, kütüphanenin büyük bir kısmının Caesar’ın İskenderiye’yi
ele geçirmesi esnasında meydana gelen karışıklıklar sırasında yandığı
hususta hemfikirdirler.[29]
M.S. 217 yılında İmparator Caracalla zamanındaki şiddet hareketleri,
Aemillianus’un isyanı (M.S. 269); Palmyra kraliçesi Zenobia’nın
İskenderiye’yi (MS. 272) de ele geçirmesi ve daha sonra İmparator
Domitius Aurelianus tarafından geri alması sırasındaki karışıklıklarda
da İskenderiye Kütüphanesi önemli derecede tahrip olmuştur. Benzer
şekilde (M.293-296) yılları arasında Diocletianus zamanında meydana
gelen iç isyanların bastırılmasında İskenderiye şehriyle birlikte
kütüphane de zarar görmüştür.[30]
Sigrid Hunke, İmparator I. Valentianus (M.S. 364-375) zamanında
kütüphanenin yağma edilip yakıldığını, oradaki filozofların ise
sihirbazlık ve büyücülük ile itham edilerek takibe uğratıldıklarını
bildirmektedir.[31]
İskenderiye
Kütüphanesi Caesar’ın şehri ele geçirmesi esnasındaki yıkımdan sonra
ikinci büyük tahribata M.S. 391 yılında İmparator Teodosius zamanında
uğramıştır.[32]
Bu dönemde imparator, putperest tapınaklarının kapatılması hususunda
bir emir yayınlamış, emir doğrultusunda İskenderiye’de putperestlerin
merkezi olan ünlü Serapis tapınağı ve burada bulunan kitaplar tahrip
edilmiştir.[33]
Bu yıkımda başrolü İskenderiye patriği Theophilos (M.385-412)
oynamıştır. Hadiseden yaklaşık kırk yıl sonra Miladi V. asrın
başlarında, Gezgin Orosius İskenderiye ziyareti sırasında Serapeion
kütüphanesi raflarını boş gördüğünü bildirmiştir.[34]Bilhassa
kütüphanecilik konusunda çalışmalarıyla tanınan H. J. Vleeschauwer,
Theophilos zamanında kütüphanenin tahrip edildiğini iddia eder. Müellif o
dönemde İskenderiye’nin, Roma Hristiyanlığın’na karşı putperestlik
kültürünün merkezi olduğunu, bu nedenle şehirde bulunan kitapların
fanatik Hristiyan patrik tarafından yakılmasının yüksek bir ihtimal
olduğunu söyler. Ona göre daha sonra Orosius’un kütüphane raflarını boş
bulması bilgisi, buradaki kitapların ya tahrip edildiği, ya da Bizans’a
götürülmüş olduğunu akla getirmektedir. Vleeschauwer, kütüphanenin
tahribini Hz. Ömer’e fatura eden A. Parsons’u da tenkit ederek, onun
Theophilos’u suçsuz göstermek için çaba harcayan, sorumluluğu Araplara
yüklemek isteyen bir fanatik olduğunu söylemektedir.[35]
- Gibbon, o zamanki Hristiyan düşüncesinin, putperestlik inancı ve bilimini kendisine düşman kabul ettiğini, bu nedenle İskenderiye’de devrin bilim ve kültürünü ihtiva eden kütüphanenin M. 391 yılında Piskopos Theophilos tarafından yaktırıldığını söylemektedir.[36] J. B. Bury, Orosios’un burayı ziyaretinde boş raflar gördüğü bilgisine dayanarak kütüphanenin Müslümanlar’ın fethine kadar varlığını sürdüremediğini ileri sürer.[37]Butler de Serapion kütüphanesinin Hristiyanlar tarafından yok edildiğine inanır.[38]Max Mayerhof, M.S. IV. yüzyılın sonlarında İskenderiye’deki kütüphanenin çok zarar gördüğünü ve ortadan kalktığını kabul ederken, Serapeion kütüphanesinin 391’de de yok edildiğini bildirmektedir. Krehl (1825-1901) de kütüphanenin daha önce ortadan kalktığını ve kitapların Costantinapolis’e taşındığını iddia eder. Krehl ayrıca 1878 yılında Floransa’da yapılan IV. Uluslararası Oryantalistler Kongresi’nde, İskenderiye Kütüphanesi’nin Müslümanlarca yakılmadığı konusunda bir bildiri sunmuş, bildiride inandırıcı bilgiler aktarmak suretiyle bu haberin asılsız bir efsane olduğunu kanıtlamıştır.[39] S. Hunke 391 yılında İmparator Theodosis’in izni ile Serapeion kütüphanesinin ateşe verildiği ve bu şekilde Hellenistik kültür merkezinin ortadan kaldırıldığına işaret eder.[40]Gustave le Bon ise Müslümanlar’ın Mısır’ı fethetmelerinden önce İskenderiye kütüphanesinin Hristiyanlar tarafından çoktan imha edilmiş olduğunu belirterek, bu hususta kütüphaneyi Amr’ın yaktığı iddialarını ciddiye alarak bunları tekzibe çalışmaya bile gerek olmadığını söylemektedir.[41]
Yukarıdaki
araştırmacıları tasdik eder şekilde G. Furlani, P. Casanova ve Carl
Vendel de kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakılması haberinin tarihî
gerçeklerden uzak olduğunda hemfikirdirler.[42]
İslâm Ansiklopesi’ne “İskenderiye” maddesini yazan müsteşrık Rruvon
Guest, Müslümanların İskenderiye’yi fethettikten sonra ahalinin, teslim
şartlarından istifade ederek şehri terkettiklerini, Arapların onlara hiç
bir surette kötü muamelede bulunmadıklarını belirttikten sonra, “Halife
Ömer’in emri üzerine bu devirde büyük kütüphanenin yakılmasına dair
mahut rivayet tarihi bir vakıa olarak kabul edilemez”, demektedir.[43].
Asrımızda yaşayan ünlü araştırması Bernard Lewis, kütüphanenin
Müslümanlar tarafından yakılması rivayetinin efsaneden başka bir şey
olmadığını, kütüphanenin Müslümanlardan çok önce tahrip edildiğini ifade
etmektedir.[44]
Türk müelliflerden Tâhir Harimî[45], Mehmed Mansur[46], Ahmed Rıza[47], Adnan Adıvar[48], Arslan Terzioğlu[49], Süheyl Ünver[50] ve Hilmi Ziya Ülken[51] kütüphanenin daha önce tahrip edilmiş olduğu için Müslümanlar tarafından yakılmasının mümkün olamayacağını ifade etmektedirler.[52] Mısırlı tarihçi Hasan İbrahim Hasan da aynı görüşü paylaşır.[53]
İskenderiye
Kütüphanesi’nin Amr b. el-Âs tarafından yakıldığı iddiasını ilk kez
ortaya atan Abdüllatif el-Bağdâdî’nin verdiği bilgide gerçeğe uymayan
bazı ifadeler vardır. Onun rivayetinde geçen Büyük İskender’in hocası
olan filozof Aristoteles, iddia edildiği gibi İskenderiye’de değil, M.Ö.
IV. Yüzyılda Atina ve Makedonya’da yaşamıştır. Ayrıca Mousaion’u
İskender değil, Ptolemaios Soter I ve Ptolemaios Philadelphos
kurmuşlardır.[54]
İkinci kaynak İbnü’l-Kıftî’nin verdiği bilgide de hata vardır. Onun
rivayetinde geçen ve Amr’la konuşup ondan kütüphanede bulunan kitapları
isteyen Johannes Philoponos (John the GrAmmârian), İskenderiye’nin
fethinden yaklaşık yüz yıl önce yaşamıştır.[55]Bu
nedenle aynı zamanda yaşamamış iki insanın görüşmesi mümkün olmadığına
göre İbnü’l-Kıftî’nin iddiasının da muteber kabul edilmemesi gerekir.[56]
Burada
şu hususu ifade etmek gerekir ki, İskenderiye Kütüphanesi’nin
Müslümanlar tarafından yakıldığı haberlerini müslüman tarihçilerin
eserlerine almış olmaları, bu bilginin doğru olduğu anlamına gelmez.
İslâm tarihinde birçok müslüman âlimin rivayeti daha sonra gelen
araştırmacılar tarafından tenkit usülleri çerçevesinde reddedilmiştir.
Bianenaleyh Bağdâdî ve İbnü’l-Kıftî’nin rivayetini tereddütsüz kabul
etmek diye bir şey sözkonusu olamaz. Her iki tarihçi çok güvenilen
kişiler olabilir. Fakat kendilerinden asırlar önce meydana geldiği iddia
edilen bir hadiseyi kendilerini destekleyecek bir rivayet senedi veya
delil göstermeksizin aktarmaları onlar için eksikliktir. Çünkü kendileri
bizzat şahit oldukları bir olayı değil, kaynağı belirsiz, dilden dile
dolaşarak kendilerine ulaşan, başkalarından aldıkları bir haberi
eserleride zikretmişlerdir. Bu nedenle bu bilgiyi kayıtsız şartsız ve
hiç bir tenkide tabi tutmadan kabul etmek ilmî bir tavır değildir.
Diğer
taraftan Abdüllatif, İbnü’l-Kıftî ve Ebu’l-Ferec’in rivayetleri
Mısır’ın fethinden yaklaşık altı asır sonra ortaya çıkmıştır.[57]O zamana kadar müslüman olsun, olmasın hiç bir tarihçi bu olaydan bahsetmemiştir.[58]Üstelik
Abdüllatif’den daha önce yaşamış olan iki eski Hristiyan tarihçi
İskenderiye Patriği Eutychius (H.311/M.929) ve Nakyus şehri piskoposu
Yuhanna İskenderiye fethini anlattıkları halde kütüphane meselesine hiç
temas etmemişlerdir.[59]
Miladi XIII. asırda Abdüllatif, İbnü’l-Kıftî ve Ebu’l-Ferec’in
anlattıkları bilgiler Mısır tarihi ile ilgili baş müracaat kaynakları
olan ve Mısır fethiyle ilgili en ince ayrıntıları aktaran İbn Abdilhakem
(H.257/M.870), Belâzurî (H.279/M.892), Ya‘kûbî (H.294/M.897), Taberî
(H.310/M.922) ve Kindî (H.350/M.961) gibi müelliflerin eserlerinde yer
almamıştır.[60]
Corci Zeydan İslâm fetihlerini konu alan yukarıdaki müelliflerin
İskenderiye kütüphanesinden bahsetmemiş olmalarını şöyle izah
etmektedir: “Fikrimize göre, fütûhat yazarları bu hadiseyi
zikretmemişlerdir. Fakat daha sonra İslâmlarda medeniyet ilerleyerek
ilim ve kültür ile uğraşılıp kitapların kıymeti takdir edilince Raşidîn
devrinde bu hadisenin vukunu uzak addederek kitaplardan çıkarmışlardır”.
Yazar bu ifadeleriyle, herhangi bir kaynağa istinad etmeksizin, sırf
kendi kanaatiyle kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakıldığını iddia
etmektedir. Zeydan, kütüphanenin yakıldığı bilgisinin tarihçiler
tarafından kitaplardan çıkarıldığını ileri sürerek, Bağdâdî’ye kadar
gelen bütün Müslüman tarihçileri gerçekleri saklamakla suçlamaktadır.
Müellif, kütüphane meselesinde Müslüman tarihçileri suçlayarak
haklılığını ispat edemez. Çünkü Euthycisus ve Nakyus Papazı Yuhanna da
eserlerinde bu konudan hiç bahsetmemişlerdir.[61] Acaba onlar da mı, bu bilgiyi eserlerinden çıkarmışlardır?
Ebu’l-Ferec’in
rivayetinde kütüphanedeki kitapların altı ay boyunca hamamlarda
yakıldığını bildirilmektedir ki, bu bilgi gerçekten abartılıdır.[62]
Kütüphanenin Müslümanlar tarafından imha edildiğini ısrarla savunan
Parsons bile bu konuya, kitaplarla altı ay hamam ısıtmak gibi doğuya has
masal unsurlarının katıldığını ifade ettikten sonra, sayının aşırı
derece abartıldığını ileri sürerek indirim yapma ihtiyacı duymuş, altı
aylık süreyi yetmiş gün olarak kabul etmiştir.[63]
Altı ay süreyle yanacak kitapların sayısı da yüz binlerle ifade
edilmelidir ki, Mehmet Mansur’un dediği gibi, kâğıt ve baskı
tekniklerinin bulunmasından çok önceki dönemde bu kadar kitabın bir
araya getirilmiş olması da ayrıca anlaşılabilir bir durum değildir.[64]
Burada anlaşılmaz olan diğer bir husus ise Amr’ın kitapları hamam
sahiplerine vermesi meselesidir. Şayet kitapları yakmak isteseydi, işi
hamam sahiplerine havale etmez bizzat kendisi yerine getirirdi. Çünkü
odun niyetine yakıldığı söylenen[65] bu kitapları, ilgililerin cüzî bir para ile hamamcılardan alma ihtimalleri vardı.[66]
Onun bu işin önüne geçmek için her hamamın başına bir asker dikmesi
gerekmekteydi ki, onun bu amaçla ne istihdam edebileceği yeteri kadar
askeri ne de İskenderiye’de altı ay bekleyecek zamanı vardı. Nitekim
İskenderiye fethi tamamlandıktan sonra Amr b. el-Âs halife tarafından
Trablusgarb fethine memur kılınmış, burası de ele geçirildikten sonra
derhal Mısır’ın merkezine geri dönmüş ve ülkenin yeni başkenti olacak
olan Fustat şehrinin imar faaliyetlerine başlamıştır.[67]
Mısır
fatihi Amr b. el-Âs’ın, İskenderiye’yi hâkimiyeti altına aldıktan sonra
halifeye yazdığı mektup, tarihî kaynaklarda yer almaktadır.[68]Mezkur
mektupta İskenderiye’nin zenginliğinden, şehirde bulunan dört bin saray
ve kırk bin yahûdîden bahsedilmiş, fakat kütüphaneden hiç söz
edilmemiştir. Şayet sanıldığı gibi şehirde büyük bir kütüphane o an için
mevcut olsaydı, Amr’ın birçok teferruattan bahsetiği mektupta bu
bilgiyi de vermesi gerekirdi.[69]
Müslümanlar’ın
İslâm’ı teyid maksadıyla Kur’ân’ı Kerîm ve Hadîs-i şerifler dışındaki
bütün kitapları imha ettileri şeklinde bir düşünce aşırı bir iddiadır.[70]
Bu iddiayı dile getiren Corci Zeydan, Müslümanlar’ın İran’ı
fethettikleri zaman orada bulunan kitapları yaktıklarını söylemekte,
iddiasını da sadece, XVII. Yüzyıl Türk bilginlerinden Kâtip Çelebi’ye
dayandırmaktadır. Hz. Ömer zamanında meydana geldiği rivayet edilen bir
olay, o döneme kadar hiç bir kaynakta zikredilmemiştir. Ayrıca doğru
kabul edilse bile bu haberin bütün İslâm fetihlerine teşmil edilmesi ne
kadar uygun olur? Benzer şekilde, Gazneli Mahmud, Abdullah b. Tâhir,
Tatar Hulâgu ve Kont Bertram’ın tasarruflarından yola çıkarak, onlar
girdikleri şehirlerin kütüphanelerini yakmışlardır, öyleyse Amr da
İskenderiye Kütüphanesi’ndeki kitapları yakmıştır şeklinde yanlış bir
kıyas yapmak, ne kadar gerçekçi olur? Çünkü Müslümanlar, İskenderiye’ye
kadar başta Dımeşk ve Kudüs olmak üzere birçok şehrin fethini
gerçekleştirmişler ve tarihçiler ele geçirilen şehirlerin hiç biri
hakkında mabed yıkılması yahut kitap yakılması gibi bir rivayette
bulunmamışlardır.
Parsons’un,
Hz. Ömer’i fanatik dindar bir Müslüman olarak nitelendirip, onun
Kur’ân’dan başka kitap tanımadığı, dolayısıyla İskenderiye kütüphanesini
yaktırdığı iddiasına gelince bu iddia Parsons’un vehminden ve
hayalinden başka bir şey değildir.[71]
Halbuki Hz. Ömer, Kudüs’ü bizzat gelip teslim almış ve Patrik
Sophronius’a şehirde hiçbir şeye dokunulmayacağı garantisini vermiştir.
Hz. Ömer’in dindar bir şahıs olduğu bilinmektedir. Ancak onun bir
fanatik olmadığı bu alanda az çok araştırma yapmış kişiler tarafından
kabul edilir. Hz. Ömer’i fanatik olarak nitelendiren Parsons,
kütüphanenin Amr tarafından yakılması olayının birçok zıt görüşün
mevcudiyetine rağmen bütün müslüman ve hristiyan araştırmacılar
tarafından kabul edildiğini ve bu hususta hiç şüphe olmadığını
söyleyerek bizzat kendi fanatikliğini sergilemiştir.[72] Hz. Ömer’in Kudüs halkına verdiği dokunulmama garantisi, Amr b. el-Âs tarafından da İskenderiyelilere verilmişti.[73]Mısır
fatihi sulh anlaşmasının yapıldığı sırada onlara, götürebilecekleri
herşeyi taşımalarına izin vermişti. Onların bir değil, birkaç kütüphane
taşımaya imkânları vardı.[74]
Zeydan’ın iddia ettiği gibi şayet o dönemde bir ülkeyi istila edenin,
oradaki mabedleri yıkması veya kitapları yakması yaygın olsaydı, bu
muhakkak İskenderiyeliler tarafından da bilinirdi. Bu durumda
İskenderiyeliler ellerindeki kitapların yakılacağını bildiklerinden,
uzun süren kuşatma sırasında çok kıymet verdikleri kitaplarının en
azından bir kısmını gemilerde Konstantiniyye’ye taşıyabilirlerdi.[75] Fakat şehrin fethini anlatan tarihçiler, İskenderiyeliler’in bu hususta herhangi bir girişimlerinden bahsetmezler.
Zeydan’ın
İslâm tarihinde bazı Müslüman âlimlerin kendi kitaplarını yaktıklarını
söylemek suretiyle bu bilgiyi İskenderiye kütüphanesinin Müslümanlar
tarafından yakılmış olduğuna delil göstermesi anlaşılır bir durum
değildir. Zira âlimlerin bu davranışlarındaki niyetleri çok farklıdır.
Onlar, kitapları Allah’ı bulmak için bir vesile olarak kabul etmişler,
amaçlarına ulaştıklarını düşündükten sonra da vesileleri terk etmek
amacıyla kitaplarını yakmışlardı. Üstelik onlar başkalarının değil,
kendi sahip oldukları kitapları imha etmişlerdir. Halbuki Amr
başkalarının kitaplarını yakmakla itham edilmektedir. Bundan dolayı
Zeydan’ın bu kıyasını kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca, sahip olduğu
kitapları yakma yahut öldükten sonra gömülmesini vasiyet etme hadisesi
bir kaç kişiyle sınırlıdır ve genelde âlimlerce tasvip gören bir
davranış değildir. Kitaplar bir şahsın değil, tüm insanlığın menfaatine
yazılmaktadır. Nitekim bu tarz davranışlar, başta İbnü’l-Cevzî
(H.597/M.1201) olmak üzere birçok Müslüman müellif tarafından tenkit
edilmiştir.[76]
Bu
değerlendirmelerin ardından sonuç olarak diyebiliriz ki; İskenderiye
Kütüphanesi Müslümanlar’ın şehri fethetmelerine kadar varlığını ve
fonksiyonunu yitirmiş, hemen hemen tamamen imha edilmiştir. Bu hususta
gerek Müslüman, gerek müsteşrik olsun araştırmacıların büyük bir
çoğunluğu ittifak halindedirler. Binaenaleyh Müslümanların şehri
fethettikleri zaman bütün kitapları yaktıkları düşüncesini taşıyan
müelliflerin fikirleri, şayet bir art niyetten kaynaklanmıyorsa, o
zaman yanlış bilgilenme neticesinde ortaya çıkmıştır, diyebiliriz.
Rivayetler zorlanarak, Müslümanlar İskenderiye’deki kütüphaneyi yaktılar
denilse bile, o döneme kadar kütüphanede zaten çok az kitap kaldığı
için, Müslümanların, asırların kültür ve geleneğini yansıtan bir
medeniyet merkezini yok ettikleri düşüncesi aşırı bir iddia olacak ve bu
düşünce, gerek Hz. Ömer, gerek şehri fetheden Amr b. el-Âs, gerekse de
tüm Müslümanlara büyük bir haksızlık anlamına gelecektir.
[1]
Burada meselenin güncelliğini ortaya koyan bir kaç örnek sunmak
istiyoruz: Aylık kitap ve eleştiri dergisi Virgül’ün Ekim 1997’de çıkan
ilk sayısında Siben Özbudun, İskenderiye Kütüphanesi başlıklı yazısında
İskenderiye Kütüphanesi’nin çeşitli dönemlerde geçirdiği tahribatı
aktarmakla birlikte bu kıymetli hazineye son darbenin Hz. Ömer’in
emriyle vurulduğunu, bunu Müslümanlar’ın bağnazlığı ile
açıklanabilineceğini ifade ederek bu insanlık birikiminin bağnazlığın
tahripkâr eğilimine kurban edildiğini ileri sürer. (Özbudun, Sibel, İskenderiye Kütüphanesi,
Virgül, sy. 1, Ekim 1997, s. 65-66). Özbudun’un iddiasına ilk cevap
Yeni Şafak gazetesinde yazdığı bir makaleyle (bu makale müellifin Sarp Yokuşu Tırmanmak
adlı kitabında yayınlanmıştır.) İlhan Kutluer’den gelir. Kutluer,
İskenderiye Kütüphanesi’nin akıbetinin Özbudun’un iddia ettiği gibi
olmadığının Doğu ve Batı’da yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya
konulduğunu ifade ettikten sonra, bizim de bu araştırmada kullandığımız
bazı kaynaklardan istifadeyle okuyucuları bilgilendirmekte, yazısını çok
sayıda otoritenin yüzyıllar boyunca oluşturdukları görüş birliğine
rağmen, bazılarının gerçekle ilgisi olmayan hükümleri doğru gibi sunmaya
hala devam etmeleri sebebiyle, bu konuda yeni araştırmalara ihtiyaç
duyulduğu tesbitiyle bitirmektedir. (Bk. Kutluer, İlhan, “İskenderiye Kütüphanesi’nin Kültür Belleğimize Yutturulamayan Külleri”, Sarp Yokuşu Tırmanmak,
İstanbul 1998, s. 119-122. Özbudun’un yazısına ikinci tenkit, aynı
derginin üçüncü sayısında Levent Yılmaz tarafından yapılmıştır. Yılmaz,
Özbudun’un kütüphaneyle ilgili görüşünü The Vanished Library (Kayıp Kütüphane) müellifi
Luciano Canfora’ya dayandırdığını (Los Angeles 1990), halbuki
Canfora’nın konu ile ilgili tek dayanağı olan Aristeas’ın Mektubu’nun
kalp bir metin olduğunun açık olduğunu ifade etmiş, bu konuda Kalpazanlar ve Eleştirmenler
kitabının müellifi Anthony Grafton’un eserinden bazı alıntılar yaparak,
Özbudun’u sahte bir kaynağı temel alarak eser veren müellife
dayandırmak suretiyle görüş serdetmesini eletirmiştir. (Bk. Yılmaz,
Levent, “İskenderiye Kütüphanesi’ni Düşlemek...”, Virgül, sy. 3, Aralık 1997). Levent Yılmaz’ın o dönemde basılacağını duyurduğu ve Özbudun’u tenkitte esas aldığı Kalpazanlar ve Eleştirmenler isimli Kitap, Mart 1998 yılında yayınlanmıştır. (Grafton, Anthony, Forgers
and Critics Creativity and Dublicit in Western Scholarship (Kalpazanlar
ve Eleştirmenler Batı Tarihçiliğinde Yaratıcılık ve Sahtekârlık),
çev. Emre Yalçın, Ankara 1998). Kütüphaneyle ilgili yazılar günlük
gazetelerde de kendisine yer bulmuştur. 12.03.1992 tarihli Zaman
gazetesinin 11. sayfasında Hz. Ömer tarafından yaktırıldığı iddia edilen
İskenderiye Kütüphanesi’nin yeniden yapılmaya başlandığı haberi
verilirken, kütüphanenin tarihi kaynaklara göre kesinlikte Müslümanlar
tarafından tahrip edilmediği görüşüne değinilmiş, aynı gazetenin
03.05.1995 tarihindeki nüshasında da Mehmed Mansur’un “İskenderiye Kütüphanesi’ni Müslümanlar mı Yaktı” isimli eserini sadeleştiren Dr. Fahri Unan’la bir röportaj yapılmış ve bu konuşma “İskenderiye Kütüphanesi’ni kim yaktı” başlığıyla gazetenin 15. sayfasında yayınlanmıştır.
[2] Mehmed Mansur, İskenderiye Kütüphanesini Müslümanlar mı Yaktı, (sad. Fahri Unan), Ankara 1995; Zeydan Corci, İslâm Medeniyeti Tarihi, I-V (çev. Zeki Meğamiz), İstanbul 1970, III, 78, 86; Ülken, H. Ziya, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, İstanbul 1997, s. 34-35; Yıldız, Nuray, Eski Çağ Kütüphaneleri, İstanbul 1985, s. 71; Fuller, Steve and David Gorman, Burning Libraries: Cultural Creation and the Problem of Historical Consciouness,
Annals of Scholarship Metastudies of The Humanities& Social
Sciences, vol. 4, no: 3, Spring New york 1987, s. 112. Bu kütüphanenin
kurulmasında en büyük katkının eski Atina valisi Phaleronlu Demetrios
tarafından yapıldığı ve Philadelphos’un emriyle onun pek çok kitabı
kütüphaneye kazandırdığı ileri sürülmektedir. (Bk. Yıldız, s. 72).
Anthony Grafton, olayı bu şekilde aktaran ve Kütüphaneyle ilgili en
meşhur kaynaklardan biri olan Aristeas’ın Mektubu’nun klasik bir
kalpazanlık ürünü olduğunu söylemekte, Phaleronlu Demetrios’un hiçbir
zaman kütüphanecilik görevi yapmadığını, üstelik kendisine görev verdiği
iddia edilen Philadelphos’un ondan hiç hoşlanmadığını ifade etmektedir.
(Bk. Grafton, Anthony, Kalpazanlar ve Eleştirmenler, s. 22-23).
[3] Ülken, s. 35; Shaheer, Niazi, “The Destruction of The Alexandrian Library”, Jornual af The Pakistan Historical Society, vol. 16, Karachi, 1968, s. 165-166.
[4] İskenderiye tıp mektebi, faaliyetleri ve hocaları hakkında bk. Ünver, Süheyl, “21 Asır Önce İskenderiye Tıp Mektebi ve Kütüphanesi”, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, c. XXIX, sy. IV, İstanbul 1966, s. 788-790.
[5] Ülken, s. 38-39.
[6] Shaheer, s. 166. Kütüphanenin kuruluşu, fiziki yapısı, yöneticileri ve faaliyetleri için bk. Güçlüay, Sezgin, Hz. Ömer ve İskenderiye Kütüphanesi’nin Yakılması Meselesi (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ 1993, s. 17-30.
[7] Houtsma, M. Th., “Abdüllatif el-Bağdâdî”, İA, I, 92; Kaya, Mahmut, “Abdüllatif el-Bağdâdî”, DİA, I, 254-255.
[8] Mittwoch, E., “İbnü’l-Kıftî”, İA, V, I, 864-864; Kaya, Mahmut, “İbnü’l-Kıftî”, DİA, XXI, 112-114.
[9] Brockelmann, C., “İbnü’l-İbrî”, İA, V, I, 861-862; Özaydın, Abdülkerim, “İbnü’l-İbrî”, DİA, XXI, 92-94 .
[10] Bağdâdî, Abdüllatif, el-İfade ve’l-İ‘tibar, Dımeşk 1983, s. 52; Zeydan, III, 83.
[11] İbnü’l-Kıftî, İhbâru’l-Ulemâ ve Ahbâri’l-Hukemâ, Kahire 1908, s. 232-233.
[12] Shaheer, s. 164; Özaydın, XXI, 92.
[13] Ebu’l-Ferec, (Gregor), Ebu’l-Ferec Tarihi, I-II, (Süryanice’den İngilizce’ye çev. Ernest A. Wallis Budge, Türkçe’ye çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1945.
[14] Ebu’l-Ferec, Tarihu Muhtasari’d-Düvel, ? 1890, s. 35; Yıldız, s. 89-90; Zeydan, III, 83-84.
[15] Mehmed Mansur, s. 46.
[16] Makrîzî, Hıtat, I-II, Beyrut ts. (Dâru Sâdır), I, 159.
[17] Katip Çelebi, Mizânu’l-Hakk fi İhtiyâr’il-Ahakk, (sad. Süleyman Uludağ-Mustafa Kara), İstanbul 1990, s. 41.
[18] Zeydan, III, 78-79.
[19] Parsons, E.A, The Alexandrian Library, New York 1967, s. 166-167.
[20] Hacı Halife, Keşfü’z-Zunun, I-II, İstanbul 1971-72, (Milli Eğitim Basmevi) I, 32-33; Zeydan, III, 89-90; Terzioğlu, Arslan, İskenderiye Kütüphanesi Müslümanlar Tarafından Yakılmamıştır, Vakıflar Dergisi, Ankara 1971, sy. IX, s. 421-422.
[21] Ebû Râbiye, s. 190.
[22] İbn Haldûn, Kitabu’l-İber, I-V, Beyrut 1971, IV, 478; Zeydan, III, 92.
[23] Bilgin, Mustafa, “Ahmed b. Ebü’l-Havârî”, DİA, II, 58.
[24] Bütün bu deliller için bk. Zeydan, III, 78-93; Hasan, Hasan İbrahim, Siyasî- Dinî-Kültürel İslâm Tarihi, I-X, (çev. İsmail Yiğit-Sadreddin Gümüş), İstanbul 1996, I, 311.
[25] Ebû Râbiye, Amr b. el-Âs Beyne Yedeyi’t-Tarih, Kahire ts. (Matâbiu’z-Zehra) , s. 190.
[26] Yıldız, s. 88.
[27] Gibbon, E. The Decline and Fall of The Roman Empire, I-II, New York, ts. (The Modern Library), II, 755.
[28]
Atina Akademisi müdürü Papa Rigiopolo yazmış olduğu umumi tarih
eserinin İskenderiye kısmında kütüphanenin Caesar’ın Mısır’a ulaşması
sırasında yanmış olduğunu nakletmekte, kitapların geriye kalan az bir
kısmının da Müslümanların İskenderiye’yi fethinden çok zaman önce
mahvolduğunu bildirmektedir. Rigiopolo ayrıca kütüphanenin Amr
tarafından yakıldığı haberinin sonradan uydurulmuş bir hikaye olduğunu
söylemektedir. (Mehmed Mansur, s. 7, 49; Ünver, s. 791-792).
[29] Yıldız, Nuray, s. 80-82; Fuller, s. 105-106.
[30] Parsons, s. 342; Yıldız, s. 84-85.
[31] Hunke, S. Avrupa’nın Üzerinde Doğan İslâm Güneşi, İstanbul 1972, s. 260.
[32] Çelik, Mehmet, Süryani Kilisesi Tarihi, Ankara 1996, I, 202.
[33] Mehmed Mansur, s. 23-24, 126-128; Ünver, s. 792.
[34] Parsons, s. 373; Yıldız, s. 85; Shaheer, s. 168.
[35] Yıldız, s. 86 (Wleeschauwer, Les Biblioteques ptolemeennes d Alexandrie IV; Cesar Theophile ou Omar s. 30-32 ve 33-35’den).
[36] Gibbon, II, 755; Mehmed Mansur, s. 41-42; Terzioğlu, s. 427; Yıldız, s. 86.
[37] Pasons, s. 358-359; Yıldız, s. 86.
[38] Yıldız, s. 86 (Butler, A.J, The Arab Conquests of Egypt, s. 414’den).
[39] Terzioğlu, s.431, 422; Yıldız, s. 92.
[40] Hunke, s. 260-261.
[41] Ebû Râbiye, s. 192 (Gustave le Bon: le Civilisation des Arabes P. 208, Paris’den). Ayrıca bk. Ronart, Stephan, CEAC, Amsterdam 1959, s. 40.
[42]
Terzioğlu, s. 423; Yıldız, s. 94; Shaheer; Gibbon, Niebuhr Samuel
Sharpe, George Lang, Dr. Oskar Seyfert, Darember, Saglio, Dr. Paul
Graindor, Dr. J.Staquet ve Dr. George Sarton’un da Müslümanları’ın fethi
esnasında kütüphaneden herhangi bir eserin olmadığını kabul ettiklerini
belirtir. Shaheer, s. 170.
[43] Guest, Rhuvon, “İskenderiye”, İA, V, (II), 1086.
[44] Lewis, Bernard, Tarihte Araplar,( çev. H. Dursun Yıldız), İstanbul 1979, s. 62.
[45] Balcızâde, Tahir Hairîmî, Tarihi Medeniyette Kütüphaneler, Balıkesir 1931, s. 97.
[46] Mehmed Mansur, s. 41-49.
[47] Ahmed Rıza, Batının Doğu Politikasının Ahlâken İflası, (Fransızcadan çev. Ziyâd Ebuzziya), İstanbul 1982, s. 100-102.
[48] Adıvar, Abdülhak Adnan, Tarih Boyunca İlim ve Din, İstanbul 1968, s. 98.
[49] Terzioğlu, s. 424-425.
[50] Ünver, s. 785.
[51] Ülken, Hilmi Ziya, İslâm Felsefesinin Kaynakları ve Tesirleri, Ankara 1967, s. 13-14.
[52] Yıldız, s. 93.
[53] Hasan, İbrahim Hasan, I, 314-315.
[54] Terzioğlu, s. 424.
[55] Shaheer, onun, İskenderiye’nin fethinden en azından 120 sene önce öldüğünü söyler. s.174.
[56] Terzioğlu, s. 424-425; Yıldız, s. 91; Hasan, Hasan İbrahim, I, 314.
[57]
Claude Cahen, kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakıldığını iddia
eden müelliflerin XIII yüzyılda, yani haçlı seferlerinin yapıldığı
dönemde yaşamaları sebebiyle bu riyavetlerin, Müslümanları kötülemek
amacıyla Hristiyanlar tarafından uydurulduğunu, adı geçen müelliflerin
de bu haberi eserlerine aldıklarını söylemektedir. (Bk. Terzioğlu, s.
422; Ünver, Süheyl, s. 792).
[58] Shaheer, s. 164, 168.
[59] Terzioğlu, Arslan, s. 426.
[60] Terzioğlu, Arslan, s. 425; Yıldız, s. 91; Hasan, Hasan İbrahim I, 314; Shaheer, s. 172.
[61] Gibbon, II, 755.
[62] Terzioğlu, s. 426.
[63] Parsons, s. 371-429; Yıldız, s. 92.
[64]
Mehmed Mansur, s. 8, 52;Süheyl Ünver, İskenderiye kütüphanesinin
büyük bir kütüphane olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, ancak 700 bin
kitap rakamının bir efsane olarak değerlendirilebileceğini ifade eder.
s.787.
[65]
Shaheer ilginç bir değerlendirmede bulunarak, kütüphanede bulunan
eserlerin yakılma ihtimalinin düşük olduğunu, zira kitapların kağıt
yahut papirüs üzerine değil, parşomen üzerine yazılmış olduğunu ve bu
maddenin de yakma işlemi için elverişli olmadığını ifade etmektedir.
s.174.
[66] Hasan, Hasan İbrahim I, 314.
[67] İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr ve Ahbâruhâ, (thk. Charles Torrey), Kahire 1991, s. 91, 171-172; Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, (thk. Abdullah ve Ömer Enis et-Tübbâ), Beyrut 1987, s. 316; Ya‘kûbî, Tarih, I-II, Beyrut 1960, II, 156; Makrîzî, I, 296.
[68] İbn Tagriberdî, en-Nücûmüz’z-Zâhire fî Mülûki Mısr ve’l-Kahire, I-XXII, Kahire 1929, I, 42-42.
[69] Terizoğlu, s. 426.
[70]
İslâm esasları Abdüllatif, ve Ebu’l-Ferec’in bu husutaki
rivayetlerini tekzib eder. Zira İslâm, Yahûdî ve Hristiyanların (ehl-i
kitap) dini kitaplarına taarruz edilmesini istemez. Dinî kitaplar
dışındaki eserler de aynı kategoride değerlendirilir. Ayrıca
Müslümanların bu kitaplardan istifade etmeleri caizdir. Buradan
anlaşılıyor ki, mezkur rivayet, içinde Allah’ın zikredildiği bir kitabı
imha etmedikleri bilinen Arapların adetlerine tamamen zıttır. (Hasan,
Hasan İbrahim I. 315). Ayrıca, yakıldığı iddia edilen kitapların
Kur’ân-ı Kerîm ile hiç bir şekilde alâkası bulunmamaktadır. Bu nedenle,
adı geçen kitapların varlığı veya yokluğu Müslümanlar nazarında eşit
olup, bunların yerinde kalması zerre kadar Müslümanlara zarar vermez.
Dolayısıyla herhangi bir zararın defi için bu eserleri yakmak gerekmez.
Mehmed Mansur, s. 56-57.
[71] Shaheer, s. 163.
[72] Yıldız, s. 92.
[73] Guest, Rhuvon, “İskenderiye”, İA, V (II), 1086.
[74] Hasan, Hasan İbrahim I, 315; Hunke, s. 261.
[75] Shaheer, s. 174.
[76] Bilgin, Mustafa, “Ahmed b. Ebu’l-Havârî”, DİA, II, 58;Kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakılmadığının delilleri hakkında bk. Hasan, Hasan İbrahim Tarihu Amr b. el-Âs, Mısır 1996, s. 172-174;Ebû Râbiye, s. 193-195.