Ebû Ömer b. Dâvûd
Yargıda
bulunmak, insanın fıtrî bir özelliğidir. Bir çocuk dünyaya gözlerini açtıktan
sonra gördüğü canlı ya da cansız varlıklar, işittiği sesler, hissettiği
nesneler hakkında yargılarda bulunarak onları anlamaya çalışır. Ancak bilgi
kaynakları çeşitlendikçe daha önceki yargılarını değiştirir. Çocukken görüş
değiştirmek kolaydır. Bunu çocukların duygusal durumlarındaki hızlı
değişiklikte gözlemleyebiliriz. Örneğin bir çocuk sizden nefret ettiğini
söyledikten kısa bir süre sonra kendisine basit bir oyuncak hediye ettiğinizde
sizi çok sevdiğini söyleyebilmektedir. Çok sevdiğini söylediği bir yemekten bir
gün sonra nefret ettiğini gözlemleyebilirsiniz. Aslında çocuğun tavrı doğal
olanıdır. Zira insanoğlu çocukluğundan itibaren yargılarını değiştire değiştire
görüş sahibi olur. Görüş dediğimiz şey yargı haline gelmiş önyargılar değil
midir?
Çocuklar ve
gençler yargılarını daha kolay değiştirirken yaşı ilerlemiş insanların
yargıları konusunda daha tutucu olduğu söylenebilir. Bunun sebeplerinden biri
yaşlıların yanıldıklarını kabullenmede daha çok zorlanmalarıdır. Hz.
Peygamber’in tebliğ faaliyetlerine muhatap olan insanlardan gençlerin yeni dine
daha çok teveccüh göstermelerinin sebeplerinden biri budur.
İnsanın
yıllarca mutlak doğru kabul ettiği yargılarının aslında yanlış olduğunu görmek
kimseyi mutlu etmez herhalde. Böyle bir durumda çoğu insanın yanıldığını
söylemek yerine tevil yoluna gittiği bir gerçek.
Sık sık
duyduğumuz “Ben bunu daha önce söylemiştim.” sözleri kişinin yargılarında nasıl
isabet ettiğini ifade eder. “Ben salak biriyim. Yıllarca bunun doğru olduğuna
inanmışım.” diyen birisine pek rastlamayız.
Değişim
kaçınılmazdır. Sadece görünümümüz değil, yargılarımız da değişir. İnsanların
yargıları bazen çabuk, çoğu zaman da yıllara yayılmış olarak değişir ya da
dönüşür. Hangimiz hayata çocukluk ya da gençlik yıllarındaki gibi bakıyor ki?
Yine de bazı insanlar her şeye rağmen değişmediğini, yargılarının hakikat
olduğunu iddia eder. Bunun için kendilerini rahatlatıcı açıklamalar bulmakta
zorlanmazlar. Gençliğinde zengin birisinin temel ihtiyaçlarını giderdikten
sonra bütün malını infak etmesi gerektiğini söyleyen birisinin yıllar sonra mal
mülk sahibi olduğunda geçmişte söylediklerini hatırlatmamız onu kendisine
getirir mi acaba? Zannetmem. Artık zekâtını verdiği helal kazancını harcamak
onun en doğal hakkıdır. Bindiği lüks araba, güvenliği sebebiyle tercih
edilmiştir. Oturduğu eve ödediği astronomik rakamlar konutun deprem güvenliği
için gereklidir.
Aslında
sahip olduğumuz düşünceler, başkaları hakkındaki kanaatlerimiz objektif
ölçülere değil, bizim hayatta oluşturduğumuz yargılarımız dayanıyor.
Yargılarımızın bir kısmı bilgiye dayanabilir, ancak yargımız bilgimiz kadardır.
Ya da ne kadar bilgi, o kadar yargı…
İlk defa
karşılaştığımız bir insan hakkında “gözüm tutmadı, iyi birisine benziyor, ondan
hoşlanmadım, çok hoş biri” gibi yargılarımızın nasıl bir objektif kıstası
olabilir ki? Bu yargılarımızın bir kısmında isabet etmiş olmamız, hepsinde
isabetli görüş sahibi olduğumuz anlamına gelmez. Bazen kuş attığımız taşa
değebilir.
Hayatın
kendisi önyargıların test edilme sürecidir. Bazen isabet ettiğimiz olur, bazen
de yanıldığımız… Ancak önyargının en kötüsü sabit fikirli olmaktır. Dediğim
dedik, çaldığım düdük tavrı sıklıkla karşılaştığımız bir tavırdır.
ebuomerbindavud@gmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder