Prof. Dr. Adem Apak
GİRİŞ
Çocukluk ve hemen bunun ardından yaşanan gençlik süreci, insan hayatının en
önemli, en kritik ve hatta en sorunlu dönemidir. Çünkü insanlar; gerek fizikî,
gerekse rûhi açıdan gelişim, değişim ve etkileşimi özellikle bu süreçte
yaşamaktadırlar. Ayrıca insanda ahlâk eğitiminin temeli bu dönemde atılır,
mesleğe ve hayata atılma da yine aynı süreçte gerçekleşir. Zamanla çocukluk
çağını aşan genç, kimliğini, karakterini ve kişiliğini bu dönemde kazanmaya
başlar; iyi veya kötü alışkanlıkları da yine bu zaman diliminde edinir.
Temizlik, disiplinli ve düzenli çalışma, ana-babaya, büyüklere ve çevreye
saygı, hoşgörü, sabır ve yardımlaşma, insan sevgisi, doğruluk, adalet gibi
güzel erdemlerin temelleri de insan ruhuna çocukluk aşamasında atılır.
İslâm dini aynı zamanda bir eğitim sistemi, toplumlar ve insanlar arası
ilişkilerin temeli olan bir değerler ve davranışlar düzeni ortaya koymuştur.
Gerek eğitim sistemi, gerekse davranış düzeni konusunda insanlık için en güzel
örnek ise şüphesiz bu dinin peygamberi Hz. Muhammed’dir. Bundan dolayı onun bir
eğitimci olarak yeni yetişen nesillere yaklaşımını, onlarla olan ilişkilerini
doğru bir şekilde tespit etmek, onun tavır ve davranışlarının gerisinde yatan
temel prensipleri kavramak ve çocuklarını bu doğrultuda yetiştirmek Müslüman
toplumların en öncelikli görevi olmalıdır. Bu hususta Müslüman milletlerin en
büyük avantajı, hayatı bütün davranışlarıyla yaşayan ve örnek olan Hz. Muhammed
(sav) gibi bir önderlerinin bulunmasıdır. Gerçekten de onun hayatı
incelendiğinde dinî alanda olduğu gibi sosyal alana dönük uygulamalarıyla da
özelde Müslümanlar, genelde de bütün insanlık için çağları aşan evrensel
davranış örnekleri sunduğu görülecektir.
1. Hz. Muhammed (sav) ve Çocukları
Peygamber Efendimizin İbrahim dışındaki
bütün çocukları ilk hanımı
Hatice'den (rah) doğdu. Sadece İbrahim, Mısırlı Mâriye’den dünyaya gelmiştir.
Peygamber Efendimizin bütün erkek çocukları henüz küçüklüklerinde vefat
ettiler.
Peygamber Efendimizin yedi çocuğu
vardır. Bunlardan üçü erkek, dördü kızdır. Erkekler: Kâsım, Abdullah ve İbrahim’dir.
Kızlar: Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma’dır. (Belâzürî, Ensâbü’l-Eşrâf, I, 405; İbn Abdilberr, el-İstîâb
fî Ma’rifeti’l-Ashâb, IV, 1819).
Kâsım, Peygamber
Efendimizin en büyük oğlu olup
nübüvvetten yaklaşık on bir yıl evvel doğmuştu. Bundan dolayı Hz. Muhammed (sav) Ebû’l-Kâsım olarak tanınmıştır. Kâsım doğumundan birkaç yıl sonra öldü. (İbn Hişâm, es-Sîre, I, 202; İbn
Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I, 133).
Hz. Zeyneb, Peygamber Efendimizin en büyük kızı olup Kâsım'dan sonra doğdu. Genç kızlığı çağında
teyzesinin oğlu Ebu'l-Âs b. Rabi ile evlendi. Bedir Gazvesi’nde müşrik kocası
Ebu'l-Âs esir alındı. Peygamber Efendimiz Ebu'l-Âs’tan Hz. Zeyneb'i Medine'ye
göndereceğine dair söz aldı ve onu serbest bıraktı. Damadı bu sözünü yerine
getirdi. Fakat Hz. Zeyneb Medine yolunda iken müşrikler onun yolunu keserek bindiği
deveden yere düşmesine sebep oldular. Hz. Zeyneb hamile idi ve bu düşme sonucu
çocuğunu kaybetti. Hz. Zeyneb bu şartlarda Medine'ye geldi.
Daha sonra kocası da İslâm'ı kabul etti. Hz.
Zeyneb Hicretin 8. yılında (M. 630) vefat etti. (İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII, 30-36; İbn Abdilberr, el-İstîâb,IV, 1853-1854).
Hz. Zeyneb, geride Ali adında bir erkek ve Ümâme adında bir kız çocuğu bıraktı. Peygamber Efendimiz
Ümâme'yi çok severdi. Bunun hakkında meşhur bir rivayet vardır: Sevgili Peygamberimiz bir keresinde namaz kılarken Ümâme'yi de omuzlarında taşıyordu. Rükuya vardığında onu yere
koyuyor, secdeden kalkınca yine omuzlarına alıyordu. (Buhârî, Salât 106; Müslim, Mesâcid
41). Bir defasında Peygamber Efendimize içinde altın bir kolye bulunan birkaç parça hediye gelmişti. Ümâme bir
köşede oynuyordu. Rasûl-i Ekrem (sav) bu kolyeyi ailesinin en sevgili olanına
vereceğini söyledi. Rasûl-i Ekrem Efendimizin eşleri bu şerefin Hz. Âişe'ye
(rah) ait olacağını düşündüler. Fakat Efendimiz, Ümâme'yi çağırdı ve kolyeyi onun boynuna
taktı.( Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI,101).
Hz. Rukıyye, Peygamber Efendimizin
ikinci kızı idi. Hz. Zeyneb'ten üç yıl sonra doğduğu rivayet edilir. Allah
Rasûlü (sav) Hz. Rukiyye'yi Hz. Osman ile evlendirdi.
Hz. Osman ve eşi Hz. Rukıyye, Habeşistan’a ilk hicret
edenler arasında idiler.( İbn Sa‘d, et-Tabakât,
I, 204). Hz. Rukıyye, Medine'ye
geldiğinde hastalandı ve Bedir Gazvesi esnasında vefat etti. (İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII, 36-37; İbn Abdilberr, el-İstîâb,IV,
1839-1843).
Hz. Ümmü Gülsüm,
Peygamber Efendimizin üçüncü kızıdır. Ümmü Gülsüm, Bedir Gazvesi’nin ardından
Hz. Osman ile evlendi. Hicret'in 9. yılında vefat etti. (İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII, 37-39; İbn Abdilberr, el-İstîâb,IV,
1952-1953).
Hz. Fâtıma, Sevgili
Peygamberimizin en küçük kızı idi. Nübüvvetin ilk yılında dünyaya
geldi. Hicret'in ikinci yılında Hz. Ali ile evlendi. Onun Hz. Ali’den 5 çocuğu
oldu. Bunlar Hasan, Hüseyin, Muhassin, Ümmü Gülsüm ve Zeyneb’dir. Seyyide
Fâtıma (rah) hicretin 11.yılında Rasûlullah
Efendimizin irtihalinden altı ay sonra 29 yaşında vefat etti. İslâm geldikten
sonra doğan Abdullah, çocuk yaşta ölmüştür. (İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII, 19-30 İbn Abdilberr, el-İstîâb,IV, 1893-1899).
İbrahim, Peygamber
Efendimizin en küçük çocuğuydu. Mısırlı Mâriye'den (rah) hicretin 8. (M.630)
yılında doğmuştur. Oğlunun doğumu kendisine Hz. Ebû Râfi tarafından
müjdelendiğinde ona hediye vermiştir. Çocuk, Medine civarında yaşayan sütanneye
verildi. Sevgili Peygamberimiz o eve sık sık oğlunu
görmeye giderdi. İbrahim sütannesinin evinde vefat etti. (Müslim, Fedâil
63).
2. Çocukları Sevmesi ve Onlara Şefkati
Hz. Muhammed (sav) iyi ve müşfik bir baba idi, çocuklarına içten bir sevgi besliyor,
yeri geldikçe bu sevgisini açıkça gösteriyordu. Sahâbeden Enes b. Mâlik (ra) bu
konuda şöyle der: “Aile bireylerine karşı Peygamber’den daha şefkatli olan hiç
kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim'in Medine'nin kenar mahallerinde oturan bir
sütannesi vardı. Sütannenin kocası bir demirci idi. Beraberinde biz de
olduğumuz halde Hz. Peygamber (sav) oraya giderdi. Varınca demircinin dumanla
kaplı evine girer, çocuğu kucaklar, öper koklar ve bir müddet sonra dönerdi:
Bunu yaptığı zaman da kendisi Arap Yarımadası’nın hemen tamamını kaplayan ve
Bizans İmparatorluğu’nun güney sınırlarına uzanan Medine devletinin tartışmasız
yöneticisiydi”. (Müslim, Fedâil 63).
Hz. Fâtıma Peygamber
Efendimizin en küçük ve kendisinden sonra yaşayan tek çocuğu idi. Sevgili
Peygamberimiz onu çok severdi; onu görünce sevinir, kendisini
ayakta karşılar, iltifat edip yanına veya kendi yerine oturturdu. Babası
kendi evine gelince Hz. Fâtıma da onu aynı şekilde karşılayıp ağırlardı. (Müslim,
Fedâil 98; Ebû Dâvûd, Edeb 143, 144; Tirmizî, Menâkıb
60). Yolculuğa çıkarken, sefere giderken aile fertlerinden en son Hz. Fâtıma
ile vedalaşır, seferden dönünce de ilk olarak onunla görüşür, sonra eşlerinin yanına giderdi.( Ebû Dâvûd, Tereccül
21). O, tüm hanımlar arasında en çok kızı Fâtıma'yı, tüm erkekler arasında da
Ali'yi sevdiğini söylerdi. ( Tirmizî, Menâkıb 60). Sevgili Peygamberimizin kızı Fâtıma (rah) hakkında şöyle dediği naklolunur:
“Fâtıma benim yüreğimden bir parçadır; onu hoşnut eden beni memnun eder,
onu üzen de beni üzmüş olur” (Buhârî, Fedâil 12, 29, 31; Müslim, Fedâil 93-94).
Peygamber Efendimiz, Hz. Fâtıma’nın oğulları olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i çok severdi ve onlarla sık sık oynardı. Hz. Ebû
Hureyre’nin naklettiğine göre bir gün Peygamber Efendimizle dışarı çıkmışlardı.
Hz. Fâtıma'nın evine geldiklerinde Sevgili Peygamberimiz Hz. Hasan'ı kastederek
“Küçük adam orada mı? Küçük adam orada
mı?” buyurmuş, Hz Hasan evden çıkıp gelince de onu kucaklayarak: “Ey Allah'ım
ben onu seviyorum, senin de onu ve onu sevenleri sevmeni niyaz ediyorum”
buyurmuştur. (Buhârî, Menâkıb 27; Müslim, Fedâil 17). İlk Müslümanlardan Hz. Zeyd’in oğlu
Üsâme de çocukluk dönemi anılarından birini anlatırken Peygamber Efendimizin kendisini
bir dizine, Hasan'ı da diğer dizine oturtarak: “Ey Allah'ım! Onlara merhamet
etmeni niyaz ediyorum, çünkü ben onlara merhamet ediyorum” diye dua ettiğini nakletmiştir.
(Buhârî, Menâkıb 27; Müslim, Fedâil 17). Yine aynı zat tanık olduğu ilginç bir olayı bize şöyle anlatır: Hz.
Üsâme bir gece Peygamber Efendimizin elbisesinin içinde (kucağında) bir şeyle dışarıya
çıktığını görür. Bu esnada Hz. Üsâme Peygamber Efendimize soracağını sorup
ihtiyacını karşıladıktan sonra elbisesinin içinde ne olduğunu sorar. Bir de
bakar ki Sevgili Peygamberimiz kucağında Hasan ile Hüseyin'i taşımakta ve onlar
hakkında şöyle demektedir: “Bunlar benim oğullarım, benim kızımın oğulları! Ey
Allah'ım, ben onları seviyorum, senin de onları ve onları sevenleri sevmeni
niyaz ediyorum”. (Buhârî, Menâkıb 27; Tirmizî, Menâkıb 31).
Hz. Abbas’ın oğlu Abdullah’ın
aktardığına göre Peygamber Efendimiz Hz. Hasan'ı omuzlarında taşırken sahâbeden
biri ona “üzerine bindiğin binek ne güzel binektir!” deyince Sevgili Peygamberimiz
de bunu söyleyen kişiye: “Sürücüsü de ne güzel sürücüdür!” cevabını vermiştir. (Tirmizî,
Menâkıb 31).
Zeyd b. Hârise (ra),
köle statüsünde iken Peygamber Efendimiz tarafından özgürlüğüne kavuşturulmuş,
daha sonra da evlât edinilmişti. Babası ve amcası onu geri almak
için geldiklerinde Peygamber Efendimiz gidip gitmeme konusunda kararı Hz.
Zeyd’e bıraktı. Hz. Zeyd, Peygamber Efendimizden o denli içten sevgi ve şefkat
görmüştü, onun muhabbeti ile o kadar doluydu ki onunla kalmaya karar verdi,
babası ve amcası ile beraber gitmeyi reddetti. Babası ve amcası, oğullarının
hür olarak kendileriyle gitmek yerine Peygamber’i (sav) tercih etmesine çok
şaşırmışlardı. Hz. Zeyd: “Ey Allah'ın Rasûlü, sana hiç kimseyi tercih etmem"
cevabını vermiştir. (Tirmizî, Menâkıb
40).
Peygamber Efendimiz,
oğlu İbrahim’i çok sevmiş ve yaşadığı sürece ona babalık şefkatini en derin
örnekleriyle göstermişti. Yavrucak, yaklaşık 18 aylık olunca hastalandı.
Hastalığı hızla ağırlaştı. Bu sırada Peygamber Efendimiz, oğlunu kucağına almış
ve son defa bağrına basıp öpmüş, gözyaşlarını tutamayarak, "Allah'ın
takdiri karşısında elden ne gelir ey İbrahim!" demişti. Nihayet yavrucak,
ruhunu teslim etmişti ki Sevgili Peygamberimiz gözleri yaşlı şöyle diyordu: “
Göz yaşarır, kalp mahzun olur. Biz Allah'ın rızasına uygun olmayan bir söz
söylemeyiz. Ey İbrahim, senin ölümün sebebiyle derin bir üzüntü içindeyiz...
Bu, Allah'ın bir emri olmasaydı, vade dolmuş bulunmasaydı, sonra gelenler
öncekilere kavuşmayacak olsaydı, senin ölümüne daha çok üzülürdük oğlum!” (Buhârî, Cenâiz 32).
Gözyaşlarını gören ashâb, Peygamber Efendimize, bunun kendilerine
yasaklanmış olduğunu hatırlatınca da şöyle buyurdu: “Ben üzülmeyi yasaklamış
değilim, bağıra çağıra feryat ederek, dövünerek ağlamayı yasakladım. Bende
gördüğünüz gözyaşları, kalpteki sevgi ve acımanın eseridir...” (Buhârî, Cenâiz 43).
Rahmet Peygamberi
(sav) ölmek üzere olan bir torununu kucağına alınca gözleri yaşla doldu.
Yanındaki bir şahıs : “Ya Rasûlallah, bu nedir?” dediğinde
“Bu, Allah'ın kullarının kalbine yerleştirdiği merhamettir.
Allah sadece merhametli kullarına merhamet eder” buyurdu. (Buhârî, Cenâiz 32).
Görüldüğü gibi bir insan olarak Hz. Peygamber (sav) de çocuklarıyla beraber yaşadı, diğer insanların
evlerinde çocuklarıyla beraber yaptığı her şeyi yaptı. Onların neşeli
zamanlarında mutlu oldu, acılarına üzüldü. Çocukları ve kızının çocukları öldüğünde
gözyaşı döktü, üzüntü ve acı duydu, sevdiklerini kaybeden herhangi bir insanın
duyacağı acıları hissettiğini gösterdi. Fakat bu noktada Peygamber Efendimizin
asıl büyüklüğü, kontrolünü kaybetmemesi ve sabırlı davranabilmesidir. Nitekim
oğlu İbrahim öldüğünde, yaşlar yüzünden aktı. Sahâbîler onu teselli ettiler.
Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Hayır, ben bağıra bağıra
ağlamayı ve ölünün aşırı övülmesini yasakladım. Sizin bende gördüğünüz sevgi
eseridir ve kalpteki merhamettir; merhamet etmeyene merhamet edilmez…” (Buhârî,
Cenâiz 32).
İşte onun büyüklüğü buradadır; o, oğlu vefat edince merhametinin sonucu olarak
üzülüyor, ağlıyor, fakat feryat etmiyor, Yüce Allah’ın hoşnut olmayacağı bir
söz söylemiyor. Dolayısıyla onun bu örnek davranışları hepimiz için yol
gösterici niteliktedir. Herkes onun bu güzel ahlâkından örnek almalıdır.
Çocuklara karşı her zaman derin bir sevgi ve şefkat besleyen Sevgili
Peygamberimizin çocukları kucağına alıp sevdiği ile ilgili pek çok rivayet
bulunmaktadır. Nitekim bir defasında Rasûl-i Ekrem Efendimiz torunu Hasan'ı
öperken yanında bulunan bedevî kabile reislerinden Akra' b. Hâbis “Siz
çocukları öper misiniz? Benim on çocuğum var, hiçbirini öpmedim” der. Gerçekten
de katı, acımasız ve sert mizaçlı olması sebebiyle Peygamber Efendimizin
çocuklara gösterdiği sevgi ve şefkati tuhaf karşılayan o şahsa Sevgili
Peygamberimiz: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” (Buhârî, Tevhid 2) cevabını
verir. Yine “Siz çocukları öper misiniz? Biz öpmeyiz” diyen başka bir şahsa:
“Allah senin kalbinden merhameti alıp çıkardıysa ben ne yapabilirim” der. (Buhârî,
Edeb 18).
Hz. Muhammed (sav) çağdaşlarının şaşkın bakışları arasında çocukları hoş
tutmuş ve onların her türlü masum isteklerini yerine getirmeye gayret
göstermiştir. Öyle ki, namaz kılarken, hatta hutbe okurken dahi bu tutumunu
değiştirmemiştir. Kaynaklar, onun torunu kucağında iken namaza geldiğini,
çocuğu bırakıp namaza durduğunu, secdede iken çocuğun sırtına binmesi üzerine
secdeyi uzattığını; kızlarından Hz. Zeyneb'in kızı Ümâme'yi namazda omzuna
aldığını naklederler. (Buhârî, Fedâilü's-Sahâbe
22, İlim 18; Tirmizî, Menâkıb 9, Birr 57; İbn Mâce, Edeb
3).
Sahâbeden Enes b. Mâlik (ra), on yıl süreyle onun hizmetinde bulunduğu
Peygamberimizden bir defa dahi “Bunu niçin böyle yaptın veya yapmadın” şeklinde
bir soruya muhatap olmadığını bildirir.( Buhârî, Vesâyâ 25).
Hz. Peygamber (sav) namaz kıldırırken çocuk ağlaması duyunca, ağlayan
çocuğun üzülmemesi ve annesinin huzursuz olmaması için kısa sûreler okuyarak
namazı çabuk bitirirdi. (Buhârî, Edeb
18; Müslim, Mesâcid 42). Ashâb-ı
kirâm bu hususta Peygamber Efendimizin şu sözünü aktarırlar: “Ben namaza,
okuyuşumu uzatmak niyetiyle dururum. Fakat geriden bir çocuğun ağlamasını
duyunca, annesine güçlük çıkarmamak için namazımı kısa keserim”. (Buhârî, Ezan 65; Müslim, Salât 186, 192).
3. Çocuklara Değer Vermesi
Sevgili Peygamberimizin çocuklarla ilişkilerinde göze çarpan en belirgin özellik
onlara değer vermek ve onların güvenini kazanmak olmuştur. Kendisi çocuklarla
özel olarak ilgilenmiş, kendilerini yetişkin bir insan gibi kabul etmiş, çocuklarla
her karşılaştığında selâm vermiş, hal hatırlarını sormuştur.(Buhârî, Edeb 81; Müslim, Selâm 15). Onlarla şakalaşmış(Buhârî, İlim 18; Tirmizî, Birr
57; Ebû Dâvûd, Edeb 92.), hasta olan
çocuklara da özel olarak geçmiş olsun ziyaretlerinde bulunmuştur.(Buhârî Merda 9).
Sevgili Peygamberimiz çocukların ekonomik yönden güçlü olmalarını sağlamak
ve muhtaç düşmelerini önlemek için gerekli tedbirler almıştır. Bu sebeple
malının tamamını Allah yolunda harcanmak üzere vasiyet etmek isteyen sahâbeden
Hz. Sa’d b. Mâlik'in bu tavrını doğru bulmamıştır. Hatta ona “Çocuklarına ne
bıraktın?” diye sormuş, bir şey bırakmadığını öğrenince de hayır için malının
sadece üçte birini vasiyet etmesine izin vermiştir. (Tirmizî, Cenâiz 6). Sahabeden Ka‘b b. Mâlik’in
bütün malını sadaka olarak hayır işlerinde harcamak istemesi üzerine, Peygamber
Efendimiz malının bir kısmını çocuklarının geçimine ayırmasının kendisi için
daha uygun olacağını hatırlatmıştır. (İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye,
IV, 180).
Medine’ye dokuzuncu hicrî yılda Benî Temîm’den yetmiş-seksen kişilik bir
topluluk gelmişti. Aralarında Amr b. Ehtem adında bir çocuk vardı. Topluluk onu
eşyalarının başına nöbetçi olarak bırakmışlardı. Sevgili Peygamberimiz
gelenlere birtakım hediyeler verdikten sonra içlerinde hediye almayan kimse
olup olmadığını sordu. Bunun üzerine sadece eşyalarının yanında bir çocuğun
kaldığını, onun da kabileleri arasında hediye verilecek bir konumda olmadığını
söylediler. Ama Peygamber Efendimiz: “Olsun! O, heyetle birlikte gelmiştir. Hediye
almaya hakkı vardır” buyurmuş, ardından da çocuğu getirtip hediyesini vermiş ve
böylece onu da sevindirmiştir. (Vakıdî, Meğâzî, III, 979-980).
4. Çocuklar Arasında Ayrım Yapmaması
Hz. Muhammed (sav) anne-babalara çocuklarına eşit davranmalarını sürekli
tavsiye etmiş, böyle bir davranışın çocukların doğal hakkı olduğunu bildirmiş (Buhârî,
Hibe 12-13; Müslim, Hibât 9-19) ve onlara, “Çocuklara eşit
davranmanın, kendi üzerlerine düşen bir sorumluluk, çocukların ise hakkı
olduğunu” hatırlatmıştır. (İbn Mâce, Ticaret 67).
İslâm’dan önceki
câhiliyye çağında kız çocukları hor görülürler, aile giderlerine sadece ortak
olan tüketici ve hazır yiyici olarak algılanırlar ve insanlar kız çocuğu sahibi
olmaktan pek de hoşlanmazlardı. İşte Peygamber Efendimiz bu tür uygulamalarıyla
ve uyarılarıyla kız çocuklarına da gereken önemin verilmesi hususunda
anne-babaların dikkatini çekmiş, onları kız çocuklarıyla ilgili yanlış düşünce
ve tutumlarından uzaklaştırmıştır.
Peygamber Efendimiz
erkek olsun, kız olsun çocuklara eşit davranılması gerektiğini Müslümanlara
öğretmiştir. Bunun bir sonucu olarak İslâm öncesi Arap
toplumunda uzun süredir yerleşmiş
bulunan yanlış tutumları değiştirmek için kız çocuklarına özel ilgi göstermiş
ve kız çocuklarıyla ilgilenmenin, onlara iyilik etmenin anne-babanın cennete
girmelerine vesile olacağını müjdelemiştir. (İbn Mâce, Edeb 3).
Hz. Âişe’nin nakline göre ise Peygamber Efendimiz kız çocuklarına değer
veren, iyilik eden ve bu uğurda sıkıntı çeken anne-babalara cehennemden uzak
kalacakları müjdesini vermiştir. Çünkü iyilik gören kız çocukları,
anne-babaları ile cehennem arasında perde/engel olacaklardır. ( Buhârî Edeb
18).
Görüldüğü gibi Peygamber Efendimizin çocuklarla ilgili en önemli
düzenlemelerinden biri de kız çocuklarını erkek çocuklarla eşit statüye
getirmesidir. Üstelik Sevgili Peygamberimiz kız çocuğuna özel önem vermiş, kız
çocuğu yetiştirenleri özellikle övmüştür: “Her kim erginlik çağına ulaşmalarına
kadar iki kız çocuğunun bakımını, ihtiyaçlarının karşılanmasını, eğitimini ve
yetiştirilmesini üzerine alır ve bunu yerine getirirse o kimse kıyamet günü
benimle şöyle olacaktır” dedikten sonra parmaklarını birbirine kavuşturmuştur.
(Müslim, Birr 149). Buna göre kız
çocuklarına iyi davrananlar, öteki dünyada Sevgili Peygamberimizle birlikte
olacaklardır. Böylece Peygamber Efendimiz verdiği müjdelerle aileleri kız
çocuklarıyla ilgilenme hususunda son derece özendirmiştir. Peygamber Efendimiz
bu hususta “Bağış ve ihsanlarda
çocuklarınızın arasını eşit tutun. Eğer ben birini
üstün tutacak olsaydım, kız çocuklarını üstün tutardım” buyurur. (Buhârî, Hibe
12).
Burada sunulan örneklerde de görüldüğü gibi hediye, bağış, miras gibi maddî
konularda anne-baba, kardeşler arasında kesinlikle herhangi bir ayrıcalığa yer
vermemelidirler. “Allah'tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin” (Buhârî,
Hibe 12-13; Müslim Hibât 13) anlamındaki sözleriyle Sevgili
Peygamberimiz Müslümanların bu konuda dikkatini çekmiştir.
5. Kimsesiz Çocukları Koruyup Gözetmesi
Peygamber Efendimiz ortaya koyduğu ilke ve uygulamalarla çocuk, yetim,
kadın, köle, fakir gibi toplumun en zayıf, savunmasız, ezilme ve istismara
müsait gruplarının haklarına sahip çıkarak, onları insanca bir ortamda ve güven
içerisinde yaşatmaya özen göstermiştir. Toplumsal çürümenin yaşandığı İslâm
öncesi Arap toplumunda bu güçsüz unsurların nasıl ezildiği ve yaşama hakkına
varıncaya kadar en temel haklarının bile hiçe sayıldığı bilinen bir gerçektir. Kendisi
de bir yetim olarak büyüyen ve içinde yetiştiği toplumda yetimlere karşı haksız
uygulamalara çoğu kez şahit olan Sevgili Peygamberimiz onların haklarını
korumanın ısrarlı takipçisi olmuştur.
İslâm dininin bu konudaki hassasiyetini yetim çocuklar ve onların hakları
ile ilgili şu ayet açıkça ortaya koyar:
“Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli
haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü
bu büyük bir günahtır”. (Nisâ, 4/2). “Yetimleri deneyin. Evlenme çağına (buluğa) erdiklerinde,
eğer reşit olduklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler
(ve mallarını geri alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını
yemeyin. (Velilerden) kim zengin ise (yetim malından
yemeğe) tenezzül etmesin. Kim de fakir ise aklın ve dinin gereklerine uygun bir
biçimde (hizmetinin karşılığı kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri
verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah
yeter. …Yetimlerin mallarını haksız yere
yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten
onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir”.(Nisâ, 4/6-10). Kur’ân’da 15 ayrı
yerde yetimlerin gözetilmesinden, onların haklarının verilmesinden bahseden
ayetler bulunmaktadır.
Peygamber Efendimiz toplumda yetimler ve öksüzlerle özel olarak şefkat ve
merhamet göstermiştir. Çünkü annesini, babasını veya her ikisini de kaybetmiş
olan çocukların koruma ve himayeye daha fazla ihtiyacı vardır. Özellikle genç
yaşlarında savaşlarda şehit olanların çocukları Peygamber Efendimiz tarafından
daha çok himaye görmüşlerdir. Nitekim o, Uhud savaşında şehid olmasından itibaren Hz. Hamza’nın aile ve
çocuklarının bakım ve gözetimini bizzat üstlendi. Onun kızı Ümâme’yi Habeşistan’dan dönmesinin ardından Ca‘fer b.
Ebû Tâlib’in (ra)
himayesine verdi. (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 199). Peygamber
Efendimiz bir şehit yetimi olan Ümâme’nin hayata hazırlanmasıyla sürekli
ilgilenmiş ve evlenme çağına geldiğinde onu evlendirmiştir. (İbn Hacer, el-İsâbe, IV,
236). Sevgili Peygamberimiz Mute
savaşında şehit düşen amcasının oğlu Hz. Cafer’in çocuklarına da sahip çıkmış, yetişkinliklerine kadar onların
bakımını kendisi üstlenmiştir. (Buhârî, Meğâzî, 44; Vâkıdî, Meğâzî,
II, 756-763).
6. Çocuk Haklarını Gözetmesi
Küçük ya da büyük, tüm insanların en temel hakkı yaşamaktır. Dünyaya gelen
her çocuk yaşamalı, hayatını sürdürebilmek için gerekli maddî ve manevî
imkânlara kavuşturulmalıdır. İslâm öncesi Arap toplumunda özellikle kız
çocuklarının yaşama hakkı, anne-babaları tarafından acımasızca çiğneniyordu. Bu
tutum Kur'ân-ı Kerîm'de şiddetle kınanarak reddedilmiş olup maddî ve sosyal
endişelerle çocukların öldürülmesi bir beyinsizlik ve sapıklık olarak
nitelendirilmiştir: “Beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını
öldürenler, Allah’ın kendilerine verdiği rızkı Allah’a iftira ederek haram
sayanlar, mutlaka ziyan etmişlerdir. Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu
bulmuş da değillerdir”. (En’âm 6/140). Çocukların öldürülmesi ayrıca hesabı
sorulması gereken büyük bir suç ve günahtır da: “Yoksulluk korkusuyla
çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları
öldürmek gerçekten büyük bir günahtır”. (İsrâ 17/31).
Hz. Peygamber'in (sav) öğretisi dikkate alındığında çocuğun anne baba
üzerindeki hakları, ona güzel bir isim koyma, iyi bir eğitim ve öğretimden
geçirme, iyi bir meslek edindirme, evlendirme ve kardeşler arasında eşit davranma
şeklinde özetlenebilir:Peygamber Efendimiz özellikle çocuklara ad koyma
konusunda titiz davranılması gerektiğini bildirmiş, bu konudaki tavsiyelerinden
birinde şöyle buyurmuştur: “Siz kıyamet gününde kendi isimleriniz ve
babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız, bu sebeple çocuklarınıza güzel
isimler koyunuz”. (Ebû Dâvûd, Edeb 69).
Peygamber Efendimiz bu doğrultuda putperestliği çağrıştıran ve İslâm âdâbına
uymayan adların değiştirilmesini tavsiye etmiş ve bu tür isimleri kendisinin de
değiştirdiği olmuştur. (Buhârî, Edeb
108).
SONUÇ
Hayatın bütün safhalarında olduğu gibi çocukların
eğitiminde de Hz. Peygamber’in (sav) metodu bize yol gösterici niteliktedir. Sevgili Peygamberimiz, gerçekten çocukları çok severdi, onlara önem
verirdi, yanlarına giderdi, aralarına girerdi. Selâm verirdi, şakalaşır ve
hediyeler verirdi. Zaman zaman onları kucağına alır, mevsimin ilk meyvelerini
onlara ikram eder; bunu uğur, bolluk ve bereket sebebi sayardı. Çocukları
bineğinin terkisine alır, devesine bindirirdi. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz
bir yolculuğa çıktığında çocuklar onun ardından yollara düşerler, onu uğurlarlar,
dönüşünü özlemle beklerler ve onu sevinçle karşılarlardı.
Sevgili Peygamberimiz şehit çocuklarına, bir şekilde anneleri babaları
ölmüş yetim ve öksüzlere, yoksul aile çocuklarına ve geçimini sağlamak için
yorucu işlerde çalışmaya mecbur kalan çocuklara özel bir ilgi gösterir, onların
problemlerini çözmek için çalışır ve ashâb-ı kirâmı da bu tür hizmetlere
yönlendirirdi. Ayrıca Çocukların, güçlerine ve yaşlarına uygun düşmeyen ağır
işlerde çalışmaya zorlanmalarını da doğru bulmaz, kazanç için çocukların sömürülmesine izin
vermezdi.
Peygamber Efendimiz, İnanç, ibadet ve ahlâk konularının çocuklara
yumuşaklıkla anlatılmasını ister, katı ve kaba davranılmasını yasaklardı. Kendisi de bu konularda çok hoşgörülü
davranırdı. Oruca ilk başlayan çocuklarla bizzat ilgilenir ve vaktin kolayca
geçmesine yardımcı olurdu. Peygamber Efendimiz, camide namaz kıldırırken çocuk
ağlaması duyarsa namazı uzatmaz, kısa sûrelerle tamamlardı; böylece, çocuk
huzura erer, annesi de rahatlardı. Efendimiz Hazretleri, savaşlarda çocukların
öldürülmesini yasaklar, erginlik yaşına gelmemiş çocuklarla annelerinin
birbirinden ayrılmasını doğru bulmazdı. Bu konularda genel olarak müslümanları,
özel olarak da komutanları ve askerleri uyarırdı.
Sonuç olarak her konuda olduğu gibi çocuklarla her bakımdan ilgilenme
konusunda da Sevgili Peygamberimiz bizim için en güzel örnektir. O bu konuda en
güzel sözleri söylemiş, en güzel davranışları sergilemiş, en güzel örnekleri
vermiştir.
Hz.
Muhammed ve Çocuk” konusuyla ilgili kaynaklar ve tavsiye kitaplar:
BELÂZÜRÎ, Ebû’l-Abbâs Ahmed b. Yahyâ b. Câbir (279/892), Ensâbü’l-Eşrâf, I, (thk.
Muhammed Hamidullah), Jerusalem, 1963; İBN ABDİLBERR, el-İstîâb
fî Ma’rifeti’l-Ashâb, I-VI, Kahire ts, Dâru Nehdati Mısr); İBN HİŞAM,
Ebû Muhammed Abdülmelik el-Himyerî (218/833), es-Sîretü’n-Nebeviyye,
(thk. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârî-Abdülhâfız Şelebî), I-IV, Beyrut ts.; İBN
SA’D, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim (230/845), et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII, Beyrut ts. (Dâru Sâdır); İBN HACER, Şihabuddin
Ahmed b. Ali el-Askalânî (852/1448), el-İsâbe
fî Temyîzi’s-Sahâbe, I-IV, Mısır 1328; İBNÜ’L-ESÎR, İzzüddin Ebû'l-Hasan Ali b. Muhammed
(630/1232), Üsdü'l-Ğâbe, (thk.
Muhammed İbrahim-Muhammed Ahmed Aşur), I-VII, ? 1970 (Kitabü’ş-Şi‘b); ALGÜL, Hüseyin, Çocukların
ve Gençlerin Gönlündeki Sevgili Hz. Muhammed, Işık Yayınları, İstanbul
2011; AĞCA, Hüseyin, Ailede Eğitim, Ankara 1998; APAK,
Adem, Hz. Peygamber’in Etrafındaki Çocuklar ve Gençler, Düşünce Kitabevi
Yayınları, İstanbul 2009; APUHAN, Recep Şükrü, Çocuklarda ve
Gençlerde Ahlâk ve Karakter Eğitimi, İstanbul 2003; AYDINLI,
Abdullah, “Hz. Peygamber’in (sav) Terbiyesinde Yetişen Çocuklar”, İslâm’da
Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu Kitabı, İstanbul ts.; CANAN,
İbrahim, Canan, İbrahim, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, Ankara
1980; “İslâm’da Aile Terbiyesi”, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu
2, İstanbul 1996; DODURGALI, Abdurrahman, Ailede Çocuğun Din
Eğitimi, İstanbul 1996; HÖKELEKLİ, Hayati, “Hz. Peygamber’in
Çocuklara ve Gençlere Yaklaşımı”, Hz. Muhammed ve Gençlik, Ankara 1995;
“Gençlik ve Din”, Gençlik Din ve Değerler Psikolojisi (ed. Hayati
Hökelekli), İstanbul 2006; ÖCAL, Mustafa, “Hz. Peygamber’in Çocuk
Eğitimindeki Metodu”, Hz. Muhammed ve Gençlik, Ankara 1995; ÖZBEK,
Abdullah, “Bir Eğitim Kurumu Olarak Aile”, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi
Sempozyumu 2, İstanbul 1996; YENİÇERİ, Celal, Hz. Muhammed ve
Yaşadığı Hayat, İstanbul 2002.
Rabbim sünnete uygun amel etmek nasip etsin. Sizleri de bizleri de şefaatine nail eylesin.
YanıtlaSilAmiin
YanıtlaSilAmin
YanıtlaSil