5 Şubat 2017 Pazar

Hz. Peygamber Döneminde Sünnetin Yazılması


Prof. Dr. Mustafa Zeki Terzi
Giriş:

Hz. Peygamber’in(AS) sadık dostları/arkadaşları ve takipçileri olan Sahabiler’in O’ndan duyduklarını ve gördüklerini muhafaza için adeta yarıştıklarını söyleyebiliriz.. Ebû Hureyre (ö.58/678), O’nun söylediklerini dinlemek ve yaptıklarını görmek için üç yıl, bütün dünyevi meşguliyetleri adeta bir tarafa bırakarak devamlı O’nun yanında bulunmuştu.

Sahâbe Hz. Peygamber’le(AS) ilgili olarak gördüğü ve duyduğu her şeyi hafızasına alıp birbirine naklettiği gibi, O’ndan duyduklarını ve gördüklerini yazan birçok kişinin bulunduğunu ve bunların yazılı sahifelere/metinlere sahip olduklarını biliyoruz. Bunun yanında Hz. Peygamber tarafından yazdırılmış hükümler, mektuplar/yazılı belgeler vb. vesikaların varlığından da haberdarız.

Hz. Peygamber Dönemi’nde sünnetin yazıya geçirilmesine girmeden önce, o dönemde\ kitabetin/yazının durumuna ve okuma yazma öğrenimine kısaca temas etmek gerektiğini düşünmekteyiz Hemen ifade edelim ki, Cahiliye Dönemi’ne nispetle Hz. Peygamber Dönemi’nde yazının daha bir yaygınlaştığı görülür. İslâmiyet’in okuma-yazmaya, ilim tahsil etmeye ve bilgi edinmeye verdiği önem bu dönemde ve takip eden dönemlerde okuma-yazma oranının giderek artmasını sağlamıştır. Sadece Hz. Peygamber’in vahiy kâtiplerinin sayısının neredeyse kırka ulaştığı görülür. Tarihçi Mes’ûdi vahiy kâtipleriyle ilgili olarak şu bilgiyi vermektedir: “Bizler Hz. Peygamber’in kâtiplerinden, sadece kitabeti sabit olan, günlerini bununla geçiren ve uzun bir süre bu işe devam edip, kendisinin bu şekil üzere kâtipliği hakkında sahih bir rivayet bulunan kimseleri zikrettik. Yoksa bir, iki veya üç kez bir şeyler yazmış olan kimseleri ele almadık. Çünkü böyle biri bu haliyle kâtip olarak isimlendirilmeyi ve Hz. Peygamber’in kâtipleri topluluğuna ilhak edilmeyi hak etmez”.[1]

Medine’de Hz. Peygamber’in(AS) inşa ettiği Mescidü’n-Nebî/Peygamber Camii’nin Suffe’sinde yürütülen eğitim ve öğretim proğramları içerisinde okuma yazma öğretimi yapıldığını biliyoruz. Ayrıca Medine’nin çeşitli yerlerinde okuma yazma öğreten yerlerin varlığından haberdarız. Medine’de okuma yazma öğreten kişilerin ilkleri arasında Sa’d b.Rabî’ el-Hazrecî, Beşîr b. Sa’d b. Sa’lebe ve Ebân b. Saîd b. el-Âs gibi Sahâbiler’in yer aldıklarını görmekteyiz.[2] Ayrıca Bedir esirleri arasında okuma yazma bilenlerden herbirinin fidye-i necât/kurtuluş akçesi olarak on kişiye okuma yazma öğretmesi karşılığında salıverilmesi şartı da bize bu konuda ne ölçüde bir seferberlik yürütüldüğünü göstermektedir[3]. Okuma yazma eğitimi sadece erkeklerle sınırlı kalmayıp kadınları da kapsıyordu. Kadınlar söz konusu bu eğitimi evlerinde alıyorlardı. Bunlar arasında öne çıkan isim Şifâ bt. Abdullah’tır.; Ebû Süleymân b. Ebû Hasme Şifâ bt. Abdullah’tan; onun şunları söylediğini rivayet etmektedir: “Hafsa’nın yanındaydım. Rasulüllah çıkageldi. Bana, (Hanımı Hafsa’yı işaret ederek)Buna yazı yazmayı öğrettiğin gibi nemle kurduna karşı rukye yapmayı da öğretsene’ dedi.”[4]

 Vahiy bir yana, devlet yazışmaları, anlaşmalar, misaklar ve diğer yazılar tabii ki, kâtiplere/yazıcılara ihtiyaç duyuruyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber’in yanında vahiy yazan kâtiplerin yanı sıra sadaka borçlar, muamelat ve farklı dillerde mektuplar/yazılar yazan kâtipler de yer almıştır.

A.SAHÂBENİN YAZDIĞI HADİS SAHİFELERİ

Hz. Peygamber Dönemi’nde hadisin/sünnetin Sahabe tarafından yazılarak tesbitine geçmeden önce Hz. Peygamber’in, baş tarafta bu hususta yazma yasağı koyması ve daha sonra bu yasağı kaldırması ve yazmaya izin vermesi konusuna temas etmek istiyoruz.

a.Sünneti Yazma Yasağı

Hz. Peygamber(AS) önceleri hadisleri yazmak için kendisine müracaat edenlere izin vermemiş, onların hadis yazmalarını yasaklamıştır. Ebû Saîd el-Hudrîden gelen bir rivayete göre Allah Rasulü bu hususta şunları söylemiştir:

 “Benden (Kur’ân’dan başka bir şey) yazmayınız. Kim benden Kur’ân’dan başka bir şey yazdı ise onu imha etsin. Benden rivayet ediniz, bunda bir beis yoktur. Kim benim üzerime yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın”[5]

Yine Ebû Saîd el-Hudrî’den gelen bir diğer rivayette şunlar yer almaktadır:

“Hz.Peygamber’in kitâbet konusunda bizlere izin vermesi için gayret ettik. Ancak kabul etmedi.”

Ebû Saîd’ten gelen bir başka rivayette de buna benzer bir ifade yer almaktadır:

 “Hz. Peygamber’den kitabet için izin istedik. Ancak bizlere izin vermedi.”

 Ebû Hureyre’den gelen bir rivayette de şunlar yer almaktadır:

“Bir gün biz hadis yazıyorken Rasulüllah (AS) yanımıza geldi ve ‘Bu yazdıklarınız nedir?’ diye sordu. Biz de: Sizden işitmiş olduğumuz hadislerdir’ dedik. Bunun üzerine Hz.Peygamber: ‘Allah’ın kitabı haricinde kitap mı istiyorsunuz? Bilir misiniz? Sizden önceki milletler, ancak Allah Tealâ’nın kitabına rağmen yazmış oldukları kitaplardan dolayı sapmışlardır’ dedi.” Hz.Peygamber’in bu ifadeleri insanları kendi sözlerinden, beyanlarından, açıklamalarından ve uygulamalarından uzak tutma anlamı taşımamaktadır. Öyle olsaydı Allah Rasulü yukarıda naklettiğimiz hadiste belirtmiş olduğu “Benden rivayet ediniz. Bunda bir beis yotur” sözünü söylemezdi

Bunun üzerine Sahâbe hadisleri yazmayı bırakmışlar ve birbirlerini bu hususta uyarmışlardır.

Hz. Peygamber (AS) tarafından böyle bir yasağın konması, hadislerin O’nun hayatında yazılmaya başlandığını göstermesi bakımından önemlidir. Vuku bulmayan bir olay için neden yasak koysun ki?

Hadisleri yazma yasağının, Hz. Peygamber’den yazılan Kur’ân sahifeleri ile yine Hz. Peygamber’den yazılan hadis sahifelerinin birbirine karıştırılması tehlikesi göz önünde bulundurularak konulmuş olması ihtimali kuvvetlidir. Yoksa yasağı, Arapların az okur-yazar olması veya o devirde yazı malzemesinin bulunmaması ve yazının da az gelişmiş olmasına bağlamak oldukça güçtür. Çünkü yasakla ilgili hadiste bu görüşleri doğrulayacak hiçbir nokta yoktur. Kaldı ki Kur’ân ayetleri sahifelere yazılıyordu; aynı şeyler Kur’ân için de düşünülebilirdi. Durum bu olunca yasağın, dönemin Müslüman Arapları’nın çoğunun fakih olmamaları, Kur’an ayetleri ile diğer lâfızları birbirinden ayırt edememeleri ve Kur’ân’a sokulacak herhangi bir lafzı Allah Kelâmı zannetme tehlikesine maruz kalabilecekleri gibi sebeplerden dolayı konulmuş olacağını düşünmekteyiz. Başka bir ifade ile o günün Müslüman Araplarının Kur’ân lâfızlarıyla hadis lâfızlarını birbirinden ayırt edebilecek kültür seviyesine henüz ulaşamamış olduklarını söyleyebiliriz.

b.Sünneti Yazma Yasağının Kaldırılması:

Hz. Peygamber(AS), Müslümanlar’ın sayısının çoğaldığına ve onların Kur’ân’ı, bu konuda cehalete mahal bırakmayacak derecede öğrendiklerine ve onu hadislerden ayırdedebildiklerine, sonunda onların bu bilgi, kültür ve temyiz seviyesine ulaştıklarına kani olduktan sonra yasağı kaldırmış ve hadislerin/sünnetin de Kur’ân ayetleri gibi yazılmasına izin vermiştir.

Hz. Peygamber’in hayatında Sahâbeden bazıları yukarıda belirttiğimiz yasağı gerektiren hususlar da ortadan kalkınca, O’nun izni ile hadisleri/sünneti yazmaya başlamışlardır.

Abdullah b. Amr’ın (ö.65/684-85) bizzat kendisi bu konuda şunları söylemiştir: Rasûlullah’tan, kendisinden işittiğim hadisleri yazmak için izin istedim. Bana izin verdi, ben de bu sahifeyi yazdım.” İbn Sa‘d bu haberi naklettikten sonra Abdullah’ın, sahifesine “es-Sâdıka” adını verdiğini kaydetmekte ve bununla ilgili olarak Mücâhid’den naklen şu haberi vermektedir: Mücâhid dedi ki,‘Abdullah b. Amr’ın yanında sahifeyi gördüm. Kendine bunun ne olduğunu sorduğumda bana,Bu Sâdıka’dır. Onda Rasûlullah’tan işittiğim şeyler vardır ve benimle Rasûlullah arasında (bunları yazarken) başka hiçbir kimse yoktur’ demiştir.[6]

Bir başka haber yine Abdullah’a aittir. Hz. Peygamber’den duyduğu her şeyi yazması üzerine ona:

Hz. Peygamber ne de olsa bir insandır, neşeli veya öfkeli olduğu haller olur ve bu hallerde hiçbir ayırım yapmadan söylediği bütün sözlerin yazılması doğru olmaz.” demişler. Bunun üzerine Abdullah bizzat Rasûlullah’a gitmiş ve “Sizden her işittiğimi yazabilir miyim?” diye sormuş, Hz. Peygamber: “Evet yazabilirsin.” demiştir. Bir ihtiyat tedbiri olmak üzere Abdullah tekrar sormuş: “Hem keyifli, hem öfkeli zamanlarda da mı?” Bunun üzerine Rasûlullah ağzını işaret ederek: “Vallahi buradan ne çıkarsa o mutlaka doğrudur.” demiştir.[7]

Abdullah b. Amr’ın hadis yazdığını gösteren bir başka haber Vehb b. Münebbih’in, kardeşi Hemmâm b. Münebbih’e dayanarak verdiği şu haberdir:

“Ebû Hureyre’nin şöyle dediğini işittim. Rasûlullah’ın ashâbı arasında Abdullah b. Amr hariç benden daha çok hadis bilen yoktur. O (Abdullah) işittiğini anında yazıyordu, ben ise bunu yapmıyordum.”[8]

Ebû Hureyre’den gelen bir rivayete göre;

Ensâr’dan bir zat Hz.Peygamber’in (meclislerine katılır ve) hadislerini dinler, ancak bunları ezberleyemez ve daha sonra  (bu hadisleri) Ebû Hureyre’ye sorar; o da kendisine anlatır. Bilahare ezberinin kıtlığından/zayıflığından Hz. Peygamber’e yakınır. Hz. Peygamber de kendisine, (Elini işaret ederek) ‘Ezberine sağ elinle yardımcı ol, (yani onları yaz) ‘der.”

Enes b. Malik, Hz Peygamber’in : “İlmi yazıyla kaydediniz” dediğini rivayet etmiştir.

d.Sünneti Yazan Sahabiler

Hz Peygamber’in (AS) hayatında, ondan doğrudan dinlediklerini ve gözlemlediklerini yazan Sahabiler ile O’nun vefatından sonraki dönemde, kendi mesmûatına/duyduklarına ve müşahedatına/gördüklerine, başkalarından rivayet ettiklerini de ekleyerek hadis mecmuaları oluşturan Sahabilerin varlığından haberdarız. Bu Sahabiler şunlardır:

1. Abdullah b. Amr b. el-Âs’ın Sâhifesi

Babası Mısır Fâtihi Amr b. el-Âs’dan önce Müslümanlığı kabul eden Abdullah’ın Hz. Peygamber’in izniyle hadisleri yazmaya başladığını ve çok sayıda hadis yazdığını belirten rivayetleri yukarıda naklettik. Abdullah b. Amr’ın yazdığı bu hadislerden oluşturduğu kitaba “es-Sahîfetü’s-Sâdıka “ adını verdiğini biliyoruz.

Abdullah b. Amr’ın es-Sâhifetü’s-Sâdıka’sının diğer yazılı vesikalar gibi istinsah edildiğinde ve yazılı olarak rivayet olunduğunda şüphe yoktur. Bu ihtimali kuvvetlendirici bir haber şöyledir: Ahmed b. Hanbel’in naklettiğine göre, Ebû Abdurrahman el-Hubullî, Abdullah b. Amr’dan işittiği bir hadisi naklederken, “Abdullah b. Amr bize bir kırtas çıkardı” demektedir ki kırtasın kâğıt veya papirüs olduğunu ve rivayet olunan hadisin bu kâğıtta bulunduğunu söylemeye lüzum yoktur.[9]Abdullah’ın yanında bu Sahife’nin çok ayrı ve önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Kaybolur endişesiyle Sahife’yi özel bir sandıkta önce kendisi, daha sonra ise ailesi muhafaza etmiş, ayrıca torunu Amr b.Şuayb’ın bu Sahife’den hadis rivayet ettiği belirtilmiştir[10] Yaklaşık 1.000 civarında hadisin yer aldığı belirtilen[11] es-Sahîfetü’s-Sâdıka  her ne kadar Abdullah İbn Âs’ın kendi el yazısıyla bize kadar gelmemişse de Ahmed b. Hanbel’in, bu Sahife’de yer alan hadislerin büyük bir bölümünü Müsned adlı eserinde rivayet ettiğini biliyoruz.

2. Ebû Hureyre’nin Sâhifesi:

Yazılı hadis sahifelerine sahip ola Sahabiler’den biri de Ebû Hureyre (ö.58/678)’dir.

İbn Abdi’l-Berr Fudayl b. Hasan b. Amr b. Ümeyye ed-Damrî’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir.

 Ebû Hureyre’den hadis rivayet ettim. Fakat o, rivayet ettiğim hadisi inkâr etti. (Herhalde Ebû Hureyre o zaman yaşlanmış, hafızası da zayıflamıştı). Ben de: ‘Senden duydum.’ dedim. Bunun üzerine o: ‘Eğer onu benden duyduysan, o bende yazılıdır.’ cevabını verdi ve beni elimden tutup evine götürdü. Bana, Rasûlullah’ın hadislerinin yazılı olduğu birçok kitap gösterdi ve o hadisi bularak: ‘Sana rivayet ettiysem o bende yazılıdır demiştim.’ dedi.[12]

Bu rivayetten, onun hadisle ilgili birçok kitap yazdığı ve yanında bulundurduğu anlaşılmaktadır.

3. Enes b. Mâlik nin Sâhifesi

Sünneti kaydeden bir diğer Sahabi de Enes b.Malik (ö.91/709)’tir.

Enes b. Mâlikten rivayet edildiğine göre, annesi Ümmü Selim kendisini elinden tutup Rasûlullah’a götürerek:

Yâ Rasûlallah, şu benim oğlumdur. O yazan bir gençtir. demiştir.

 Enes  o zaman henüz on yaşlarında bir çocuktu. Annesi son derece mütedeyyin ve müttaki bir mü’mine olmasının da etkisiyle, hizmetinde bulunması için Enes’i Rasûlullah’a teslim etmişti. Enes Rasûlullah vefat edene kadar O’nun yanında kaldı. Bu vesileyle Hz. Peygamber’in sözlerini işitmek, ef’âl ve harekâtını kaydetmek hususunda başka hiç kimsenin sahip olamayacağı geniş imkânlara sahip oldu. Rasûlullah’tan, İlmi yazmakla kayıt altına alınız hadisini rivayet eden odur. Bir gurup muhaddis Saîd b. Hilâl’in şöyle dediğini nakleder:

“Enes b. Mâlik’in yanında olduğumuz zaman bize defterini çıkarır ve: ‘Bunlar Rasûlullah’tan duyup yazdığım ve kendisine arz ettiğim hadislerdir.’ derdi.”

Enes duyduğu yahut gördüğü şeyleri yazmakla yetinmiyor, rivayette de belirtildiği gibi boş vakitlerinde, gördüğü hataları düzeltmesi için onları Rasûlullah’a arz ediyordu. Enes’in bu kitabı tarihin tanıdığı en doğru hadis kitabıdır.[13]

4. Câbir b. Abdullah’ın Sahifesi:

Müslim’in Sıhâh’ında geçen bir hadisten hareketle Câbir b.Abdullah’ın (ö. 74/693-94) Hac üzerine küçük bir kitap yazdığı nakledilir. Hamidullah, bu müellifin o kitabına Rasul-ü Ekrem’in Vedâ’ Haccı boyunca ef’âl ve harekâtı kadar, bu vesileyle irad ettiği hutbeyi de yazmış olmasının pek ala mümkün olduğunu söylemektedir. Kaynaklar Câbir’in Medine’de bir ders halkası kurduğunu ve orada talebelere hadis okuttuğunu kaydederler.[14] Talebesinden biri meşhur tarihçi Vehb b. Münebbih’tir ve Câbir’in ona hadis yazdırdığı nakledilir. Bir diğer talebesi meşhur muhaddis Katâde’dir. Katâde: “Ben Câbir’in Sahife’sini Bakara suresinden daha iyi bilirim “ demiştir. Bir başka talebesi Süleyman İbn Kays el-Yeşkurî de Câbir tarafından nakledilen hadisleri yazdığını söylerdi. Bunlara ilaveten Cabir’den ders alanlar ve O’nun Sahife’sine müracaat edenler pek çoktu.[15]

Hadis sahifelerine sahip oldukları rivayet edilen diğer sahâbîler ve sâhifeleri hususunda burada daha geniş bilgi vermeyeceğiz. Ancak bu alanda diğer isimlerin kimler olduğunu söylemekle yetineceğiz:[16]

5. Halife Ebû Bekir’in (ö.13/634) Topladıkları

6 Ömer b. el-Hattâb’ın (ö.23/644) Topladıkları

6. Ali b. Ebî Tâlib’in (ö.60/679-80) Sâhifesi

7. Semüre b. Cündeb’in (ö.58/678 veya 60/680) Sâhifesi

8. Abdullah b. Abbâs’in (ö.68/687-88) Sâhifesi

9. Abdullah b. Ömer b. el-Hattâb’ın (ö.74/693-94) Sâhifesi

10. Sa‘d b. Ubâde’nin (ö.15/635) Sâhifesi

11. Abdullah b. Mes‘ûd’un (ö.32/652) Sâhifesi

12. Abdullah b. Ebî Evfâ’nın (ö.87/706) Sâhifesi



B. RASÛLULLAH DÖNEMİNDE RESMEN YAZILAN METİNLER

Yazılı hadis/sünnet sahifelerinin yanında Hz. Peygamber’in Devlet Başkanı da olması ve başında bulunduğu yönetime ilişkin halkının idari, kazai/yargısal, iktisadi, ticari, eğitim ve öğretim, devletlerarası vb. her türlü işlerini idare etmesi bağlamında; icraatı, kararları, verdiği emirler, hükümler ve talimatları bulunmaktadır. Bunlara resmi yazılar diyoruz. Bu yazılara dair bilgileri şöylece sıralayabiliriz.

1.Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettikten sonra orada, tebeasını Mekkeli Muhacirler’in, Medineli yeni Müslümanlar’ın (ensâr), Yahudiler’in ve İslam’ı henüz kabul etmeyen Araplar’ın oluşturduğu bir şehir devleti kurmuş ve bu devletin tâbi olacağı esasları belirten yazılı bir metin hazırlamıştır. Metinde geçen, “kitab” ve “sahîfe” kelimeleri onun yazılı olduğunu ifade eder. Birinci madde aynen şöyledir:

 “Bu Allah’ın Rasûlu Muhammed’den Kureyşli mümin ve Müslümanlarla Medineli mümin ve Müslümanlar ve onları takip ve onlara iltihak edenler ve harbe katılan Müslümanlar arasında muteber olan bir yazı (kitâb)dır.”[17]

Burada “kitap” kelimesi Arapça’da sadece yazılı vesikalarda kullanılır. Metnin diğer yerlerinde de “sahife” ibaresi geçmektedir.[18]

2. Hz. Peygamber(AS), Medine’ye hicretinden kısa bir zaman sonra, Müslümanlar’ın nüfus sayımını yaptırmıştır. Bununla ilgili hadis şöyledir: “İslam’a girenlerin isimlerini bana yazın!”[19]

3. Hicret münasebetiyle Medine’ye yaptığı yolculuk esnasında Hz. Peygamber tarafından Sürâka b. Mâlik el-Müdlicî’ye bir himaye (emân) mektubu verilmişti.[20]

4. Hicretin birinci senesinde Medine’nin kuzeyinde Cüheyne kabilesiyle bir dostluk ve ittifak antlaşması yapıldığı anlaşılıyor[21]

5. Hicretin ikinci (m. 623) yılında Damra kabilesi ile yapılan bir antlaşmanın metnine sahibiz. Metin şöyle başlar: “Bu Allah’ın Rasulü Muhammed’den Benû Damra için bir yazıdır.”[22]

6. Hudeybiye barışının yazılması esnasında (6/628) çıkan münakaşayı biliyoruz. Rasûlullah bazı kelimelerin silinmesi için bizzat emir vermiştir.[23]

7. Tebûk seferi (9/631) sonunda Dûmetü’l-Cendel hâkimi Ukeydir Hz. Peygamber’le bir itaat antlaşması yapmış, Rasulüllah onu tırnağı ile mühürlemiştir (Hatemehû bi Zufrihî).[24]

8. Hz. Peygamber (AS) tebliğ ettiği dinin neşri ve duyurulması maksadıyla Bizans İmparatoru’na, İran Kisrası’na, Mısır Azizi’ne, Habeşistan Necâşîsi’ne ve diğer hükümdarlara mektuplar yazmış ve onların İslam dinine girmelerini istemiştir. Bu mektuplar birer yazılı vesikadır.[25]

9. Zeyd b. Sâbit Hz. Peygamber’in emri üzerine İbrânî yazısını öğrenmiştir. Kaynaklar Zeyd b. Sâbit’in, Yahudi yazısını öğrendikten sonra Rasûlullah’ın Yahudiler’e gönderdiği mektuplara aldığı cevapları O’na okuduğunu kaydetmektedirler.[26]

10. Yine kaynaklar hicretin sekizinci (m. 629) yılında Mekke’nin fethi münasebetiyle, Rasûlullah’ın, insanın hak ve vecibeleri ve diğer meseleler hakkında bir nutuk irad ettiğini kaydederler. Bu nutku dinleyen Ebû Şâh isminde bir İranlı, Hz. Peygamber’e hitaben “Yâ Rasûlallah, bana bunları yazdır.” demiş. O da “Ebû Şâh için onları yazınız.” buyurmuştur.[27]

11. Hz.Peygamber’in (AS) Amr b. Hazm ve diğer görevliler için sadaka, diyetler ve sünen kitaplarını/yazılı metinlerini yazdırdığı rivayet edilmiştir. Rasulüllah Amr b. Hazm’ı vahiy kâtibi olarak istihdam etmiş, daha sonra da Yemen’e vali olarak göndermiştir. Diğer valiler gibi Amr b. Hazm da takip edilecek idari siyaset hakkında Hz.Peygamber’den talimat alırdı.[28] O bu konuda diğerlerinden farklı bir iş yaptı; bu kıymetli vesikaları muhafaza etti. Hatta onun yaptığı iş bununla da sınırlı kalmadı, Hz. Peygamber’den sadır olan bu türden yirmi bir vesikayı da bir araya toplayarak kitap haline getirdi. Bu kitap Rasulüllah dönemi vesikalarının yahut resmi yazılarının bir icmali gibi nazar-ı itibara alınabilir. Amr b Hazm idari bir memuriyet yürüttüğü için bu vesikaları yalnız elinde bulundurmak kolaylığına değil, onların kıymetlerini hakkıyla takdir etmek anlayışına da sahipti. Büyük bir zekâya sahip olmasının kazandırdığı bir zihniyetle hareket ederek eserinin de kendisiyle beraber kaybolmaması için lâzım gelen tedbiri aldı ve bir araya topladığı bu vesikaları gelecek nesillere intikal ettirdi. Hicretin üçüncü asrında, Pakistan’da bulunan ve şimdiki adı Thatta olan Deybul şehrinin meşhur muhaddisi Ebû Ca’fer ed-Deybulî tarafından bunun metni muhafaza edildi ve bize kadar geldi.. Böylece Peygamber dönemine ait siyasi vesikaların ilk koleksiyonu meydana gelmiş oldu. Bu eser, Suriye’li meşhur alim İbn Tûlûn (Tolun)’nun İ‘lâmu’s-Sâilîn an Kütübi Seyydi’l-Mürselîn” adı altında kendi eliyle kopya ettiği bir el yazmasıdır ve Şam’da el-Mecmau’l-İlmî denilen Arap Akademisi’nde muhafaza edilmektedir.[29]







[1] Mes’ûdi. et-Tenbîhu ve’l-İşrâf, Kahire,1938, s.246
[2]  İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, Beyrut,Tarihsiz, III,83;  İbn Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi’s Sahâbe, Kahire, h.1323, I,10-11,63
[3]  İbn Sa’d, II,14
[4]  Ebû Dâvûd, Sünen, Humus,1969, II,337
[5] Müslim, Sahîh, Yer yok, 1955, 58: 10 (IV, 2298), nr. 3004.
[6] İbn Sa‘d, II, 373.
[7] Tirmizî, Sünen, Kahire 1968, 42: 12 (V, 40) nr. 2668; Ebû Dâvûd, 19: 3 (IV, 61), nr. 3646.
[8] Buhârî, Sahîh, Matbaa-i Âmire baskısından ofset, İstanbul,1979, 3: 49 (I, 36), nr. 3.
[9] Ahmd İbn Hanbel, Müsned, Beyrut, Tarihsiz. I, 171.
[10] Ahmd İbn Hanbel, A.g.e.,A.y.;M Accâc el-Hatîb, Sünnetin Tesbiti, Çeviren, Mehmet Aydemir, İstanbul,2006 s.326-328
[11] İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, Kahire, h.1286, III,233
[12] İbn Abdi’l-Berr, Câmiu Beyâni’l-İlmi ve Fazlihi, Kahire 1975, s.95.
[13] Hamîdullâh, Mukaddime, Sîretu İbn İshâk, Rabat,1976 baskısından ofset, Konya 1981, YA.
[14] İbn Hacer, I,434
[15] .Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahifetü Hemmâm İbn Münebbih, Çev.: Kemal Kuşçu, İstanbul,1967,s.39-40
[16] Bu hususta geniş bilgi için bak. Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi, s.34-81; Muhammed Accâc el-Hatîb, Sünnetin Tesbiti, s.279-352; Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, Ankara 1977, s.41-68.
[17] İbn Hişâm, es-Sîretu’n-Nebeviyye, Mısır 1936, II, 147.
[18] İbn Hişâm, II, 149 vd.
[19] Buhârî, 56: 181, (IV, 33-34), nr. 1.
[20] İbn Hişâm, II, 135.
[21] İbn Hişam, II,245
[22] İbn Hişâm, II, 241; İbn Sa‘d, II, 8; Hamidullah, İslam Peygamberi, Çev. M. Sait Mutlu-Salih Tuğ, İstanbul 1966, I, 286.
[23] İbn Hişâm, III, 331 vd.; Buhârî, 64: 35, (V, 67-68), nr. 24.
[24] İbn Sa‘d, II, 165; Kettânî, et-Terâtibu’l-İdâriyye, Beyrut, I, 179.
[25] İbn Hişâm, IV, 254 vd.; Halebî, İnsânü’l-Uyûn fî Sîreti’l-Emîn ve’l-Me’mûn, Beyrut 1980, III, 281-282
[26] Buhârî, , 93: 40 (I, 120), nr. 1; Ebû Dâvûd, 19: 2, (V, 60), nr. 3645; Zehebî, Tezkiratü’l-Hüffâz, Haydarabâd-Dekkân, 1956, I, 30-31; Kettânî, I, 202-202
[27]  Buhârî, 3: 39, (I, 36), nr. 2; Ebû Dâvûd, 19: 3, (IV, 62), nr. 3649; Tirmizî, 42: 12, (V, 39), nr. 2667.
[28]  Hamidullah. Mecmûatü’l-Vesâiki’s-Siyasiyye li’l-Ahdi’n Nebevî ve’l-Hilâfeti’r-Râşide, Beyrut,1987, s.206-210 No:105
[29] Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi, s.39

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar