Prof. Dr. Mustafa Zeki Terzi
Giriş:
Hz. Peygamber’in(AS) sadık dostları/arkadaşları ve
takipçileri olan Sahabiler’in O’ndan duyduklarını ve gördüklerini muhafaza için
adeta yarıştıklarını söyleyebiliriz.. Ebû Hureyre (ö.58/678), O’nun söylediklerini
dinlemek ve yaptıklarını görmek için üç yıl, bütün dünyevi meşguliyetleri adeta
bir tarafa bırakarak devamlı O’nun yanında bulunmuştu.
Sahâbe Hz. Peygamber’le(AS) ilgili olarak gördüğü ve
duyduğu her şeyi hafızasına alıp birbirine naklettiği gibi, O’ndan duyduklarını
ve gördüklerini yazan birçok kişinin bulunduğunu ve bunların yazılı sahifelere/metinlere
sahip olduklarını biliyoruz. Bunun yanında Hz. Peygamber tarafından yazdırılmış
hükümler, mektuplar/yazılı belgeler vb. vesikaların varlığından da haberdarız.
Hz. Peygamber Dönemi’nde sünnetin yazıya geçirilmesine
girmeden önce, o dönemde\ kitabetin/yazının durumuna ve okuma yazma öğrenimine
kısaca temas etmek gerektiğini düşünmekteyiz Hemen ifade edelim ki, Cahiliye
Dönemi’ne nispetle Hz. Peygamber Dönemi’nde yazının daha bir yaygınlaştığı
görülür. İslâmiyet’in okuma-yazmaya, ilim tahsil etmeye ve bilgi edinmeye
verdiği önem bu dönemde ve takip eden dönemlerde okuma-yazma oranının giderek
artmasını sağlamıştır. Sadece Hz. Peygamber’in vahiy kâtiplerinin sayısının
neredeyse kırka ulaştığı görülür. Tarihçi Mes’ûdi vahiy kâtipleriyle ilgili olarak
şu bilgiyi vermektedir: “Bizler Hz. Peygamber’in kâtiplerinden, sadece
kitabeti sabit olan, günlerini bununla geçiren ve uzun bir süre bu işe devam
edip, kendisinin bu şekil üzere kâtipliği hakkında sahih bir rivayet bulunan
kimseleri zikrettik. Yoksa bir, iki veya üç kez bir şeyler yazmış olan kimseleri
ele almadık. Çünkü böyle biri bu haliyle kâtip olarak isimlendirilmeyi ve Hz.
Peygamber’in kâtipleri topluluğuna ilhak edilmeyi hak etmez”.[1]
Medine’de Hz. Peygamber’in(AS) inşa ettiği
Mescidü’n-Nebî/Peygamber Camii’nin Suffe’sinde yürütülen eğitim ve öğretim
proğramları içerisinde okuma yazma öğretimi yapıldığını biliyoruz. Ayrıca Medine’nin
çeşitli yerlerinde okuma yazma öğreten yerlerin varlığından haberdarız.
Medine’de okuma yazma öğreten kişilerin ilkleri arasında Sa’d b.Rabî’ el-Hazrecî,
Beşîr b. Sa’d b. Sa’lebe ve Ebân b. Saîd b. el-Âs gibi Sahâbiler’in yer
aldıklarını görmekteyiz.[2] Ayrıca Bedir
esirleri arasında okuma yazma bilenlerden herbirinin fidye-i necât/kurtuluş
akçesi olarak on kişiye okuma yazma öğretmesi karşılığında salıverilmesi şartı da
bize bu konuda ne ölçüde bir seferberlik yürütüldüğünü göstermektedir[3]. Okuma
yazma eğitimi sadece erkeklerle sınırlı kalmayıp kadınları da kapsıyordu.
Kadınlar söz konusu bu eğitimi evlerinde alıyorlardı. Bunlar arasında öne çıkan
isim Şifâ bt. Abdullah’tır.; Ebû Süleymân b. Ebû Hasme Şifâ bt.
Abdullah’tan; onun şunları söylediğini rivayet etmektedir: “Hafsa’nın
yanındaydım. Rasulüllah çıkageldi. Bana, (Hanımı Hafsa’yı işaret ederek) ‘Buna
yazı yazmayı öğrettiğin gibi nemle kurduna karşı rukye yapmayı da öğretsene’
dedi.”[4]
Vahiy bir yana,
devlet yazışmaları, anlaşmalar, misaklar ve diğer yazılar tabii ki,
kâtiplere/yazıcılara ihtiyaç duyuruyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber’in
yanında vahiy yazan kâtiplerin yanı sıra sadaka borçlar, muamelat ve farklı
dillerde mektuplar/yazılar yazan kâtipler de yer almıştır.
A.SAHÂBENİN
YAZDIĞI HADİS SAHİFELERİ
Hz. Peygamber Dönemi’nde
hadisin/sünnetin Sahabe tarafından yazılarak tesbitine geçmeden önce Hz.
Peygamber’in, baş tarafta bu hususta yazma yasağı koyması ve daha sonra bu
yasağı kaldırması ve yazmaya izin vermesi konusuna temas etmek istiyoruz.
a.Sünneti
Yazma Yasağı
Hz. Peygamber(AS) önceleri hadisleri yazmak için
kendisine müracaat edenlere izin vermemiş, onların hadis yazmalarını
yasaklamıştır. Ebû Saîd el-Hudrîden gelen bir rivayete göre Allah Rasulü bu
hususta şunları söylemiştir:
“Benden (Kur’ân’dan
başka bir şey) yazmayınız. Kim benden Kur’ân’dan başka bir şey yazdı ise onu
imha etsin. Benden rivayet ediniz, bunda bir beis yoktur. Kim benim üzerime
yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın”[5]
Yine Ebû Saîd el-Hudrî’den gelen bir diğer rivayette
şunlar yer almaktadır:
“Hz.Peygamber’in kitâbet konusunda bizlere izin
vermesi için gayret ettik. Ancak kabul etmedi.”
Ebû Saîd’ten gelen bir başka
rivayette de buna benzer bir ifade yer almaktadır:
“Hz. Peygamber’den kitabet için izin
istedik. Ancak bizlere izin vermedi.”
Ebû Hureyre’den
gelen bir rivayette de şunlar yer almaktadır:
“Bir gün biz hadis yazıyorken Rasulüllah (AS) yanımıza
geldi ve ‘Bu yazdıklarınız nedir?’ diye sordu. Biz de: ‘Sizden
işitmiş olduğumuz hadislerdir’ dedik. Bunun üzerine Hz.Peygamber: ‘Allah’ın
kitabı haricinde kitap mı istiyorsunuz? Bilir misiniz? Sizden önceki milletler,
ancak Allah Tealâ’nın kitabına rağmen yazmış oldukları kitaplardan dolayı sapmışlardır’
dedi.” Hz.Peygamber’in bu ifadeleri insanları kendi sözlerinden,
beyanlarından, açıklamalarından ve uygulamalarından uzak tutma anlamı
taşımamaktadır. Öyle olsaydı Allah Rasulü yukarıda naklettiğimiz hadiste belirtmiş
olduğu “Benden rivayet ediniz. Bunda bir beis yotur” sözünü
söylemezdi
Bunun üzerine Sahâbe hadisleri yazmayı bırakmışlar ve
birbirlerini bu hususta uyarmışlardır.
Hz. Peygamber (AS) tarafından böyle bir yasağın
konması, hadislerin O’nun hayatında yazılmaya başlandığını göstermesi
bakımından önemlidir. Vuku bulmayan bir olay için neden yasak koysun ki?
Hadisleri yazma yasağının, Hz. Peygamber’den yazılan
Kur’ân sahifeleri ile yine Hz. Peygamber’den yazılan hadis sahifelerinin
birbirine karıştırılması tehlikesi göz önünde bulundurularak konulmuş olması
ihtimali kuvvetlidir. Yoksa yasağı, Arapların az okur-yazar olması veya o
devirde yazı malzemesinin bulunmaması ve yazının da az gelişmiş olmasına
bağlamak oldukça güçtür. Çünkü yasakla ilgili hadiste bu görüşleri doğrulayacak
hiçbir nokta yoktur. Kaldı ki Kur’ân ayetleri sahifelere yazılıyordu; aynı
şeyler Kur’ân için de düşünülebilirdi. Durum bu olunca yasağın, dönemin
Müslüman Arapları’nın çoğunun fakih olmamaları, Kur’an ayetleri ile diğer lâfızları
birbirinden ayırt edememeleri ve Kur’ân’a sokulacak herhangi bir lafzı Allah Kelâmı
zannetme tehlikesine maruz kalabilecekleri gibi sebeplerden dolayı konulmuş olacağını
düşünmekteyiz. Başka bir ifade ile o günün Müslüman Araplarının Kur’ân lâfızlarıyla
hadis lâfızlarını birbirinden ayırt edebilecek kültür seviyesine henüz ulaşamamış
olduklarını söyleyebiliriz.
b.Sünneti Yazma Yasağının Kaldırılması:
Hz. Peygamber(AS), Müslümanlar’ın sayısının çoğaldığına
ve onların Kur’ân’ı, bu konuda cehalete mahal bırakmayacak derecede
öğrendiklerine ve onu hadislerden ayırdedebildiklerine, sonunda onların bu bilgi,
kültür ve temyiz seviyesine ulaştıklarına kani olduktan sonra yasağı kaldırmış
ve hadislerin/sünnetin de Kur’ân ayetleri gibi yazılmasına izin vermiştir.
Hz. Peygamber’in hayatında Sahâbeden bazıları yukarıda
belirttiğimiz yasağı gerektiren hususlar da ortadan kalkınca, O’nun izni ile hadisleri/sünneti
yazmaya başlamışlardır.
Abdullah b. Amr’ın (ö.65/684-85) bizzat kendisi bu
konuda şunları söylemiştir: “Rasûlullah’tan, kendisinden işittiğim
hadisleri yazmak için izin istedim. Bana izin verdi, ben de bu sahifeyi yazdım.”
İbn Sa‘d bu haberi naklettikten sonra Abdullah’ın, sahifesine “es-Sâdıka”
adını verdiğini kaydetmekte ve bununla ilgili olarak Mücâhid’den naklen şu haberi
vermektedir: “Mücâhid dedi ki,‘Abdullah b. Amr’ın yanında
sahifeyi gördüm. Kendine bunun ne olduğunu sorduğumda bana, ‘Bu
Sâdıka’dır. Onda Rasûlullah’tan işittiğim şeyler vardır ve benimle Rasûlullah arasında
(bunları yazarken) başka hiçbir kimse yoktur’ demiştir.”[6]
Bir başka haber yine Abdullah’a aittir. Hz.
Peygamber’den duyduğu her şeyi yazması üzerine ona:
“Hz. Peygamber ne de olsa bir insandır, neşeli veya
öfkeli olduğu haller olur ve bu hallerde hiçbir ayırım yapmadan söylediği bütün
sözlerin yazılması doğru olmaz.” demişler. Bunun üzerine Abdullah bizzat
Rasûlullah’a gitmiş ve “Sizden her işittiğimi yazabilir miyim?” diye sormuş,
Hz. Peygamber: “Evet yazabilirsin.” demiştir. Bir ihtiyat tedbiri olmak üzere
Abdullah tekrar sormuş: “Hem keyifli, hem öfkeli zamanlarda da mı?” Bunun
üzerine Rasûlullah ağzını işaret ederek: “Vallahi buradan ne çıkarsa o mutlaka
doğrudur.” demiştir.[7]
Abdullah b. Amr’ın hadis yazdığını gösteren bir başka
haber Vehb b. Münebbih’in, kardeşi Hemmâm b. Münebbih’e dayanarak verdiği şu
haberdir:
“Ebû Hureyre’nin şöyle dediğini işittim. Rasûlullah’ın
ashâbı arasında Abdullah b. Amr hariç benden daha çok hadis bilen yoktur. O
(Abdullah) işittiğini anında yazıyordu, ben ise bunu yapmıyordum.”[8]
Ebû Hureyre’den gelen bir rivayete göre;
“Ensâr’dan bir zat Hz.Peygamber’in (meclislerine
katılır ve) hadislerini dinler, ancak bunları ezberleyemez ve daha sonra (bu hadisleri) Ebû Hureyre’ye sorar; o da
kendisine anlatır. Bilahare ezberinin kıtlığından/zayıflığından Hz. Peygamber’e
yakınır. Hz. Peygamber de kendisine, (Elini işaret ederek) ‘Ezberine sağ elinle
yardımcı ol, (yani onları yaz) ‘der.”
Enes b. Malik, Hz Peygamber’in : “İlmi yazıyla
kaydediniz” dediğini rivayet etmiştir.
d.Sünneti Yazan Sahabiler
Hz Peygamber’in (AS) hayatında, ondan doğrudan
dinlediklerini ve gözlemlediklerini yazan Sahabiler ile O’nun vefatından sonraki
dönemde, kendi mesmûatına/duyduklarına ve müşahedatına/gördüklerine,
başkalarından rivayet ettiklerini de ekleyerek hadis mecmuaları oluşturan
Sahabilerin varlığından haberdarız. Bu Sahabiler şunlardır:
1. Abdullah
b. Amr b. el-Âs’ın Sâhifesi
Babası Mısır Fâtihi Amr b. el-Âs’dan önce Müslümanlığı
kabul eden Abdullah’ın Hz. Peygamber’in izniyle hadisleri yazmaya başladığını
ve çok sayıda hadis yazdığını belirten rivayetleri yukarıda naklettik. Abdullah
b. Amr’ın yazdığı bu hadislerden oluşturduğu kitaba “es-Sahîfetü’s-Sâdıka “
adını verdiğini biliyoruz.
Abdullah b. Amr’ın es-Sâhifetü’s-Sâdıka’sının diğer
yazılı vesikalar gibi istinsah edildiğinde ve yazılı olarak rivayet olunduğunda
şüphe yoktur. Bu ihtimali kuvvetlendirici bir haber şöyledir: Ahmed b.
Hanbel’in naklettiğine göre, Ebû Abdurrahman el-Hubullî, Abdullah b. Amr’dan
işittiği bir hadisi naklederken, “Abdullah b. Amr bize bir kırtas çıkardı”
demektedir ki kırtasın kâğıt veya papirüs olduğunu ve rivayet olunan hadisin bu
kâğıtta bulunduğunu söylemeye lüzum yoktur.[9]Abdullah’ın yanında bu Sahife’nin
çok ayrı ve önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Kaybolur endişesiyle Sahife’yi
özel bir sandıkta önce kendisi, daha sonra ise ailesi muhafaza etmiş, ayrıca
torunu Amr b.Şuayb’ın bu Sahife’den hadis rivayet ettiği belirtilmiştir[10] Yaklaşık
1.000 civarında hadisin yer aldığı belirtilen[11] es-Sahîfetü’s-Sâdıka
her ne kadar Abdullah İbn Âs’ın kendi el
yazısıyla bize kadar gelmemişse de Ahmed b. Hanbel’in, bu Sahife’de yer
alan hadislerin büyük bir bölümünü Müsned adlı eserinde rivayet ettiğini
biliyoruz.
2. Ebû
Hureyre’nin Sâhifesi:
Yazılı hadis sahifelerine
sahip ola Sahabiler’den biri de Ebû Hureyre (ö.58/678)’dir.
İbn Abdi’l-Berr Fudayl b. Hasan b. Amr b. Ümeyye
ed-Damrî’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir.
“Ebû
Hureyre’den hadis rivayet ettim. Fakat o, rivayet ettiğim hadisi inkâr etti.
(Herhalde Ebû Hureyre o zaman yaşlanmış, hafızası da zayıflamıştı). Ben de:
‘Senden duydum.’ dedim. Bunun üzerine o: ‘Eğer onu benden duyduysan, o bende
yazılıdır.’ cevabını verdi ve beni elimden tutup evine götürdü. Bana,
Rasûlullah’ın hadislerinin yazılı olduğu birçok kitap gösterdi ve o hadisi
bularak: ‘Sana rivayet ettiysem o bende yazılıdır demiştim.’ dedi.”[12]
Bu rivayetten, onun hadisle ilgili birçok kitap
yazdığı ve yanında bulundurduğu anlaşılmaktadır.
3. Enes b.
Mâlik nin Sâhifesi
Sünneti kaydeden bir diğer
Sahabi de Enes b.Malik (ö.91/709)’tir.
Enes b. Mâlik’ten
rivayet edildiğine göre, annesi Ümmü Selim kendisini elinden tutup Rasûlullah’a
götürerek:
“Yâ Rasûlallah, şu benim oğlumdur. O yazan bir
gençtir.” demiştir.
Enes o zaman henüz on yaşlarında bir çocuktu. Annesi
son derece mütedeyyin ve müttaki bir mü’mine olmasının da etkisiyle, hizmetinde
bulunması için Enes’i Rasûlullah’a teslim etmişti. Enes Rasûlullah vefat edene
kadar O’nun yanında kaldı. Bu vesileyle Hz. Peygamber’in sözlerini işitmek, ef’âl
ve harekâtını kaydetmek hususunda başka hiç kimsenin sahip olamayacağı geniş
imkânlara sahip oldu. Rasûlullah’tan, “İlmi yazmakla kayıt altına alınız”
hadisini rivayet eden odur. Bir gurup muhaddis Saîd b. Hilâl’in şöyle dediğini
nakleder:
“Enes b. Mâlik’in yanında olduğumuz zaman bize
defterini çıkarır ve: ‘Bunlar Rasûlullah’tan duyup yazdığım ve kendisine arz
ettiğim hadislerdir.’ derdi.”
Enes duyduğu yahut gördüğü şeyleri yazmakla
yetinmiyor, rivayette de belirtildiği gibi boş vakitlerinde, gördüğü hataları
düzeltmesi için onları Rasûlullah’a arz ediyordu. Enes’in bu kitabı tarihin
tanıdığı en doğru hadis kitabıdır.[13]
4. Câbir b. Abdullah’ın
Sahifesi:
Müslim’in Sıhâh’ında geçen
bir hadisten hareketle Câbir b.Abdullah’ın (ö. 74/693-94)
Hac üzerine
küçük bir kitap yazdığı nakledilir. Hamidullah, bu müellifin o kitabına Rasul-ü
Ekrem’in Vedâ’ Haccı boyunca ef’âl ve harekâtı kadar, bu vesileyle irad ettiği
hutbeyi de yazmış olmasının pek ala mümkün olduğunu söylemektedir. Kaynaklar
Câbir’in Medine’de bir ders halkası kurduğunu ve orada talebelere hadis
okuttuğunu kaydederler.[14]
Talebesinden biri meşhur tarihçi
Vehb b. Münebbih’tir ve Câbir’in ona hadis yazdırdığı nakledilir. Bir diğer talebesi meşhur muhaddis Katâde’dir. Katâde: “Ben Câbir’in Sahife’sini Bakara suresinden
daha iyi bilirim “ demiştir. Bir başka
talebesi Süleyman İbn Kays el-Yeşkurî de Câbir tarafından nakledilen hadisleri
yazdığını söylerdi. Bunlara ilaveten Cabir’den ders alanlar ve O’nun
Sahife’sine müracaat edenler pek çoktu.[15]
Hadis sahifelerine sahip oldukları rivayet edilen
diğer sahâbîler ve sâhifeleri hususunda burada daha geniş bilgi vermeyeceğiz. Ancak
bu alanda diğer isimlerin kimler olduğunu söylemekle yetineceğiz:[16]
5. Halife Ebû
Bekir’in (ö.13/634) Topladıkları
6 Ömer b.
el-Hattâb’ın (ö.23/644) Topladıkları
6. Ali b.
Ebî Tâlib’in (ö.60/679-80) Sâhifesi
7. Semüre b.
Cündeb’in (ö.58/678 veya 60/680) Sâhifesi
8. Abdullah
b. Abbâs’in (ö.68/687-88) Sâhifesi
9. Abdullah
b. Ömer b. el-Hattâb’ın (ö.74/693-94) Sâhifesi
10. Sa‘d b.
Ubâde’nin (ö.15/635) Sâhifesi
11. Abdullah
b. Mes‘ûd’un (ö.32/652) Sâhifesi
12. Abdullah
b. Ebî Evfâ’nın (ö.87/706) Sâhifesi
B.
RASÛLULLAH DÖNEMİNDE RESMEN YAZILAN METİNLER
Yazılı hadis/sünnet sahifelerinin yanında Hz.
Peygamber’in Devlet Başkanı da olması ve başında bulunduğu yönetime ilişkin
halkının idari, kazai/yargısal, iktisadi, ticari, eğitim ve öğretim,
devletlerarası vb. her türlü işlerini idare etmesi bağlamında; icraatı,
kararları, verdiği emirler, hükümler ve talimatları bulunmaktadır. Bunlara
resmi yazılar diyoruz. Bu yazılara dair bilgileri şöylece sıralayabiliriz.
1.Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettikten sonra orada,
tebeasını Mekkeli Muhacirler’in, Medineli yeni Müslümanlar’ın (ensâr),
Yahudiler’in ve İslam’ı henüz kabul etmeyen Araplar’ın oluşturduğu bir şehir
devleti kurmuş ve bu devletin tâbi olacağı esasları belirten yazılı bir metin
hazırlamıştır. Metinde geçen, “kitab” ve “sahîfe” kelimeleri onun yazılı
olduğunu ifade eder. Birinci madde aynen şöyledir:
“Bu Allah’ın
Rasûlu Muhammed’den Kureyşli mümin ve Müslümanlarla Medineli mümin ve
Müslümanlar ve onları takip ve onlara iltihak edenler ve harbe katılan
Müslümanlar arasında muteber olan bir yazı (kitâb)dır.”[17]
Burada “kitap” kelimesi Arapça’da sadece yazılı
vesikalarda kullanılır. Metnin diğer yerlerinde de “sahife” ibaresi geçmektedir.[18]
2. Hz. Peygamber(AS), Medine’ye hicretinden kısa bir
zaman sonra, Müslümanlar’ın nüfus sayımını yaptırmıştır. Bununla ilgili hadis
şöyledir: “İslam’a girenlerin isimlerini bana yazın!”[19]
3. Hicret münasebetiyle Medine’ye yaptığı yolculuk
esnasında Hz. Peygamber tarafından Sürâka b. Mâlik el-Müdlicî’ye bir himaye
(emân) mektubu verilmişti.[20]
4. Hicretin birinci senesinde Medine’nin kuzeyinde
Cüheyne kabilesiyle bir dostluk ve ittifak antlaşması yapıldığı anlaşılıyor[21]
5. Hicretin ikinci (m. 623) yılında Damra kabilesi ile
yapılan bir antlaşmanın metnine sahibiz. Metin şöyle başlar: “Bu Allah’ın
Rasulü Muhammed’den Benû Damra için bir yazıdır.”[22]
6. Hudeybiye barışının yazılması esnasında (6/628)
çıkan münakaşayı biliyoruz. Rasûlullah bazı kelimelerin silinmesi için bizzat
emir vermiştir.[23]
7. Tebûk seferi (9/631) sonunda Dûmetü’l-Cendel hâkimi
Ukeydir Hz. Peygamber’le bir itaat antlaşması yapmış, Rasulüllah onu tırnağı
ile mühürlemiştir (Hatemehû bi Zufrihî).[24]
8. Hz. Peygamber (AS) tebliğ ettiği dinin neşri ve
duyurulması maksadıyla Bizans İmparatoru’na, İran Kisrası’na, Mısır Azizi’ne,
Habeşistan Necâşîsi’ne ve diğer hükümdarlara mektuplar yazmış ve onların İslam
dinine girmelerini istemiştir. Bu mektuplar birer yazılı vesikadır.[25]
9. Zeyd b. Sâbit Hz. Peygamber’in emri üzerine İbrânî
yazısını öğrenmiştir. Kaynaklar Zeyd b. Sâbit’in, Yahudi yazısını öğrendikten
sonra Rasûlullah’ın Yahudiler’e gönderdiği mektuplara aldığı cevapları O’na
okuduğunu kaydetmektedirler.[26]
10. Yine kaynaklar hicretin sekizinci (m. 629) yılında
Mekke’nin fethi münasebetiyle, Rasûlullah’ın, insanın hak ve vecibeleri ve
diğer meseleler hakkında bir nutuk irad ettiğini kaydederler. Bu nutku dinleyen
Ebû Şâh isminde bir İranlı, Hz. Peygamber’e hitaben “Yâ Rasûlallah, bana
bunları yazdır.” demiş. O da “Ebû Şâh için onları yazınız.”
buyurmuştur.[27]
11. Hz.Peygamber’in (AS) Amr b. Hazm ve diğer görevliler
için sadaka, diyetler ve sünen kitaplarını/yazılı metinlerini yazdırdığı
rivayet edilmiştir. Rasulüllah Amr b. Hazm’ı vahiy kâtibi olarak istihdam
etmiş, daha sonra da Yemen’e vali olarak göndermiştir. Diğer valiler gibi Amr
b. Hazm da takip edilecek idari siyaset hakkında Hz.Peygamber’den talimat
alırdı.[28] O bu
konuda diğerlerinden farklı bir iş yaptı; bu kıymetli vesikaları muhafaza etti.
Hatta onun yaptığı iş bununla da sınırlı kalmadı, Hz. Peygamber’den sadır olan
bu türden yirmi bir vesikayı da bir araya toplayarak kitap haline getirdi. Bu
kitap Rasulüllah dönemi vesikalarının yahut resmi yazılarının bir icmali gibi
nazar-ı itibara alınabilir. Amr b Hazm idari bir memuriyet yürüttüğü için bu
vesikaları yalnız elinde bulundurmak kolaylığına değil, onların kıymetlerini
hakkıyla takdir etmek anlayışına da sahipti. Büyük bir zekâya sahip olmasının
kazandırdığı bir zihniyetle hareket ederek eserinin de kendisiyle beraber
kaybolmaması için lâzım gelen tedbiri aldı ve bir araya topladığı bu vesikaları
gelecek nesillere intikal ettirdi. Hicretin üçüncü asrında, Pakistan’da bulunan
ve şimdiki adı Thatta olan Deybul şehrinin meşhur muhaddisi Ebû Ca’fer
ed-Deybulî tarafından bunun metni muhafaza edildi ve bize kadar geldi.. Böylece
Peygamber dönemine ait siyasi vesikaların ilk koleksiyonu meydana gelmiş
oldu. Bu eser, Suriye’li meşhur alim İbn Tûlûn (Tolun)’nun “İ‘lâmu’s-Sâilîn
an Kütübi Seyydi’l-Mürselîn” adı altında kendi eliyle kopya ettiği bir
el yazmasıdır ve Şam’da el-Mecmau’l-İlmî denilen Arap Akademisi’nde muhafaza
edilmektedir.[29]
[1] Mes’ûdi. et-Tenbîhu ve’l-İşrâf,
Kahire,1938, s.246
[2]
İbn
Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, Beyrut,Tarihsiz, III,83; İbn Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi’s Sahâbe, Kahire,
h.1323, I,10-11,63
[3] İbn Sa’d, II,14
[5] Müslim, Sahîh, Yer yok,
1955, 58: 10 (IV, 2298), nr. 3004.
[6] İbn Sa‘d, II, 373.
[7] Tirmizî, Sünen, Kahire
1968, 42: 12 (V, 40) nr. 2668; Ebû Dâvûd, 19: 3 (IV, 61), nr. 3646.
[8] Buhârî, Sahîh, Matbaa-i Âmire
baskısından ofset, İstanbul,1979, 3: 49 (I, 36), nr. 3.
[9] Ahmd İbn Hanbel, Müsned,
Beyrut, Tarihsiz. I, 171.
[10] Ahmd İbn Hanbel, A.g.e.,A.y.;M Accâc el-Hatîb, Sünnetin
Tesbiti, Çeviren, Mehmet Aydemir, İstanbul,2006 s.326-328
[11] İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî
Ma’rifeti’s-Sahâbe, Kahire, h.1286, III,233
[12] İbn Abdi’l-Berr, Câmiu
Beyâni’l-İlmi ve Fazlihi, Kahire 1975, s.95.
[13] Hamîdullâh, Mukaddime, Sîretu
İbn İshâk, Rabat,1976 baskısından ofset, Konya 1981, YA.
[15]
.Hamidullah, Muhtasar
Hadis Tarihi ve Sahifetü Hemmâm İbn Münebbih, Çev.: Kemal Kuşçu, İstanbul,1967,s.39-40
[16] Bu hususta geniş bilgi için bak. Hamidullah,
Muhtasar Hadis Tarihi, s.34-81; Muhammed Accâc el-Hatîb, Sünnetin
Tesbiti, s.279-352; Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, Ankara 1977, s.41-68.
[17] İbn Hişâm, es-Sîretu’n-Nebeviyye,
Mısır 1936, II, 147.
[18] İbn Hişâm, II, 149 vd.
[19] Buhârî, 56: 181, (IV, 33-34), nr.
1.
[20] İbn Hişâm, II, 135.
[21] İbn Hişam, II,245
[22] İbn Hişâm, II, 241; İbn Sa‘d, II,
8; Hamidullah, İslam Peygamberi, Çev. M. Sait Mutlu-Salih Tuğ, İstanbul 1966,
I, 286.
[23] İbn Hişâm, III, 331 vd.; Buhârî,
64: 35, (V, 67-68), nr. 24.
[24] İbn Sa‘d, II, 165; Kettânî, et-Terâtibu’l-İdâriyye,
Beyrut, I, 179.
[25] İbn Hişâm, IV, 254 vd.; Halebî, İnsânü’l-Uyûn
fî Sîreti’l-Emîn ve’l-Me’mûn, Beyrut 1980, III, 281-282
[26] Buhârî, , 93: 40 (I, 120), nr. 1;
Ebû Dâvûd, 19: 2, (V, 60), nr. 3645; Zehebî, Tezkiratü’l-Hüffâz,
Haydarabâd-Dekkân, 1956, I, 30-31; Kettânî, I, 202-202
[27]
Buhârî, 3: 39, (I, 36), nr. 2; Ebû Dâvûd, 19: 3, (IV, 62), nr. 3649; Tirmizî,
42: 12, (V, 39), nr. 2667.
[28]
Hamidullah. Mecmûatü’l-Vesâiki’s-Siyasiyye li’l-Ahdi’n Nebevî
ve’l-Hilâfeti’r-Râşide, Beyrut,1987, s.206-210 No:105
[29] Hamidullah, Muhtasar Hadis
Tarihi, s.39
0 yorum:
Yorum Gönder