Prof. Dr.
Adnan Demircan
Sembol olmuş
isimlerden biri Belʻam’dır. Önceleri iyi bir müminken daha sonra Hz. Musa
aleyhine hile tertiplediği cezalandırıldığı rivayet edilen bir kişidir.
Kur’ân-ı Kerim’de ismi zikredilmese de müfessirlerin çoğu aşağıdaki ayetlerde
ondan söz edildiğini rivayet ederler:
“Kendisine
ayetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine
taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat.
Dileseydik o ayetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o dünyaya saplanıp kaldı
da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine
varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp
solur. İşte bu, ayetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu
olayları anlat ki düşünsünler.”[1]
Ayetlerde sözü edilen
kişinin kimliği konusunda farklı görüşler vardır.[2]
Bel‘am’ın kıssası
Tevrat’ta en az iki ayrı rivayet halinde nakledilir ki bu rivayetler
birbirinden farklıdır (Sayılar, 22-24). Elohist denilen rivayete göre o Ârâmî
veya Amorî bir kâhindir. Tanrı’ya inanmakta ve O’ndan ilham almaktadır. Moab
Kralı Balak’ın İsrâiloğullarına lânet etmesi hususundaki ısrarlarını ancak
Tanrı tarafından müsaade edilince kabul eder (Sayılar, 22/5-21). Yahvist
denilen rivayete göre ise o Midyanlı (Medyen) bir kâhin olup (Sayılar, 31/8)
Balak’ın davetine Tanrı’nın izni olmaksızın icabet etmiştir (Sayılar,
22/22-34).[3]
“İsrailliler yollarına
devam ederek Moav ovalarında, Şeria Irmağı'nın doğusunda, Eriha karşısında konakladılar. Sippor oğlu Balak İsraillilerin Amorlulara neler yaptığını
duydu. İsrail halkı
kalabalık olduğundan, Moavlılar onlardan korkarak yılgıya düştü. Midyan ileri
gelenlerine,
-Öküz kırda nasıl otu
yiyip tüketirse, bu topluluk da çevremizdeki her şeyi yiyip bitirecek, dediler.
O sırada Sippor oğlu
Balak Moav Kralı'ydı. Balak, Beor oğlu Balam'ı çağırmak için ulaklar gönderdi. Balam Fırat
Irmağı kıyısında, Amav ülkesindeki Petor'da yaşıyordu. Balak şöyle dedi:
-Mısır'dan çıkıp yeryüzünü kaplayan bir halk yanı
başıma yerleşti. Lütfen gel de benden daha güçlü olan bu halka benim için lanet
oku. Olur ki, onları yener, ülkeden kovarız. Çünkü senin kutsadığın kişinin
kutsanacağını, lanetlediğin kişinin lanetleneceğini biliyorum.
Moav ve Midyan ileri
gelenleri falcılık ücretini alıp gittiler. Balam'a varınca Balak'ın bildirisini
ona ilettiler. Balam onlara,
-Geceyi burada geçirin.
“RAB'bin bana söyleyecekleri uyarınca size yanıt vereceğim, dedi.
Bunun üzerine Moav
önderleri geceyi Balam'ın yanında geçirdiler. Tanrı Balam'a gelip,
-Evinde kalan bu
adamlar kim, diye sordu.
Balam Tanrı'yı şöyle
yanıtladı:
-Sippor oğlu Moav
Kralı Balak bana şu bildiriyi gönderdi: 'Mısır'dan çıkan halk yeryüzünü
kapladı. Gel de benim için onlara lanet oku. Olur ki, onlarla savaşmaya gücüm
yeter, onları kovarım.’
Ama Tanrı Balam'a,
-Onlarla gitme! Bu
halka lanet okuma, onlar kutsanmış halktır, dedi.
Sabah Balam kalktı,
Balak'ın önderlerine,
-Ülkenize dönün. Çünkü
RAB sizinle gelmeme izin vermiyor, dedi.
Moav önderleri dönüp
Balak'a,
-Balam bizimle gelmedi,
dediler.
Bunun üzerine Balak
ilk gidenlerden daha çok ve daha saygın başka önderler gönderdi. Balam'a gidip
şöyle dediler:
-Sippor oğlu Balak
diyor ki, 'Lütfen yanıma gelmene engel olan hiçbir şeye izin verme. Çünkü seni
fazlasıyla ödüllendireceğim, ne istersen yapacağım. Ne olur, gel, benim için bu
halka lanet oku.’
Balam Balak'ın
ulaklarına şu yanıtı verdi:
-Balak sarayını
altınla, gümüşle doldurup bana verse bile, Tanrım RAB'bin buyruğundan öte küçük
büyük hiçbir şey yapamam. Lütfen siz de bu gece burada kalın, RAB'bin bana
başka bir diyeceği var mı öğreneyim.
O gece Tanrı Balam'a
gelip,
-Madem bu adamlar seni
çağırmaya gelmiş, onlarla git; ancak sana ne söylersem onu yap, dedi.
Balam sabah kalkıp
eşeğine palan vurdu, Moav önderleriyle birlikte gitti. Tanrı onun gidişine
öfkelendi. RAB'bin meleği engel olmak için yoluna dikildi. Balam eşeğine
binmişti, yanında iki uşağı vardı. Eşek, yalın kılıç yolda durmakta olan
RAB'bin meleğini görünce, yoldan sapıp tarlaya girdi. Balam yola döndürmek için
eşeği dövdü. RAB'bin meleği iki bağın arasında iki yanı duvarlı dar bir yolda
durdu. Eşek RAB'bin meleğini görünce duvara sıkıştı, Balam'ın ayağını ezdi.
Balam eşeği yine dövdü. RAB'bin meleği ilerledi, sağa sola dönüşü olmayan dar
bir yerde durdu. Eşek RAB'bin meleğini görünce, Balam'ın altında yıkıldı. Balam
öfkelendi, değneğiyle eşeği dövdü. Bunun üzerine RAB eşeği konuşturdu. Eşek
Balam'a,
-Sana ne yaptım ki, üç
kez beni böyle dövdün, diye sordu.
Balam,
-Benimle alay
ediyorsun. Elimde kılıç olsaydı, seni hemen öldürürdüm, diye yanıtladı.
Eşek,
-Bugüne dek hep
üzerine bindiğin eşek değil miyim ben? Daha önce sana hiç böyle davrandım mı,
dedi.
Balam,
-Hayır, diye
yanıtladı.
Bundan sonra RAB
Balam'ın gözlerini açtı. Balam yalın kılıç yolda durmakta olan RAB'bin meleğini
gördü, eğilip yüzüstü yere kapandı. RAB'bin meleği,
-Neden üç kez eşeğini
dövdün? Ben seni engellemeye geldim. Çünkü gittiğin yol seni yıkıma götürüyor.
Eşek beni gördü, üç kez önümden saptı. Eğer yoldan sapmasaydı, seni öldürür,
onu sağ bırakırdım, dedi.
Balam RAB'bin
meleğine,
-Günah işledim. Beni
engellemek için yolda dikildiğini anlamadım. Uygun görmüyorsan şimdi evime
döneyim, dedi.
RAB'bin meleği,
-Adamlarla git. Ama
yalnız sana söyleyeceklerimi söyleyeceksin, dedi.”
Böylece Balam,
Balak'ın önderleriyle gitti. Balak Balam'ın geldiğini duyunca, onu karşılamak
için Arnon kıyısında, sınırın en uzak köşesindeki Moav
Kenti'ne gitti. Balam'a,
-Seni çağırmak için
adam gönderdiğimde neden gelmedin? Seni ödüllendirmeye gücüm yetmez mi, dedi.
Balam,
-İşte şimdi geldim. Ama
ne diyebilirim ki? Ancak Tanrı'nın bana buyurduklarını söyleyeceğim, diye
yanıtladı.
Bundan sonra Balam
Balak'la yola çıkarak Kiryat-Husot'a gitti. Balak sığırlar, davarlar kurban
etti, Balam'la yanındaki önderlere et gönderdi. Sabah Balak Balam'ı Bamot-Baal'a çıkardı. Balam oradan İsrail halkının bir
kesimini görebildi.”[4]
“Balam Balak'a,
-Burada benim için
yedi sunak kur ve yedi boğayla yedi koç hazırla, dedi.
Balak onun dediğini
yaptı. Balak'la Balam her sunağın üstünde birer boğayla koç sundular. Sonra
Balam Balak'a,
-Ben az öteye
gideceğim, sen yakmalık sununun yanında bekle. Olur ki, RAB karşıma çıkar. Bana
ne açıklarsa, sana bildiririm, dedi.
Sonra çıplak bir
tepeye çıktı. Tanrı Balam'a göründü. Balam Tanrı'ya,
-Yedi sunak kurdum,
her sunağın üstünde birer boğayla koç sundum, dedi.
RAB Balam'a ne
söylemesi gerektiğini bildirerek,
-Balak’a git, ona şu
haberi ilet, dedi.
Böylece Balam Balak'ın
yanına döndü. Onun Moav önderleriyle birlikte yakmalık sunusunun
yanında durduğunu gördü. Sonra şu bildiriyi iletti:
-Balak beni Aram'dan, Moav Kralı beni doğu dağlarından
getirdi. 'Gel, benim için Yakub soyuna
lanet oku. Gel, İsrail'in yıkımını dile.’ dedi. Tanrı'nın
lanetlemediğini ben nasıl lanetlerim? RAB'bin yıkımını istemediği kişinin
yıkımını ben nasıl isteyebilirim? Kayaların doruğundan görüyorum onları, tepelerden
bakıyorum onlara. Tek başına yaşayan, uluslardan kendini soyutlayan bir halk
görüyorum. Kim Yakub soyunun tozunu ve İsrail'in dörtte birini sayabilir? Doğru
kişilerin ölümüyle öleyim, Sonum onlarınki gibi olsun!
Balak Balam'a,
-Bana ne yaptın? Düşmanlarıma
lanet okuyasın diye seni getirdim. Oysa sen onları kutsadın, dedi.
Balam,
-Ben ancak RAB'bin
söylememi istediği şeyleri söylemeliyim, diye yanıtladı.
Bunun üzerine Balak,
-Ne olur, benimle gel.
Onları görebileceğin başka bir yere gidelim. Onların hepsini görmeyeceksin, bir
kesimini göreceksin. Oradan onlara benim için lanet oku, dedi
Böylece Balak Balam'ı
Pisga Dağı'ndaki Gözcüler Yaylası'na götürdü. Orada yedi sunak kurdu, her
sunağın üstünde birer boğayla koç sundu. Balam Balak'a,
-Az ötede RAB'be
danışacağım, sen burada yakmalık sununun yanında bekle, dedi.
RAB Balam'a göründü,
ne söylemesi gerektiğini bildirerek,
-Balak'a git, ona şu
haberi ilet, dedi.
Böylece Balam Balak'ın
yanına döndü, onun Moav önderleriyle birlikte yakmalık sunusunun yanında
durduğunu gördü. Balak,
-RAB ne dedi, diye
sordu.
Balam şu bildiriyi
iletti:
-Ey Balak, uyan ve
dinle; Ey Sippor oğlu, bana kulak ver. Tanrı insan değil ki, yalan söylesin; insan
soyundan değil ki, düşüncesini değiştirsin. O söyler de yapmaz mı? Söz verir de
yerine getirmez mi? Kutsamak için bana buyruk verildi; O kutsadı, ben
değiştiremem. Yakub soyunda suç bulunmadı, Ne de İsrail'de kötülük. Tanrıları
RAB aralarındadır, aralarındaki kral olarak adına sevinç çığlıkları atıyorlar.
Tanrı onları Mısır'dan çıkardı, O'nun yaban öküzü gibi gücü var.
Yakub soyuna yapılan büyü tutmaz; İsrail'e karşı falcılık etkili olmaz. Şimdi Yakub
ve İsrail için, 'Tanrı neler yaptı!’ denecek. İşte halk bir dişi aslan gibi
uyanıyor. Avını yiyip bitirmedikçe, öldürülenlerin kanını içmedikçe rahat
etmeyen aslan gibi kalkıyor.
Bunun üzerine Balak,
-Onlara ne lanet oku,
ne de onları kutsa, dedi.
Balam,
-RAB ne derse onu yapmalıyım
dememiş miydim sana, diye yanıtladı.
Sonra Balak Balam'a,
-Ne olur, gel, seni
başka bir yere götüreyim. Olur ki, Tanrı oradan benim için onlara lanet okumana
izin verir, dedi.
Böylece Balam'ı çöle
bakan Peor Dağı'nın tepesine götürdü.
Balam,
-Burada benim için
yedi sunak kurup yedi boğayla yedi koç hazırla, dedi.
Balak onun dediğini
yaptı, her sunağın üstünde birer boğayla koç sundu.”[5]
“Balam, RAB'bin İsrail halkını
kutsamaktan hoşnut olduğunu anlayınca, önceden yaptığı gibi gidip fala
başvurmadı, yüzünü çöle çevirdi. Baktı, İsrail'in oymak oymak yerleştiğini
gördü. Tanrı'nın Ruhu onun üzerine inince, şu bildiriyi iletti:
-Beor oğlu Balam, gözü açılmış olan, Tanrı'nın sözlerini
duyan, Her Şeye Gücü Yeten'in görümlerini gören, yere kapanan, Tanrı'nın
gözlerini açtığı kişi bildiriyor: 'Ey Yakub soyu,
çadırların, ey İsrail, konutların ne güzel! Yayılıyorlar vadiler gibi, ırmak
kıyısında bahçeler gibi, RAB'bin diktiği öd ağaçları gibi, su kıyısındaki sedir
ağaçları gibi. Kovalarından sular akacak, tohumları bol suyla sulanacak.
Kralları Agak'tan büyük olacak, krallığı yüceltilecek.
Tanrı onları Mısır'dan çıkardı, O'nun yaban öküzü gibi gücü var.
Düşmanı olan ulusları yiyip bitirecek, kemiklerini parçalayacak, oklarıyla
onları deşecekler. Aslan gibi, dişi aslan gibi yere çömelir, yatarlar. Kim
onları uyandırmaya cesaret edebilir? Seni kutsayan kutsansın, seni lanetleyen
lanetlensin!
Balam'a öfkelenen
Balak ellerini birbirine vurarak,
-Düşmanlarıma lanet
okuyasın diye seni çağırdım. Oysa üç kez onları kutsadın. Haydi, hemen evine
dön! Seni ödüllendireceğimi söylemiştim. Ama RAB seni ödül almaktan yoksun
bıraktı, dedi.
Balam şöyle karşılık
verdi:
-Bana gönderdiğin
ulaklara, ‘Balak sarayını altınla, gümüşle doldurup bana verse bile, RAB'bin
buyruğundan öte iyi kötü hiçbir şey yapamam. Ancak RAB ne derse onu söylerim
dememiş miydim? İşte şimdi halkıma dönüyorum. Gel, bu halkın gelecekte halkına
neler yapacağını sana bildireyim.
Sonra Balam şu
bildiriyi iletti:
-Beor oğlu Balam, gözü
açılmış olan, Tanrı'nın sözlerini duyan, Yüceler Yücesi'nin bilgisine kavuşan,
Her Şeye Gücü Yeten'in görümlerini gören, yere kapanan, Tanrı'nın gözlerini
açtığı kişi bildiriyor: 'Onu görüyorum, ama şimdilik değil, ona bakıyorum, ama
yakından değil. Yakub soyundan bir yıldız çıkacak, İsrail'den bir önder
yükselecek. Moavlılar'ın alınlarını, Şetoğullarının başlarını
ezecek. Düşmanı olan Edom ele
geçirilecek, Evet, Seir alınacak, Ama İsrail güçlenecek. Yakub
soyundan gelen kişi önderlik edecek, kentte sağ kalanları yok edecek.
Balam Amaleklileri
görünce şu bildiriyi iletti:
-Amalek halkı
uluslararasında birinciydi, Ama sonu yıkım olacak.
Kenlileri görünce de
şu bildiriyi iletti:
-Yaşadığınız yer
güvenli, yuvanız kayalarda kurulmuş; Ama ey Kenliler, Asurlular sizi
tutsak edince, yanıp yok olacaksınız.
Balam bildirisini
iletmeyi sürdürdü:
-Ah, bunu yapan
Tanrı'ysa, kim sağ kalabilir? Kittim [Kıbrıs] kıyılarından gemiler gelecek, Asur'la Ever'i dize getirecekler, Kendileri de yıkıma
uğrayacak.
Bundan sonra Balam
kalkıp evine döndü, Balak da kendi yoluna gitti.”[6]
İsrailliler Şittim`de
yaşarken, erkekleri Moavlı kadınlarla zina etmeye başladı. Bu kadınlar
kendi ilahlarına kurban sunarken İsraillileri de çağırdılar. İsrail halkı
yiyeceklerden yedi ve onların ilahlarına taptı. Böylece Baal-Peor`a
bağlandılar. RAB bu yüzden onlara öfkelendi. Musa`ya,
-Bu halkın bütün
önderlerini gündüz benim önümde öldür. Öyle ki, İsrail halkına öfkem yatışsın,
dedi.
Bunun üzerine Musa İsrail
yargıçlarına,
-Her biriniz kendi
adamlarınız arasında Baal-Peor`a bağlanmış olanları öldürün, dedi.
O sırada İsrailli bir
adam geldi, Musa`nın ve Buluşma Çadırı`nın girişinde ağlayan İsrail
topluluğunun gözü önünde kardeşine Midyanlı bir kadın getirdi. Bunu gören
Kâhin Harun oğlu Elazar oğlu Pinehas topluluktan ayrılıp eline bir mızrak
aldı. İsrailli`nin ardına düşerek çadıra girdi ve mızrağı ikisine birden
sapladı. Mızrak hem İsrailli`nin, hem de Midyanlı kadının karnını delip geçti.
Böylece İsrail`i yok eden hastalık dindi. Hastalıktan ölenlerin sayısı 24
000 kişiydi.
RAB Musa`ya şöyle
dedi:
Kâhin Harun oğlu
Elazar oğlu Pinehas İsrail halkına öfkemin dinmesine neden oldu. Çünkü o,
aralarında benim adıma büyük kıskançlık duydu. Bu yüzden onları kıskançlıktan
büsbütün yok etmedim.
Ona de ki:
-Onunla bir esenlik
antlaşması yapacağım. Kendisi ve soyundan gelenler için kalıcı bir kâhinlik
antlaşması olacak bu. Çünkü o Tanrısı için kıskançlık duydu ve İsrail halkının
günahlarını bağışlattı.
Midyanlı kadınla
birlikte öldürülen İsrailli, Şimonoğulları`nın bir aile başıydı ve adı Salu
oğlu Zimri`ydi. Öldürülen kadın ise Midyanlı bir aile başı olan Sur`un kızı
Kozbi`ydi. RAB Musa`ya,
-Midyanlılar`ı düşman
say ve yok et, dedi.
Çünkü Peor olayında ve
bunun sonucunda ölümcül hastalık çıktığı gün öldürülen kız kardeşleri Midyanlı
önderin kızı Kozbi olayında kurdukları tuzaklarla sizi aldatarak düşmanca
davrandılar.[7]
“RAB Musa`ya,
-Midyanlılardan
İsraillilerin öcünü al; sonra ölüp atalarına kavuşacaksın, dedi.
Bunun üzerine Musa
halka,
-Midyanlılar`a karşı
savaşmak ve onlardan RAB`bin öcünü almak üzere aranızdan adamlar silahlandırın.
Savaşa İsrail`in her oymağından bin kişi gönderin, dedi.
Böylece İsrail`in her
oymağından biner kişi olmak üzere 12.000 kişi seçilip savaşa
hazırlandı. Musa onları -her oymaktan biner kişiyi- ve Kâhin Elazar oğlu
Pinehas`ı savaşa gönderdi. Pinehas yanına kutsal yere ait bazı eşyaları ve
çağrı borazanlarını aldı. RAB`bin Musa`ya verdiği buyruk uyarınca,
Midyanlılar`a savaş açıp bütün erkekleri öldürdüler. Öldürdükleri arasında
beş Midyan kralı -Evi, Rekem, Sur, Hur ve Reva- da vardı. Beor oğlu Balam`ı da
kılıçla öldürdüler. Midyanlı kadınlarla çocuklarını tutsak alıp bütün
hayvanlarını, sürülerini, mallarını yağmaladılar. Midyanlılar`ın yaşadığı
bütün kentleri, obaları ateşe verdiler. İnsanları, hayvanları, yağmalanmış
bütün malları yanlarına aldılar. Tutsaklarla yağmalanmış malları Şeria
Irmağı`nın yanında, Eriha karşısında, Moav ovalarındaki ordugâhta konaklayan
Musa`yla Kâhin Elazar`a ve İsrail topluluğuna getirdiler. Musa, Kâhin
Elazar ve topluluğun önderleri onları karşılamak için ordugâhın dışına
çıktılar. Musa savaştan dönen ordu komutanlarına -binbaşılara,
yüzbaşılara- öfkelendi. Onlara,
-Bütün kadınları sağ
mı bıraktınız? Bu kadınlar Balam`ın verdiği öğüde uyarak Peor olayında
İsraillilerin RAB`be ihanet etmesine neden oldular. Bu yüzden RAB`bin topluluğu
arasında ölümcül hastalık baş gösterdi. Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle
yatmış kadınları öldürün. Yalnız erkekle yatmamış genç kızları kendiniz için
sağ bırakın. Aranızda birini öldüren ya da öldürülen birine dokunan herkes yedi
gün ordugâhın dışında kalsın. Üçüncü ve yedinci gün kendinizi de tutsaklarınızı
da günahtan arındıracaksınız. Her giysiyi, deriden, keçi kılından, tahtadan
yapılmış her nesneyi arındıracaksınız, dedi.
Bundan sonra Kâhin Elazar,
savaştan dönen askerlere,
-RAB`bin Musa`ya
buyurduğu yasanın kuralı şudur: Altını, gümüşü, tuncu, demiri, kalayı, kurşunu
-ateşe dayanıklı her nesneyi- ateşten geçireceksiniz; ancak bundan sonra temiz
sayılacak. Ayrıca temizlenme suyuyla da arındıracaksınız. Ateşe dayanıklı
olmayan nesneleri sudan geçireceksiniz. Yedinci gün giysilerinizi yıkayın.
Böylece temiz sayılacaksınız. Sonra ordugâha girebilirsiniz, dedi.”[8]
Kaynaklarımızda Belʻam
hakkında yer alan rivayetlerin yukarıda naklettiğimiz Tevrat anlatımına
dayandığı söylenebilir. Ancak hikâyenin bizim kültürümüzde biraz değişerek nakledildiği
anlaşılmaktadır.
Taberî’de nakledilen
bir rivayette Belʻam hakkında şu ayrıntılara yer verilir:
“Belʻam, kendisine
nübüvvet verilen, duası kabul olunan bir kimseydi. Musa Belʻam’ın ikamet ettiği
yeri -ya da Şam’ı- ele geçirmek üzere harekete geçti. İnsanlar ondan çok
korktular. Bunun üzerine Belʻam’a giderek,
-Bu adam ve ordusuna
beddua et, dediler.
-Rabbim’den izin
almadan onlara beddua edemem, dedi.
Onlara beddua
edebilmek için izin isteyince kendisine,
-Onlara beddua etme!
Onlar benim kullarımdır ve aralarında nebileri bulunmaktadır, dendi.
Kavmine,
-Onlara beddua
hususunda Rabbimden izin istedim, ancak onlara beddua etmem yasaklandı, dedi.
Ona bir hediye
verdiler; o da onu kabul etti. Sonra ona tekrar giderek,
-Onlara beddua et,
dediler.
-İzin almam lazım,
dedi.
İzin istedi, ancak kendisine
cevap verilmedi. Bunun üzerine kendisine,
-Eğer Rabbin onlara
beddua etmeni istemesiydi, ilk seferinde sana beddua etmeyi yasakladığı gibi
yasaklardı, dediler.
Bunun üzerine onlara
beddua etti. Onlara beddua edince, dilinden kavmi için dua çıktı. Kavminin
zafer kazanması için dua etmek isterken Musa ve ordusunun zafer kazanması için
dua etti. Ona,
-Senin bize beddua
ettiğini görüyoruz!
-Dilimden başka sözler
dökülemiyor. Ona beddua edersem, bedduama cevap verilmez. Ancak helak
olmalarına sağlayabilecek bir yol hususunda size fikir vereceğim. Allah zinadan
nefret eder. Eğer zina ederlerse helak olurlar. Böylece Allah’ın onları helak
edeceğini umuyorum. Onları karşılamak üzere kadınları gönderin. Onlar yolculuk
yapan bir topluluktur. Böylece zina edip helak olabilirler, dedi.
Kavmi onun dediklerini
yaptı. Onları karşılamak üzere kadınları gönderdiler. Kralın bir kızı vardı. Güzelliği
dillere destan biriydi. Babası ya da Belʻam şöyle dedi:
-Musa dışında kimsenin
sana dokunmasına izin verme!
Kadınlarla erkekler
zina ettiler. İsrailoğullarının boylarından bir boyun lideri kadına giderek
onunla beraber olmak istedi. Kadın,
-Sadece Musa’nın
benimle beraber olmasına izin veririm, dedi.
Adam,
-Benim kavmim içindeki
konumum şöyle şöyledir. Durum ise böyle böyledir.
Babasından nasıl
davranması gerektiği hususunda görüş sormak için haber gönderdi. O sırada
Harunoğullarından elinde mızrak olan biri gelip onları öldürmek üzere geldi.
Allah kendisine onların hakkından gelecek gücü verdi. Onları mızrağının ucunda
kaldırdı. İnsanlar onları gördü.
Allah onlara veba
hastalığını musallat etti. Onlardan yetmiş bin kişi öldü.
Belʻam, eşeğine
binerek Fülûl’a gitti. Ancak burada eşeğini dövdüğü halde eşek yerinden
kımıldamadı. Eşek dile gelerek,
-Beni neden
dövüyorsun? Önündekini görmüyor musun, dedi.
Bakınca şeytanı gördü.
Eşeğinden inerek ona secde etti. Yüce Allah onun hakkında şöyle buyurdu: “Kendisine
ayetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine
taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat.” (Aʻrâf
7/175).[9]
Olay, Taberî’nin
naklettiği bu rivayetin dışında bazı farklı anlatımlarla da anlatılmaktadır.
Sonuç olarak hikâyede söz konusu edilen Belʻam, dünyevî çıkarlar için Allah’a
itaatsizlik edenlerin örneği olarak zikredilmektedir. Modern dönemde birçok
kişi ya da grubun kendilerince muhalif gördükleri kişileri Belʻam olmakla, ya
da Belʻamlaşmakla itham ettiklerini ve bu hikâye üzerinden bir algı oluşturduklarını
görüyoruz.
[1]
Aʻrâf 7/175-176.
[2]
Taberî, Tefsîr, XIII, 252.
[4] Tevrat, “Çölde Sayım”, 22/1-41.
[5] Tevrat, “Çölde Sayım”, 23/1-30.
[6] Tevrat, “Çölde Sayım”, 24/1-25.
[7]
Tevrat, “Çölde Sayım”, 25/1-18.
[8] Tevrat, “Çölde Sayım”, 31/1-24.
[9]
Taberî, XIII, 262.
0 yorum:
Yorum Gönder