28 Şubat 2017 Salı

Tevrat’ta Belʻam’ın Hikâyesi


Prof. Dr. Adnan Demircan
Sembol olmuş isimlerden biri Belʻam’dır. Önceleri iyi bir müminken daha sonra Hz. Musa aleyhine hile tertiplediği cezalandırıldığı rivayet edilen bir kişidir. Kur’ân-ı Kerim’de ismi zikredilmese de müfessirlerin çoğu aşağıdaki ayetlerde ondan söz edildiğini rivayet ederler:
Kendisine ayetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat. Dileseydik o ayetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, ayetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler.[1]
Ayetlerde sözü edilen kişinin kimliği konusunda farklı görüşler vardır.[2]
Bel‘am’ın kıssası Tevrat’ta en az iki ayrı rivayet halinde nakledilir ki bu rivayetler birbirinden farklıdır (Sayılar, 22-24). Elohist denilen rivayete göre o Ârâmî veya Amorî bir kâhindir. Tanrı’ya inanmakta ve O’ndan ilham almaktadır. Moab Kralı Balak’ın İsrâiloğullarına lânet etmesi hususundaki ısrarlarını ancak Tanrı tarafından müsaade edilince kabul eder (Sayılar, 22/5-21). Yahvist denilen rivayete göre ise o Midyanlı (Medyen) bir kâhin olup (Sayılar, 31/8) Balak’ın davetine Tanrı’nın izni olmaksızın icabet etmiştir (Sayılar, 22/22-34).[3]
“İsrailliler yollarına devam ederek Moav ovalarında, Şeria Irmağı'nın doğusunda, Eriha karşısında konakladılar. Sippor oğlu Balak İsraillilerin Amorlulara neler yaptığını duydu. İsrail halkı kalabalık olduğundan, Moavlılar onlardan korkarak yılgıya düştü. Midyan ileri gelenlerine,
-Öküz kırda nasıl otu yiyip tüketirse, bu topluluk da çevremizdeki her şeyi yiyip bitirecek, dediler.
O sırada Sippor oğlu Balak Moav Kralı'ydı. Balak, Beor oğlu Balam'ı çağırmak için ulaklar gönderdi. Balam Fırat Irmağı kıyısında, Amav ülkesindeki Petor'da yaşıyordu. Balak şöyle dedi:
-Mısır'dan çıkıp yeryüzünü kaplayan bir halk yanı başıma yerleşti. Lütfen gel de benden daha güçlü olan bu halka benim için lanet oku. Olur ki, onları yener, ülkeden kovarız. Çünkü senin kutsadığın kişinin kutsanacağını, lanetlediğin kişinin lanetleneceğini biliyorum.
Moav ve Midyan ileri gelenleri falcılık ücretini alıp gittiler. Balam'a varınca Balak'ın bildirisini ona ilettiler. Balam onlara,
-Geceyi burada geçirin. “RAB'bin bana söyleyecekleri uyarınca size yanıt vereceğim, dedi.
Bunun üzerine Moav önderleri geceyi Balam'ın yanında geçirdiler. Tanrı Balam'a gelip,
-Evinde kalan bu adamlar kim, diye sordu.
Balam Tanrı'yı şöyle yanıtladı:
-Sippor oğlu Moav Kralı Balak bana şu bildiriyi gönderdi: 'Mısır'dan çıkan halk yeryüzünü kapladı. Gel de benim için onlara lanet oku. Olur ki, onlarla savaşmaya gücüm yeter, onları kovarım.’
Ama Tanrı Balam'a,
-Onlarla gitme! Bu halka lanet okuma, onlar kutsanmış halktır, dedi.
Sabah Balam kalktı, Balak'ın önderlerine,
-Ülkenize dönün. Çünkü RAB sizinle gelmeme izin vermiyor, dedi.
Moav önderleri dönüp Balak'a,
-Balam bizimle gelmedi, dediler.
Bunun üzerine Balak ilk gidenlerden daha çok ve daha saygın başka önderler gönderdi. Balam'a gidip şöyle dediler:
-Sippor oğlu Balak diyor ki, 'Lütfen yanıma gelmene engel olan hiçbir şeye izin verme. Çünkü seni fazlasıyla ödüllendireceğim, ne istersen yapacağım. Ne olur, gel, benim için bu halka lanet oku.’
Balam Balak'ın ulaklarına şu yanıtı verdi:
-Balak sarayını altınla, gümüşle doldurup bana verse bile, Tanrım RAB'bin buyruğundan öte küçük büyük hiçbir şey yapamam. Lütfen siz de bu gece burada kalın, RAB'bin bana başka bir diyeceği var mı öğreneyim.
O gece Tanrı Balam'a gelip,
-Madem bu adamlar seni çağırmaya gelmiş, onlarla git; ancak sana ne söylersem onu yap, dedi.
Balam sabah kalkıp eşeğine palan vurdu, Moav önderleriyle birlikte gitti. Tanrı onun gidişine öfkelendi. RAB'bin meleği engel olmak için yoluna dikildi. Balam eşeğine binmişti, yanında iki uşağı vardı. Eşek, yalın kılıç yolda durmakta olan RAB'bin meleğini görünce, yoldan sapıp tarlaya girdi. Balam yola döndürmek için eşeği dövdü. RAB'bin meleği iki bağın arasında iki yanı duvarlı dar bir yolda durdu. Eşek RAB'bin meleğini görünce duvara sıkıştı, Balam'ın ayağını ezdi. Balam eşeği yine dövdü. RAB'bin meleği ilerledi, sağa sola dönüşü olmayan dar bir yerde durdu. Eşek RAB'bin meleğini görünce, Balam'ın altında yıkıldı. Balam öfkelendi, değneğiyle eşeği dövdü. Bunun üzerine RAB eşeği konuşturdu. Eşek Balam'a,
-Sana ne yaptım ki, üç kez beni böyle dövdün, diye sordu.
Balam,
-Benimle alay ediyorsun. Elimde kılıç olsaydı, seni hemen öldürürdüm, diye yanıtladı.
Eşek,
-Bugüne dek hep üzerine bindiğin eşek değil miyim ben? Daha önce sana hiç böyle davrandım mı, dedi.
Balam,
-Hayır, diye yanıtladı.
Bundan sonra RAB Balam'ın gözlerini açtı. Balam yalın kılıç yolda durmakta olan RAB'bin meleğini gördü, eğilip yüzüstü yere kapandı. RAB'bin meleği,
-Neden üç kez eşeğini dövdün? Ben seni engellemeye geldim. Çünkü gittiğin yol seni yıkıma götürüyor. Eşek beni gördü, üç kez önümden saptı. Eğer yoldan sapmasaydı, seni öldürür, onu sağ bırakırdım, dedi.
Balam RAB'bin meleğine,
-Günah işledim. Beni engellemek için yolda dikildiğini anlamadım. Uygun görmüyorsan şimdi evime döneyim, dedi.
RAB'bin meleği,
-Adamlarla git. Ama yalnız sana söyleyeceklerimi söyleyeceksin, dedi.”
Böylece Balam, Balak'ın önderleriyle gitti. Balak Balam'ın geldiğini duyunca, onu karşılamak için Arnon kıyısında, sınırın en uzak köşesindeki Moav Kenti'ne gitti. Balam'a,
-Seni çağırmak için adam gönderdiğimde neden gelmedin? Seni ödüllendirmeye gücüm yetmez mi, dedi.
Balam,
-İşte şimdi geldim. Ama ne diyebilirim ki? Ancak Tanrı'nın bana buyurduklarını söyleyeceğim, diye yanıtladı.
Bundan sonra Balam Balak'la yola çıkarak Kiryat-Husot'a gitti. Balak sığırlar, davarlar kurban etti, Balam'la yanındaki önderlere et gönderdi. Sabah Balak Balam'ı Bamot-Baal'a çıkardı. Balam oradan İsrail halkının bir kesimini görebildi.”[4]
“Balam Balak'a,
-Burada benim için yedi sunak kur ve yedi boğayla yedi koç hazırla, dedi.
Balak onun dediğini yaptı. Balak'la Balam her sunağın üstünde birer boğayla koç sundular. Sonra Balam Balak'a,
-Ben az öteye gideceğim, sen yakmalık sununun yanında bekle. Olur ki, RAB karşıma çıkar. Bana ne açıklarsa, sana bildiririm, dedi.
Sonra çıplak bir tepeye çıktı. Tanrı Balam'a göründü. Balam Tanrı'ya,
-Yedi sunak kurdum, her sunağın üstünde birer boğayla koç sundum, dedi.
RAB Balam'a ne söylemesi gerektiğini bildirerek,
-Balak’a git, ona şu haberi ilet, dedi.
Böylece Balam Balak'ın yanına döndü. Onun Moav önderleriyle birlikte yakmalık sunusunun yanında durduğunu gördü. Sonra şu bildiriyi iletti:
-Balak beni Aram'dan, Moav Kralı beni doğu dağlarından getirdi. 'Gel, benim için Yakub soyuna lanet oku. Gel, İsrail'in yıkımını dile.’ dedi. Tanrı'nın lanetlemediğini ben nasıl lanetlerim? RAB'bin yıkımını istemediği kişinin yıkımını ben nasıl isteyebilirim? Kayaların doruğundan görüyorum onları, tepelerden bakıyorum onlara. Tek başına yaşayan, uluslardan kendini soyutlayan bir halk görüyorum. Kim Yakub soyunun tozunu ve İsrail'in dörtte birini sayabilir? Doğru kişilerin ölümüyle öleyim, Sonum onlarınki gibi olsun!
Balak Balam'a,
-Bana ne yaptın? Düşmanlarıma lanet okuyasın diye seni getirdim. Oysa sen onları kutsadın, dedi.
Balam,
-Ben ancak RAB'bin söylememi istediği şeyleri söylemeliyim, diye yanıtladı.
Bunun üzerine Balak,
-Ne olur, benimle gel. Onları görebileceğin başka bir yere gidelim. Onların hepsini görmeyeceksin, bir kesimini göreceksin. Oradan onlara benim için lanet oku, dedi
Böylece Balak Balam'ı Pisga Dağı'ndaki Gözcüler Yaylası'na götürdü. Orada yedi sunak kurdu, her sunağın üstünde birer boğayla koç sundu. Balam Balak'a,
-Az ötede RAB'be danışacağım, sen burada yakmalık sununun yanında bekle, dedi.
RAB Balam'a göründü, ne söylemesi gerektiğini bildirerek,
-Balak'a git, ona şu haberi ilet, dedi.
Böylece Balam Balak'ın yanına döndü, onun Moav önderleriyle birlikte yakmalık sunusunun yanında durduğunu gördü. Balak,
-RAB ne dedi, diye sordu.
Balam şu bildiriyi iletti:
-Ey Balak, uyan ve dinle; Ey Sippor oğlu, bana kulak ver. Tanrı insan değil ki, yalan söylesin; insan soyundan değil ki, düşüncesini değiştirsin. O söyler de yapmaz mı? Söz verir de yerine getirmez mi? Kutsamak için bana buyruk verildi; O kutsadı, ben değiştiremem. Yakub soyunda suç bulunmadı, Ne de İsrail'de kötülük. Tanrıları RAB aralarındadır, aralarındaki kral olarak adına sevinç çığlıkları atıyorlar. Tanrı onları Mısır'dan çıkardı, O'nun yaban öküzü gibi gücü var. Yakub soyuna yapılan büyü tutmaz; İsrail'e karşı falcılık etkili olmaz. Şimdi Yakub ve İsrail için, 'Tanrı neler yaptı!’ denecek. İşte halk bir dişi aslan gibi uyanıyor. Avını yiyip bitirmedikçe, öldürülenlerin kanını içmedikçe rahat etmeyen aslan gibi kalkıyor.
Bunun üzerine Balak,
-Onlara ne lanet oku, ne de onları kutsa, dedi.
Balam,
-RAB ne derse onu yapmalıyım dememiş miydim sana, diye yanıtladı.
Sonra Balak Balam'a,
-Ne olur, gel, seni başka bir yere götüreyim. Olur ki, Tanrı oradan benim için onlara lanet okumana izin verir, dedi.
Böylece Balam'ı çöle bakan Peor Dağı'nın tepesine götürdü.
Balam,
-Burada benim için yedi sunak kurup yedi boğayla yedi koç hazırla, dedi.
Balak onun dediğini yaptı, her sunağın üstünde birer boğayla koç sundu.”[5]
“Balam, RAB'bin İsrail halkını kutsamaktan hoşnut olduğunu anlayınca, önceden yaptığı gibi gidip fala başvurmadı, yüzünü çöle çevirdi. Baktı, İsrail'in oymak oymak yerleştiğini gördü. Tanrı'nın Ruhu onun üzerine inince, şu bildiriyi iletti:
-Beor oğlu Balam, gözü açılmış olan, Tanrı'nın sözlerini duyan, Her Şeye Gücü Yeten'in görümlerini gören, yere kapanan, Tanrı'nın gözlerini açtığı kişi bildiriyor: 'Ey Yakub soyu, çadırların, ey İsrail, konutların ne güzel! Yayılıyorlar vadiler gibi, ırmak kıyısında bahçeler gibi, RAB'bin diktiği öd ağaçları gibi, su kıyısındaki sedir ağaçları gibi. Kovalarından sular akacak, tohumları bol suyla sulanacak. Kralları Agak'tan büyük olacak, krallığı yüceltilecek. Tanrı onları Mısır'dan çıkardı, O'nun yaban öküzü gibi gücü var. Düşmanı olan ulusları yiyip bitirecek, kemiklerini parçalayacak, oklarıyla onları deşecekler. Aslan gibi, dişi aslan gibi yere çömelir, yatarlar. Kim onları uyandırmaya cesaret edebilir? Seni kutsayan kutsansın, seni lanetleyen lanetlensin!
Balam'a öfkelenen Balak ellerini birbirine vurarak,
-Düşmanlarıma lanet okuyasın diye seni çağırdım. Oysa üç kez onları kutsadın. Haydi, hemen evine dön! Seni ödüllendireceğimi söylemiştim. Ama RAB seni ödül almaktan yoksun bıraktı, dedi.
Balam şöyle karşılık verdi:
-Bana gönderdiğin ulaklara, ‘Balak sarayını altınla, gümüşle doldurup bana verse bile, RAB'bin buyruğundan öte iyi kötü hiçbir şey yapamam. Ancak RAB ne derse onu söylerim dememiş miydim? İşte şimdi halkıma dönüyorum. Gel, bu halkın gelecekte halkına neler yapacağını sana bildireyim.
Sonra Balam şu bildiriyi iletti:
-Beor oğlu Balam, gözü açılmış olan, Tanrı'nın sözlerini duyan, Yüceler Yücesi'nin bilgisine kavuşan, Her Şeye Gücü Yeten'in görümlerini gören, yere kapanan, Tanrı'nın gözlerini açtığı kişi bildiriyor: 'Onu görüyorum, ama şimdilik değil, ona bakıyorum, ama yakından değil. Yakub soyundan bir yıldız çıkacak, İsrail'den bir önder yükselecek. Moavlılar'ın alınlarını, Şetoğullarının başlarını ezecek. Düşmanı olan Edom ele geçirilecek, Evet, Seir alınacak, Ama İsrail güçlenecek. Yakub soyundan gelen kişi önderlik edecek, kentte sağ kalanları yok edecek.
Balam Amaleklileri görünce şu bildiriyi iletti:
-Amalek halkı uluslararasında birinciydi, Ama sonu yıkım olacak.
Kenlileri görünce de şu bildiriyi iletti:
-Yaşadığınız yer güvenli, yuvanız kayalarda kurulmuş; Ama ey Kenliler, Asurlular sizi tutsak edince, yanıp yok olacaksınız.
Balam bildirisini iletmeyi sürdürdü:
-Ah, bunu yapan Tanrı'ysa, kim sağ kalabilir? Kittim [Kıbrıs] kıyılarından gemiler gelecek, Asur'la Ever'i dize getirecekler, Kendileri de yıkıma uğrayacak.
Bundan sonra Balam kalkıp evine döndü, Balak da kendi yoluna gitti.”[6]
İsrailliler Şittim`de yaşarken, erkekleri Moavlı kadınlarla zina etmeye başladı. Bu kadınlar kendi ilahlarına kurban sunarken İsraillileri de çağırdılar. İsrail halkı yiyeceklerden yedi ve onların ilahlarına taptı. Böylece Baal-Peor`a bağlandılar. RAB bu yüzden onlara öfkelendi. Musa`ya,
-Bu halkın bütün önderlerini gündüz benim önümde öldür. Öyle ki, İsrail halkına öfkem yatışsın, dedi.
Bunun üzerine Musa İsrail yargıçlarına,
-Her biriniz kendi adamlarınız arasında Baal-Peor`a bağlanmış olanları öldürün, dedi.
O sırada İsrailli bir adam geldi, Musa`nın ve Buluşma Çadırı`nın girişinde ağlayan İsrail topluluğunun gözü önünde kardeşine Midyanlı bir kadın getirdi. Bunu gören Kâhin Harun oğlu Elazar oğlu Pinehas topluluktan ayrılıp eline bir mızrak aldı. İsrailli`nin ardına düşerek çadıra girdi ve mızrağı ikisine birden sapladı. Mızrak hem İsrailli`nin, hem de Midyanlı kadının karnını delip geçti. Böylece İsrail`i yok eden hastalık dindi. Hastalıktan ölenlerin sayısı 24 000 kişiydi.
RAB Musa`ya şöyle dedi:
Kâhin Harun oğlu Elazar oğlu Pinehas İsrail halkına öfkemin dinmesine neden oldu. Çünkü o, aralarında benim adıma büyük kıskançlık duydu. Bu yüzden onları kıskançlıktan büsbütün yok etmedim.
Ona de ki:
-Onunla bir esenlik antlaşması yapacağım. Kendisi ve soyundan gelenler için kalıcı bir kâhinlik antlaşması olacak bu. Çünkü o Tanrısı için kıskançlık duydu ve İsrail halkının günahlarını bağışlattı.
Midyanlı kadınla birlikte öldürülen İsrailli, Şimonoğulları`nın bir aile başıydı ve adı Salu oğlu Zimri`ydi. Öldürülen kadın ise Midyanlı bir aile başı olan Sur`un kızı Kozbi`ydi. RAB Musa`ya,
-Midyanlılar`ı düşman say ve yok et, dedi.
Çünkü Peor olayında ve bunun sonucunda ölümcül hastalık çıktığı gün öldürülen kız kardeşleri Midyanlı önderin kızı Kozbi olayında kurdukları tuzaklarla sizi aldatarak düşmanca davrandılar.[7]
“RAB Musa`ya,
-Midyanlılardan İsraillilerin öcünü al; sonra ölüp atalarına kavuşacaksın, dedi.
Bunun üzerine Musa halka,
-Midyanlılar`a karşı savaşmak ve onlardan RAB`bin öcünü almak üzere aranızdan adamlar silahlandırın. Savaşa İsrail`in her oymağından bin kişi gönderin, dedi.
Böylece İsrail`in her oymağından biner kişi olmak üzere 12.000 kişi seçilip savaşa hazırlandı. Musa onları -her oymaktan biner kişiyi- ve Kâhin Elazar oğlu Pinehas`ı savaşa gönderdi. Pinehas yanına kutsal yere ait bazı eşyaları ve çağrı borazanlarını aldı. RAB`bin Musa`ya verdiği buyruk uyarınca, Midyanlılar`a savaş açıp bütün erkekleri öldürdüler. Öldürdükleri arasında beş Midyan kralı -Evi, Rekem, Sur, Hur ve Reva- da vardı. Beor oğlu Balam`ı da kılıçla öldürdüler. Midyanlı kadınlarla çocuklarını tutsak alıp bütün hayvanlarını, sürülerini, mallarını yağmaladılar. Midyanlılar`ın yaşadığı bütün kentleri, obaları ateşe verdiler. İnsanları, hayvanları, yağmalanmış bütün malları yanlarına aldılar. Tutsaklarla yağmalanmış malları Şeria Irmağı`nın yanında, Eriha karşısında, Moav ovalarındaki ordugâhta konaklayan Musa`yla Kâhin Elazar`a ve İsrail topluluğuna getirdiler. Musa, Kâhin Elazar ve topluluğun önderleri onları karşılamak için ordugâhın dışına çıktılar. Musa savaştan dönen ordu komutanlarına -binbaşılara, yüzbaşılara- öfkelendi. Onlara,
-Bütün kadınları sağ mı bıraktınız? Bu kadınlar Balam`ın verdiği öğüde uyarak Peor olayında İsraillilerin RAB`be ihanet etmesine neden oldular. Bu yüzden RAB`bin topluluğu arasında ölümcül hastalık baş gösterdi. Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün. Yalnız erkekle yatmamış genç kızları kendiniz için sağ bırakın. Aranızda birini öldüren ya da öldürülen birine dokunan herkes yedi gün ordugâhın dışında kalsın. Üçüncü ve yedinci gün kendinizi de tutsaklarınızı da günahtan arındıracaksınız. Her giysiyi, deriden, keçi kılından, tahtadan yapılmış her nesneyi arındıracaksınız, dedi.
Bundan sonra Kâhin Elazar, savaştan dönen askerlere,
-RAB`bin Musa`ya buyurduğu yasanın kuralı şudur: Altını, gümüşü, tuncu, demiri, kalayı, kurşunu -ateşe dayanıklı her nesneyi- ateşten geçireceksiniz; ancak bundan sonra temiz sayılacak. Ayrıca temizlenme suyuyla da arındıracaksınız. Ateşe dayanıklı olmayan nesneleri sudan geçireceksiniz. Yedinci gün giysilerinizi yıkayın. Böylece temiz sayılacaksınız. Sonra ordugâha girebilirsiniz, dedi.”[8]
Kaynaklarımızda Belʻam hakkında yer alan rivayetlerin yukarıda naklettiğimiz Tevrat anlatımına dayandığı söylenebilir. Ancak hikâyenin bizim kültürümüzde biraz değişerek nakledildiği anlaşılmaktadır.
Taberî’de nakledilen bir rivayette Belʻam hakkında şu ayrıntılara yer verilir:
“Belʻam, kendisine nübüvvet verilen, duası kabul olunan bir kimseydi. Musa Belʻam’ın ikamet ettiği yeri -ya da Şam’ı- ele geçirmek üzere harekete geçti. İnsanlar ondan çok korktular. Bunun üzerine Belʻam’a giderek,
-Bu adam ve ordusuna beddua et, dediler.
-Rabbim’den izin almadan onlara beddua edemem, dedi.
Onlara beddua edebilmek için izin isteyince kendisine,
-Onlara beddua etme! Onlar benim kullarımdır ve aralarında nebileri bulunmaktadır, dendi.
Kavmine,
-Onlara beddua hususunda Rabbimden izin istedim, ancak onlara beddua etmem yasaklandı, dedi.
Ona bir hediye verdiler; o da onu kabul etti. Sonra ona tekrar giderek,
-Onlara beddua et, dediler.
-İzin almam lazım, dedi.
İzin istedi, ancak kendisine cevap verilmedi. Bunun üzerine kendisine,
-Eğer Rabbin onlara beddua etmeni istemesiydi, ilk seferinde sana beddua etmeyi yasakladığı gibi yasaklardı, dediler.
Bunun üzerine onlara beddua etti. Onlara beddua edince, dilinden kavmi için dua çıktı. Kavminin zafer kazanması için dua etmek isterken Musa ve ordusunun zafer kazanması için dua etti. Ona,
-Senin bize beddua ettiğini görüyoruz!
-Dilimden başka sözler dökülemiyor. Ona beddua edersem, bedduama cevap verilmez. Ancak helak olmalarına sağlayabilecek bir yol hususunda size fikir vereceğim. Allah zinadan nefret eder. Eğer zina ederlerse helak olurlar. Böylece Allah’ın onları helak edeceğini umuyorum. Onları karşılamak üzere kadınları gönderin. Onlar yolculuk yapan bir topluluktur. Böylece zina edip helak olabilirler, dedi.
Kavmi onun dediklerini yaptı. Onları karşılamak üzere kadınları gönderdiler. Kralın bir kızı vardı. Güzelliği dillere destan biriydi. Babası ya da Belʻam şöyle dedi:
-Musa dışında kimsenin sana dokunmasına izin verme!
Kadınlarla erkekler zina ettiler. İsrailoğullarının boylarından bir boyun lideri kadına giderek onunla beraber olmak istedi. Kadın,
-Sadece Musa’nın benimle beraber olmasına izin veririm, dedi.
Adam,
-Benim kavmim içindeki konumum şöyle şöyledir. Durum ise böyle böyledir.
Babasından nasıl davranması gerektiği hususunda görüş sormak için haber gönderdi. O sırada Harunoğullarından elinde mızrak olan biri gelip onları öldürmek üzere geldi. Allah kendisine onların hakkından gelecek gücü verdi. Onları mızrağının ucunda kaldırdı. İnsanlar onları gördü.
Allah onlara veba hastalığını musallat etti. Onlardan yetmiş bin kişi öldü.
Belʻam, eşeğine binerek Fülûl’a gitti. Ancak burada eşeğini dövdüğü halde eşek yerinden kımıldamadı. Eşek dile gelerek,
-Beni neden dövüyorsun? Önündekini görmüyor musun, dedi.
Bakınca şeytanı gördü. Eşeğinden inerek ona secde etti. Yüce Allah onun hakkında şöyle buyurdu: “Kendisine ayetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat.” (Aʻrâf 7/175).[9]
Olay, Taberî’nin naklettiği bu rivayetin dışında bazı farklı anlatımlarla da anlatılmaktadır. Sonuç olarak hikâyede söz konusu edilen Belʻam, dünyevî çıkarlar için Allah’a itaatsizlik edenlerin örneği olarak zikredilmektedir. Modern dönemde birçok kişi ya da grubun kendilerince muhalif gördükleri kişileri Belʻam olmakla, ya da Belʻamlaşmakla itham ettiklerini ve bu hikâye üzerinden bir algı oluşturduklarını görüyoruz.





[1] Aʻrâf 7/175-176.
[2] Taberî, Tefsîr, XIII, 252.
[3] Ömer Faruk Harman, “Belʻam b. Bâûrâ”, DİA, V, 389.
[4] Tevrat, “Çölde Sayım”, 22/1-41.
[5] Tevrat, “Çölde Sayım”, 23/1-30.
[6] Tevrat, “Çölde Sayım”, 24/1-25.
[7] Tevrat, “Çölde Sayım”, 25/1-18.
[8] Tevrat, “Çölde Sayım”, 31/1-24.
[9] Taberî, XIII, 262.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar