Ebû Ömer b. Dâvud
Tarih boyunca din kavramının birbirinden farklı birçok tanımı yapılmıştır. İnsanlığın din olmadan yaşadığı bir dönem olmadığı
varsayılır. Neticede dinleri inkâr da bir süre sonra bir dine dönüşebilmektedir.
Dinlerin insanlığa mutluluk getirip getirmediği tartışılabilir. En azından dinlerin
pratikte tabi olan ya da olmayan bütün insanlara ayrım yapmadan mutluluk
getirmediğini söylemek mümkündür.
Esasen ilahi olduğu kabul edilsin ya da
edilmesin bir dinin iddiasını insana bildirmesi, onu bir imtihanla karşı
karşıya getirmektedir. Ya kendisine bildirilen iddiayı kabul ederek mümin olup
kurtuluş adayı olacak, ya da iddiayı reddederek kaybedenlerden olacaktır. Bir
insanın bu ikilem arasında kalmasıyla imtihanı başlar.
Bütün dinler, muhatabını ikna edici tezler
ileri sürdüklerini iddia ederler. Tezlerin makul görülüp görülmemesi, muhatabın
kültürü ve dinle kurduğu ilişkiyle alakalıdır. Başkası oldukça uçuk gelen bir
düşünce bir dinin mümini için oldukça makul gelebilmektedir. Yani dinlerin
iddialarıyla ilgili standart bir ölçüt yoktur.
Dinlerin öteki âlemle ilgili mutluluk
iddiası öteki âleme bırakılacak olursa dünyada tabilerine ya da tabilerinin bir
kısmına mutluluk getirebilmeleri mümkün ve muhtemeldir. Ancak dinler aynı
zamanda insanlar arasında çatışma ve ayrılık sebebidirler. Onlar, aynı zamanda
aileleri bölmüş, baba ile evladı, kadın ile kocasını karşı karşıya getirmemişler
midir?
İnsanlar arasındaki ilişkiler, sırf soyut
düşüncelere bağlı değildir. İnsanoğlu tavır geliştirirken oldukça geniş bir yelpazede
değerlendirilebilecek farklı etkenlerin etkisi altındadır. Bu bakımdan dinlerin
muhatapları tavırlarını oldukça farklı bir düzlemde geliştirirler ve bazen uç
tepkiler verirler.
Dinler tarih boyunca birçok savaşın sebebi
olmuşlardır. Dinlere mensup olan insanlar başka dinlere mensup olanlarla
savaştıkları gibi kendi aralarında da birçok savaşa tutuşmuşlardır. Bir savaşın
din savaşı olup olmadığına karar vermenin farklı yolları olabilir. Din insana
doğrudan savaşmayı emredebileceği gibi ona savaşı yasaklayabilir de… Ancak
bundan daha önemlisi dine tabi insanın anladığıdır. Zira dini metinler,
insanların algı ve anlayışına mahkûmdur. Neticede insan dini metinleri
okuduğunda kendince bir anlam ortaya koyar. Hangi anlamın doğru olduğu kesin
olarak belirlemek müminlerin iddia ettiği kadar kolay değildir.
Her dinin mensubu ister iyi niyetli ister
kötü niyetli olsun kendi inancını savunurken ya da inancının gereklerini yerine
getirirken dinin kaynaklarına, emir ve nehiylerine uygun davrandığını söyler.
Dini metinleri esas almak, onları yorumlamak her din mensubunun kişisel
tasarrufudur. Günümüzde birbirlerini tekfir eden ve din dışı ilan eden
kişilerin hepsi dinle ilgili kişisel bir yorum yapmaktadırlar. Bazen bu
yorumlar insanların hayatlarına kast edecek şekilde de ortaya çıkabilir. Şimdi
burada hayati bir soru sormak mümkündür: Din insan için bir sorun mudur,
insanın başına felaketler getiren bir bela mıdır? Bu soruya verilecek cevap
meseleye nasıl bakıldığıyla ilgili olarak değişir. Eğer metnin yanlış anlaşıldığı
varsayımından hareket edilecekse, insanın zihni tarafından yorumlanmaya mahkûm
bir metnin muhtevası ne olursa olsun olumsuz ya da olumlu standart bir sonuç
ortaya konması mümkün değildir. İşin içerisine yorum dâhil olduktan sonra artık
din insanların algı dünyasının çizdiği çerçeveye mahkûmdur. Bundan sonra din,
insanın anladığı çerçevede şekil alır. İnsanoğlunun dini anlama kapasitesi
kültürüne ve birikimine bağlı olarak farklıdır. Tarih boyunca insanoğlunun
ihtilaf ettiği, çatışmalara sebep olan dinler kıyamete kadar bir taraftan ıslah
edici iddialarıyla ve etkileriyle, bir taraftan ihtilaf kaynağı olmalarıyla ve
sorunlar üretmeleriyle var olmaya devam edeceklerdir. Bana sorarsanız benim dinim
bütün dinlerden iyi, doğru ve üstündür. Ancak bu, benim dinimle ilgili
anladığımdır.
04.02.2017
ebuomerbindavud@gmail.com
ebuomerbindavud@gmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder