4 Şubat 2017 Cumartesi

Ebû Ömer b. Dâvud Yazdı: Din

Ebû Ömer b. Dâvud


Tarih boyunca din kavramının birbirinden farklı birçok tanımı yapılmıştır. İnsanlığın din olmadan yaşadığı bir dönem olmadığı varsayılır. Neticede dinleri inkâr da bir süre sonra bir dine dönüşebilmektedir. Dinlerin insanlığa mutluluk getirip getirmediği tartışılabilir. En azından dinlerin pratikte tabi olan ya da olmayan bütün insanlara ayrım yapmadan mutluluk getirmediğini söylemek mümkündür.
Esasen ilahi olduğu kabul edilsin ya da edilmesin bir dinin iddiasını insana bildirmesi, onu bir imtihanla karşı karşıya getirmektedir. Ya kendisine bildirilen iddiayı kabul ederek mümin olup kurtuluş adayı olacak, ya da iddiayı reddederek kaybedenlerden olacaktır. Bir insanın bu ikilem arasında kalmasıyla imtihanı başlar.
Bütün dinler, muhatabını ikna edici tezler ileri sürdüklerini iddia ederler. Tezlerin makul görülüp görülmemesi, muhatabın kültürü ve dinle kurduğu ilişkiyle alakalıdır. Başkası oldukça uçuk gelen bir düşünce bir dinin mümini için oldukça makul gelebilmektedir. Yani dinlerin iddialarıyla ilgili standart bir ölçüt yoktur.
Dinlerin öteki âlemle ilgili mutluluk iddiası öteki âleme bırakılacak olursa dünyada tabilerine ya da tabilerinin bir kısmına mutluluk getirebilmeleri mümkün ve muhtemeldir. Ancak dinler aynı zamanda insanlar arasında çatışma ve ayrılık sebebidirler. Onlar, aynı zamanda aileleri bölmüş, baba ile evladı, kadın ile kocasını karşı karşıya getirmemişler midir?
İnsanlar arasındaki ilişkiler, sırf soyut düşüncelere bağlı değildir. İnsanoğlu tavır geliştirirken oldukça geniş bir yelpazede değerlendirilebilecek farklı etkenlerin etkisi altındadır. Bu bakımdan dinlerin muhatapları tavırlarını oldukça farklı bir düzlemde geliştirirler ve bazen uç tepkiler verirler.
Dinler tarih boyunca birçok savaşın sebebi olmuşlardır. Dinlere mensup olan insanlar başka dinlere mensup olanlarla savaştıkları gibi kendi aralarında da birçok savaşa tutuşmuşlardır. Bir savaşın din savaşı olup olmadığına karar vermenin farklı yolları olabilir. Din insana doğrudan savaşmayı emredebileceği gibi ona savaşı yasaklayabilir de… Ancak bundan daha önemlisi dine tabi insanın anladığıdır. Zira dini metinler, insanların algı ve anlayışına mahkûmdur. Neticede insan dini metinleri okuduğunda kendince bir anlam ortaya koyar. Hangi anlamın doğru olduğu kesin olarak belirlemek müminlerin iddia ettiği kadar kolay değildir.
Her dinin mensubu ister iyi niyetli ister kötü niyetli olsun kendi inancını savunurken ya da inancının gereklerini yerine getirirken dinin kaynaklarına, emir ve nehiylerine uygun davrandığını söyler. Dini metinleri esas almak, onları yorumlamak her din mensubunun kişisel tasarrufudur. Günümüzde birbirlerini tekfir eden ve din dışı ilan eden kişilerin hepsi dinle ilgili kişisel bir yorum yapmaktadırlar. Bazen bu yorumlar insanların hayatlarına kast edecek şekilde de ortaya çıkabilir. Şimdi burada hayati bir soru sormak mümkündür: Din insan için bir sorun mudur, insanın başına felaketler getiren bir bela mıdır? Bu soruya verilecek cevap meseleye nasıl bakıldığıyla ilgili olarak değişir. Eğer metnin yanlış anlaşıldığı varsayımından hareket edilecekse, insanın zihni tarafından yorumlanmaya mahkûm bir metnin muhtevası ne olursa olsun olumsuz ya da olumlu standart bir sonuç ortaya konması mümkün değildir. İşin içerisine yorum dâhil olduktan sonra artık din insanların algı dünyasının çizdiği çerçeveye mahkûmdur. Bundan sonra din, insanın anladığı çerçevede şekil alır. İnsanoğlunun dini anlama kapasitesi kültürüne ve birikimine bağlı olarak farklıdır. Tarih boyunca insanoğlunun ihtilaf ettiği, çatışmalara sebep olan dinler kıyamete kadar bir taraftan ıslah edici iddialarıyla ve etkileriyle, bir taraftan ihtilaf kaynağı olmalarıyla ve sorunlar üretmeleriyle var olmaya devam edeceklerdir. Bana sorarsanız benim dinim bütün dinlerden iyi, doğru ve üstündür. Ancak bu, benim dinimle ilgili anladığımdır.
04.02.2017
ebuomerbindavud@gmail.com

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar