Bu hafta
eserimizin son başlığı olan "Tarih ve Medeniyet" kısmını, hemen
akabinde sonuç bölümünü ve son olarak ise "Taberî' nin Zaman Algısı"
başlıklı makaleyi incelemeye çalışacağız.
Öncelikle kitabın, başından beri üzerinde durduğu hususlar tarih etrafında deveran etmektedir. Kitabımızın beşinci başlığı da bu şekilde "Tarih ve Medeniyet" başlığına ayrılmış. İslâm medeniyetinin fikriyatının genel çerçevesinin ilk üç asırda şekillendiğine değinen yazarımız İslâm tarihinin, dünya tarihinin bir parçası olduğunu dolayısıyla ayrı değerlendirilemeyeceğini ifade ederek girizgâhı yapıyor. Bu hususun özellikle tarih ve medeniyet başlığı altında vurgulanmasının, medeniyetlerin tarihi açıdan incelenmesi esnasında daha sağlıklı bir perspektif ortaya koymaya matuf olduğunu düşünüyoruz. Medeniyet bilincinin inşasında tarihin rolüne değinen hocamız, tarihin sağlam bir medeniyet bilinci inşa edebilmek önemli bir köşe taşı olduğunu ifade ediyor. Zira geçmişini, beslendiği geleneği, değer yargılarını oluşturan tarihi süreci bilmeyen bir kişinin, sağlıklı bir medeniyet bilincine sahip olamayacağı açıktır. Tarihin kimlik inşasında nasıl bir araç olduğu da irdelenmiş. Tarihin her zaman için kimlik inşasında gerek müspet gerekse de menfi anlamda bir araç olarak kullanılmaya müsait olduğunu ve kullanıldığını görüyoruz. Ayrıca ifade etmek gerekir ki, bir medeniyetin dünya görüşünün tecelli ettiği ve tecrübe edildiği yerdir tarih. Dolayısıyla teorik boyutu ifade eden değer yargılarının ve dünya görüşünün pratikteki yansımasını görmek için tarihe bakmamız gerekir. Vaz edilen öğretilerin kişilerin kimliklerinde tahkim edilmesinin yegane yolu, pratik örnekler ortaya koyabilmekten geçmektedir. Bu da ancak tarihle mümkündür. Son olarak tarihçinin medeniyet perspektifi üzerinde duruluyor. Özellikle Müslüman tarihçiler üzerinden konuya yaklaşan hoca, İslâm medeniyetinin dünya medeniyetleri arasındaki yerini bilmeyen ve sağlıklı bir medeniyet perspektifine sahip olmayan bazı araştırmacıların çalışmalarının ne tür sıkıntılar barındırdığına işaret ediyor. Söz konusu araştırmacıların sadece basit ve küçük tasvirler olmaktan öteye geçmeyen çalışmalar ortaya koyduklarına değinildikten sonra tarihçinin, bütüncül bir medeniyet anlayışına sahip olması gerektiği vurgulanıyor. Zira değindiğimiz üzere çalışmaların küçük ve basit tasvirler olmaktan öteye geçememesi sağlıklı bir medeniyet perspektifine sahip olmamakla yakından ilişkilidir. Ayrıca hoca son paragrafta dikkatimizi çeken bazı cümleler kuruyor. Özellikle Müslüman tarihçilerin çalışmalarının sadece kendi alanlarıyla ilgili olduğu ve bu çalışmalarda tahlile yer verilmediği bir problem olarak belirleniyor. Asıl ilgimizi çeken nokta ise mevcut çalışma ve yaklaşımlarla İslâm medeniyetinin gelecek nesillere öğretilemeyeceği noktasıdır. Zira bu cümlede İslâm medeniyetinin öğreticileri olarak tarihçilerin konumlandırılmış olması öyle zannediyoruz tesadüfi bir durum değildir. Her Müslüman İslâm medeniyetinin bir öğreticisi olmalıdır elbette, ancak bu öğretim sürecini sistematik ve bilimsel bir şekilde, belli bir metodolojiyle ve en nihayetinde olabildiğince sağlıklı bir tarzda gerçekleştirmek tarihçilerin görevidir diye düşünüyoruz.
Kitabımızın sonuç kısmında ise
adeta kitabın bir özeti ve en başından beri hedeflenen sağlıklı bir tarih
tasvirinin temel köşe taşları belirleniyor. İnsanın geçmişi ve geleceği bilme
merakından vazgeçmeyeceğini ve dolayısıyla bu merakın bilimsel bir yaklaşımla
tatmin edilmesinin gerekliliği vurgulanıyor. Tarihçinin evrensel yasalar
peşinde koşmaması ve olguları daha doğru bir şekilde tespit etmeye çalışması
gerektiğinin altı çiziliyor. Diğer paragraflarda kitabın başından bu tarafa
izah ettiğimiz hususlar kısa kısa özetleniyor ve en nihayetinde tarih ve
tarihçi ile ilgili söylenebilecekler maddeler halinde sıralanıyor. Biz bu sefer
adetimizi bozup bu maddelerin beş tanesini zikredip geri kalan maddeleri kitabı
okurken görmenizi isteyeceğiz:
•Mutlak nesnellik yoktur,
nesnelliği tercih etmek vardır.
•Tarihçi olguları anlatırken
birçok etkenin etkisi altındadır.
•Geçmişe bugünden bakıldığı
unutulmamalıdır.
•Olgular bütünden kopuk ele
alınmamalıdır.
•Tarih hem inşa edilir, hem de
inşa eder.
Kitabımızın ana
başlıklarının tanıtımını bu şekilde tamamlamış bulunuyoruz. Şimdi kitabımıza ek
olarak eklenmiş bir makaleyle karşılaşıyoruz. Bu makaleye de kısaca değinip
kitapla ilgili son değerlendirmelerimizi yapıp yazımıza son vereceğiz inşallah.
Makalenin girişinde ilk dönem müelliflerinin zaman kavramıyla ilgili
görüşlerinin incelemeye değer olduğu belirtiliyor. Hemen akabinde bir örnek
olarak Taberî ele alınıyor. İlkin Taberî hakkında kısa bir bilgilendirme
yapılıyor. İlerleyen paragraflarda bazı farklı hususlar irdelendikten sonra
asıl konuya geçiliyor. Taberî' nin zaman tanımı üzerinde durulan bir bölümden
sonra zamanın mahlûk oluşu ele alınıyor. Herhalde dönemin siyasi konjonktürü
Taberî' nin bu konuyu tartışmasını çok yakından etkilemiştir diye düşünüyoruz.
Zira halk'ul-kur'ân tartışması bu döneme damgasını vurmuştur. Bu konuyla
bağlantılı olarak bir diğer başlıkta Taberî açısından zamanın fâni olup
olmadığı da ele alınmış. İlgimizi çeken bir diğer başlık ise "Dünya Zamanı
ile Ahiret Zamanı" arasındaki farkların incelendiği başlık oluyor. Bu
başlıkta Taberî açısından iki zaman türü arasında fark bulunduğu
değerlendiriliyor. Son olarak bir başlığa daha değinip makale tanıtımımızı kısa
tutmak istiyoruz. Taberî açısından zamanın yaradılış sırası da ayrı bir başlıkta
ele alınmış hocamız tarafından. Bu başlıkta Taberî yaratılanların sırası ve zamanın
yaratılış sırası ele alınıyor. Son olarak Taberî açısından ilk yaratılan şeyin
kalem olduğu ayrı bir başlık açılarak ifade edilmiş ve bu başlıkla beraber
makalenin zatında kitaba son verilmiş.
Genel anlamda
kitabımızın sağlıklı bir tarih tasviri ortaya koymanın imkanını aradığı ve bu
tasvir esnasında karşılaşılan problemleri çözüm önerileriyle beraber ele almaya
çalıştığı söylenebilir. Uzun bir tecrübe ve birikim gerektiren bu çalışmanın
tarih ilminin zihnimizdeki konumunu tahkim eden bir yapıya sahip olması onu
ayrıca değerli kılıyor. Özellikle tarihin istismara ziyadesiyle açık bir alan
olduğu ve bir o kadar da hakikate ışık tuttuğu çeşitli yönleriyle izah edilmiş.
Günümüz tarihçisine ve özellikle İslam tarihçisine verebilecek çok şeyi olan bu
kitap ayrıca ilmi ahlakı da pas geçmiyor. Güncel anlamda bir tarih yazımının
mümkün olduğunu ve bu yazım esnasında yapılması gerekenler kadar yapılmaması
gerekenleri de ele alan kitap, bizlere geniş ufuklar açıyor. Tarihin sadece
entelektüel bir tatmin veya algı yönetim aracı olmaktan öte kitabın girişinde
değindiğimiz üzere bir hakikat arama ve tasvir ameliyesi olduğu gayet açık
şekilde vurgulanmış. Günümüzün en güncel kavramlarından birisi olan medeniyet
kavramı ve bu kavram etrafında kümelenen birçok olgunun tarihle ne kadar
yakından alakalı olduğu kitapta vurgulanan unsurlardan birisi olarak duruyor
karşımızda. Umarız eser daha ileri çalışmalar için ilham kaynağı olur.
Dört haftalık
yoğun bir sürecin sonunda tanıtımımızı tamamlayabildiğimiz için Allah'a şükür
ediyorum. Şahsen kitabı tanıtmış olmaktan dolayı ziyadesiyle mesrurum. Aynı
şekilde temenni ederim ki, sizler de istifade etmişsinizdir. Kitabın yazarı
Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN hocamıza hem bizlere böyle bir eser kazandırdığı için
hem de bu süreçte bizlere vermiş olduğu destekten dolayı teşekkür ediyorum.
Yine kıymetli hocalarım Arş. Gör. Selahattin POLATOĞLU ve Yrd. Doç. Dr. Hakan
HEMŞİNLİ' ye bu mütevazi çalışmamızda bizleri yalnız bırakmadıkları için
minnettarım. Tanıtım boyunca eksikler ve hatalar mutlaka olmuştur. Bunlar
tamamıyla benden kaynaklıdır. Gayret bizden başarı Allah' tandır.
0 yorum:
Yorum Gönder