4 Şubat 2017 Cumartesi

Türkiye’de Klasik Kaynak Eser Tercümeleri


Yrd. Doç. Dr. İbrahim Barca
İslâm kültür ve medeniyetinin temel yazılı kaynakları, kuşkusuz Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in hadisleridir. Müslüman âlimler hicri I. yüzyıldan başlayarak değişik alanlardaki ihtiyaç, etkileşim, gelişim ve değişimlerin de etkisi ile birçok eser telif etmişlerdir. Bu telif harekâtı, Abbasiler döneminde zirve noktasını yaşadıktan sonra İslam âleminde her alanda meydana gelen durağanlaşmaya paralel durağanlaşmış ve takriben Batının Rönesansını yaşamaya başladığı dönemde yerini daha çok cem, şerh ve haşiye eserlere bırakmıştır. Bugün yaşayan bizler için -zamansal ve dönemsel sınırlandırma yapılmamışsa eğer- zikri geçen ilk dönem telifleri de onlardan birkaçının cemedilmiş halleri de veya onlar üzerine yapılan şerh ve haşiyeler de yazılı klasik kaynak eser kategorisinde sayılabilir.



İslam âleminde telif harekâtının yanında hatta öncesinde tercüme faaliyetleriyle karşılaşılmaktadır. Zira Hz. Peygamber’in Arap olmayan komşu devletlerle yazışmaları ve onların elçileri ile sözlü diyalogları sözlü ve yazılı tercüme pratiklerinin ilk örneklerinin verilmesi sonucunu doğurmuştur. Örneğin İbranice ibadet eden Yahudiler, Arap Yarımadasına komşu olan Sasanî Devletinin Farsça konuşan devlet adamları, Suriye’de Yunanca-Rumca konuşan Bizans devlet yöneticileri bu kapsamda düşünülebilir. Yine Hz. Peygamber, Zeyd b. Sâbit’ten İbraniceyi öğrenmesini istemiştir. Rivayet edildiğine göre Zeyd b. Sâbit, Hz. Peygamber’in Farsça, Habeşçe, İbranice ve Süryanice mütercimi ve tercümanıymış. Emevî Devleti hükümdarlarından I. Mervân (v. 65/685) ve Emevî prensi Halid b. Yezid (v. 85/704 [?]) dönemlerinde ilk kitap tercümesine rastlanmaktadır. Yazılı tercüme faaliyetleri Abbasî Devleti halifelerinden Cafer el-Mansur (v. 158/775) döneminden başlamak üzere Halife el-Memûn (v. 218/833) döneminde -kurucusu olduğu Beytü’l-Hikme kurumunda- sistematik bir şekilde yapılmaya başlanmıştır. Fâtımî hükümdarı el-Muʻtez billâh (v. 359/970) döneminde Kahire’de kurulan Dârü’l-Hikme de tercüme faaliyetlerinin sistematik yapıldığı bir kurumdu.

Osmanlı döneminde Sultan III. Ahmed (hükümdarlık yılları 1703-1730) döneminin sadrazamı Nevşehirli Damad İbrahim Paşa (v. 1730/1143) Lale devrinde meydana getirdiği heyetlerle bazı değişik konulu eserleri tercüme ettirtmiştir. Mısır’da Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın (v. 2 Ağustos 1849) teşvikiyle 1835 yılında açılan Medresetü’l-Elsun, Sultan Abdülmecid döneminde kurulan Encümen-i Dâniş (1851-1862), Encümen-i Daniş’in kapanmasından sonra 1865’de açılan Tercüme Cemiyeti, Abdülhamid döneminde 1879’da açılan Telif ve Tercüme Dairesi ile 1881’de kurulan Encümen-i Teftiş ve Muayene Heyeti devlet eliyle tercüme faaliyetlerinin yapıldığı bazı önemli kurumlardandı.[1] Osmanlı döneminde sözlü tercüme yani tercümanlık alanında Divan-ı Hümayun Tercümanlığı kurulmuştur. Fatih Sultan Mehmet zamanında tesis edildiği söylenen bu kurum yazılı tercümeler de yapmıştır. Yine 1821 yılında kurulan Osmanlı Bab-ı Ali Tercüme Odası 1871 yılında Hariciye Nezareti’nin içinde bulunan bir büro haline gelerek varlığını devam etmiştir. Bu oda, sözlü tercüme faaliyetinin yapıldığı bir kurum olmakla beraber diplomatik yazılı tercüme faaliyetlerini de yerine getirmiştir.[2] Osmanlı dönemi içinde zikredilen heyetler ve kurumlar eliyle İslam geleneğine ait birçok klasik eser tercüme edilmiş olduğu gibi Batı’ya ait yazılı kaynaklar da tercüme edilmiştir. Ancak sözü geçen tercüme heyet ve kurumların yanında Osmanlıda birçok klasik kaynak eser de bireyler tarafından tercüme edilmiştir.

Tabir yerindeyse İslam rönesansının gerçekleştiği Abbasiler’in ilk dönemlerinde yazılı tercüme faaliyetleri genel manadaki ilmi faaliyetlerin çok önemli bir unsurunu teşkil ediyordu. Fakat bu dönemde tercüme, tercüme olduğu için yapılmıyordu. Öyle ki, o dönemde bazen beğenilmediğinden veya kusurlu görüldüğünden bir eser -bazen aynı mütercim tarafından- birkaç kez tercüme edilmiştir. Ayrıca tercüme hareketi nispeten bir eşgüdümlülüğe sahipti. Bunun bir sebebi ise bireysel yazılı tercüme faaliyetinin yerine merkezi yazılı tercüme faaliyetlerine yoğunlaşılmış olmasıdır. Bu durum, ehil olmayanların -iyi niyetli de olsa- tercümeye girişmesinin önünü de almıştır. Yine bu dönemde hem Yunancadan hem de Sanksikritçeden Arapçaya tercüme edilen eserlerden gerçekten istifade edilmiştir. O dönemde ortaya konan maddi ve manevi bilimsel ve ilmi ürünler buna en büyük şahittir. Osmanlı döneminde özellikle Lale devrinden itibaren Cumhuriyet dönemine kadar farklı dildeki birçok eser Osmanlı Türkçesine tercüme edilmiştir. Ancak bununla beraber bu dönemde Abbasiler döneminde olduğu gibi telif eserler verilememiş, içinde yaşanılan dünyadaki ilmi gelişmeler gereği gibi anlaşılamamış ve takip edilememiştir. Hattı bazı dönemlerde yazılı tercümeler ilmi amaçlar dışında -örneğin halife ve/veya sultandan atiye ve hediye almak gibi- ve aceleye getirilerek yazılmıştır. Bunun yanı sıra tercümenin kendisine, mütercimliğe ve tercümelerin tenkidine dair pek bir çalışma yapılmadığı görülmektedir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Maarif Nazırlığı bünyesinde 1921 yılı başlarında Telif ve Tercüme Encümeni kurulmuştur. 1926 yılında ise Telif ve Tercüme Encümeni kapatılarak Dil Heyeti kurulmuştur. 1940 yılında Tercüme İşleri Encümeni ve onun bünyesinde Tercüme Bürosu kurulmuştur. Tercüme Dergisi ise 19 Mayıs 1940’tan Temmuz-Eylül 1966’ya kadar Tercüme Bürosu’nun yayın organı olarak varlığını sürdürmüştür. Cumhuriyet’in sözü edilen bu dönemlerinde daha çok Yunan, Latin ve Batılı klasik eserler, ders kitapları ve diğer ihtiyaç duyulan eserler tercüme edilmiştir.[3]

Bugün Türkiye’de birçok üniversite bünyesindeki Fen Edebiyat Fakültelerinde 4 yıllık İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Çince ve Rusça Mütercim-Tercümanlık bölümleri bulunmaktadır. Bunun yanında ticari, akademik, hukuki, tıbbi ve teknik mütercim/çevirmenlik mesleği sahipleri, birçok özel ve kamu dairelerinde eleman olarak istihdam edilmektedirler. Bu meslek erbabından birçokları da kendilerine ait özel bürolarda topluma hizmet sunmaktadırlar. Türkiye’de mütercim/çevirmenlik mesleği ile ilgili 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 4. Noterlik Kanunu Yönetmeliği gibi yasal düzenlemeler bile mevcuttur.[4]

Ülkemizde, akademik yazılı tercüme kategorisinde değerlendirilebilecek İslâm kaynak eserlerinin tercümelerinde bugün için sayıca memnun edici bir artış gözlemlenmektedir. Bunda Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan İlahiyat Fakültelerine ve sivil yayınevlerinden, dernek ve vakıflara hatta iyi niyetli bireylere kadar birçok tüzel ve özel kişiliğin katkısı mevcuttur. Ancak İslam kaynak eserlerinin tercümelerinde -çok nitelikli tercüme eserler yazılmış olsa da- nitelik söz konusu olunca henüz istenilen düzeye ulaşılamadığı görülmektedir. Tercüme eserlerdeki nitelikten kastedilen gerektiği ve imkân el verdiği kadar anlaşılır, akıcı, doğru olmasıdır. Buna tercümenin sanatsal, ahlaki ve ilmi yönden eksik, yeterli olgunlukta olamaması hali de denilebilir. Zira bu noktalardaki eksiklikler, okuyucuların İslâm kaynak eserlerini anlayamamasına ve dolayısıyla onlardan uzaklaşmasına neden olduğu gibi asıl eserlerin de bir süre sonra yeniden tercüme edilmelerine yani zaman ve emek israfına da neden olabilmektedir.

Kaynak eserlerin tercümelerindeki bu nitelik eksikliğinin en önemli nedenlerinden birisi genelde kaynak eser mütercimlerinin ve onları eleştirenlerin her iki eser -asıl ve hedef metinlere ait- dilleri bilmenin yanında ne klasik ne de çağdaş tercüme ilmi ve tercüme eleştiriciliğine dair literatüre ve tercüme ilmi tarihi birikime pek hâkim olamamalarıdır. Hâlbuki Türkiye’de çeviribilim alanında Batıdaki kadar olmasa da önemli gelişmeler yaşanmaktadır ve azımsanmayacak bir birikim oluşmuştur. Bu gelişme ve birikimden eşgüdümlü çalışılarak istifade edilebilir. Zira kaynak eser mütercimliği, Türkçe okuma yazması olan ve bir şekilde Arapça öğrenmiş herkesin üstesinden geleceği ve hakkını vereceği bir iş değildir. Tercüme eleştiriciliği de bir tercüme esere bakılarak şu kelime yanlıştır, şu doğrudur, bu cümlede dilbilgisi hatası yapılmıştır, şu paragrafta da anlatım bozukluğu vardır türünden hataların avcılığını yapmaktan, önyargılı ve keyfi hareket etmekten ibaret olmasa gerektir.

Türkiye’deki kaynak eser tercümelerinin daha doğru, anlaşılır ve akıcı olmasına katkı sunmak adına kendimkiler dâhil olmak üzere son yıllardaki kaynak eser tercümelerinden bazılarını inceledikten sonra niteliğin artırılması için tercüme ve tercüme eleştiriciliği bağlamında şu hususlara mutlaka dikkat edilmesi gerektiği sonucuna ulaştım:

Evvela kaynak eseri tercüme etmeye girişmeden önce gerekli ve ulaşılabilir ilgili kurum ve bireylerle eşgüdüm sağlanmaya ve kolektif çalışmaya uğraşılmalıdır. Zira bu her türlü israfın önüne geçer. Bunun dışında tercüme faaliyeti bir tercüme nazariyesi esas alınarak yapılmalıdır. Ve mümkünse eğer, asıl eser sahip veya sahiplerinden tercüme için izin alınmalıdır. Kaynak eser değişik ilimlere ait metinleri içeriyorsa eğer, mütercimlerin o alandaki uzmanlardan seçilmesi gerekebilir. Yani tercüme için heyet oluşturulabilir. Tercüme esnasında asıl metnin yazma ve basılmış nüshalarıyla beraber çalışılmalıdır. Mütercimler tercüme öncesinde planlama yapmalı ve daha ilk başta yöntemlerini belirlemelidirler. Asıl metnin alıntı yaptığı kaynakların, tercüme aşamasında hazır bulundurulması da gerekmektedir. Ayrıca tercüme esnasında normal sözlüklerin yanında asıl eserdeki mevcut ilimlere ait terim sözlükleriyle çalışılmalıdır. Mütercimlerin her iki eserin diline bütün yönleriyle hâkim olması mütercimlerde bulunması zorunlu şartlardandır. Son olarak da tercüme eser, basılmadan önce mutlaka bir tercüme eleştirisi kuramına göre eleştirilip, eserin ait olduğu ilim erbabının onayından geçmesi gerekmektedir.

Tercüme eleştirisine yönelik ulaştığımız sonuçlar ise şunlardır: Kaynak eser tercümelerinin eleştirisinde sanatsallık, bilimsellik ve ahlâkilik beraberce esas ele alınmalıdır. Eleştiri, bu üçlüsünü de barındıran bir tercüme eleştirisi nazariyesine göre yapılmalıdır. Ayrıca eleştirilerde örnek düzeyinde de olsa sadece hatalar veya eksikliklere yer verilmeyip örnek alınabilecek uygulamalarına da değinilmeli ve bunlardan örnekler verilmelidir. Son olarak eleştiriye okur ve mütercim de ortak kılınmalıdır.



KAYNAKLAR

Kayaoğlu, Taceddin, “Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Tercüme Müesseseleri”, https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=352700, 04/02/2017; saat. 12:00.

Barca, İbrahim, “Çeviri Eleştiriciliğine Uygulamalı Bir Örnek Olarak eş-Şâmî’nin “Sübülü’l-hüdâ ve’r-reşâd fî sîretı Hayri’l-ʻibâd” Adlı Eserinin Türkçe Çevirisinin Eleştirisi”, Şarkiyat Mecmuası Sayı 24 (2014-1) 1-32.

Akyıldız, Ali, “Tercüme Odası”, DİA, Ankara, 2013, c. 40, s. 505.

Küçükyağcı, Nazmi, Burcu Avcı, “Türkiye’de Çevirmenlik Mesleği Raporu”, T.C. Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanlığı, Ekim 2011, S. 7-25.





    [1] Taceddin Kayaoğlu, “Osmanlı dönemi tercüne faaliyetleri için geniş bilgi için bkz. Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Tercüme Müesseseleri”, https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=352700, 04/02/2017; saat. 12:00.
[2] Sezai Balcı, “Osmanlı Devleti’nde Tercümanlık ve Bab-ı Ali
Tercüme Odası”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Ankara, 2006, s. 43, 71, 82; Ali Akyıldız, “Tercüme Odası”, DİA, Ankara, 2013, c. 40, s. 505.

[3] Cumhuriyet dönemi tercüme faaliyetleri konusunda geniş bilgi için bkz. Taceddin Kayaoğlu, agm, s.
[4] Nazmi Küçükyağcı, Burcu Avcı, Türkiye’de Çevirmenlik Mesleği, T.C. Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanlığı, Ekim 2011, S. 7-25.


5 yorum:

  1. İstifade edeceğim faydalı bir yazı. Teşekkür ederim,emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Yazımın siz değerli okuyucu arkadaşlara faydalı olduğunu görmek beni sevindirdi.
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Kaleminize sağlık sayın hocam çok müstefid olduk

    YanıtlaSil

Yazarlar