2 Temmuz 2020 Perşembe

Mardin

Prof. Dr. Adnan Demircan
Cezire ve Tur Abdin’den sonra Mardin’i anlatmadan olmaz. Taşı oya gibi işlenen, kardeşlik şehri Mardin’i…
Müstahkem bir şehir olarak kurulmuş Mardin… Tepesindeki kale, asırlardır oradan Cezire’nin uçsuz ovasına bakıyor. Çevrede benzer başka kaleler de var.
Şehrin kuruluşuyla ilgili anlatılan efsaneler muhtelif… Arik bir geçmişe sahip… Müslümanların şehri fethi Hz. Ömer döneminde İyaz b. Ganm tarafından hicretin 19. (640) yılında gerçekleştirilmiş. Fethinden sonra Müslümanlarla diğer dinlere mensup insanlar günümüze kadar bir arada yaşamışlar. Son iki asırda bölgenin demografik yapısındaki değişiklikten Mardin de etkilendi muhakkak… Osmanlı dönemi salname kayıtlarına bakılırsa Hristiyan nüfusu geçen asrın sonuna kadar günümüzden epey fazla. Bununla birlikte ülkemizde birkaç kilisesi aktif olan nadir bir şehir…
Farklı kültürlere mensup insanların bir arada yaşadığı bu şehirde insanlar ortak bir zemin de oluşturmuşlar haliyle… Birbirlerinin dinlerine girmeden, hakaret de etmeden bir arada yaşamayı, sevinçleri ve hüzünleri paylaşmayı öğrenmişler.
Esasen din farklı olsa da gelenekler birbirine çok benziyor. Geleneksel kıyafetleri içinde bir Mardinli Hristiyan ile bir Müslümanı ayırmak kolay değil.
Mardin’de eskiden birçok Anadolu şehrinde olduğu gibi zanaatkârlar genellikle gayrimüslimlerden oluşuyordu. Bunun sebeplerinden biri devletle kurdukları ilişkiler ve sorumlulukları… Klasik dönemde cihatla yükümlü olmadıkları için işlerine bakmaya daha çok fırsat bulmuşlar. Haliyle bu durum, zanaatlarında derinleşmeye ve mesleğin babadan evlada geçmesine zemin hazırlamış. Devamlı zanaatlarla ve ticaretle uğraştıkları için de sağlam bir ticaret ahlakı oluşmuş. Zira ahlaki olmayan bir davranış, ailenin mesleki kimliğine ciddi zarar verir. Yani şimdi şehirlerdeki birçok esnaf gibi “malı götürmeye” değil, geleceğe yatırım yapmaya çalışıyorlardı. Doğru davranışın müşteriyi, hatta bir başkasını çekeceğini biliyorlardı.
Hristiyanların farklı mezhepleri ve bunların ayrı kiliseleri var. Ancak bu ayrıntıları Müslümanlar pek bilmez. Mardin’de Hristiyanlar için kullanılan isim daha çok Nasrani [çoğulu: nasara], bazen de Mesihi… Nasrani kelimesi otantik bir isim. Kökeni konusunda farklı görüşler var. Ensar [yardım edenler] gibi bir anlamı olduğunu düşünen bilim adamları olduğu gibi Hz. İsa’nın memleketi Nasıra ile ilişkili görenler de var. Otantik dememin sebebi Hristiyanların Kur’an’da bu isimle anılmaları…
Konu buraya gelmişken Mardin’de ikamet eden Araplardan bahsetmeden olmaz. Mardin’de konuşulan Arapça, esasında orijinal bir ağız… Bakmayın bugün okumuş, kendi dilini konuşmaktan aciz gençlerin sıkıştıkları yerde Türkçe kelime kullanmasına… Çocukluğumda yetiştiğim nesil neredeyse hiç Türkçe bilmiyordu. Telaffuzu Kuzey Arapçasına benzeyen çok güzel bir Arapça konuşurlardı. Batıda Mardin Arapçası üzerine yapılmış önemli çalışmalar var. Ülkemizde de son yıllarda birkaç çalışma yapıldı.
Mardin Arapçası dediğimizde tek tip bir ağızdan bahsettiğimiz sanılmasın. Aslında şehir ile taşra, hatta taşrada köyler arasında farklılıklar var. Mardinli bir Arap muhatabının konuşmasından, bajari [şehirli] mi, Muhallemi mi, Rajdiyeli mi olduğunu anlar. Mardinliler yoğurda râib derler, Muhallemiler ḫâs̱ır derler. Mesela Mardinliler “seni geciktirdim” anlamında “baṭṭaytûk” derler, Muhallemiler “aḫḫartûk” veya “avvaḳtûk” derler. Vurgular ve telaffuzda farklılıklar var.
Burada kullanılan Arapçanın Musul Arapçasıyla benzerliği varmış eskiden. Ancak şimdi bu benzerlik azalmış olmalı. Çünkü hem bölgedeki Arapça gelişmedi, hem de Musul, Irak’ın yaygın ağızlarıyla etkileşim altında…
Buradaki Araplar kökenleriyle ilgili bazı efsaneler anlatıyorlar, ama tarihi bilgiler farklı… Anladığım kadarıyla Adnani Araplarının önemli bir kolu olan Rebia’nın Tağlib ve Bekr kabilelerinin bazı kolları burada kalmış. Tabii başka kabileler de var. Bu sebeple farklı birçok ağızla karşılaşmak mümkün.
Arapların bir kısmı Hristiyan, çoğunluğu Müslüman. Hristiyanların varlığı İslam öncesine dayanıyor. Müslümanların taşrada yaşayanları Şafii, şehirde yaşayanları ise Hanefi. Muhtemelen bunun sebebi Selçuklu-Artuklu dönemi ve sonrasındaki gelişmelerle ilgili…
Ulucami’de iki bölüm vardı eskiden… Cuma namazında Hanefiler ön tarafta, Şafiiler arka tarafta namaz kılıyorlardı. Bunun sebebi Şafiilerin zuhr-i ahiri cemaatle kılmaları… Cuma namazını kıldıran imam selam verdikten sonra arka bölümde kamet getirilir ve cemaatle öğlen namazı kılınırdı.
Şehir ahalisinin önemli bir unsuru da Kürtler… Kürtler daha çok şehir merkezinin dışındaki yerlerde yaşıyorlardı eskiden. Ancak şimdi merkez nüfusunun önemli bir kısmı Kürtlerden oluşuyor. Şehir merkezinden daha kalabalık olan Kızıltepe’de ve kalabalık bir nüfusa sahip olan Nusaybin gibi ilçelerde de Kürt nüfusu ağırlıkta…
Esasında eskiden aynı dine mensup oldukları için etnik kimlikler arasında geçişler kolay oluyordu. Hristiyanlarla evlilik olmadığı ya da istisnai olduğu için onlarla etkileşim daha farklı bir zeminde gelişiyordu. Kürtlerle Araplar birbirleriyle evlilik yaptıkları için kişinin yaşadığı yerdeki hâkim unsur hangisiyse kısa sürede onun etkisinde dilin değişmesi sıklıkla görülen bir şeydi. Nitekim şehir merkezindeki bazı aileler bugün Arap olarak biliniyorlarsa da Kürt kökenliler…
Süryaniler de şehrin önemli bir nüfusu… Şimdilerde sayıları az… Ama bölgenin kadim milletlerinden biri… Son dönemlerde bölgenin kimliği konusunda Süryaniliği öne çıkaran bazı kişiler var. Bunların arasında din adamları da bulunuyor. Tabii buna göre bir tarih okuması da yapıyorlar. Onlara bakarsanız bölgedeki Araplar ve Kürtler eskiden Süryaniydi, Osmanlı Devleti’nin baskısıyla Müslüman oldular. Tarihi veriler bunu doğrulamıyor. Kaldı ki böyle olsa bile bu etnik değişimi izah etmiyor. Bir Hristiyan aynı şehirde yaşayan dindaşından neden farklı bir dil konuşuyor?
Mardin’de Türklerin Selçuklular dönemine uzanan uzun bir hâkimiyeti var. Buraya yerleşmiş birçok aile var ki zamanla bulundukları yerin hâkim kültürünün etkisiyle yaygın kullanılan dili kullanmışlar. Artukluların torunları bunlardandır.
Neyse… Aslında biraz Mardin kültüründen söz etmek istiyordum, ama onu başka yazıya bırakayım.
Mardin bir yazıda anlatılmaz.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar