20 Temmuz 2020 Pazartesi

Ḥarıt Foḳ

Prof. Dr. Adnan Demircan
Daha önce Ömerli’nin Eski Çarşı’sını (Soḳı’l-Atîḳ) anlatmıştım. Çarşının bittiği yerde Ḥarıt Foḳ’a yani Yukarı Mahalle’ye girilir. Bir de Ḥarıt Teḥt var. Aşağı Mahalle… Bu taksim, Eski Ömerli’nin geleneksel yapısını gösteriyor. Öyle anlaşılıyor ki Ḥarıt Foḳ, Eski yerleşim yeri… Sonradan Ḥarıt Teḥt şekillenmiş. Ancak Ömerli ilçe olduktan sonra üç mahalleye ayrılmış: Şafak Mahallesi, Cumhuriyet Mahallesi ve Yeni Mahalle… Ḥarıt Foḳ, daha çok Şafak Mahallesine tekabül ediyor. Ḥarıt Foḳ’un bir bölümüne, bizim evimizin de bulunduğu bölgeye Ḥarıtı’d-Debbo, yani Su Deposu Mahallesi de deniyor. Ama bu, burasının resmi adı değil, bizim verdiğimiz bir isim… Su deposunun bir alamet olması ve uzaktan görülebilmesi sebebiyle deponun inşasından sonra ortaya çıkmış.

Bizans dönemi Ma‘serté’si Ḥarıt Foḳ’un bitişiğinde mahallenin güneyinde bulunuyordu. Kilisenin güneyi ve güneydoğusu… Yüzeyde pek bir yapı kalmamış. Ancak son dönemlerde buralarda inşa edilen evlerin temel kazılarında bazı tarihi kalıtlar bulunuyordu. Ortaokulda okuduğumuz yıllarda okulun güney doğusuna inşa edilen bir evin temel kazısı sırasında kayaya oyulmuş bir çocuk mezarı çıkmıştı. Mezardaki çocuğun bazı kemiklerini gördüğümü hatırlıyorum. Tabii kemikleri çıkarıp temelin kazımına devam edildi.
Ḥarıt Foḳ'taki evlerden bazıları... Damlar sonradan betonla kaplanmış. (www.omerlim.com)

Merhum Turgut Cansever, şehirlerimizdeki sorunlu yapılaşmaya şiddetle karşı çıkıyor ve modern şehrin kültürü öldürdüğünü anlatıyordu. Hakikaten bugün şehirlerde yaşayan insanlar arasında sosyal ilişki çok zayıflamış durumda… Evinde ölen bir insanın öldüğünü komşuları ancak kokusundan anlayabiliyor. Komşunun külüne muhtaç olma deyimini şimdiki metropollerde yaşayan çocukların bilmesi mümkün değil. Artık ev alırken iyi komşu değil, yakın market ve AVM araştırılıyor.
Ḥarıt Foḳ, mahalle kültürünü bütün yönleriyle yaşadığımız, ancak ölüme mahkûm değerlerin olduğu bir mekândı bizim için. Bir kere komşuluk ilişkileri çok güçlüydü. Sıkıntısı olan komşuya destek olmak, herkes tarafından görev addediliyordu. Bütün mahalleli birbirini tanırdı. Hatta birbirlerinin hayvanlarını dahi bilirlerdi. Yolda karşılaşılan ineğin kime ait olduğu bilindiği gibi olmaması gereken bir yere gidiyorsa yakalanıp eve götürülmesi veya bir çocukla gönderilmesi komşunun göreviydi adeta…
Büyüklere saygı kırmızı çizgiydi. Hiçbir çocuk ya da genç mahalledeki herhangi bir yaşlıya karşı saygısızlık göstermez, örneğin otururken ayak ayak üstüne atamazdı. Büyükle yüksek sesle konuşmak, gülmek, hele hele istihza etmek insanın aklına gelmezdi. Bir büyükle karşılaşılmışsa elindeki torbanın evine kadar taşınması, duasını almaya sebep olan bir görevdi. Küçük çocuğu olmayan nineler, çarşıdan bir şey aldırmak için mahallenin herhangi bir çocuğunu çağırması yeterliydi.
Su Deposu ve Cémı'ı'l-Atik'in (Eski Cami) minaresi... Minare 1970'lerde inşa edildi. Ancak cami çok daha eski... (www.omerlim.com)

Sokakta karşılaşan insanlar selamlaşır, birbirlerine hal hatır sorarlardı. Genç bir erkeğin genç kızla konuşması, sohbet etmesi hoş karşılanmazdı. Ama erkekler, özellikle yaşlı hanımların hatırını sormaya daha çok özen gösterirlerdi. Yine genç hanımlar, yaşını başını almış erkeklere hal hatır sormaları edep ve saygının bir gereği olarak görülürdü. Bazen selamlaşmayla ilgili dikkatten kaçan bir durum ya da ihmal eleştiri ve hatta fırça sebebi dahi olabiliyordu.
Maddi durumu iyi olmayan insanlara yardım etmenin çeşitli yolları vardı. Işetı’l-ımvet [vefat edenlerin ruhlarına adanan akşam yemeği] bunlardan biriydi. Vefat edenlerin ruhları için perşembeyi cumaya bağlayan gece, özellikle evin vefat etmiş yakınlarından birisinin sevdiği bir yemek pişirilir ve bir tabağı komşulardan birisine gönderilirdi. Bağı olan üzümünden komşuların göz hakkını ayırırdı. Bağdan gelen kişi karşılaştığı her kişiye sepetindeki üzümden bir salkım ikram etmeyi ihmal etmezdi. Bostanın kavunundan, karpuzundan, hıttısından komşulara ikram etmek gerekirdi. Bu sebeple bağdan, bostandan gelirken ihtiyatlı gelinir, ona göre biraz fazla meyve sebze getirilirdi. Bir sepet üzümü ya da birkaç kavunu komşuya parayla satmak ayıplanırdı. Yayıktan çıkan ayran çoğu ailenin tüketeceğinden fazla olur, o ayranı da komşularla paylaşırlardı. Bugün lokantalarda yemeklerle ikram edilen lebeniyenin kralı keçi derisinden mamul bu yayıklardan çıkan ayranla yapılanıydı.
Mahallenin en önemli özelliği insanların dışarıda yemek yememeye özen göstermeleriydi. Bu sebeple özellikle başka çocukların yiyemeyecekleri gıdaları dışarıda onların önünde yememe hususunda tembihlenirlerdi. 18 yaşındayken İzmir’de dayım mısır almak istediğinde dışarıda yiyemeyeceğimi söylemiş ve ona mısır aldırmamıştım.
Bir diğer özellik de kılık kıyafetin birbirine benzer olmasıydı. Kimse bir başkasına kıyafetiyle ya da yemeğiyle hava atamazdı. Mahallenin zengini ile fakirinin yaşamı arasında çok büyük bir fark yoktu görünürde… Belki çok zengin kimse de yoktu. Ama hali vakti yerinde olan biri ile maddi durumu iyi olmayan bir kimsenin yaşantısı arasında göze batan bir fark görmek zordu.
Ḥarıt Foḳ'ta bir sokak... Çocukluğumuzda parke yoktu. Sokaklar topraktı ve yer yer taşlar vardı. (www.omerlim.com)

Mahalleyi anlatırken yardımlaşmadan söz etmemek olmaz. Ot biçmekten ekin biçmeye, şehriye yapımından bulgur yapımına, kar küremekten toprak damın loğla sıkıştırılmasına kadar yardımlaşma mahalle sakinlerinin göreviydi. Birisi amele olarak tutulmamışsa bu yardımlaşma ücretsiz yapılırdı. Özellikle çocukları gurbette olan yaşlıların damlarında biriken karın kürenmesi ve toprak damın sıkıştırılması, güç gerektiren işler olduğu için mahallenin gençleri tarafından eğlence gibi yerine getirilirdi.
Evlerde yaşanan sorunlardan komşular kısa sürede haberdar olur, bazen ailevi sorunlar, büyütülmeden mahallenin büyükleri tarafından çözülürdü. Bizim mahallede, boşanma pek duyduğumuz bir şey değildi. En azından ben pek hatırlamıyorum. Birden çok hanımla evli olanlar da neredeyse yok gibiydi. Olanların ise ölüm gibi birtakım ailevi zaruretleri vardı.
Mahallenin evleri asırlık taş evlerdi. Ömerli’de naḥit denen yontularak işlenen yumuşak taşla yapılan ev sayısı azdı. Genellikle bu taş tezyinat amaçla bazı evlerin giriş kapılarında ya da ön cephe duvarlarında görülebilirdi. Ancak Ömerli’nin her tarafında bulunan sert taşlarla inşa edilen evler, hakikaten kışın beton evlere göre çok daha sıcak, yazın ise serin olurdu. Çünkü evlerin dış duvarları bir metre kalınlığında olurdu. Evlerin üstü beşik tonoz şeklindeydi ve üstünde de doğal yalıtım sağlayacak kalın bir taş ve toprak malzeme olurdu. Bu evlerde bir günlük yaşam odası ve bir misafir odası olmasına özen gösterilirdi. Henüz odaların koltuklarla doldurularak insanlara yer bırakılmadığı dönem olmadığı için bu odaların tefrişi oldukça sade ve mekân da genişti.
Çoğunluğu iki katlı olan evlerin alt katı ahır, üst katları ise yaşam alanı olarak kullanılırdı. Likit gazın kullanımından önce ıtféyé denen ocaklarda yemekler meşe odunu ateşinde pişerdi. Elbiseler bu ocaklarda ısıtılan suyla yıkanır, beyaz elbiselerin daha beyaz olması için meşe odunun elenmiş külüyle kaynatılır, parlak ve hafif mavimsi bir renk kazanmaları için çifit denen bir çeşit boya katılırdı.
Ḥarıt Foḳ’u bütün yönleriyle anlatmak kısa bir yazı çerçevesinde zor… İnşaallah başka zaman çocuk oyunlarından, ziyaretleşmelerden, kışın anlatılan hikâyelerden, yaşlıların mışreḳede [güneşi iyi gören bir yerde] güneşlenmelerinden bahsederim.


0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar