Prof. Dr. Adnan Demircan
Daha önce Ömerli’nin Eski
Çarşı’sını (Soḳı’l-Atîḳ) anlatmıştım. Çarşının bittiği yerde Ḥarıt Foḳ’a yani
Yukarı Mahalle’ye girilir. Bir de Ḥarıt Teḥt var. Aşağı Mahalle… Bu taksim,
Eski Ömerli’nin geleneksel yapısını gösteriyor. Öyle anlaşılıyor ki Ḥarıt Foḳ,
Eski yerleşim yeri… Sonradan Ḥarıt Teḥt şekillenmiş. Ancak Ömerli ilçe olduktan
sonra üç mahalleye ayrılmış: Şafak Mahallesi, Cumhuriyet Mahallesi ve Yeni
Mahalle… Ḥarıt Foḳ, daha çok Şafak Mahallesine tekabül ediyor. Ḥarıt Foḳ’un bir
bölümüne, bizim evimizin de bulunduğu bölgeye Ḥarıtı’d-Debbo, yani Su Deposu
Mahallesi de deniyor. Ama bu, burasının resmi adı değil, bizim verdiğimiz bir
isim… Su deposunun bir alamet olması ve uzaktan görülebilmesi sebebiyle deponun
inşasından sonra ortaya çıkmış.
Bizans dönemi Ma‘serté’si Ḥarıt
Foḳ’un bitişiğinde mahallenin güneyinde bulunuyordu. Kilisenin güneyi ve
güneydoğusu… Yüzeyde pek bir yapı kalmamış. Ancak son dönemlerde buralarda inşa
edilen evlerin temel kazılarında bazı tarihi kalıtlar bulunuyordu. Ortaokulda okuduğumuz
yıllarda okulun güney doğusuna inşa edilen bir evin temel kazısı sırasında
kayaya oyulmuş bir çocuk mezarı çıkmıştı. Mezardaki çocuğun bazı kemiklerini
gördüğümü hatırlıyorum. Tabii kemikleri çıkarıp temelin kazımına devam edildi.
Merhum Turgut Cansever,
şehirlerimizdeki sorunlu yapılaşmaya şiddetle karşı çıkıyor ve modern şehrin
kültürü öldürdüğünü anlatıyordu. Hakikaten bugün şehirlerde yaşayan insanlar
arasında sosyal ilişki çok zayıflamış durumda… Evinde ölen bir insanın öldüğünü
komşuları ancak kokusundan anlayabiliyor. Komşunun külüne muhtaç olma deyimini
şimdiki metropollerde yaşayan çocukların bilmesi mümkün değil. Artık ev alırken
iyi komşu değil, yakın market ve AVM araştırılıyor.
Ḥarıt Foḳ, mahalle kültürünü
bütün yönleriyle yaşadığımız, ancak ölüme mahkûm değerlerin olduğu bir mekândı
bizim için. Bir kere komşuluk ilişkileri çok güçlüydü. Sıkıntısı olan komşuya
destek olmak, herkes tarafından görev addediliyordu. Bütün mahalleli birbirini
tanırdı. Hatta birbirlerinin hayvanlarını dahi bilirlerdi. Yolda karşılaşılan
ineğin kime ait olduğu bilindiği gibi olmaması gereken bir yere gidiyorsa
yakalanıp eve götürülmesi veya bir çocukla gönderilmesi komşunun göreviydi
adeta…
Büyüklere saygı kırmızı çizgiydi.
Hiçbir çocuk ya da genç mahalledeki herhangi bir yaşlıya karşı saygısızlık
göstermez, örneğin otururken ayak ayak üstüne atamazdı. Büyükle yüksek sesle
konuşmak, gülmek, hele hele istihza etmek insanın aklına gelmezdi. Bir büyükle
karşılaşılmışsa elindeki torbanın evine kadar taşınması, duasını almaya sebep
olan bir görevdi. Küçük çocuğu olmayan nineler, çarşıdan bir şey aldırmak için
mahallenin herhangi bir çocuğunu çağırması yeterliydi.
Su Deposu ve Cémı'ı'l-Atik'in (Eski Cami) minaresi... Minare 1970'lerde inşa edildi. Ancak cami çok daha eski... (www.omerlim.com) |
Sokakta karşılaşan insanlar
selamlaşır, birbirlerine hal hatır sorarlardı. Genç bir erkeğin genç kızla
konuşması, sohbet etmesi hoş karşılanmazdı. Ama erkekler, özellikle yaşlı
hanımların hatırını sormaya daha çok özen gösterirlerdi. Yine genç hanımlar,
yaşını başını almış erkeklere hal hatır sormaları edep ve saygının bir gereği
olarak görülürdü. Bazen selamlaşmayla ilgili dikkatten kaçan bir durum ya da
ihmal eleştiri ve hatta fırça sebebi dahi olabiliyordu.
Maddi durumu iyi olmayan
insanlara yardım etmenin çeşitli yolları vardı. Işetı’l-ımvet [vefat edenlerin
ruhlarına adanan akşam yemeği] bunlardan biriydi. Vefat edenlerin ruhları için
perşembeyi cumaya bağlayan gece, özellikle evin vefat etmiş yakınlarından
birisinin sevdiği bir yemek pişirilir ve bir tabağı komşulardan birisine
gönderilirdi. Bağı olan üzümünden komşuların göz hakkını ayırırdı. Bağdan gelen
kişi karşılaştığı her kişiye sepetindeki üzümden bir salkım ikram etmeyi ihmal
etmezdi. Bostanın kavunundan, karpuzundan, hıttısından komşulara ikram etmek
gerekirdi. Bu sebeple bağdan, bostandan gelirken ihtiyatlı gelinir, ona göre
biraz fazla meyve sebze getirilirdi. Bir sepet üzümü ya da birkaç kavunu
komşuya parayla satmak ayıplanırdı. Yayıktan çıkan ayran çoğu ailenin
tüketeceğinden fazla olur, o ayranı da komşularla paylaşırlardı. Bugün lokantalarda
yemeklerle ikram edilen lebeniyenin kralı keçi derisinden mamul bu yayıklardan
çıkan ayranla yapılanıydı.
Mahallenin en önemli özelliği
insanların dışarıda yemek yememeye özen göstermeleriydi. Bu sebeple özellikle
başka çocukların yiyemeyecekleri gıdaları dışarıda onların önünde yememe
hususunda tembihlenirlerdi. 18 yaşındayken İzmir’de dayım mısır almak istediğinde
dışarıda yiyemeyeceğimi söylemiş ve ona mısır aldırmamıştım.
Bir diğer özellik de kılık
kıyafetin birbirine benzer olmasıydı. Kimse bir başkasına kıyafetiyle ya da
yemeğiyle hava atamazdı. Mahallenin zengini ile fakirinin yaşamı arasında çok
büyük bir fark yoktu görünürde… Belki çok zengin kimse de yoktu. Ama hali vakti
yerinde olan biri ile maddi durumu iyi olmayan bir kimsenin yaşantısı arasında
göze batan bir fark görmek zordu.
Ḥarıt Foḳ'ta bir sokak... Çocukluğumuzda parke yoktu. Sokaklar topraktı ve yer yer taşlar vardı. (www.omerlim.com) |
Mahalleyi anlatırken
yardımlaşmadan söz etmemek olmaz. Ot biçmekten ekin biçmeye, şehriye yapımından
bulgur yapımına, kar küremekten toprak damın loğla sıkıştırılmasına kadar
yardımlaşma mahalle sakinlerinin göreviydi. Birisi amele olarak tutulmamışsa bu
yardımlaşma ücretsiz yapılırdı. Özellikle çocukları gurbette olan yaşlıların
damlarında biriken karın kürenmesi ve toprak damın sıkıştırılması, güç
gerektiren işler olduğu için mahallenin gençleri tarafından eğlence gibi yerine
getirilirdi.
Evlerde yaşanan sorunlardan
komşular kısa sürede haberdar olur, bazen ailevi sorunlar, büyütülmeden
mahallenin büyükleri tarafından çözülürdü. Bizim mahallede, boşanma pek
duyduğumuz bir şey değildi. En azından ben pek hatırlamıyorum. Birden çok
hanımla evli olanlar da neredeyse yok gibiydi. Olanların ise ölüm gibi birtakım
ailevi zaruretleri vardı.
Mahallenin evleri asırlık taş
evlerdi. Ömerli’de naḥit denen yontularak işlenen yumuşak taşla yapılan ev
sayısı azdı. Genellikle bu taş tezyinat amaçla bazı evlerin giriş kapılarında
ya da ön cephe duvarlarında görülebilirdi. Ancak Ömerli’nin her tarafında
bulunan sert taşlarla inşa edilen evler, hakikaten kışın beton evlere göre çok
daha sıcak, yazın ise serin olurdu. Çünkü evlerin dış duvarları bir metre kalınlığında
olurdu. Evlerin üstü beşik tonoz şeklindeydi ve üstünde de doğal yalıtım
sağlayacak kalın bir taş ve toprak malzeme olurdu. Bu evlerde bir günlük yaşam
odası ve bir misafir odası olmasına özen gösterilirdi. Henüz odaların
koltuklarla doldurularak insanlara yer bırakılmadığı dönem olmadığı için bu
odaların tefrişi oldukça sade ve mekân da genişti.
Çoğunluğu iki katlı olan
evlerin alt katı ahır, üst katları ise yaşam alanı olarak kullanılırdı. Likit gazın
kullanımından önce ıtféyé denen ocaklarda yemekler meşe odunu ateşinde pişerdi.
Elbiseler bu ocaklarda ısıtılan suyla yıkanır, beyaz elbiselerin daha beyaz
olması için meşe odunun elenmiş külüyle kaynatılır, parlak ve hafif mavimsi bir
renk kazanmaları için çifit denen bir çeşit boya katılırdı.
Ḥarıt Foḳ’u bütün yönleriyle
anlatmak kısa bir yazı çerçevesinde zor… İnşaallah başka zaman çocuk
oyunlarından, ziyaretleşmelerden, kışın anlatılan hikâyelerden, yaşlıların mışreḳede
[güneşi iyi gören bir yerde] güneşlenmelerinden bahsederim.
0 yorum:
Yorum Gönder