Prof. Dr. Adnan Demircan
Hz. Ömer’in şöyle dediği
rivayet edilir: “Biraz küçültücü de olsa herhangi bir iş, insanlara dilenmekten
daha iyidir.” Ömer b. Şebbe küçültücü işleri şöyle açıklamış: Küçültücü işler
Mushafları satmak, ücretle çocuklara ders vermek, hayvanları döllendirmek ve
benzeri işleri yapmaktır (Belazüri, Ensâb,V, 404).
![]() |
Eski Çarşı (Soḳı’l-Atîḳ): Bize geniş bir cadde gibi görünürdü. O zaman ya biz küçüktük, ya da dünya büyüktü. 😊 |
Ömerli’nin eski çarşısında
faaliyette bulunan esnafın meslekleri dönemin ihtiyaçlarına göre icra edilen
mesleklerdi. Henüz AVM’ler ortaya çıkmamış, bir kasa domates, birkaç karpuz ya
da beş-on kilo ḫıttı satarak insanlar geçimlerini sağlıyorlardı. O zaman kanaat
vardı, dürüstlük ve komşuluk vardı. Arasa’dan bahsetmiştim. Arasa’da dükkânı
olanlardan biri Sılo [Süleyman] Sa‘dûn idi. Babamın meslektaşıydı ve o da
manifaturacılık yapardı. İyi bir komşuydu. Bizi gördüğünde şakalaşır,
esprileriyle bizi güldürürdü. Çocuklarla ve gençlerle güzel iletişim kurardı.
Arasa’ya bakan dükkânlar
arasında babamın dükkân ve mahalle komşusu, Dehud Haccé [Haticelerin Davut]
vardı. Hasanat ailesindendi. Bir ara babam gibi manifaturacıydı. Sonraları
nakliye işine girdi.
Babamın meslektaşlarından
bahsedicince Eski Çarşı esnafından Ali Ḫané’yi [Ali İpekşen] de atlamamak
gerekir. Ali Ḫané eski bir esnaftı. Bir sokaktan oluşan bu çarşıda babamla
birlikte dört manifaturacı vardı. Ayrıca Yeni Cadde üzerinde de icra-yı
faaliyette bulunan birkaç manifaturacı daha bulunuyordu. Mahmud Yürek, Ḥemmedé,
Ḫıdır ıl-Mercéni aklıma gelenlerdi. Hepsi de geçimlerini sağlayacak rızıklarını
mütevazı dükkânlarından sağlıyorlardı. Zaten hırsları ve büyük hayalleri yoktu.
Onurları ve Allah’a güvenleri vardı.
![]() |
Soḳı’l-Atîḳ'in yeni halinden bir görünüm... Dicle Kalkınma Ajansı ve Ömerli Belediyesi'nin yürüttüğü projeyle ihya edilmeye çalışılıyor. |
Çarşı esnafından biri Berhé
ıs-Sobaci idi. Sobacı İbrahim… Sipariş üzere soba yapar, bakır mutfak
gereçlerini kalaylayarak geçimini sağlardı. Kaybolan mesleklerden biri… Bir
diğer komşusu Latif ıl-Hamıż [Ekşi Latif] idi. Birkaç kutu bisküvi, biraz sebze
ve meyve satarak ailesinin geçimini sağlar, diğer esnaf gibi onuruyla yaşardı.
Çarşının esnafı Ḥammed Rammi
(Ramazan oğlu Muhammed], Ḥesen ıl-Ezreḳ ve Cemil İbrahim Yusuf [amcamın oğlu ve
eniştem] arkadaşlıkları ve şakalarıyla dikkat çekerlerdi. Gençlerin sevdiği,
gençleri seven güzel insanlardı. Aynı işi yaparlardı. Zahirecilik… Köylülerden
satın aldıkları pestil ve üzümü Karajdağ’a [Karacadağ] götürüp satarlar, oradan
yün, halis koyun yağı gibi temel gıda getirirlerdi. Hububat ve bakliyat da
satın alırlar, onları toplayıp Anteb’e götürüp satarlardı.
Onlarla aynı mesleği icra
eder Ḥacci Mustafa (Yürek), onun bitişiğinde kardeşi Ḥacci Ḫıdır Mısté
bakkaliye işletirdi. Isleymen ıl-Pakétçi, sanırım sigara sattığı için Paketçi
Süleyman olarak bilinirdi. Gıdanın yanında boya ve hırdavat da satardı.
Ḥammed Bekkırké’nin
bakkaliyesini oğlu Sufi Nezir işletiyordu. Daha sonra babasından ayrılıp
kendisi de dükkân açtı. Onun dükkânının hemen karşı tarafında Sufi Mahmud
Verdé’nin dükkânı vardı. O da bakkal-manav işletiyordu. Bir ara babası Imḥemmed
Verdé de bakkal dükkânı açmıştı. Yine karşılarında Ḫıdır Dervişké’nin
bakkaliyesi vardı.
Çarşıda Eḥmed Verdé, Sılo’sleymen
[Süleyman Oğlu Süleyman] ve Imḥemmed Zeyné kasaplık yaparlardı. Henüz
kasapların eti buzdolabında sergileyemedikleri, zira buzdolabı ve soğutucunun
dükkânlara girmediği bir dönemdi. Kasaplar sabah boğazlayacakları hayvanları
çoğu zaman Arasa’dan satın alırlar, hayvanı daha kesmeden çoğunu satarlardı. Bu
da yazın olurdu. Kışın kasaplar pek hayvan kesmezlerdi. Çünkü herkes sonbaharda
dırmala dedikleri kışlık ihtiyaçlarına yetecek kadar hayvanı besiye alır.
Onları kesip etini tuzlayarak saklar, kışın tüketirlerdi.
Eski çarşıda iki fırın vardı.
Birisi Fırn Iḥseyno [Hüseyin Acar’ın fırını], diğeri ise Fırn ıl-Ḫırbéniyyin [Ḫırbé
köyünden olan kardeşlerin işlettikleri fırın]… İki fırın a uzun süre varlığını
devam ettirdi. Sanırım şimdi Ḫırbélilerin fırını devam ediyor. Pişirdikleri
pide, pastadan lezzetli… Aldığınız ekmeği zeytin, peynirle ya da yaz meyvesi
kavun, karpuzla yediğinizde büyük bir haz duyarsınız. Üzüm zamanı taze mazruna
üzümüyle de güzel olur.
Çarşıdaki esnaftan biri
Salıhé idi. Uzun yıllar mütevazı bakkaliyesinde mesleğini icra etti. Antep’te
üretilen Güzel Bisküvileri vardı. Şimdi var mı bilmiyorum. Bizim bildiğimiz bu markanın finger bisküvisiydi.
Tadı değişmeye başlamış bisküvinin arasına koyduğumuz lokumun tadına doyum
olmazdı. Henüz glikoz tartışmalarının olmadığı ülkede lokumun muhteviyatı ilgi
alanımızda değildi. Sıkkar Ke‘kun denen ortası delik şekeri çikolata nesli
bilemez. Hamız hulu denen, akide şekerine benzeyen rengârenk şekerden aldığımız
lezzeti envaı çeşit çikolata yiyen çocuklar anlayamaz.
Envaı çeşit bisküvilerin,
çikolataların, sakızların bilinmediği dönemden bahsettiğimize göre, bakkallarda
satılan ve ilgimizi çeken en önemli şey, artistlerin fotoğraflarının olduğu
sakızlardı. Bu sakızları çiğner, Türkan Şoray, Ayhan Işık, Kadir İnanır, Sadri
Alışık gibi sanatçıların resimlerini seri numaralarına göre biriktirirdik.
Sonra Tipitip sakızları çıktı. Tipitip’in karikatürlerini de biriktirir,
mükerrerleri değiş tokuş yaparak bir dayanışma ve paylaşım örneği de
gösterirdik.
Eḥmed Gıcé, çarşının önemli
esnafından biriydi. Uzun yıllar babamla ortaklık yapmışlar. Babam anlatmıştı. İkisinin
de çocukları var. Çocuklar büyümeye başlayınca dükkâna gidip geliyorlar. Belki
orada çalışmaları gerekiyor. Ancak dükkânın kapasitesi yeterli değil. Bir gün
durumu birlikte mütalaa etmişler ve dostlukları zarar görmesin diye ortaklığı
bitirip ayrı dükkân açmaya karar vermişler. Vefatlarına kadar dostlukları devam
etti. Birbirlerine değer verir, birbirlerini kardeş gibi severlerdi. Bazen birisinin
paraya ihtiyacı olduğunda çocuğunu gönderir, bir selamla istenen para kar
olarak çocuğun eline verilir, gönderilirdi.
Çarşının yeni esnafından biri
Şıkri Hacci Aziz (Şükrü Üren) idi. Ömerli’de beyaz eşya satan ilk esnaflardan
biriydi. Bir kısmı kullanılmış, bazıları muhtemelen spot malı olan buzdolapları
satardı. Henüz dolapların ülkemize yeni geldiği ve az sayıda evde bulunduğu
yıllardı. Babam ilk dolabımızı Şıkri Hacci Aziz’den almıştı. O zaman on iki
ayak diyorlardı sanırım. Ayağın ne anlama geldiğini bilmiyordum. Herhalde ayak
ölçüsünden hareketle ifade ediliyordu.
Buzdolapları bugünkü dolaplara
göre çok küçüktü. Ancak insanların gönülleri genişti. Buzluk kısmında onlarca
tas buz yapılmak üzere doluydu her zaman… Buzdan sadece biz değil, birçok
mahalle komşumuz da yararlanırdı.
Çarşının başında Şeyhmus
ıt-Terzi vardı ki, Ömerli’de diktiği gömlekleri, önlükleri hatta donları giymeyen
azdır.
Çarşının bitiş noktasında son
dükkân Şeyhmus ıt-Terzi’nin dükkânının karşısında önemli bir işyeri daha vardı
ki ondan bahsetmezsek eksik kalır. Ḳahvıt Sabro… Sabri’nin Kahvesi, oyunun pek
olmadığı, yaşlıların, orta yaşlıların ve çarşı esnafının gelip çay içtikleri,
sohbet ettikleri, ülke ve dünya meselelerini konuştukları bir yerdi. Sanırım
aralarında ilkokulu bitiren azdı. Çoğu okuma yazma bilmezlerdi, ama radyodan
dinledikleri ajanstan yarım yamalak anladıklarından yargılarda bulunurlardı.
Bazen dinî bir konu, bazen de ilmî bir mesele ciddi ciddi tartışılır, bilimin
ve dinin sabitelerine aykırı yargılarda bulunulması şaşırtıcı olmazdı. Benim
gibi yaşlılığa aday olan bazı kişiler de bu sohbetlerden ayrı zevk alırdı.
Ḳahvıt Sabro’da gündemi takip
etmek ve taze yorumları almak mümkündü. Humeyni’nin İran’a döndüğü ve İran Şahı’nın
kaçtığı yıllardı. Haberlerde Şah’ın tonlarca altını beraberinde yurtdışına
çıkardığı anlatılıyordu. Sohbete katılanlardan Hacci Izzo (Abdülaziz Demirtaş),
“Bırakın bu yalanları… Ne tonundan bahsediyorsunuz? Bütün dünyada bir zembil
altın yok” diyerek gelişmeyi yorumlamıştı.
Bir kısmını saydığım esnafın
en önemli özellikleri kanaatkâr olmalarıydı. Sermayeleri kadar iş yaparlar,
riske girmezler. Rızkın Allah’tan olduğuna inanır, mütevazı kazançlarıyla
hayatlarını sürdürürlerdi.
Çarşıya çıkan sokaklarda
nalbant, demirci ve semercilik yapanlar da vardı ki bu mesleklerin bir kısmı artık
tarihe mal olmuş durumdadır.
Düşünün ortaokuldan sonra
okumak için ayrıldığım Ömerli’nin Eski Çarşı’sında faaliyet gösteren esnafın
hepsini tanıyorum. Onlar da birbirlerini tanıyorlardı. Peki, bu ortamda dürüst
olmayanın barınma imkânı var mıydı? Tabii ki yoktu.
Bahsettiğim esnafın çoğu
hakkın rahmetin kavuştu. Vefat edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara
hayırlı ömürler niyaz ediyorum.
İnşaallah başka bir yazıda Ḥarıt
Foḳ’u [Yukarı Mahalle] anlatırım.
Not: Fotoğraflar için Adil Demircan ve İsmail Demircan'a teşekkür ederim.
0 yorum:
Yorum Gönder