15 Temmuz 2020 Çarşamba

Soḳı’l-Atîḳ (2)

Prof. Dr. Adnan Demircan
Hz. Ömer’in şöyle dediği rivayet edilir: “Biraz küçültücü de olsa herhangi bir iş, insanlara dilenmekten daha iyidir.” Ömer b. Şebbe küçültücü işleri şöyle açıklamış: Küçültücü işler Mushafları satmak, ücretle çocuklara ders vermek, hayvanları döllendirmek ve benzeri işleri yapmaktır (Belazüri, Ensâb,V, 404).
Eski Çarşı (Soḳı’l-Atîḳ): Bize geniş bir cadde gibi görünürdü. O zaman ya biz küçüktük, ya da dünya büyüktü. 😊

Ömerli’nin eski çarşısında faaliyette bulunan esnafın meslekleri dönemin ihtiyaçlarına göre icra edilen mesleklerdi. Henüz AVM’ler ortaya çıkmamış, bir kasa domates, birkaç karpuz ya da beş-on kilo ḫıttı satarak insanlar geçimlerini sağlıyorlardı. O zaman kanaat vardı, dürüstlük ve komşuluk vardı. Arasa’dan bahsetmiştim. Arasa’da dükkânı olanlardan biri Sılo [Süleyman] Sa‘dûn idi. Babamın meslektaşıydı ve o da manifaturacılık yapardı. İyi bir komşuydu. Bizi gördüğünde şakalaşır, esprileriyle bizi güldürürdü. Çocuklarla ve gençlerle güzel iletişim kurardı.
Arasa’ya bakan dükkânlar arasında babamın dükkân ve mahalle komşusu, Dehud Haccé [Haticelerin Davut] vardı. Hasanat ailesindendi. Bir ara babam gibi manifaturacıydı. Sonraları nakliye işine girdi.
Babamın meslektaşlarından bahsedicince Eski Çarşı esnafından Ali Ḫané’yi [Ali İpekşen] de atlamamak gerekir. Ali Ḫané eski bir esnaftı. Bir sokaktan oluşan bu çarşıda babamla birlikte dört manifaturacı vardı. Ayrıca Yeni Cadde üzerinde de icra-yı faaliyette bulunan birkaç manifaturacı daha bulunuyordu. Mahmud Yürek, Ḥemmedé, Ḫıdır ıl-Mercéni aklıma gelenlerdi. Hepsi de geçimlerini sağlayacak rızıklarını mütevazı dükkânlarından sağlıyorlardı. Zaten hırsları ve büyük hayalleri yoktu. Onurları ve Allah’a güvenleri vardı.
Soḳı’l-Atîḳ'in yeni halinden bir görünüm...
Dicle Kalkınma Ajansı ve Ömerli Belediyesi'nin yürüttüğü projeyle ihya edilmeye çalışılıyor.

Çarşı esnafından biri Berhé ıs-Sobaci idi. Sobacı İbrahim… Sipariş üzere soba yapar, bakır mutfak gereçlerini kalaylayarak geçimini sağlardı. Kaybolan mesleklerden biri… Bir diğer komşusu Latif ıl-Hamıż [Ekşi Latif] idi. Birkaç kutu bisküvi, biraz sebze ve meyve satarak ailesinin geçimini sağlar, diğer esnaf gibi onuruyla yaşardı.
Çarşının esnafı Ḥammed Rammi (Ramazan oğlu Muhammed], Ḥesen ıl-Ezreḳ ve Cemil İbrahim Yusuf [amcamın oğlu ve eniştem] arkadaşlıkları ve şakalarıyla dikkat çekerlerdi. Gençlerin sevdiği, gençleri seven güzel insanlardı. Aynı işi yaparlardı. Zahirecilik… Köylülerden satın aldıkları pestil ve üzümü Karajdağ’a [Karacadağ] götürüp satarlar, oradan yün, halis koyun yağı gibi temel gıda getirirlerdi. Hububat ve bakliyat da satın alırlar, onları toplayıp Anteb’e götürüp satarlardı.
Onlarla aynı mesleği icra eder Ḥacci Mustafa (Yürek), onun bitişiğinde kardeşi Ḥacci Ḫıdır Mısté bakkaliye işletirdi. Isleymen ıl-Pakétçi, sanırım sigara sattığı için Paketçi Süleyman olarak bilinirdi. Gıdanın yanında boya ve hırdavat da satardı.
Ḥammed Bekkırké’nin bakkaliyesini oğlu Sufi Nezir işletiyordu. Daha sonra babasından ayrılıp kendisi de dükkân açtı. Onun dükkânının hemen karşı tarafında Sufi Mahmud Verdé’nin dükkânı vardı. O da bakkal-manav işletiyordu. Bir ara babası Imḥemmed Verdé de bakkal dükkânı açmıştı. Yine karşılarında Ḫıdır Dervişké’nin bakkaliyesi vardı.
Çarşıda Eḥmed Verdé, Sılo’sleymen [Süleyman Oğlu Süleyman] ve Imḥemmed Zeyné kasaplık yaparlardı. Henüz kasapların eti buzdolabında sergileyemedikleri, zira buzdolabı ve soğutucunun dükkânlara girmediği bir dönemdi. Kasaplar sabah boğazlayacakları hayvanları çoğu zaman Arasa’dan satın alırlar, hayvanı daha kesmeden çoğunu satarlardı. Bu da yazın olurdu. Kışın kasaplar pek hayvan kesmezlerdi. Çünkü herkes sonbaharda dırmala dedikleri kışlık ihtiyaçlarına yetecek kadar hayvanı besiye alır. Onları kesip etini tuzlayarak saklar, kışın tüketirlerdi.
Eski çarşıda iki fırın vardı. Birisi Fırn Iḥseyno [Hüseyin Acar’ın fırını], diğeri ise Fırn ıl-Ḫırbéniyyin [Ḫırbé köyünden olan kardeşlerin işlettikleri fırın]… İki fırın a uzun süre varlığını devam ettirdi. Sanırım şimdi Ḫırbélilerin fırını devam ediyor. Pişirdikleri pide, pastadan lezzetli… Aldığınız ekmeği zeytin, peynirle ya da yaz meyvesi kavun, karpuzla yediğinizde büyük bir haz duyarsınız. Üzüm zamanı taze mazruna üzümüyle de güzel olur.
Çarşıdaki esnaftan biri Salıhé idi. Uzun yıllar mütevazı bakkaliyesinde mesleğini icra etti. Antep’te üretilen Güzel Bisküvileri vardı. Şimdi var mı bilmiyorum.  Bizim bildiğimiz bu markanın finger bisküvisiydi. Tadı değişmeye başlamış bisküvinin arasına koyduğumuz lokumun tadına doyum olmazdı. Henüz glikoz tartışmalarının olmadığı ülkede lokumun muhteviyatı ilgi alanımızda değildi. Sıkkar Ke‘kun denen ortası delik şekeri çikolata nesli bilemez. Hamız hulu denen, akide şekerine benzeyen rengârenk şekerden aldığımız lezzeti envaı çeşit çikolata yiyen çocuklar anlayamaz.
Envaı çeşit bisküvilerin, çikolataların, sakızların bilinmediği dönemden bahsettiğimize göre, bakkallarda satılan ve ilgimizi çeken en önemli şey, artistlerin fotoğraflarının olduğu sakızlardı. Bu sakızları çiğner, Türkan Şoray, Ayhan Işık, Kadir İnanır, Sadri Alışık gibi sanatçıların resimlerini seri numaralarına göre biriktirirdik. Sonra Tipitip sakızları çıktı. Tipitip’in karikatürlerini de biriktirir, mükerrerleri değiş tokuş yaparak bir dayanışma ve paylaşım örneği de gösterirdik.
Eḥmed Gıcé, çarşının önemli esnafından biriydi. Uzun yıllar babamla ortaklık yapmışlar. Babam anlatmıştı. İkisinin de çocukları var. Çocuklar büyümeye başlayınca dükkâna gidip geliyorlar. Belki orada çalışmaları gerekiyor. Ancak dükkânın kapasitesi yeterli değil. Bir gün durumu birlikte mütalaa etmişler ve dostlukları zarar görmesin diye ortaklığı bitirip ayrı dükkân açmaya karar vermişler. Vefatlarına kadar dostlukları devam etti. Birbirlerine değer verir, birbirlerini kardeş gibi severlerdi. Bazen birisinin paraya ihtiyacı olduğunda çocuğunu gönderir, bir selamla istenen para kar olarak çocuğun eline verilir, gönderilirdi.
Çarşının yeni esnafından biri Şıkri Hacci Aziz (Şükrü Üren) idi. Ömerli’de beyaz eşya satan ilk esnaflardan biriydi. Bir kısmı kullanılmış, bazıları muhtemelen spot malı olan buzdolapları satardı. Henüz dolapların ülkemize yeni geldiği ve az sayıda evde bulunduğu yıllardı. Babam ilk dolabımızı Şıkri Hacci Aziz’den almıştı. O zaman on iki ayak diyorlardı sanırım. Ayağın ne anlama geldiğini bilmiyordum. Herhalde ayak ölçüsünden hareketle ifade ediliyordu.
Buzdolapları bugünkü dolaplara göre çok küçüktü. Ancak insanların gönülleri genişti. Buzluk kısmında onlarca tas buz yapılmak üzere doluydu her zaman… Buzdan sadece biz değil, birçok mahalle komşumuz da yararlanırdı.
Çarşının başında Şeyhmus ıt-Terzi vardı ki, Ömerli’de diktiği gömlekleri, önlükleri hatta donları giymeyen azdır.
Çarşının bitiş noktasında son dükkân Şeyhmus ıt-Terzi’nin dükkânının karşısında önemli bir işyeri daha vardı ki ondan bahsetmezsek eksik kalır. Ḳahvıt Sabro… Sabri’nin Kahvesi, oyunun pek olmadığı, yaşlıların, orta yaşlıların ve çarşı esnafının gelip çay içtikleri, sohbet ettikleri, ülke ve dünya meselelerini konuştukları bir yerdi. Sanırım aralarında ilkokulu bitiren azdı. Çoğu okuma yazma bilmezlerdi, ama radyodan dinledikleri ajanstan yarım yamalak anladıklarından yargılarda bulunurlardı. Bazen dinî bir konu, bazen de ilmî bir mesele ciddi ciddi tartışılır, bilimin ve dinin sabitelerine aykırı yargılarda bulunulması şaşırtıcı olmazdı. Benim gibi yaşlılığa aday olan bazı kişiler de bu sohbetlerden ayrı zevk alırdı.
Ḳahvıt Sabro’da gündemi takip etmek ve taze yorumları almak mümkündü. Humeyni’nin İran’a döndüğü ve İran Şahı’nın kaçtığı yıllardı. Haberlerde Şah’ın tonlarca altını beraberinde yurtdışına çıkardığı anlatılıyordu. Sohbete katılanlardan Hacci Izzo (Abdülaziz Demirtaş), “Bırakın bu yalanları… Ne tonundan bahsediyorsunuz? Bütün dünyada bir zembil altın yok” diyerek gelişmeyi yorumlamıştı.
Bir kısmını saydığım esnafın en önemli özellikleri kanaatkâr olmalarıydı. Sermayeleri kadar iş yaparlar, riske girmezler. Rızkın Allah’tan olduğuna inanır, mütevazı kazançlarıyla hayatlarını sürdürürlerdi.
Çarşıya çıkan sokaklarda nalbant, demirci ve semercilik yapanlar da vardı ki bu mesleklerin bir kısmı artık tarihe mal olmuş durumdadır.
Düşünün ortaokuldan sonra okumak için ayrıldığım Ömerli’nin Eski Çarşı’sında faaliyet gösteren esnafın hepsini tanıyorum. Onlar da birbirlerini tanıyorlardı. Peki, bu ortamda dürüst olmayanın barınma imkânı var mıydı? Tabii ki yoktu.
Bahsettiğim esnafın çoğu hakkın rahmetin kavuştu. Vefat edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara hayırlı ömürler niyaz ediyorum.
İnşaallah başka bir yazıda Ḥarıt Foḳ’u [Yukarı Mahalle] anlatırım.
Arasa dediğimiz pazar yeri

Köylülerin hayvanlarını emanet ettikleri hanın bulunduğu, Soḳı’l-Atîḳ'e çıkan sokaklardan biri...

Soḳı’l-Atîḳ'ten başka bir görünüm...

Kahvıt Sabro sol tarafta, çarşının mahalle girişinin başındaydı.

Soḳı’l-Atîḳ: Birkaç asırlık tarih...

Not: Fotoğraflar için Adil Demircan ve İsmail Demircan'a teşekkür ederim.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar