Ebû Ömer b. Dâvud
İslam, inanmayı kişinin
özgürlük alanı olarak görmüş. Doğal olarak farklı inançlara sahip insanlar
olacak. Bunların bir kısmı Müslüman aileler içinde büyümüş kişiler de olabilir.
Bir kişinin Müslüman bir anne-babadan dünyaya gelmesi, yaşantısında bir Müslüman
olarak kalmasını zorunlu hale getirmiyor. Nitekim şimdi ülkemizde Müslüman
adını taşıyan, hatta sevgili Peygamberimizin adını taşıyan ve fakat ona düşman
olan insanlar var. Müslümanlar olarak bunlarla da yaşamak zorundayız. Tabii bu
zorunluluk onlar için de söz konusu… Çünkü tek taraflı bir barış ortamı
oluşturulması mümkün değil… Tek tarafın iyi niyeti barış ve huzur için yetmez.
İslam, değerlerine
inanmayanları kâfir olarak tanımlar. Kelime, “örtmek, gizlemek” gibi anlamlara
sahip… Kâfir, Allah’ın birliğine, Elçisi’nin risaletine ve diğer iman
esaslarına inanmayarak hakikati gizlediği için bu şekilde isimlendirilmiş.
Kuşkusuz bu tanım İslam’a göredir.
Küfür kelimesi, dilimizde
sövme anlamına geliyor ki bu da asli anlamına uygundur. Sövgüde asgari
münasebet ölçülerinden çıkıp haddi aşma vardır.
Zaman zaman Allah’ın son
elçisi Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) hakaretlere varan ifadeler
kullanan, hakaret eden, bunu görsel ve sosyal medyada paylaşan kişilerle karşılaşıyoruz.
Esasen bunlar yeni değil. Bunlara Hz. Peygamber, hayattayken başlayan küfrün çağdaş
versiyonu demek mümkün…
Kuşkusuz insan inanmayabilir,
şüpheleri olabilir, bunun için araştırma yapmak isteyebilir. İnançsızlığını ve kuşkularını
ifade edebilir. Bunlar anlaşılabilir. Ancak art niyetli olmak, saygısızlığı
amaçlamak başka bir şey… İyi niyetli olmayan insanlara değerlerinizi
dilediğiniz kadar anlatın, faydası olmaz. O halde bunların başka insanların
inançlarına ve değerlerine karşı tahammülkâr olmalarını sağlamak gerekir. Bu kötü
niyetliler, yaptıklarının karşılığını göreceklerinden emin olsalar, küfrederken
iki kere düşünürler. Muhtemelen kimsenin kendilerine bir şey yapamayacağına
güveniyorlar. İnanan insanların bunlarla meşru olmayan yollarla mücadele
etmeyeceklerini düşünerek köpeksiz köyde değneksiz dolaşıyorlar.
İnanan insanların sabrının
sınanması kötü bir şey… Her insan, aynı soğukkanlılıkla cevap vermez. Dolayısıyla
haklı olan tepkiler, haksız eleştirilere malzeme edilebilir.
İnsanın değerlerine ve
inancına hakaret edildi mi, feveran etmesi, kızması, hatta bazen kontrolsüz
tepkiler göstermesi anlaşılabilir. Ancak Yüce Allah, bu durumda dahi meselenin
başka bir boyutuna işaret eder: “Onların, Allah'ı bırakıp tapındıklarına
sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah'a söverler. Böylece her
ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O,
yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir.” (En‘âm 6/108)
Tabii şu da var: “Allah,
zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez.
Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Nisâ 4/148)
Yine de değerlerimize,
kırmızı çizgilerimize yapılan hakaretleri akılla ve basiret gözüyle ele almalı,
haklı tepkimizi haklı yöntemlerle vermeliyiz. Bunun için hukuk yolu sonuna
kadar kullanılmalı, değerlerimize karşı saygısızlık yapanlara karşı Müslümanlar
örgütlü tepki gösterme kültürü geliştirmelidir. Buna teşebbüs eden şirketlerle
ve kişilerle ticari ilişkiyi kesmek için insanları bilinçlendirmek ve
örgütlemek bunlardandır.
Değerlerine sahip çıkmazsan
değersizleşirsin.
0 yorum:
Yorum Gönder