15 Temmuz 2020 Çarşamba

Küfür

Ebû Ömer b. Dâvud
İslam, inanmayı kişinin özgürlük alanı olarak görmüş. Doğal olarak farklı inançlara sahip insanlar olacak. Bunların bir kısmı Müslüman aileler içinde büyümüş kişiler de olabilir. Bir kişinin Müslüman bir anne-babadan dünyaya gelmesi, yaşantısında bir Müslüman olarak kalmasını zorunlu hale getirmiyor. Nitekim şimdi ülkemizde Müslüman adını taşıyan, hatta sevgili Peygamberimizin adını taşıyan ve fakat ona düşman olan insanlar var. Müslümanlar olarak bunlarla da yaşamak zorundayız. Tabii bu zorunluluk onlar için de söz konusu… Çünkü tek taraflı bir barış ortamı oluşturulması mümkün değil… Tek tarafın iyi niyeti barış ve huzur için yetmez.

İslam, değerlerine inanmayanları kâfir olarak tanımlar. Kelime, “örtmek, gizlemek” gibi anlamlara sahip… Kâfir, Allah’ın birliğine, Elçisi’nin risaletine ve diğer iman esaslarına inanmayarak hakikati gizlediği için bu şekilde isimlendirilmiş. Kuşkusuz bu tanım İslam’a göredir.
Küfür kelimesi, dilimizde sövme anlamına geliyor ki bu da asli anlamına uygundur. Sövgüde asgari münasebet ölçülerinden çıkıp haddi aşma vardır.
Zaman zaman Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) hakaretlere varan ifadeler kullanan, hakaret eden, bunu görsel ve sosyal medyada paylaşan kişilerle karşılaşıyoruz. Esasen bunlar yeni değil. Bunlara Hz. Peygamber, hayattayken başlayan küfrün çağdaş versiyonu demek mümkün…
Kuşkusuz insan inanmayabilir, şüpheleri olabilir, bunun için araştırma yapmak isteyebilir. İnançsızlığını ve kuşkularını ifade edebilir. Bunlar anlaşılabilir. Ancak art niyetli olmak, saygısızlığı amaçlamak başka bir şey… İyi niyetli olmayan insanlara değerlerinizi dilediğiniz kadar anlatın, faydası olmaz. O halde bunların başka insanların inançlarına ve değerlerine karşı tahammülkâr olmalarını sağlamak gerekir. Bu kötü niyetliler, yaptıklarının karşılığını göreceklerinden emin olsalar, küfrederken iki kere düşünürler. Muhtemelen kimsenin kendilerine bir şey yapamayacağına güveniyorlar. İnanan insanların bunlarla meşru olmayan yollarla mücadele etmeyeceklerini düşünerek köpeksiz köyde değneksiz dolaşıyorlar.
İnanan insanların sabrının sınanması kötü bir şey… Her insan, aynı soğukkanlılıkla cevap vermez. Dolayısıyla haklı olan tepkiler, haksız eleştirilere malzeme edilebilir.
İnsanın değerlerine ve inancına hakaret edildi mi, feveran etmesi, kızması, hatta bazen kontrolsüz tepkiler göstermesi anlaşılabilir. Ancak Yüce Allah, bu durumda dahi meselenin başka bir boyutuna işaret eder: “Onların, Allah'ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah'a söverler. Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir.” (En‘âm 6/108)
Tabii şu da var: “Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Nisâ 4/148)
Yine de değerlerimize, kırmızı çizgilerimize yapılan hakaretleri akılla ve basiret gözüyle ele almalı, haklı tepkimizi haklı yöntemlerle vermeliyiz. Bunun için hukuk yolu sonuna kadar kullanılmalı, değerlerimize karşı saygısızlık yapanlara karşı Müslümanlar örgütlü tepki gösterme kültürü geliştirmelidir. Buna teşebbüs eden şirketlerle ve kişilerle ticari ilişkiyi kesmek için insanları bilinçlendirmek ve örgütlemek bunlardandır.
Değerlerine sahip çıkmazsan değersizleşirsin.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar