Prof. Dr. Mehmet Azimli
“Medeniyetler bir göç sonucu oluşur”
şeklindeki bir kabulü, düşünce adamları söylerler. Bu tesbit çok iddialı da
olsa gerçeği yansıttığı yadsınamaz. Çünkü tarihin derinliklerinden bu tarafa
kurulan medeniyetler ele alındığında bu gerçeklik görülebilmektedir.
Bu gerçekliğin esas sebebi göç eden insanların yeni vatanlarında tutunma
arzusu olmalıdır. Yerleşik hayata geçmiş rahat insanlar çok sakin hareket
ederler. Doğrusu tabir yerindeyse “tuzu kuru” olan bu insanların çok
çabalamasına gerek yoktur. Onlar alacaklarını almışlar, ellerindeki ile
yaşamanın tadına varmaya çalışmaktadırlar. Bu sebeple toplumsal gelişmelerde
ellerindekini kaybetmeme arzusuyla geri planda kalırlar.[1] Şimdi tarihte
göç sonucu medeniyetler oluşturmuş bazı örnekler üzerinden kanaatimizi
netleştirmek istiyoruz.
Medeniyet Oluşturan Göçler
İlk Çağ
Hititler, Kafkaslardan Orta Anadolu'ya Milattan önce ikibin yıllarında
gelip Orta Anadolu’ya yerleştiler ve MÖ. 1400’lerde imparatorluk haline
dönüşüp tarihin ilk yazılı antlaşması
olarak bilinen “Kadeş Antlaşması”nı MÖ. 1296’da Mısırlılar ile yaptılar. Ancak
MÖ. 1200’lerde bu sefer batıdan gelen göçler sebebiyle zayıflarken, Doğudan
gelen Asurlularca MÖ. 700’lerde yıkıldılar.[2]
Ege tarafından göçlerle gelen Frigler, Anadolu'da MÖ. 800’lerde devletleşseler
de yine Kafkaslardan gelen Kimmerlerin baskısı ile zayıflayıp Persler
tarafından yıkıldılar. Lidyalılar da MÖ. 1200'lerde bir göç sonucu Anadolu’ya
gelmiş ve Ege bölgesinde medeniyet kurmuşlardır ve tarihin ilk parasını
basmışlardır.[3] Yine Batı
Anadolu’ya Yunanistan’dan göçen İyonyalılar burada bir medeniyet kurmuşlardır.
Ticari yollara hakim olup kolonici faaliyetlerde bulunmuşlardır. Asya kökenli
bir kavim olarak Doğu Anadolu’ya gelen Hurriler Urartu devletini kurmuşlardır.
MÖ. 600’lerde yıkılmışlardır. Onların medeniyet göstergeleri Van civarında
bulunmaktadır.[4] Yahudiler
göçmen bir ırktır. Önce Hz. İbrahim ile başlayan bu süreç Mısır’dan göçle
tamamlanan maceraları sonrası Hz. Davut ve Hz. Süleyman döneminde büyük bir
yapılanmaya şahit olunur.
Orta Çağ
Hicret
İslam medeniyeti zorunlu bir göç ile başlamıştır. Buna hicret diyoruz.
Medine’ye gelen Muhacirler çok azınlıkta iken sonraları Ensar geri planda
kalmış, her işte Muhacirler önplana çıkmak durumunda kalınmıştır. Ensar
yerleşik hayatı olup, bağı ve bahçesi ile uğraşırken, Muhacirler yeni
yerlerinde tutunma çabası ile yoğun bir mesai harcamışlardır. Pazarı ele
geçirmiş, ticareti yürütmüş, savaşlarda ön planda yer almışlardır.
“Amenu-iman ettiler, Haceru-hicret ettiler, Cahedu-savaştılar”[5] gibi
kelimelerin ardı ardına gelmesi bir tesadüf değildir. Bunda belli bir amaç var.
Karar verme, göç etme ve gayret etmeyi anlatmaktadır. İşte biz de tam bunu
diyoruz. Göç eden çaba sarfeder. Uğraşır, çırpınır, tutunmaya çalışır. Dünyanın
yasası ise şudur; çalışan kazanır, uğraşan başarılı olur.
Tarih hicret eden kavimlerin iyi haberlerini verir, ama yerlerinde
kalanlardan aynı haberleri vermez. Yerli, sükûn halinde olduğu için zaaf
içindedir. Sükûn, zaaf ve hareketin aksi belirtileri ve kudret ve güçtür. Muhacir
(hicret eden) hareketli ve atak olduğu için güç ve kudret sahibidir.[6]
Endülüs-Sicilya
Endülüs’te 9 asır, Sicilya’da 4 asır parlak medeniyetler kuran Müslümanlar
öncesi buralarda çok medeni bir yapılanma göremiyoruz.[7] Ancak bu tarihlerden
itibaren buralarda müthiş bir medeniyet görüyoruz.[8] Doğudan getirdikleri
teknikleri burada buldukları kadim Yunan kültürüyle mezcedip yeni bir medeniyet
ürünü ortaya koyarak batının aydınlık çağa geçmesine sebep olmuşlardır.
Türkler
“Ortaçağ’ın en önemli göçü Türk göçleridir” dersek abartı olmaz. At
üzerinde Anadolu, İran, Suriye, Irak ve Balkanlara yerleşen bu insanlar, kısa
sürede adeta çadırdan imparatorluğa diyebileceğimiz bir devasa devlet kurdular.
28 adet vassal devletin kendine bağlı olduğu Selçukluların medeniyete
katkılarını burada saymakla bitiremeyiz.
Bu bağlamda Türkler, son bin yılın devlet kurucu göçmenleridir. XV. Asra
geldiğimizde dünyadaki dört büyük Müslüman devletin hepsi de Türktür ve muhacir
olarak gelip devlet kurmuşlardır. Osmanlı, Memluk, Safevi ve Babürlüler.
Yeni Çağ
Osmanlı ve Yeniçerilik
Tarihin neredeyse bütün büyük ölçekli ve uzun ömürlü organizasyonları
muhacirlerin eseridir. Muhacirler kurar, devşirmeler devam ettirir. Osmanlı
askeri sisteminin belkemiğini Yeniçeri ocağı oluşturur ve yaklaşık 5 asır
boyunca Osmanlı’nın başarılarına önemli bir katkısı vardır. Bu ocak genel
olarak yabancı insanlardan oluşurdu. Yahudi, Trabzon Rumları, Rus, Çingene,
Gürcü, Kürt, Arap, Acemler, Türkçe bilenler ve İstanbul’a gelip gidenler ocağa
alınmazdı.[9]
Niye yeniçeri bunlar dışında oluşturuluyor? Devlet biliyor bunların
gayretli çalışacağını, arkasını kimseye dayayamayan yetimlerden büyük iş
çıkaracağını. Dünyayı bu gün yetimler yönetiyor. Putin bir yetim, Obama babasız
büyümüş. Bunlara herşeyi yaptırabilirsiniz. Ancak çevresi olanlara herkes
karışır, iş yaptırtmaz.[10]
Önemli işler yapacaksanız yakın çevremizde bir yerlere bağlantılı kişiler
bulundurmamamız gerekmektedir. Bu sebeple iş çıkartacak kişileri uzaktan
devşirilmek zorunda kalınır. Çin tarihinin en büyük amirali, Müslüman Türk bir
devşirme olan Zheng He’dir ve çok ünlü biridir. Bu gün Coca Cola’nın başında da
bugün aynı şekilde bir Müslüman Türk olan Muhtar Kent bulunmaktadır. Bu dev
şirket kendi ailesinden birini bulamamış da bunu görevlendirmiş? Doğrusu
devşirme her zaman büyük iş görür. Bu sebeple bu gün ABD ordusunun erat
tabakasının önemli bölümü yabancıdır. Buna lejyoner de denilebilir.
“Devşirmelerden hakkıyla yararlanabilmek için temel kıstas nesnelliktir.
Yani onlara ilkeli, tarafsız davranmalısınız. Kabiliyet ve gayretleri ölçüsünde
yükselip düşmelidirler. Çağdaş işletme yönetiminde de “eleman devşirme”
anlayışı farklı değildir. Yirminci yüzyılın ilk yarısına damgasını vuran Taylor
felsefesinin özü şudur: Personeli gelişi güzel değil, hüner derecelerini
yansıtacak bilimsel bir seçimle işe alın. Sonra kendi başlarına bırakmayıp
eğitin, öğretin, geliştirin. Max Weber de her tür organizasyonda işe
alımların liyakat ilkesine göre yapılması gerektiğini söyler:
kayırmacı olmayın; insanları size yakınlıklarına göre değil, hüner, bilgi ve
tecrübelerine göre işe alın.”[11]
Vezirler
Osmanlı’yı niye devşirmeler yönetmiştir? Sorusu çok önemlidir. Bildiğimiz
kadarıyla 60 kadar Arnavut 13 tane Boşnak, önemli oranda Gürcü vezir
bulunmaktadır. Türkler genelde vezir olmuyorlar. Çok nadir Nevşehirli İbrahim
Paşa gibi. Hep göç etmiş ve yabancılar yapılıyor. Çünkü yerliler doymuş
insanlardır. Uğraşmazlar. Ama yabancı biri başarmak zorundadır. Dahası Osmanlı
bu gerçeği bildiği için Türklük adeta aşağılanan bir şeydi ve “etrakı bi idrak” şeklinde algılanıyordu. Yönetimi genelde hep
göçmenler hakim oldu ve yürüttü. Atatürk’ün “ne mutlu Türküm diyene” sözünü niye söylediğinin sebeplerini
burada aramak gerekir.[12] Değilse
bu kadar ırkların karıştığı bir Anadolu devletinin kurucusu olarak böyle bir
safkan ırkçılık saikiyle söyleyebileceğini zannetmiyorum. Bu olsa olsa
Osmanlı’daki yerleşik düzenin artık yeni devlette yürümeyeceğine karşı motto
şeklinde söylenmiş önemli bir tepki olmalıdır.
Amerika
Bu günkü dünyanın en öncü toplumu olan Amerika’nın bir göç olayı üzerine
kurulduğunu belirtmeliyiz. Gerek beyazların gerekse de siyahların ilginç bir
başarı hikayesidir. Avrupa’nın Endülüs’ten bu yana yüzyıllardır göç alan bir
toplum olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Endülüs’teki kalifiye insanların
tersine bir göç ile Avrupa içine de taşındıklarını biliyoruz. Avrupa’nın
ilerlemesinde bunları göz önüne almak gerekir.
[1] Bkz. Sosyoloji Divanı, (göç dosyası), Konya, 2015.
[2] Bu konularla ilgili bkz. İslam Ansiklopedisi ilgili maddeler.
[3]
http://www.munise.org/ilk-parayi-romalilar-mi-yoksa-lidyalilar-mi-bulmustur/
[4] Friedrich-Karl Kıenitz, Büyük Sancağın Gölgesinde, çev.
Seyfettin Halit Kakınç, byy, trz, 18.
[5] Enfal, 72.
[6]
https://mehmetselvi.wordpress.com/2011/03/16/hicret-1-dr-ali-seriati/
[7] Bkz. Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları, Ankara, 2012.
[8] Bkz. Mehmet Azimli, Tarih Okumaları, Ankara 2016, 81-106.
[9] Erol Özbilgen, Adab-ı Osmaniyye, İstanbul 2003, 241;
ayrıca bkz. Hans Dernschwam, İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü,
Çev. Yaşar Önen, Ankara 1987, 88.
[10] Serdar Özdemir: Osmanlı Devleti’nde Devşirme Sistemi,
2008, s. 63.
[11] Mustafa Özel, Anlayış Dergisi, sayı 84. 2010
[12] Gündüz Vassaf, 40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra, İstanbul 2006, 267.
0 yorum:
Yorum Gönder