21 Mart 2017 Salı

Göç-II

Prof. Dr. Mehmet Azimli

Göç ve Medeniyet İlişkisi

Dünyanın en meşhur Tarih felsefecisi Tonybee, bugüne kadar 27 medeniyeti tespit etmiştir. Bu medeniyetlerin hemen hemen hepsi, hatta en eskileri göçlerin olduğu kıtalarda muhacir ırklara aittir. Yerlilerin ise bir varlık gösterdikleri görülmemiştir. Kızılderililer Amerika’da asırlar boyu silahla mücehhez oldukları halde bir medeniyet kuramamışlardır. Oysa Avrupa’nın köle satıcıları, gangsterleri ve fahişeleri Amerika’ya göç ettiler ve bugünkü medeniyeti kurdular. Böylece anlıyoruz ki, hicret tarih boyunca yeni kültürlerin, yeni medeniyetlerin oluşmasında baş etkenlerden biridir.[1]

Anadolu Ruhu

 Bilindiği gibi Anadolu sürekli göç alan bir bölgedir. Anadolu’daki bitmek bilmeyen enerjik yapı göçlerden dolayıdır. Buraya göç eden her grup tutunma çabasındadır. Kırsal ağırlıklı “Anadolu Kaplanları” ve çoğu hukuksal boşluktan dolayı batan kar ortaklığı (Kombassan, Adese, Yimpaş)şirketleri gibi oluşumlar bunun örnekleridir.
Hala da öyledir. Son vatanını kaybetme korkusu yaşar herkes. Onun için Vatan duygusu en yüksek toplumların başında gelir. Bu da yoğun bir  enerji oluşturur. Çalışır, üretir, tutunur. Bu her ırktan toplanan topluluğun önceliği burayı elde tutma ve burada yaşayabilmedir. İmparatorluk bakiyesi toplumların genel dramıdır bu. Fakat ilginç bir enerji üretir.

Almancı Ruhu

Türkiye’den elinde valizle Almanya’ya gelmiş ve buralarda tutunma çabasındaki insanların başarı hikayeleri tam bir göç-medeniyet ilişkisi bağlamında değerlendirilmelidir. En ağır işlerde çalışan birinci neslin torunları şu anda en önemli işleri yapabilme pozisyonuna geldiler. Bir örnek aktarmak istiyorum; Maraba olarak getirtilmiş bir işçinin temiz gayretleri ile okumuş ve bir yerlere gelmiş çocukları. Oğulun biri uluslararası aranan bir bilgisayar uzmanı ki; Amerika’ya gittiğinde evinde açık unuttuğu perdeleri, oradan bilgisayar aracılığı ile kapatabilecek kadar işi ilerletmiş. Diğeri Almanya’da büyük devasa binalar yapan bir mühendis. Bir diğeri ise dünyada hukuk denilince akla ilk gelen bu ülkede hukuk alanında yüksek lisans yapmış. Sonuçta bunları gören Alman komşuları; “Siz böyle okuyorsunuz da çöpleri kim toplayacak?” diyormuş. Alman zihin yapısının göçmenlere bakışı.[2]

İstanbul Ruhu

İstanbuldaki zenginlere soralım; Nereliler? Koç Ankara’lı, Sabancı Adanalı. Köken olarak eskiden beri İstanbul’lu olan bir kimse var mı? Hemen herkes Muhacir. Ancak bu şehir Türkiye’nin motoru. Muhacirlik zor ve sancılı bir süreç. Fakat aynı zamanda büyük bir nimet. Tarihte neredeyse bütün büyük siyasi-iktisadi organizasyonları muhacirler kurmuş, devşirmeler sürdürmüş! Hicret olmadan, medeniyet olmuyor. Bursa ile Balıkesir’i karşılaştırın. Gelişmişlik farkını hicrette bulacaksınız.

Suriye-Irak Ruhu

Hepimiz Suriye ve Iraklıların Avrupa’ya gidiş macerasını izliyoruz, kimse onları durduramıyor. Ölümü göze alan insan kazanır. Bu enerjiyle Avrupa birliğindeki 28 ülke başedemedi. Türkiye’ye bir çok tavizler verip işi durdurabildi. Esasen bu enerji kullanılabilirse çok önemli bir kazançtır. Nitekim Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Dünya Ekonomik Formu’ndaki konuşmasında “göçmenler ekonomik geleceğimiz” şeklindeki sözü bunun kanıtıdır. [3] Batı gibi tembelleşen toplumlara karşı göçmenler önemli bir ilaçtır. İngiltere, Hintliler, Fransa Mağribliler, Almanya ise Türkler ile bu boşluğu doldurdu.  Ancak tam randımanlı kullanılamazsa bu nüfus beladır. Toplumları karıştıran ve her zaman sorun üreten bir durum ortaya çıkarır. [4]
Türkiye’deki Suriyeli ve Iraklı göçmenlerin de iyi organize edilirse kazanç sağlayacağını düşünüyoruz. Değilse tam tersine toplumsal felaketlere sebep de olabilir. Göçmen ruhu iyi analiz edilir ve bu insanların topluma adaptasyonu sağlanırsa bundan çok büyük kazançlar çıkması mümkündür ve tecrübeyle de sabittir. Sonuç olarak göçler toplumsal dinamizm sağlarken, toplumu da iyi bir şekilde dönüştürmesi mümkündür.
Nitekim Türkiye’deki göçmenler çok sorun üretmeyen, daha düşük ücretle çalışan, yakıp-yıkmayan, neredeyse hiçbir vukuat çıkarmayan gruplar arasına girmiştir. Konya emniyet müdürü aynen şöyle diyor; “Konya'da 63 bin civarı Suriyeli vatandaş kayıt altına alınmış durumda. Suriyelilerin karıştığı 10 tane olay var, 7'sinde Suriyeliler mağdur durumda. Bunun altını çizmek gerek”.[5]
Esasen bu veri, bu insanların topluma problemsiz bir şekilde katılma arzularını gösteren bir durumdur. Bu suistimal edilmemelidir. Yine Konya’da sigortasız bir şekilde düşük ücretlerle çalıştırıldıkları haberleri gelmektedir. İşte tehlike buradadır. Bu suistimaller artarsa karşılıklı güven bozucu durumlar isyan ve kargaşayı tetikler.

Sonuç

Göç etmiş insanlar yerliler gibi olmaz. Onlar bu yeni yerde tutunma arzusu ile bir telaş, bir çaba ve kendini kabullendirme arzusu hat safhadadır. Bu sebeple coşkulu, atılgan, girişken olmaları doğaldır. Onların bu özellikleri toplumsal gelişmelerde önplana çıkmalarına dolayısıyla medeniyetin gelişiminde öncü olmalarına sebep olur. Akademik olmayan bu tabirimi hoş görün “cırmalanır” tırnaklarıyla tutunur. Muhacirlerin Ensar’ı geçmelerinin sebebi budur.
Bu gün Avrupa’da, Amerika’da önplanda duran, atak davranan insanların çoğu, kökleri itibariyle sonradan göçmüş, atalarının kaybedecek bir şeyi olmayan dolayısıyla yerlilerden daha fazla çalışıp kazanım elde etmeye çalışan insanların çocuklarının oluşturduğunu görmemiz mümkündür.
Türkiye’deki Kürt nufusunun bu kadar dinamik olmasının temel sebepleri de göç olayı olmalıdır. 90’lı yıllarda gerek terör gerekse de teröre karşı düşünülen köy boşaltmalar sebebiyle bir şekilde  yerlerinden edilmiş bu insanların şehirlerde tutunma çabaları diğer azınlıklara göre seslerinin çok çıkmasını sağlamıştır. Bunun sebeplerinden biri de göç olmalıdır.
Göç eden insan dünya görüşünü genişletir ve bir hareket kazanır. Muhacirlerin dünya görüşü hem geniş, hem dinamiktir. Bir yerde çakılıp kalan yerlinin ise, tersine dünya görüşü donuklaşmış ve daralmıştır. Bu dar ve donmuş dünya görüşlerinden medeniyet kurmak imkânsızdır. Avrupa, o donukluğu sürdürseydi içinde bulunduğu durumdan nasıl kurtulacaktı? Denizcilikteki keşifler, Asya’ya gidiş Avrupa’nın ufkunu açtı. Yunan’ı zayıflatan neydi? Kuşkusuz sığınaklarda kalmak, etrafı çevrili sitelerde yaşamaya alışmak. Yunanlılar bu statikliğe öyle alışmışlardı ki, kendilerinden olmayanı barbar diye adlandırıyorlardı. Kendi yerlerine, yörelerine gösterdikleri aşırı bağlılık, onları dünyadan tecrit etti, çevrelerini daralttı ve giderek dünya görüşleri geriledi.[6]
Sonuçta iyiden mükemmele gitmenin yolu, doğru insanlardan geçiyor. Eğer otobüse doğru insanları bindirip, yanlış insanları indirip, herkesi oturması gereken yere oturtabilirsek, o zaman otobüsü mükemmel bir yere doğru nasıl götüreceğimizi saptayabiliriz. Bu cümlede doğru kelimesi yerine hünerli kelimesini koyabiliriz.[7]




[1] Bkz. Toynbee, Tecrübelerim, çev. Şaban Bıyıklı, İstanbul 2005.
[2]  Mehmet Azimli, Benim Gözümle -Coğrafyalar-, İstanbul 2015.
[3] http://www.timeturk.com/kanada-basbakani-gocmenler-ekonomik-gelecegimiz/haber-114817
[4] Bu konuda yapılan önemli bir alan çalışması için bkz. Ahmet Koyuncu, Kentin Yeni Misafirleri, Konya 2014.
[5] http://www.konyapol.com/2561-konya-polisi-kac-dakikada-olay-yerine-geliyor-suriyeliler-kac-olaya-karisti-yeni-tedes-nereye-kurulacak.html
[6] https://mehmetselvi.wordpress.com/2011/03/16/hicret-1-dr-ali-seriati/
[7] Mustafa Özel, Anlayış Dergisi, sayı 84, 2010.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar