Prof. Dr. Mehmet Azimli
Göç ve Medeniyet İlişkisi
Dünyanın en meşhur Tarih felsefecisi Tonybee, bugüne kadar 27
medeniyeti tespit etmiştir. Bu medeniyetlerin hemen hemen hepsi, hatta en
eskileri göçlerin olduğu kıtalarda muhacir ırklara aittir. Yerlilerin ise bir
varlık gösterdikleri görülmemiştir. Kızılderililer Amerika’da asırlar boyu
silahla mücehhez oldukları halde bir medeniyet kuramamışlardır. Oysa Avrupa’nın
köle satıcıları, gangsterleri ve fahişeleri Amerika’ya göç ettiler ve bugünkü
medeniyeti kurdular. Böylece anlıyoruz ki, hicret tarih boyunca yeni
kültürlerin, yeni medeniyetlerin oluşmasında baş etkenlerden biridir.[1]
Anadolu Ruhu
Bilindiği gibi Anadolu
sürekli göç alan bir bölgedir. Anadolu’daki bitmek bilmeyen enerjik yapı
göçlerden dolayıdır. Buraya göç eden her grup tutunma çabasındadır. Kırsal
ağırlıklı “Anadolu Kaplanları” ve çoğu hukuksal boşluktan dolayı batan kar
ortaklığı (Kombassan, Adese, Yimpaş)şirketleri gibi oluşumlar bunun
örnekleridir.
Hala da öyledir. Son vatanını kaybetme korkusu yaşar herkes. Onun
için Vatan duygusu en yüksek toplumların başında gelir. Bu da yoğun bir enerji oluşturur. Çalışır, üretir, tutunur.
Bu her ırktan toplanan topluluğun önceliği burayı elde tutma ve burada
yaşayabilmedir. İmparatorluk bakiyesi toplumların genel dramıdır bu. Fakat
ilginç bir enerji üretir.
Almancı Ruhu
Türkiye’den elinde valizle Almanya’ya gelmiş ve buralarda tutunma
çabasındaki insanların başarı hikayeleri tam bir göç-medeniyet ilişkisi
bağlamında değerlendirilmelidir. En ağır işlerde çalışan birinci neslin
torunları şu anda en önemli işleri yapabilme pozisyonuna geldiler. Bir örnek
aktarmak istiyorum; Maraba olarak getirtilmiş bir işçinin temiz gayretleri
ile okumuş ve bir yerlere gelmiş çocukları. Oğulun biri uluslararası aranan bir
bilgisayar uzmanı ki; Amerika’ya gittiğinde evinde açık unuttuğu perdeleri,
oradan bilgisayar aracılığı ile kapatabilecek kadar işi ilerletmiş. Diğeri
Almanya’da büyük devasa binalar yapan bir mühendis. Bir diğeri ise dünyada
hukuk denilince akla ilk gelen bu ülkede hukuk alanında yüksek lisans yapmış.
Sonuçta bunları gören Alman komşuları; “Siz böyle okuyorsunuz da çöpleri kim toplayacak?”
diyormuş. Alman zihin yapısının göçmenlere bakışı.[2]
İstanbul Ruhu
İstanbuldaki zenginlere soralım; Nereliler? Koç Ankara’lı, Sabancı
Adanalı. Köken olarak eskiden beri İstanbul’lu olan bir kimse var mı? Hemen
herkes Muhacir. Ancak bu şehir Türkiye’nin motoru. Muhacirlik zor ve sancılı
bir süreç. Fakat aynı zamanda büyük bir nimet. Tarihte neredeyse bütün büyük
siyasi-iktisadi organizasyonları muhacirler kurmuş, devşirmeler sürdürmüş!
Hicret olmadan, medeniyet olmuyor. Bursa ile Balıkesir’i karşılaştırın.
Gelişmişlik farkını hicrette bulacaksınız.
Suriye-Irak Ruhu
Hepimiz Suriye ve Iraklıların Avrupa’ya gidiş macerasını izliyoruz,
kimse onları durduramıyor. Ölümü göze alan insan kazanır. Bu enerjiyle Avrupa
birliğindeki 28 ülke başedemedi. Türkiye’ye bir çok tavizler verip işi
durdurabildi. Esasen bu enerji kullanılabilirse çok önemli bir kazançtır.
Nitekim Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Dünya Ekonomik Formu’ndaki
konuşmasında “göçmenler ekonomik geleceğimiz” şeklindeki sözü bunun kanıtıdır.
[3]
Batı gibi tembelleşen toplumlara karşı göçmenler önemli bir ilaçtır. İngiltere,
Hintliler, Fransa Mağribliler, Almanya ise Türkler ile bu boşluğu
doldurdu. Ancak tam randımanlı
kullanılamazsa bu nüfus beladır. Toplumları karıştıran ve her zaman sorun
üreten bir durum ortaya çıkarır. [4]
Türkiye’deki Suriyeli ve Iraklı göçmenlerin de iyi organize
edilirse kazanç sağlayacağını düşünüyoruz. Değilse tam tersine toplumsal
felaketlere sebep de olabilir. Göçmen ruhu iyi analiz edilir ve bu insanların
topluma adaptasyonu sağlanırsa bundan çok büyük kazançlar çıkması mümkündür ve
tecrübeyle de sabittir. Sonuç olarak göçler toplumsal dinamizm sağlarken,
toplumu da iyi bir şekilde dönüştürmesi mümkündür.
Nitekim Türkiye’deki göçmenler çok sorun üretmeyen, daha düşük
ücretle çalışan, yakıp-yıkmayan, neredeyse hiçbir vukuat çıkarmayan gruplar
arasına girmiştir. Konya emniyet müdürü aynen şöyle diyor; “Konya'da 63 bin
civarı Suriyeli vatandaş kayıt altına alınmış durumda. Suriyelilerin karıştığı
10 tane olay var, 7'sinde Suriyeliler mağdur durumda. Bunun altını çizmek gerek”.[5]
Esasen bu veri, bu insanların topluma problemsiz bir şekilde
katılma arzularını gösteren bir durumdur. Bu suistimal edilmemelidir. Yine
Konya’da sigortasız bir şekilde düşük ücretlerle çalıştırıldıkları haberleri
gelmektedir. İşte tehlike buradadır. Bu suistimaller artarsa karşılıklı güven
bozucu durumlar isyan ve kargaşayı tetikler.
Sonuç
Göç etmiş insanlar yerliler gibi olmaz. Onlar bu yeni yerde tutunma
arzusu ile bir telaş, bir çaba ve kendini kabullendirme arzusu hat safhadadır.
Bu sebeple coşkulu, atılgan, girişken olmaları doğaldır. Onların bu özellikleri
toplumsal gelişmelerde önplana çıkmalarına dolayısıyla medeniyetin gelişiminde
öncü olmalarına sebep olur. Akademik olmayan bu tabirimi hoş görün “cırmalanır”
tırnaklarıyla tutunur. Muhacirlerin Ensar’ı geçmelerinin sebebi budur.
Bu gün Avrupa’da, Amerika’da önplanda duran, atak davranan
insanların çoğu, kökleri itibariyle sonradan göçmüş, atalarının kaybedecek bir
şeyi olmayan dolayısıyla yerlilerden daha fazla çalışıp kazanım elde etmeye
çalışan insanların çocuklarının oluşturduğunu görmemiz mümkündür.
Türkiye’deki Kürt nufusunun bu kadar dinamik olmasının temel
sebepleri de göç olayı olmalıdır. 90’lı yıllarda gerek terör gerekse de teröre
karşı düşünülen köy boşaltmalar sebebiyle bir şekilde yerlerinden edilmiş bu insanların şehirlerde
tutunma çabaları diğer azınlıklara göre seslerinin çok çıkmasını sağlamıştır.
Bunun sebeplerinden biri de göç olmalıdır.
Göç eden insan dünya görüşünü genişletir ve bir hareket kazanır.
Muhacirlerin dünya görüşü hem geniş, hem dinamiktir. Bir yerde çakılıp kalan
yerlinin ise, tersine dünya görüşü donuklaşmış ve daralmıştır. Bu dar ve donmuş
dünya görüşlerinden medeniyet kurmak imkânsızdır. Avrupa, o donukluğu
sürdürseydi içinde bulunduğu durumdan nasıl kurtulacaktı? Denizcilikteki keşifler,
Asya’ya gidiş Avrupa’nın ufkunu açtı. Yunan’ı zayıflatan neydi? Kuşkusuz
sığınaklarda kalmak, etrafı çevrili sitelerde yaşamaya alışmak. Yunanlılar bu
statikliğe öyle alışmışlardı ki, kendilerinden olmayanı barbar diye
adlandırıyorlardı. Kendi yerlerine, yörelerine gösterdikleri aşırı bağlılık,
onları dünyadan tecrit etti, çevrelerini daralttı ve giderek dünya görüşleri
geriledi.[6]
Sonuçta iyiden mükemmele gitmenin yolu, doğru insanlardan geçiyor.
Eğer otobüse doğru insanları bindirip, yanlış insanları indirip, herkesi
oturması gereken yere oturtabilirsek, o zaman otobüsü mükemmel bir yere doğru
nasıl götüreceğimizi saptayabiliriz. Bu cümlede doğru kelimesi yerine hünerli
kelimesini koyabiliriz.[7]
[1] Bkz.
Toynbee, Tecrübelerim, çev. Şaban Bıyıklı, İstanbul 2005.
[2] Mehmet Azimli, Benim Gözümle -Coğrafyalar-,
İstanbul 2015.
[3]
http://www.timeturk.com/kanada-basbakani-gocmenler-ekonomik-gelecegimiz/haber-114817
[4] Bu konuda
yapılan önemli bir alan çalışması için bkz. Ahmet Koyuncu, Kentin Yeni
Misafirleri, Konya 2014.
[5]
http://www.konyapol.com/2561-konya-polisi-kac-dakikada-olay-yerine-geliyor-suriyeliler-kac-olaya-karisti-yeni-tedes-nereye-kurulacak.html
[6]
https://mehmetselvi.wordpress.com/2011/03/16/hicret-1-dr-ali-seriati/
[7] Mustafa
Özel, Anlayış Dergisi, sayı 84, 2010.
0 yorum:
Yorum Gönder