Prof. Dr. Adnan Demircan [1]
İslam’dan
önce Araplar arasında şehirleşme yok denecek kadar azdı. İslamiyet’in doğduğu
Hicaz bölgesinde Mekke, Medine, Taif gibi birkaç şehrin dışında genellikle
bedevi hayat yaşanmaktaydı.
Şüphesiz
ortaçağda şehirler, medeniyetin inkişaf ettiği yerler olmuş, köyler ise
tarımsal istihsalin sağlandığı yerler olarak kalmıştır. Halife, devlet
görevlileri, saray mensupları, vali ve vezirlerin bulunduğu yerlerde zenginlik
ve refahın bulunması kaçınılmazdı. Basra, Bağdat, Şam, Fustat, Kahire,
Kayravan, Kurtuba, Gırnata gibi şehirlerin gelişmesinde en etkin faktör bu
olmuştur.[2]
Kuran-ı
Kerimde şehircilik ya da şehirleşme ile ilgili bir ayet bulunmamaktadır. Ancak
Hz. Peygamberin hadislerinde ve uygulamalarında şehirciliğe taalluk eden pek
çok hususu tespit edebiliyoruz O, işlek yolun genişliği hakkında ihtilaf
edilmesi halinde yedi zira yapılmasını söylemiştir.[3] Tespit edebildiğimiz bir diğer hadis, hem
çevrenin korunması hem de kişilerin birbirlerinin haklarına saygı duymalarına
işaret eden “Kuyunun çevresinin 40 zira olmasına işaret eden hadistir.[4]
Hz.
Peygamberin bir hadisi de şöyledir: "Kim yeterinden fazla binayı yüksek
tutarsa, kıyamet gününde onu boynunda taşımakla yükümlü kılınacaktır."[5]
Muaz
b. Enes'ten nakledilen bir hadis ise şöyledir: "Her kim haksızlık
yapmayarak ya da tecavüzde bulunmayarak bir bina yaparsa ve yahut haksızlık
yapmayarak ve tecavüzde bulunmayarak bir ağaç dikerse, Rahman'ın yaratıkları,
ondan yararlandığı müddetçe bu, onun için kesilmeyen bir ecir olur."[6]
Amr
b. Hureys(r)'dan, "Medine'ye geldim, (malımı) kardeşimle paylaştım. Bunun
üzerine Said b. Zeyd şöyle dedi: Peygamber (s) şöyle buyurdu: Arazi ve eve
yatırılmayan, arazi ve ev parasında bereket (ve hayır) yoktur."[7]
I-III/VII-IX.
asırlarda İslam şehirlerinin fiziki yapısı hakkında Doktora tezi hazırlayan Y.
Can, şehircilik ile ilgili hadislerin yok denecek kadar az olduğunu söyledikten
sonra yukarıda zikrettiğimiz, ihtilaf halinde yolun yedi zira olması hakkındaki
hadis ile, sahihliği biraz şüpheli olduğunu söylediği şehirlerde ikamet etme
hakkında söylendiği ifade edilen bir hadise rastlayabildiğini belirtmektedir.[8] Onun tespitine göre İslam dini şehircilik
konusunda oldukça suskun kalmış, bununla birlikte getirdiği düşünce sistemi ve
hayat anlayışı ile şehirlerin fiziki yapısını önemli ölçüde etkilemiştir.[9]
Esasen
Resulullah(s) dönemi incelendiğinde şehirciliğe taalluk eden birçok
düzenlemenin yapıldığını söylemek mümkün olacaktır. Bu düzenlemelerden birisi,
ileride de bahsedeceğimiz gibi, Hz. Peygamberin Medine’ye gidişinden kısa bir
süre sonra şehrin sınırlarını haram bölge ilan etmesidir. Ayrıca Medine
topraklarının bir kısmı koruma altına alınmış; burada ağaç kesmek ve avlanmak
yasaklanmıştır. Hz. Peygamberin bu uygulaması, günümüzde yeni yeni önem kazanan
çevrenin korunması ve şehirlerde yeşil alanların koruma altına alınarak
artırılması anlayışıyla paralellik arz etmektedir. Resulullah(s)’in ağaç
dikilmesini teşvik etmesi de şüphesiz çevrenin yeşillendirilmesine katkıda
bulunan bir eylemdir. O, ağaç dikimini teşvik etmek için, “Her kim ağaç
dikerse, onun için ağaçtan hâsıl olan ürün miktarınca Allah sevap yazar.”[10], “Elinizde bir fidan varsa,
kıyamet kopmaya başlasa bile, eğer dikecek vaktiniz varsa mutlaka dikiniz.”[11]
Resulullah(s)
döneminde el-Gabe fidanlığı Medineliler tarafından mesire yeri olarak
kullanılmaktaydı.[12] Hz. Peygamber, “Kim buradan bir ağaç kesecek
olursa, onun karşılığı olmak üzere bir ağaç diksin.” buyurmuştur.[13]
Hz.
Peygamberin üzerinde durduğu en önemli hususlardan biri de temizliktir. Bunun
için durgun suya işenilmemesini ve gusül abdesti alınmamasını tavsiye etmiştir.[14] O, böylece umumun menfaatine kullanılan
suların temiz tutulmasını emretmiştir. Hatta kuyunun çevresinin 40 zira’ olması
gerektiğini ifade eden hadis, Hz. Peygamberin, toplumun yararına kullanılan
kuyuların rahat bir şekilde kullanılabilmesi için düzenleme yaptığını
göstermektedir. Ayrıca kuyu sularının temiz tutulmasına yönelik bir tedbir
olarak da hayvan ağıllarının 40 zira’dan daha yakına yapılmaması
belirtilmiştir.[15] Hz. Peygamber, yolların temiz tutulması için
de “Yolların temiz tutulması sadakadır.”[16] buyurmaktadır.
Öte
yandan Hz. Peygamber, gittiği birçok yerde mescidler inşa etmiştir. İslam
tarihinde mescidin fonksiyonu göz önüne alınırsa, bir mescid inşa etmenin
şehircilik için önemi anlaşılır.
Resulullah(s)’İn
şehircilik faaliyeti olarak değerlendirilebilecek uygulamalardan birisi de
Medine’de kurduğu çarşıdır.[17]
Hz.
Peygamberin Medine’ye hicretinden sonra inşa edilen mescid aynı zamanda bir
eğitim kurumu olarak kullanılmış,[18] mescidin bir bölümü olan ve Suffe ashabının[19] konakladıkları yer de hem bir eğitim merkezi
hem de bir otel yahut misafirhane vazifesi görmüştür. Resulullah’ın mescidinin
eğitim kurumu olarak kullanılması, İslam dünyasında camilerin bu amaç
doğrultusunda kullanılması geleneğini geliştirmiş ve daha sonraki devirlerde
camiler bu alanda önemli merkezler olmuştur.
Daha
sonraki dönemlerde mescidlerin yanına medreseler inşa edilerek mescid- medrese
ilişkisi tarih boyunca devam ettirilmiştir.[20]
Şehircilik
faaliyetlerinden biri de spor müsabakalarının yapılabileceği alanlar tahsis
edilmesidir.
Hz.
Peygamber(s), arsa üretiminde de bulunmuş ve Medine’de Muhacirlere arsalar
dağıtarak ev yapanlara yardımcı olmuştur.[21]
Öte
yandan evlerin geniş planlı yapılmasına da işaret edilmiş, “Evin kötülüğü
darlığıdır.” buyrulmuştur.[22] Kurtuluşun nasıl olacağını soran Ukbe b.
Amir’e Hz. Peygamber, “Diline hâkim ol, evini genişlet, hatalarına da ağla
(tövbe et).” cevabını vermiştir.[23] Hz. Peygamberin, “Ya Rabbi! Günahımı affet,
evimi genişlet, rızkımı mübarek kıl.” şeklinde dua ettiği de rivayet
edilmiştir.[24] Bir başka rivayette Hz. Peygamberin evin
darlığının kötülüğüne işaret ettiği nakledilir: “Âdemoğlunun şekaveti üç
şeydendir: Kötü hanım, kötü mesken ve kötü binek.”[25] Diğer taraftan tuvaletlerin kıbleye doğru inşa
edilmemesine, banyo ve mutfakların muhafazalı yerlere yapılmasına, komşunun
mahremini görecek şekilde pencereler konulmamasına, halkı rahatsız edecek kötü
kokuların önüne geçilmesine, sadeliğe hiç şüphesiz dikkat olunacaktır.[26] Bunlardan başka evin planına taalluk
edebilecek birçok fiili ve kavli sünnet de mevcuttur.[27]
Üzerinde
durulan hususlardan birisi de ihtiyaç fazlası evlerin yapılmamasıdır. Hz.
Peygamberin, “Kişinin ihtiyacı haricindeki her bina sırtında vebaldir.”[28], “Allah bir kuluna kötülük murad
edince malını binaya infak ettirir.”[29] buyurduğu rivayet edilmiştir.
Hz.
Peygamberin bina inşa ederken komşunun hakkına tecavüz edilmemesine de işaret
ettiği nakledilmiştir: “İnşa edeceğin binanın boyunu komşunun binasından daha
yüksek yapma, böylece onun rüzgârına mani olursun. Ayrıca komşunu pencerenden
çıkan kokuyla da rahatsız etme, ona da bir miktar gönder.”[30]
Hz.
Ömer de Basra ve Kufe şehirlerini kurarken caddelerin genişliği için gerekli
tedbirleri almış ve şehrin ana caddelerini 60 zira’, ara caddeleri 20 zira’,
sokakları da 7 zira’ genişlikte tutulmuştur. Ayrıca kabileleri birbirinden
ayıran sınırların ortasında, ölülerine mezar yapmak, hayvanlarını bağlamak için
geniş alanlar bırakmışlar ve evlerini bitiştirmemişlerdir.[31]
Müslümanların
çok erken dönemde başlattıkları fetih hareketiyle birlikte şehir kurma
faaliyetleri de başladı. Bunu Müslümanların fethedilen şehirlerde, kendilerine
yabancı olarak bakacak yerli halkın mukavemetiyle yüz yüze bir azınlık olarak
yaşamak istememelerine bağlamak[32] yeterli bir açıklama olmasa gerek. Kaldı ki
Müslümanlar, fethettikleri her yerde şehirler kurmuş değillerdi. Bunun için
şehirlerin kuruluşunun temelinde bazı askeri ve siyasi mülahazaların göz önüne
alınmış olabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Müslümanların hızlı bir
şekilde şehir kurma faaliyetlerine girişmelerinin altında siyasi, askeri,
ekonomik ve kültürel pek çok sebebin bulunduğu da belirtilmiştir.[33] Fethedilen bölgeyi elde tutmak, oraya
hükmetmek, askeri ikmal noktaları tesis etmek, vergi ve ganimetleri toplamak
için fethedilen topraklar üzerinde şehirler kurmak gerekmiştir. Hepsinden de
önemlisi İslam’ı bir bütün olarak yaşayabilmek, öğrenebilmek ve öğretebilmek
içinde belirli iskân yerlerine ihtiyaç duyulmuştur.[34] Hz. Ömer’in, Müslüman fatihleri ayrı şehirlere
yerleştirerek fetih ruhunun ölmesine ve ekseriyeti bedevilikten hadariliğe
geçiş aşamasında olan Arapların diğer milletlerle karışarak büyük sosyal
sorunların doğmasına engel olduğunu görüyoruz. Ayrıca ilk kurulan şehirlerin
daha çok askeri kamp olarak düşünülmüş olması, şehir kurma fikrinin temelinde
askeri sebeplerin olduğunu da hatırlatmaktadır.
Sonraki
dönemlerde görülen, İslam memleketlerinde idareyi ele geçiren her hanedanının
kendine yeni bir başkent seçme geleneği,[35] otoritelerini tesis etme yolunda karşılarına
çıkabilecek engellerden ve muhaliflerinden gelebilecek zararlardan kurtulma
amacına yönelik olmalıdır.
[1]
Bu yazı, 1987-1988 öğretim yılında Yüksek Lisans ödevi olarak hazırlanmıştır.
[3] Buhari, Sahih,
İstanbul 1401/1981, Mezalim 29; ayrıca bk. Muslim, Sahih. İstanbul 1401/1981,
Musakat 144; Tirmizi, Sunen, İstanbul 1401/1981, Ahkâm, 30; İbn Mace, Sunen,
İstanbul 1401/1981, Ahkâm 16; Ebu Davud, Sunen, İstanbul 1401/1981, Ahkâm 20;
Akdıye 31; Ahmed b. Hanbel, Musned, İstanbul 1402/1982, I, 235, 303, 313, 317;
III, 228, 429, 466, 474, 495; V,327.
[8] Y. Can, “H.
I-III./ M. VII-IX. Y.Y. İslam Şehri”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Samsun 1992, VI, 112.
[12] A. Şafak, “İslam
Hukuku Açısından Şehircilik ve Aile Meskeni Problemi”, Atatürk Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, Erzurum 1982, V, s. 8.
[14] Buhari, Vudu’ 68;
Tirmizi, Tahare 51; İbn Mace, Tahare 25; Ebu Davud, Tahare 49; Nesai, Gusul 29;
Ahmed b. Hanbel, II, 241
[18] Geniş bilgi için
bk. A. Çelebi, İslam’da Eğitim-Öğretim Tarihi, Çev.: A. Yardım, İstanbul 1983,
s. 97-98; A. Önkal, Asr-ı Saadet’te Mescidin Fonksiyonu, s. 2 (Daktilo edilmiş nüsha);
Z. Kazıcı, Ana Hatları İle İslam Eğitim Tarihi, İstanbul 1983, s. 23-24.
[19] Ashab-ı Suffa
hakkında geniş bilgi için bk. M. Baktır, İslam’da İlk Eğitim Müessesesi Suffa
Ashabı, İstanbul 1984, s. 47 v.d.
[32] H. İ. Hasan, Dini,
Siyasi, Kültürel, Sosyal İslam Tarihi, Çev.:Heyet, İstanbul 1985-6, VI, 296.
0 yorum:
Yorum Gönder