Hz.
Peygamber’in doğup büyüdüğü ve Peygamber olduğu Mekke’nin yer aldığı Hicaz
bölgesi bu dönemde ticarî faaliyetlerin olduğu önemli bir bölgedir. Mekke’de
meskûn olan Kureyş kabilesi İslâm’ın zuhuru döneminde hem Hicaz ticaretinde,
hem de ticarî malların Yemen ile Hicaz arasında taşınmasında aktif olan bir
kabileydi. Kur’an’ın yaz ve kış seferleri olarak bahsettiği ticari seferler,
sayıları binlerle ifade edilen develerle yapılırdı. Söz konusu dönemde
kabileler birer siyasi kurum olarak hâkim oldukları bölgelere başkasının
girmesine rıza göstermezlerdi.
Kabilelerin
bölgelerinden herhangi bir saldırıya maruz kalmadan güven içinde geçebilmek
için onlarla îlaf denilen ticari anlaşmalar yapılmıştı. Kureyş’in Hz.
Peygamber’in zuhuru döneminde ticarette söz sahibi olmasını sağlayan
etkenlerden biri söz konusu îlaflardı.
Aslında
Kureyş’in ticari alanda önemli bir rol üstlenmesini sağlayan durumu, çevredeki
ülkelerin birbirleriyle mücadelelerinden ve rekabetinden bağımsız düşünmemek
gerekir.
Kureyş’in
ticari alandaki üstünlüğünün ne kadar eskiye gittiği konusunda bazı tahminlerde
bulunmak zor değildir. Kureyş’i Mekke’ye yerleştiren kişinin Kusay olduğu
hesaba katılırsa Kureyş’in ticari alandaki üstünlüğünün bundan sonra ortaya
çıkmış olması gerekir. Tabi bundan önce de Hicaz’da ticaret vardı. Araplar yine
Hac dönemlerinde buraya gelerek ibadetlerini yapar, ihtiyaçlarını
karşılarlardı.
Mekke’yi ticari
bir merkez ve Kureyş’i tüccar yapan etkenlerin başında Hac ibadeti gelir.
Arabistan’da yaşayan Arapların büyük kısmı göçebeydi ve göçebelerin
gereksinimlerini her yerden karşılama imkânları yoktu. Bunun için ihtiyaç
duydukları eşyaların bir kısmını kendileri üretirken; üretemedikleri eşyaları
da diğer kabilelerden ve muhtelif yerlerde kurulan sûklardan [pazarlardan,
panayırlardan] temin ederlerdi. Hac döneminde kurulan Ukaz, Mecenne ve
Zü’l-mecaz sûkları bu anlamda önemli bir işleve sahiptirler.
Kureyş’in
ticarette temayüz etmesinin önemli etkenlerinden birisi Mekke ve civarında
geçimlerini temin edebilecekleri kaynakların yeterli olmamasıdır. Burası dağlık
bir bölge olup bitki örtüsü bakımından oldukça zayıftır. Geçim kaynaklarından
biri olan hayvancılık için göçebe hayatı kaçınılmazdı. Zira yaz ve kış hayvanları
otlatmak için meraları izlemek gerekirdi. Bununla birlikte hayvancılık
imkanları da oldukça kısıtlıydı.
Kureyşlilerin
imdadına yetişip onları kurtaran Hac ibadetiydi. Bu sayede Arap yarımadasının
her tarafından Araplar buraya gelir, bir taraftan ibadet ederken bir taraftan
da ihtiyaçlarını karşılarlardı.
Bu dönemde
insanların oldukça sade bir hayat yaşadıklarını, kıt kanaat geçindiklerini,
kaliteli ve süslü bir kıyafetin servet değerinde olabildiğini, birçok insanın
tek bir kıyafetle idare etmek durumunda olduğunu belirtmek gerekir.
Yukarıda
çizmeye çalıştığımız çerçeve ticareti Kureyş’in hayatında merkezi bir konuma
getirmiştir. Esasen tarih boyunca insanın karnını doyurma çabası sosyal
ilişkilerin belirlenmesinde hayati bir role sahip olmuştur. Mal biriktirme ve
hatta holdingler kurma dürtüsünün arkasında aç kalma ya da muhtaç olma
korkusunun yattığını söylemek yanlış olmaz.
Ticaretin
merkezi önemi, Kureyş açısından önemli bir belirleyicidir. Bu sebeple birçok
ilişkide ticari ve ekonomik kaygıların öne çıktığını görmek bizi
şaşırtmamaktadır. Öyle ki bu etki Kureyş’in Hz. Peygamber’in davetini kabulü
hususunda önemli bir belirleyici olmuştur.
Ticari hayatın
gündelik yaşam üzerinde önemli etkileri olduğunu unutmamak gerekir. Sosyal
ilişkilerde belirleyici olmasının yanı sıra gündelik dil üzerinde dahi
ticaretin önemli bir etkisi olduğunu söylemek icap eder. Hz. Peygamber’in
konuşmalarında ve ilahi mesajın ayetlerinde ticaret dilinin ekonomik
ilişkilerin dışında kullanıldığı görülmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de
ticaret, mizan, biat gibi kavramlar farklı bir bağlamda kullanılmıştır.
Hz.
Peygamber’in bizzat ticaretle iştigal etmesi, ticareti teşvik etmede önemli bir
etki oluşturmuştur. Bu çerçevede ticarete ilişkin uygulamalar, Araplar arasında
sonraki dönemlere taşınmış, İslâm’ın ruhuna aykırı olanlar haram ilan edilerek
yasaklanmıştır.
Hz.
Peygamber’in ve arkadaşlarının ticari başarıları Medine ekonomisini etkilemiş,
Müslümanların buradaki siyasi nüfuzlarına da olumlu anlamda etki etmiştir.
Kuşkusuz
ticaretin hayatî önemi İslâm’ın ticaretle ilgili önemli ahlaki ilkeler
getirmesini sağlamıştır. Bir kere kazancın helal olması, kazanç elde edilirken
yalan söylenmemesi, insanların kandırılmaması, mesela kötü bir ürünün iyi bir
ambalajla insanların kandırılarak satılmaması gibi birçok ahlakî ve hukukî
ilkenin yanı sıra sömürü sebebi olan
alışveriş şekilleri ise yasaklanmıştır.
Hz. Peygamber’in şöyle
bir tavsiyede bulunduğu rivayet edilir: “Çarşı ve pazarlarda ticaretin içine
boş söz ve yalan karışabilir. Bu sebeple ticaretinizi sadaka vererek
temizleyin.” (Nesai, “Eymân ve Nuzûr”, 23)
Hz. Peygamber, Müslümanlara
alış-verişte dürüst davranmalarını, yemin etmemelerini tavsiye etmektedir. Ne
yazık ki Müslümanlar bu prensibe çoğu zaman riayet etmemekte, müşteriyi
inandırabilmek için yemin yoluna başvurmaktadır. Hâlbuki bu davranış insanın
rızkını artırmaz. Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Satış
sırasında yemin, mala revaç verirse de paranın bereketini giderir."
Hz. Peygamber’in şöyle dediği de rivayet
edilir: "Güvenilir, dürüst tacir, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle
beraber olacaktır."
Kanaatkâr olma,
dünyaya meyletmeme, kazanç elde etmeyi erdemin önüne geçirmeme, zulmetmeme gibi
bir yasakların yanında kazancın paylaşılması, bir bölümünün ihtiyaç sahiplerine
ayrılması gibi ilkeler de İslâm ticaret ahlakı ve hukukunun prensiplerindendir.
Vahşi kapitalizmde bunları aramak beyhudedir.
ebuomerbindavud@gmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder