Yrd. Doç. Dr. Feyza Betül KÖSE
Yüksek Öğretim Kurulu’nun 10.02.2017 tarihli kararı ile Kahramanmaraş
Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Siyer-i Nebi ve İslam Tarihi Ana
Bilim Dalı açıldı. Ülkemizde bir ilk olma özelliğine sahip bu karar, daha önce
İslam Tarihi Ana Bilim Dalı bünyesinde bulunan Siyer’i artık İslam Tarihi ile
birlikte ve onunla eşit konumda bir bilim dalı haline getirdi.
Doç. Dr. Şaban Öz’ün akademik Siyer çalışmalarında önemli bir hedef
olarak belirlediği Siyer Ana Bilim Dalı’nın kurulması, Prof. Dr. Adnan Demircan
ile birlikte kendisinin de düzenleyicileri arasında bulunduğu ve ülkemizin dört bir yanındaki İlahiyat fakültelerinden akademisyenlerin
katıldığı sivil bir girişim olan Siyer çalıştaylarının ikincisinde gündeme getirilmiş
ve burada alınan kararla da Siyer’in bir ana bilim dalı olarak tescili tavsiye
edilmişti. Bir sonraki aşamada Doç. Dr. Öz’ün bu kez KSÜ
İlahiyat Fakültesinde başlattığı bu süreçte asıl hedef Siyer’in tam bağımsız
bir ana bilim dalı olarak fakültelerimizde yerini alması. Bununla birlikte
gelinen nokta, bu hedefe ulaşmanın bir adım öncesinde olduğumuzu ortaya koyması
bakımından da önem arz etmekte. Aynı zamanda bir emsal oluşturan bu yeni durum
ile artık Yüksek Öğretim Kurulu kararına ihtiyaç duyulmaksızın
üniversitelerimizin senatolarının oluru ile İlahiyat fakültelerinde Siyer-i
Nebi ve İslam Tarihi Ana Bilim Dalı açılması mümkün hale geldi.
Siyer Ana Bilim Dalı açılması hedefinin altında, mevcut durumun Siyer
açısından barındırdığı olumsuzluklar ve bağımsız Siyer Ana Bilim Dalı’nın alana
sunacağı çeşitli katkılar bulunmaktadır ki bu yazımızda bu hususları ele almaya
çalışacağız:
Öncelikle, son on yılda Hz. Peygamber’in hayatına yönelik ilginin
gerek sivil gerekse resmî kanallardan teveccühle karşılandığını söyleyebiliriz.
Bu ilginin profesyonel
bir uzmanlık çerçevesinde ele alınarak doğru yönlendirilmesi hem ehliyetsiz
eller tarafından yağmalanmasının önüne geçme hem de halkın doğru bilgiye ulaşmasını
sağlama adına son derece önemli. Bu da İlahiyat fakültelerinin bu sürece
kayıtsız kalmaması zorunluluğunu doğuran bir unsur olarak karşımıza çıkmakta.
Öte yandan Milli
Eğitim Bakanlığı tarafından ilk ve orta öğretimde seçmeli ders olarak okutulmaya
başlanan Hz. Peygamber’in Hayatı dersinin hem müfredat hem de hazırlanan
kitaplar açısından maalesef son derece yetersiz olduğunu ve mevcut haliyle
beklenilen faydayı teminden uzak olduğunu görmekteyiz. Bu olumsuzlukların
giderilebilmesi için alanın akademik ve ilmî düzeyde ele alınması gerekmekte ki
eğitim sistemimizin ilerleyen süreçte kaçınılmaz olarak ihtiyaç duyacağı
akademik çalışmalara bugünden başlanması lüzumu kendisini giderek daha fazla hissettirmektedir.
Siyer alanında
yaşanmakta olan bir diğer olumsuzluk ise şu an için İlahiyat fakültelerinde
Siyer derslerinin akademisyenlere dağıtımında, maalesef belli bir
uzmanlık/altyapı değil, ders saatinin dengelenmesinin esas alınmakta oluşudur. Bu
çerçevede ya alandaki akademisyen eksikliği ya da imkânsızlıklardan dolayı,
bütün ilmî birikimini örneğin Osmanlı Tarihi’ne ayırmış bir İslam tarihçisinin
pekâlâ Siyer dersine girebildiğini görmekteyiz. Oysaki Siyer, başlı başına bir
ilim dalı olduğu gibi, bu dersi icra edenlerin de belli bir altyapıya sahip
olmaları açık bir zorunluluktur. Ayrıca bazı fakültelerde Siyer-i Nebi-I ve
Siyer-i Nebi-II olmak üzere 4 kredi, bazı fakültelerde de Siyer olmak üzere 2
kredilik ders şeklinde okutulan böyle önemli bir konunun, yetkin ve alanında
uzman öğretim elemanları tarafından işlenmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. İşte
Siyer’in bir ana bilim dalı olarak teşkilinin akabinde yakın zamanda lisansüstü
eğitiminin verilmesiyle birlikte şu an ihtiyaç duyulmakta olan öğretim elemanı
sıkıntısı giderilecektir.
Ülkemizde sivil inisiyatif; Siyer Vakfı,
sonpeygamber.info gibi platformlar, Siyer-i Nebi Dergisi, Hadis ve Siyer
Araştırmaları, Siyer, Siyer Çocuk, Siyer Araştırmaları Dergisi gibi süreli yayınlar çıkarmakta, Siyer çalıştayları,
Siyer tez toplantıları, Siyer sempozyumları gibi ilmî toplantılar düzenlemekte
ve çeşitli organizasyonlara imza atmaktayken İlahiyat Fakültelerinin bu duruma
kayıtsız kalması ise ciddi bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır. Ancak fakültelerimizin
bu alanda etkin olabilmesi için de uzmanlaşmanın ve siyer araştırmalarının ilmî
bir tabana oturtulması şarttır.
Bunun yanında
üzerinde durmamız gereken bir başka konu da Siyer alanının iyi niyet taşımayan
bazı gruplarca adeta talan edilmekte oluşudur. Zira halkın herhangi bir alanda
artan ilgisi hemen çeşitli çıkar gruplarının iştahının kabarmasına yol
açmaktadır ki bu durum Siyer için de geçerlidir. Farklı bir şey söylemek
arzusuyla Siyer’e dair usûlsüz, muvazenesiz, hiçbir ilmî kritere bağlı kalmadan
yazılan kitapların Hz. Peygamber’in modelliğini topluma aktarmaktan çok uzak
olduğu, üstelik akademik unvanların arkasına saklanmış bu tür çabaların
İlahiyat Fakültelerinin mevcut konumunu da zedelediğini belirtmek durumundayız.
İlmî açıdan oldukça sorunlu olan bu çalışmaların her geçen gün daha fazla
tahribata neden olduğunu görmekteyiz. Bu menfi durum, akademik siyer
çalışmalarına belli bir ciddiyet kazandırılması açısından da Siyer
Akademiasının oluşturulması ve böylelikle “çekirdekten yetişen” Siyercilerin
kürsülerde bulunmasını zorunlu hale getirmektedir.
Siyer’in bağımsız
olmayışından kaynaklanan menfi durumların bir başkası da bu alanda yapılan
araştırmalarda görülmektedir. Zira tıpkı Hadis ilminin cerh ve tadîl
kurallarıyla Siyer metinlerinin ele alınmasında karşılaşılan sıkıntılarda;
Zührî veya İbn İshâk gibi siyer ulemasının ehl-i kitaptan rivayet etmelerinin
cerh sebebi olarak sunulmasında olduğu gibi İslâmî ilimler perspektifinden
baktığımızda klasik İslam Tarihi veya Hadis usûlünün Siyer araştırmalarında
yetersiz kaldığını görmekteyiz. Bunun için de Siyer Kaynakları, Siyer Usûlü,
Siyer Sözlüğü gibi çalışmalara ek olarak; Cahiliye Dönemi ve Hz. Peygamber’in
hayatının ilmî bir titizlikle ele alınıp değerlendirilerek topluma ve ilim
dünyasına sağlıklı bilgi akışının sağlanması zorunluluk arz etmektedir. Mevcut
durumda ise bu çalışmaların yeterince ve arzulanan nitelikte olmadığını
söylemeliyiz.
Hz. Peygamber’in
hayatını türlü yönlerden konu edinen Siyer’in kapsamının İslam tarihinin diğer
konularından oldukça farklı olduğu müsellemdir. Bununla birlikte İslam Tarihi
Ana Bilim Dalı neredeyse Adem (as)’dan bugüne kadarki bütün toplumları,
devletleri, coğrafyayı çalışma alanı olarak belirlemiş durumdadır. Bu kadar
geniş bir konu yelpazesinde Siyer, ancak “konular arasında bir konu/alanlardan
bir alan” olarak değerlendirilmektedir. Fakat takdir edilecektir ki, Hz.
Peygamber’in hayatı sıradan bir biyografiden çok daha öte bir anlam taşımaktadır.
Bu nedenle Hadis, Tefsir, Fıkıh gibi diğer disiplinlere doğru bilgi aktarımı için
Siyer’in İslâm Tarihi Ana Bilim dalından bağımsız olarak değerlendirilmesi son
derece hayati önemi haizdir.
Diğer yandan malum
olduğu üzere İslâm inancı ve özellikle Hz. Peygamber’in hayatını istismar
ederek güç devşiren FETÖ/PDY ve benzeri terör örgütlerinin bu tür istismarlarının
önüne geçebilmek için Siyer araştırmalarının profesyonelleştirilmesi şarttır ve
Siyer’in ana bilim dalı haline getirilmesi bu ihtiyacı karşılamaya yönelik
önemli bir adım olacaktır.
Mevcut durumun
olumsuzluklarını ve Siyer’in ana bilim dalı haline gelmesinin alana sağlayacağı
katkıları aktarmaya çalıştık. Kuşkusuz bunlara başka hususlar da eklenebilir.
Temennimiz ve gayretimiz bir bilim dalı olarak, ismi İslam Tarihi ile yan yana
gelen Siyer’in, bir sonraki aşamada tam bağımsızlığını kazanarak bir ana bilim
dalı haline gelmesine yöneliktir ve elde edilen bu yeni kazanım Siyer Ana Bilim
Dalı’nın teşkili konusunda ümit ve çabalarımızı artırmaktadır.
0 yorum:
Yorum Gönder