Prof.
Dr. Adnan Demircan
Mekke şehrinin
bulunduğu bölgede, çok eski zamanlarda Amalika, Ad ve Semud kavimlerinin
kalıntısı olan Cürhümlüler oturmaktaydı. Bunların büyük bir kısmı uğradıkları
bir afet nedeniyle helak olmuşlardı. Hz. İbrahim, cariyesi Hacer ile oğlu
İsmail’i buraya getirdi.[1] Hacer, hayatta kalan bu Cürhümlüler’le
birlikte Mekke’nin bulunduğu yere yerleşti.
Huza’a kabilesi
bir süre Mekke’ye hâkim olmuş, daha sonra Kureyşlilerin atası Kusay Mekke’nin
idaresine el koymuştur. Huza’alılar’ın Mekke’de 300 sene kadar hâkim oldukları
rivayet edilir.[2]
İslam’ın doğuşu
sırasında Mekke şehri, Kureyş kabilesince iskân edilmişti. Şehrin nüfusu,
yabancı kökenli köle ve mevlalar da dâhil 10000’e ulaşmaktaydı. Şehir, on ileri
gelen ailenin oluşturduğu oligarşik bir sistemle yönetiliyordu. Şehir
idaresinde söz sahibi olan bu aileler arasında en çok göze çarpan iki rakip sop
halinde Emeviler askeri, Haşimiler ise dini fonksiyonları yüklenmişlerdi.[3]
Mekkelilerin
İslam’dan çok önceleri komşu devletlerle ticari ilişki içerisinde olduklarını
görüyoruz. Nitekim Kuran-ı Kerimde de Kureyşlilerin yaz ve kış ticaret
seferlerinden bahsedilmektedir.[4] Nitekim bu amaçlarla bazı teminatlar almışlar,
Habeşistan, Necid, Yemen, Hire ve Gassanlılar’la bazı anlaşmalar yapmışlardı.[5]
Şehir, çevresi
dağlarla çevrili, dar bir vadiye sıkışmış durumdadır. Su kıtlığı devamlı bir
sıkıntıydı. Zemzem dışında bilhassa şehrin dışında başka kuyular da
bulunuyordu. Yağmurlar seyrek olarak yağmaktaydı. Öyle ki kuraklıklar bazen
dört sene üst üste olabiliyordu. Fakat kış mevsimi rutubetli olunca, yağmurlar
bazen son derece şiddetli olurdu. Bundan dolayı zaman zaman sel felaketleri yaşanıyordu.[6]
Mekkelilerin
büyük bir kısmı, Hz. Peygamberin tevhide davetine ona ve Müslümanlara
işkenceler yapmakla cevap verdiler. Bunun üzerine Resulullah(s), Mekke’den
Medine’ye hicret etti. Ancak onun hicretten sonra faaliyetlerini Mekke’ye
yönelik devam ettirdiğini görüyoruz. Çünkü Mekke, Müslümanlar için dini bir
merkez olması hasebiyle önem arz ediyordu. Hicretin altıncı ayından itibaren
Müslümanlar Mekke’ye yönelerek ibadet etmeye başlamışlardı. Üstelik hac
farizasının yerine getirilebilmesi için Mekke’nin güvenli bir şehir olması
gerekirdi. Müşrikler de hemşehrilerini rahat bırakmamışlar ve sürekli onları
takip etmişlerdi.
Hz. Peygamber,
Mekkelilerle birkaç kez savaşmış, nihayet Hudeybiye anlaşmasından iki sene
sonra Mekke’yi kansız diyebileceğimiz bir şekilde fethetmiştir (Ramazan 8/ Ocak
630).[7]
Emeviler
devrinde şehrin siyasi ehemmiyeti bulunmamakla birlikte, Muaviye’nin doğduğu
şehre yakın ilgi gösterdiği ifade edilir. Onun Mekke’de binalar yaptırdığı,
kuyular kazdırdığı, suları tutmak için setler yaptırdığı ve ziraatı geliştirmek
için tedbirler aldığı anlaşılmaktadır.[8]
Yezid döneminde
isyan eden Abdullah b. Zubeyr’in isyanını bastırmak için Suriyeli askerler
şehri kuşattılar. Çatışmalar sırasında Kâbe yanmış, muhasaranın
kaldırılmasından sonra Abdullah b. Zubeyr tarafından yeniden inşa ettirilmişti.
Emevi
hilafetinin sonlarına doğru Yemen’de isyan eden Talibu’l-Hak Abdullah b.
Yahya’nın adamları Mekke’ye gelerek şehri zaptettiler. Ancak onların Mekke ve
Medine’deki hâkimiyetleri kısa sürmüş ve Mervan b. Muhammed’in askerleri
tarafından mağlup edilmişlerdir.[9]
Abbasiler
döneminde Mekke daha hilafet kurulduğu sıralarda bile Ali oğullarının
çıkardıkları olaylarla karşılaştılar. Abbasiler devrinde şehir için önemli
miktarda harcamalar yapılmıştır. Harun Reşid, yaptığı dokuz hac sırasında Mekke
için büyük yekûn tutan paralar sarf etti. Diğer Abbasilerden de bu şekilde para
sarf edenler olmuştu.[10]
[2] el-Fasi,
Takiyyuddin Muhammed b. Ahmed b. Ali, Şifa’u’l-Geram
bi-Ahbari’l-Beledi’l-Haram, Beyrut (t.y.), II, 48.
[7] Geniş bilgi için
bk. İbn Hişam, Siratu’n-Nebi, Thk. Muhammed Muhiyiddin Abdulhamid, Kahire
(t.y.), IV, 3-64.
[9] Geniş bilgi için
bk. A. Demircan, Hariciler’in Siyasi Faaliyetleri (Basılmamiş Doktora Tezi),
Konya 1993, s. 153-156.
0 yorum:
Yorum Gönder