23 Mart 2017 Perşembe

İslâm ve Şehir II: Mekke

Prof. Dr. Adnan Demircan
 Mekke şehrinin bulunduğu bölgede, çok eski zamanlarda Amalika, Ad ve Semud kavimlerinin kalıntısı olan Cürhümlüler oturmaktaydı. Bunların büyük bir kısmı uğradıkları bir afet nedeniyle helak olmuşlardı. Hz. İbrahim, cariyesi Hacer ile oğlu İsmail’i buraya getirdi.[1] Hacer, hayatta kalan bu Cürhümlüler’le birlikte Mekke’nin bulunduğu yere yerleşti.
Huza’a kabilesi bir süre Mekke’ye hâkim olmuş, daha sonra Kureyşlilerin atası Kusay Mekke’nin idaresine el koymuştur. Huza’alılar’ın Mekke’de 300 sene kadar hâkim oldukları rivayet edilir.[2]
İslam’ın doğuşu sırasında Mekke şehri, Kureyş kabilesince iskân edilmişti. Şehrin nüfusu, yabancı kökenli köle ve mevlalar da dâhil 10000’e ulaşmaktaydı. Şehir, on ileri gelen ailenin oluşturduğu oligarşik bir sistemle yönetiliyordu. Şehir idaresinde söz sahibi olan bu aileler arasında en çok göze çarpan iki rakip sop halinde Emeviler askeri, Haşimiler ise dini fonksiyonları yüklenmişlerdi.[3]
Mekkelilerin İslam’dan çok önceleri komşu devletlerle ticari ilişki içerisinde olduklarını görüyoruz. Nitekim Kuran-ı Kerimde de Kureyşlilerin yaz ve kış ticaret seferlerinden bahsedilmektedir.[4] Nitekim bu amaçlarla bazı teminatlar almışlar, Habeşistan, Necid, Yemen, Hire ve Gassanlılar’la bazı anlaşmalar yapmışlardı.[5]
Şehir, çevresi dağlarla çevrili, dar bir vadiye sıkışmış durumdadır. Su kıtlığı devamlı bir sıkıntıydı. Zemzem dışında bilhassa şehrin dışında başka kuyular da bulunuyordu. Yağmurlar seyrek olarak yağmaktaydı. Öyle ki kuraklıklar bazen dört sene üst üste olabiliyordu. Fakat kış mevsimi rutubetli olunca, yağmurlar bazen son derece şiddetli olurdu. Bundan dolayı zaman zaman sel felaketleri yaşanıyordu.[6]
Mekkelilerin büyük bir kısmı, Hz. Peygamberin tevhide davetine ona ve Müslümanlara işkenceler yapmakla cevap verdiler. Bunun üzerine Resulullah(s), Mekke’den Medine’ye hicret etti. Ancak onun hicretten sonra faaliyetlerini Mekke’ye yönelik devam ettirdiğini görüyoruz. Çünkü Mekke, Müslümanlar için dini bir merkez olması hasebiyle önem arz ediyordu. Hicretin altıncı ayından itibaren Müslümanlar Mekke’ye yönelerek ibadet etmeye başlamışlardı. Üstelik hac farizasının yerine getirilebilmesi için Mekke’nin güvenli bir şehir olması gerekirdi. Müşrikler de hemşehrilerini rahat bırakmamışlar ve sürekli onları takip etmişlerdi.
Hz. Peygamber, Mekkelilerle birkaç kez savaşmış, nihayet Hudeybiye anlaşmasından iki sene sonra Mekke’yi kansız diyebileceğimiz bir şekilde fethetmiştir (Ramazan 8/ Ocak 630).[7]
Emeviler devrinde şehrin siyasi ehemmiyeti bulunmamakla birlikte, Muaviye’nin doğduğu şehre yakın ilgi gösterdiği ifade edilir. Onun Mekke’de binalar yaptırdığı, kuyular kazdırdığı, suları tutmak için setler yaptırdığı ve ziraatı geliştirmek için tedbirler aldığı anlaşılmaktadır.[8]
Yezid döneminde isyan eden Abdullah b. Zubeyr’in isyanını bastırmak için Suriyeli askerler şehri kuşattılar. Çatışmalar sırasında Kâbe yanmış, muhasaranın kaldırılmasından sonra Abdullah b. Zubeyr tarafından yeniden inşa ettirilmişti.
Emevi hilafetinin sonlarına doğru Yemen’de isyan eden Talibu’l-Hak Abdullah b. Yahya’nın adamları Mekke’ye gelerek şehri zaptettiler. Ancak onların Mekke ve Medine’deki hâkimiyetleri kısa sürmüş ve Mervan b. Muhammed’in askerleri tarafından mağlup edilmişlerdir.[9]
Abbasiler döneminde Mekke daha hilafet kurulduğu sıralarda bile Ali oğullarının çıkardıkları olaylarla karşılaştılar. Abbasiler devrinde şehir için önemli miktarda harcamalar yapılmıştır. Harun Reşid, yaptığı dokuz hac sırasında Mekke için büyük yekûn tutan paralar sarf etti. Diğer Abbasilerden de bu şekilde para sarf edenler olmuştu.[10]






[1] N. Çağatay, İslam Dönemine Dek Arap Tarihi, Ankara 1989, s. 82.
[2] el-Fasi, Takiyyuddin Muhammed b. Ahmed b. Ali, Şifa’u’l-Geram bi-Ahbari’l-Beledi’l-Haram, Beyrut (t.y.), II, 48.
[3] M. Hamidullah, İslam Peygamberi, Çev.: S. Tuğ, 4. Baskı, İstanbul 1980, I, 29.
[4] Kureyş 106/1-4.
[5] Lammens, “Mekke”, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993, VII, 630.
[6] Bk. el-Fasi, II, 260-269; Lammens, VII, 632.
[7] Geniş bilgi için bk. İbn Hişam, Siratu’n-Nebi, Thk. Muhammed Muhiyiddin Abdulhamid, Kahire (t.y.), IV, 3-64.
[8] Bk. Lammens, VII, 635.
[9] Geniş bilgi için bk. A. Demircan, Hariciler’in Siyasi Faaliyetleri (Basılmamiş Doktora Tezi), Konya 1993, s. 153-156.
[10] Bk. Wensinck, VII, 636-637.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar