12 Temmuz 2020 Pazar

Bir Koltuk Uğruna...


Prof. Dr. Şaban ÖZ

Çok harika bir doktora tezi veya doçentlik tezi okudunuz, sonra okuduğunuz akademisyenin diğer kitaplarını da merak ettiniz ve hemen kitap sitelerine yöneldiniz ki, zat-ı muhteremin başka da kitabı olmadığını gördünüz!

Doçentlikte kitap şartını kaldırdıkları için biraz geriye çekelim örneğimizi; müthiş bir doktora tezi okudunuz; dediniz ki, “bu genç büyük işler yapacak”! Ama sonra bir daha ses seda duymadınız... Kaybolup gitti bazı koridorlarda…

Son on-yirmi yılda sanırım bu hissi sık sık yaşamışsınızdır. Sahi ne oldu bu genç, gelecek vaat eden ilim insanlarına?

Ben söyleyeyim; bir “koltuk” peşine düştüler…

Dekan olmak için, dekan yardımcısı olmak için, bilemedin bir kurumda bir unvan daha almak için! Olan oldu, olmayan oldu! Kimi “olmak için” yazdıklarını inkâr etti, kimi “olduğu yerde kalmak için” yapmadığı kalmadı.

Değdi mi?

Dahası ilimde ne aranıyordu da bulunamadı? Hangi haz, hangi lezzet, hangi tatmin bulunamayıp koltuk hevesi yüzünden Anadolu’da gidilmedik fakülte, aracı koşulmadık makam ve mevki, atılmadık takla kalmadı?

Gözlerimizin içine baka baka ilmimize, şahsımıza, bağlı olduğumuz kurumlarımıza sadece ve sadece “bir dönem” daha o koltukta oturmak uğruna edilen hakaretlere, verilen ayarlara, yok saymalara katlanmaya değer mi veya değer miydi?

Biri ziyaretime gelmişti bir iki yıl önce; fetö ile aslanlar gibi nasıl mücadele ettiğini anlatmak için. Sordum tabi, “Hocam ne tür bir mücadele vermiştiniz?” “Her dediğine evet demedik” dedi. Israr ettim, “Mesela?” diye. Çatı aktarmış ha bir de gölgelik mi ne yapmış! “El-Hak, büyük mücadele vermişsiniz” dedim!

Koltuğu veya makamı hafife aldığım yok!

Hâşâ! Üstelik bazı durumlarda zorunluluk hali olduğunu “en az” sizin kadar biliyorum. Ehil olmayan insanların kurumları nasıl itinayla perişan ettiklerini, kendilerinin nasıl bir anda “uluhiyete” yükseldiklerini bilenlerden, şahit olanlardanım.   

Hani projeleriniz vardır, hani programlarınız vardır, hani yeni bir bakış açısı getireceksinizdir, kurumunuza katkılar sağlayacaksınızdır, güçlendirip kuvvetlendireceksinizdir… Eyvallah!

Hani ilim sizi sarmadı, bu işler size yorucu geldi, araştır, yaz, yayınlat, oku baktınız biteceği de yok, e bari başka türlü hizmet vereyim dediniz makama talip oldunuz… Ona da eyvallah!

Hani birine gareziniz var, size kadronuzu falan vermemişti, içinizde kalmıştı hesap soracaksınız… Ona de eyvallah!

Hani devlet emretti, yapacak da kimse yok… Ona hayli hayli eyvallah!

Hani yeni bir kurum açıldı, dediler ki, “git ve büyüt” idealin de var… Ona da eyvallah!

Demem o ki, bütün bunlar olurken onurdan, şahsiyetten, kimlikten, ilimden taviz verilmese miydi acaba? Hani diyorum ki, azıcık birazcık dik durabilse miydik? Hani makamın gereği ağırbaşlılıktan, vakur duruştan taviz vermeksizin; makamın ağırlığı altında ezilmeden en azından, arada sırada da olsa… Tarihe minicik bir not, tamam not olmasın minicik bir virgül düşmek için…

Değer miydi?

Değdi mi?

Yarın yüz yüze bakacağız da…

Bitirmeden…

Her ihtimale karşı “ağır ironi” notuyla ekleyeyim: “göreve hazırım”!  

1 yorum:

  1. Hocam. Birde doktıra yapamamış yüksek lisanstan öte geçememiş/geçirtilmemiş kadrolar belli kişilere ayrılmış olanları ne etmeli....

    YanıtlaSil

Yazarlar