9 Ocak 2017 Pazartesi

Siyasetçilere el-Mâverdîce Nasihatler

    Siyaset; insanların yönetilmesini ifade eder. Zalim siyaset olabildiği gibi adil siyaset de mümkündür. Adil siyaset; yönetilenleri alt veya üst farklı her türlü kimlikleriyle kabul edip hem yöneticilerin hem de kendileri gibi olan diğer bazı yönetilenlerin zulmünden koruyarak onurluca yaşatmayı gerçekleştirmeye çalışır ve bunu büyük oranda başarır. Bu yüzden ancak adil siyaset, tüm farklılıklarına rağmen insanları bir arada gerçekten yaşatabilir ve yaşatır. Bugün dünya üzerinde batıda ve doğuda, bir devlet eliyle veya devletlerin uyrukları olan vatandaşlar eliyle vuku bulan katliam, işkence, haksızlık ve zulümlerin altında yatan en büyük ve önemli neden, siyasetin adilane değil de zalimane olarak algılanması ve zalimane olarak gerçekleştirilmesidir.
Bundan yaklaşık 1000 yıl önce yaşamış ve klasik İslam siyaset teorisyenlerinin en önemlilerinden birisi olan Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habîb el-Mâverdî (364-450/974-1058), Kavânînü’l-vizâre ve siyâsetü’l-mülk adlı eserinde özellikle Müslüman siyasetçilerde bulunması gereken adalet ilkesi hakkında şu önemli ifadeleri kaleme almıştır:
“Sen, kendi nefsini adalete yöneltirsen insanlar sana itaate yönelirler. Bu durumda adalete bağlanacaklarından, sana isyana yönelmez ve senden hesap sorarken adaletin dışına çıkmazlar. Her kim ki, hesaba çekerken zulmederse, kendisi de hesaba çekilince zulme uğrar ve her kim ki adaletli olursa ona da insafla davranılır.
Bir Arap atasözü şöyle der: “Kim, hangi evden çıkmışsa yine o eve girecektir.” İsa b. Meryem -Allah’ın selamı onun üzerine olsun- şöyle buyurmuştur: “Siz hangi tartıyla tartarsanız, sizin için de o tartıyla tartılır ve size [verdiğinizden] daha fazlası verilir.” Bu konuda şairlerden biri şöyle demiş:
Kim inanırsa ki, kötülük yapanın yaptığı kötülüğün
Karşılıksız kalacağına, o ne de yanlış inanmıştır.
Bil ki; [devlet] gelirlerini ancak adalet ve iyilikle çoğaltabilirsin. Zulüm ve kötülük gibi onları azaltan hiçbir şey yoktur. Adalet daimî bir yatırım gibi iken; zulüm ise [devletin] kökünü kurutan bir yıkıma benzer. Bir hikmetli sözde şöyle denmiştir: “Adalet ve insaf, birarada yaşamanın müddetini belirler.”
Fiillerinde adil olabilmen için cezalandırman bir suç, affetmen bir tevbe karşılığında olmalıdır. Kızgınlık hâlin iyilikleri, sevinç hâlin kötülükleri görmene engel olmamalıdır. Süleyman b. Davud’un -selam her ikisinin üzerine olsun- şöyle dediği rivayet edilmiştir: İnsanlara verilmiş ve verilmemiş olan çoğu şey bana verildi, insanlara öğretilen ve öğretilmemiş olan birçok şey bana öğretildi. Bana ihsan edilen en faziletli şeyler; öfke ve rıza hâlinde haktan ayrılmamak, fakirlik ve zenginlik halinde iktisatlı olmak, gizli veya açıkta Allah’tan korkmaktır.
Hikmet sahiplerinden birisi şöyle demiştir: “Kızmayı hak eden bazı kimselerden razı olmak, razı olmayı hak eden bazı kimselere kızmak saltanatın sarhoşluklarındandır.” İyilikle kötülük nasıl ki eşit değilse iyilik yapan ile kötülük yapan da eşit değillerdir. Bu konuda şöyle denmiştir: “İnsanların en kötüsü, iyiliklerle kötülükleri bir tutandır.”
Yaptığın işlere uygun karşılık görmeyi bekle. Senin vereceğin karşılık da, gerektiği kadar olsun. Sevap gerektiren iyiliğe ve günah gerektiren kötülüğe vereceğin ceza ve mükâfat, yapılan o fiillere denk olsun. [İyilik sahiplerine mükâfat vermede] memnuniyetin bir sınırı olsa bile o sınırı aşıp daha fazlasıyla [iyilik sahiplerini] mükâfatlandırabilirsin. Bu, o iyiliğin mükâfatı olmaktan çıkıp iyilik sahibine bağışta bulunma sayılır. Hülasa, bu şekilde davranmakta serbestsin. Ancak, [mükâfatlandırmada] belli kriterlerin altına inemezsin; zira [yapılan iyiliğe karşı] misliyle karşılık vermeye mecbursun. Hasan el-Basrî şöyle der: “Mümin, sevmediği kişiye zulmedemez, sevdiği kişiyi neden seviyor, diye de suçlanamaz.
Yukarıdaki sözleri ile yöneticide evvela adalet vasfının bulunması gerektiğini salık veren el-Mâverdî, yönetilenlerin yöneticiye itaatinin önkoşulunun da yöneticinin adalet özelliğine sahip olması olduğunu ileri sürmüştür. el-Mâverdî, yöneticilerin her halükarda adil olmaları gerektiğini vurgulamış ve onlara adeta “adil olun ki size de adaletle davranılsın” demeye getirmiştir. Yöneticilerin, makbul yönetilenlerden razı olmaları ve onlardan güzel işler yapanlara istedikleri kadar mükafat vermelerini doğal gören el-Mâverdî, suç işleyen veya itiraz edip muhalefette bulunanlara karşı ise haddi aşmamayı telkin etmektedir. Zira adalet bunu gerektirir.
el-Maverdî, sözkonusu kitabında siyasetin adil olabilmesi için ise siyasetçilere şu altın öğütleri sunmuştur:
“1- Nefsini, kötülüklerden arındır ki sana tabi olanlar da iyi olsunlar. Nefsini nezih kıl ki yardımcıların da kendilerini nezih kılsınlar. Aç gözlülükten sakın. Çünkü o kazanamadığında seni hırslı olmaya, kazandığında ise seni daha fazla istemeye sürükler.
2- Sırf senin isteğine uymuş olmak için devamlı seni onaylayan kişi ile istişarede bulunma. Bu kişi sana muhalefet etmeyi senden kopmak olarak algılar. Buna karşılık sen, senin lehine ve aleyhine de olsa sana hakkı söyleyebilene güven ve onunla istişare et.
3- Yalaka tiplerin methetmelerinden (övgülerinden) sakın. Onların tabiatlarına nifak, yerleşmiştir. Seni övmek onlara kolay ve basit gelir. Eğer sen onların bu nifakvari övgülerine aldanırsan kendi kendini kandırır, kendine karşı dürüst davranmamış olursun. Bu durumda senin için şu hikmetli söz geçerli olur: “Nifak çarşısı, devamlı nefaktır (kesattır).”
4- Mazlumun duasından sakın ve kaçın. Sana beddua ederse ona yumuşak davran ki gurura kapılıp ona sert davranırsan bu senin azgınlığını ve zulmünü artırır. Unutma ki Allah’ın kendisine sana karşı yardım edeceği bir kişi sana karşı mutlaka galip gelir. Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Mazlumun duasından korkunuz. Zira o, Allah’tan hakkını istiyor. Allah ise hiçbir hak sahibinin hakkını bırakmaz.” Şehvetlerin esiri olmamak için şehvetlerden daima uzak dur. Zira şehvetin kendisini mağlup ettiği kişi, şehvetin kulu olur. Şehvetin kulu olan kişi ise artık onunla alçaldıkça alçalır.
5- Sen, kendi nefsini adalete yöneltirsen insanlar da kendilerini sana itaate yöneltirler. Bu durumda adalete bağlanacaklarından, sana isyana yeltenmez ve senden hesap sorarken adalet dışına çıkmazlar. Kim ki hesaba çekerken zulmederse, kendisi de hesaba çekilince zulme uğrar ve her kim ki insaflı (adaletli) olursa ona da insaflı davranılır. İsa b. Meryem de  -Allah’ın selamı onun ve annesinin üzerine olsun- şöyle buyurmuştur: “Siz hangi tartıyla tartarsanız, sizin için de o tartıyla tartılır ve daha fazlası.”
6. Lokman, oğluna şöyle demiştir: “Ey oğlum, kötülüğü terk et ki, kötülük de seni terk etsin. Zira kötülük, kötülük için yaratılmıştır.” İlk inen [kutsal] sayfalarda şöyle yazılmıştır: “Kötü adamın şerri, kendisinin aleyhinedir.” Hasan b. Sehl, Lokman Hekim’in şöyle bir sözüne rastladım der: “Üç şey vardır ki, ne yapılırsa yapılsın zararlı oluşları önlenemez: akrabalar arasındaki düşmanlık, birbirine denk olanların kıskançlığı ve yöneticilerin zaafları. Üç şey vardır ki, ne yapılırsa yapılsın faydalı oluşları engellenemez: âlimlerin ibadet etmeleri, basiret sahiplerinin kanaatkârlığı ve varlıklı kişilerin cömertliği. Üç şey de vardır ki onlara doyulmaz: hayat, sağlık ve mal.” Şairlerden biri şöyle demiştir: “Zamana güvenmeyin, eğer hür birine zulmetmişseniz, Zira kerem sahibi bir mazlumun gecesi asla uykuya dalmaz.” el-Buhtürî de şöyle demiştir: “Zaman (kaderin) seni takip ederken ey habire mal toplayan, Bunun için şu kapıyı mı bu kapıyı mı çalayım diye habire düşünen. Habire mal mülk topladın, diyelim. Peki, hiç düşündün mü ki? Malları harcayabileceğin günleri de toplayabildin mi?”       
7. Zaman farklı farklı renklere bürünür, yumuşaklığının ardından sertleşir; verdiğini hep geri alır ve birleştirdiklerini ayırır (topladıklarını dağıtır). Ebû Hazm, Ebû Bekir’den (r.a.) Hz Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Kimlerin evlerinde oturduğunuza, kimlerin topraklarını ekip biçtiğinize ve kimlerin yollarında yürüdüğünüze bir bakın.”
Hikmet sahiplerinden biri şöyle demiş: “Dünya öyle bir yerdir ki o sana kalsa bile sen ona kalmazsın.” Bir hikmetli meselde şöyle denmiştir: “Kim ki zamanı şikâyet ederse, onun şikâyeti uzadıkça uzar ve kim ki belalara karşılamazsa, belalar onu karşılar.
Bazı beliğler şöyle demişlerdir: “Dünyanın gelişi, çokça arzulayan kişinin gelişi gibidir; ama gidişi, kaçan kişinin (sırtını dönerek) gitmesi gibidir.” O hiçbir zaman aynı kalmaz ve durmadan değişir. Bir tarafı bozarak diğer tarafı düzeltir ve bir dostunu üzerek diğer bir dostunu sevindirir. Dünyaya meyletmek tehlikedir ve ona güvenmek ise ancak bir aldanmadır. Kays b. Hatîm şöyle demiş: “Günlerin adetidir ki onun getirdikleri, bir taraftan sevindirirken, diğer taraftan üzer.”
Kendini çirkin işler yapmaktan alıkoymalı ve ellerini kötü işlere bulaştırmamalısın. Bunun ile günahların felaketinden ve kötü şeylerin başına gelmesinden kurtulursun. Sonuçta korku ve hatalarından emin olursun. Gücüne güvenerek ve kendini emniyette görerek gafil olma ki bir bakarsın çepeçevre kuşatılıp götürülmüşsün.
el-Maverdî, yöneticilere yönelik birinci nasihatinde yönetenin kendisini her türlü şaibeli işlerden ve açgözlülük gibi basit sıfatlardan uzak tutması gerektiğini ifade etmiştir. Zira bu onun yönetiminin devamlılığı için elzemdir. Bu meyanda Emevi halifelerinden Ömer b. Abdülaziz örnek olarak görülebilir. O, halifelik yaptığı yaklaşık 3 yıllık bir süreden sonra halife olmadan önceki durumundan daha kötü bir durumdaydı. Hem maddi yönden daha kötü bir durumdaydı hem de bedenen de çok zayıflamıştı. Öyle ki Halife Ömer, kul hakkı konusunda kendi işlerini yaparken devlet çırağını kullanmayacak kadar hassastı.
İkinci nasihatinde yöneticilerin yalaka ve yağcı kimselerle asla istişare etmemeleri gerektiğini belirtmiştir. Çünkü onlar, doğru ve hak olanı değil, ancak yöneticinin gönlüne uygun ve hoşuna gideni dillendirirler. Onlar için elde etmiş oldukları makam ve gelir her şeyden önemlidir ve güya bunları korumak adına asla yönetici ile ters düşmek istemezler.
Üçüncü nasihatinde el-Maverdî, yöneticinin sözüedilen yalaka ve yağcı tiplerin övgülerini kabul etmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Zira bu, yöneticinin kendi kendisine karşı dürüst olmaması sonucunu doğurur. 
Dördüncü nasihatte ise mazlumların duasından sakınmak ve şehvetlerin esiri olmamak gerektiğinden sözedilmiştir. Zira malum olunduğu üzere mazlumun duası ile Yüce Allah arasında perde yoktur. Atalarımız da alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste demişlerdir. Bu bağlamda el-Maverdî, yöneticilerin şehvetlerin esiri olmamaları gerektiğinden de sözetmiştir.  Zira şehvetler bir kez içine düşüldüğünde insanı kendisine köle yapar ve alçaltıkça alçaltır.
Beşinci nasihatte ise el-Maverdî, ne yaparsanız karşılığını alırsınız babında yöneticinin adilane davranmasının yönetilenlerin de ona karşı adilane davranması sonucunu doğuracağını belirtmiştir. Yine atalarımız ne ekersen onu biçersin veya rüzgar eken fırtına biçer gibi sözleri ile bu manayı çok güzel ve özlü bir şekilde ifade etmişlerdir.
Altıncı ve yedinci nasihatlerde yöneticinin tüm günah ve kötülüklerden uzak durması gerektiği ve bunun gerekçeleri anlatılmaya çalışılmıştır. Zira yönetici de diğer insanlar gibi kısacık bir ömür sonunda ölümü tadacaktır.  Bu yüzden vakit herkes için olduğu gibi onun için de değerlidir. Atalarımızın da dediği gibi “siz vakti kesmesseniz eğer, o sizi keser”. Yani yönetici de bu kısacık hayat dilimi içinde kötülüklerden mümkün olduğu kadar uzak durmalı ve pişman olmayacağı bir hayat yaşamış olmak için hayır ve iyiliklere yönelmelidir. “Kötülük kötülük getirir, iyilik ise iyilik getirir” cümlesi ile altıncı ve yedinci nasihatler özetlenebilir.


Kaynak Eser: Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habîb el-Mâverdî, Bilge Yöneticinin Elkitabı Edebü’l-vezîr, trc. İbrahim Barca, (İstanbul: Klasik Yay., 2014), s. 53.







1 yorum:

  1. Konu başlıklı yazınızı okudum. Güzel ve yerinde tespitlerle dile getirmişsiniz. Yani önce insan sonra ne olursak olalım, faydalı kul ve yerinde işleri gerçekleştirilmiş oluruz. “Sen, kendi nefsini adalete yöneltirsen insanlar sana itaate
    yönelirler. Bu durumda adalete bağlanacaklarından, sana isyana yönelmez ve senden hesap sorarken adaletin dışına çıkmazlar. Her kim ki, hesaba çekerken zulmederse, kendisi de hesaba çekilince zulme uğrar ve her kim ki adaletli olursa ona da insafla davranılır. Vs.” Dile getirdiğin ve insanlardan özellikle yönetici konumunda bulunanların titizlikle hareket edilmelerine vurgu yapmaktadır.
    Hikmet sahiplerinden birisi şöyle demiştir: “Kızmayı hak eden bazı kimselerden razı olmak, razı olmayı hak eden bazı kimselere kızmak saltanatın sarhoşluklarındandır.” Günümüzde en pervasızca karşılaştığımız durumlardandır. Hatta benden, benden değil mantığı hâkimdir.
    Hadis: Yöneticileri zengin olan halkı fakir, yöneticileri fakir olan halkı zengindir. Örneklerle belirtiğin nesihatlarda bu durum daha da bariz hal alıyor. Layıkıyla hareket eden yönetici sultan, duruma göre hareket eden sorumlular ise rezil olur deyişi hepimizce malumdur.

    YanıtlaSil

Yazarlar