19 Nisan 2017 Çarşamba

Cezîre Fatihi Hz. İyâz b. Ganm

Prof. Dr. Âdem APAK
 İyâz b. Ganm, 582 yılında Mekke’de doğdu. Kureyş kabilesinin bir kolu olan Hâris b. Fihr kabilesine mensuptur. İslâm’a girmeden önceki adı Abdüganm idi.[1] Daha sonraları adı İyâz olarak değiştirilmiş, ayrıca Ebû Sa’d ismiyle künyelenmiştir. İyâz b. Ganm (ra), Risâletin 6. yılında (M.616) Ca’fer b. Ebû Tâlib başkanlığında 82 erkek ve 18 kadından oluşan Müslüman toplulukla birlikte ikinci Habeşistan hicretine iştirak etti.[2] Medine’ye hicretten sonra ise, başta Bedir, Uhud ve Hendek savaşları olmak üzere Hz. Peygamber’in (sav) bütün sefer ve gazvelerine katıldı. İyâz (ra), İslâmiyet’i kabul etmeyen kadınlarla evliliği sür­dürmeyi yasaklayan âyetin nazil olması üzerine[3], henüz müslüman olmayan karısı Ümmü’l-Hakem bint. Ebû Süfyân’dan ayrıldı.[4]
Hz. Peygamber’in (sav) sağlığında başlayan, Hz. Ebû Bekir’in (ra) halîfeliği üstlenmesinden sonra da Müslüman toplumun birliğini tehdit eden dinden dönme (ridde) hadiselerinin bastırılmasında aktif bir şekilde görev alan İyâz b. Ganm (ra), bunun ardından Arap Yarımada’sının kuzeyine doğru başlatılan fetih harekatına iştirak etmek suretiyle halîfe Hz. Ebû Bekir’in (ra) emriyle Irak cephesine gönderilen komutanlardan biri oldu. Irak bölgesindeki Müslüman askerler için ordugah olarak kabul edilen Hîre’de başkomutanı Hâlid b. Velîd (ra) emrindeki askerler ile birleşen İyâz (ra), onunla birlikte gerçekleştirdiği askerî harekat sonucunda Dûmetü’l-cendel şehrinin Müslümanların kontrolüne geçmesine yardımcı oldu. İyâz (ra) daha sonra adı geçen şehrin valiliğine getirildi.[5]
İyâz b. Ganm (ra), Irak’taki ilk fetihlerin ardından Şam ordularının emrine girdi. Kendisi gibi Hâris b. Fihroğulları kabilesine mensup olan Şam bölge komutanı Ebû Ubeyde b. Cerrah (ra), onu Suriye fetihlerinde görevlendirdi.[6] Bu sebeple İyâz (ra) başta Dimaşk olmak üzere Şam bölgesi fetihlerinin pek çoğunda birlik komutanı olarak görev yapmıştır. Nitekim Müslümanlar ile Bizans orduları arasındaki en büyük hesaplaşma olan ve Doğu Akdeniz’in hakimiyet mücadelesinin en çetin savaşı kabul edilen Yermük Savaşı’nda (H.15/M.636) birlik komutanı sıfatıyla Müslüman orduda yerini almıştır.[7] Yermük harbinin sonucunda Müslümanlara mağlup oldukları için Anadolu’ya çekilen Bizans askerlerini takiple görevlendirilen İyâz b. Ganm (ra), bu amaçla onların peşinde Malatya’ya kadar ulaşmıştır. Savunmaya çekilen şehri muhasara eden İyâz (ra), halkın barış talep etmesi üzerine harac ve cizye karşılığında anlaşma yaptıktan sonra tekrar görev yeri olan Şam’a eyaletine dönmüştür. Malatya’da düzenlediği bu askerî harekatından dolayı, İslâm tarihinde Müslümanların Bizans topraklarına karşı gerçekleştirdikleri ilk hücumun onun tarafından yapıldığı, başka bir ifadeyle Anadolu topraklarına Müslümanların ilk adımlarının onun riyasetinde atmış oldukları kabul edilir.[8]
Hz. Ömer’in (ra) halîfeliği dönemindeki Şam fetihlerindeki aktif görevini sürdüren İyâz b. Ganm (ra), Suriye topraklarının en önemli merkezlerinden olan Kudüs’ün fethine de (16/637) iştirak etti. Bu hadiseden yaklaşık bir yıl sonra Başkomutan Ebû Ubey­de’nin öncü birlikleri komutanı olarak Halep üzerine gönderildi. Kuşatma sonucunda şehir halkı ile bir barış antlaşması imzaladı. Bir müddet sonra Haleplilerin anlaşmayı bozmaları üzerine, şehre yeniden yürüyerek onları tekrar itaat altına aldı. İyâz (ra) daha sonra Müslümanların Antakya seferine de öncü birlik komutanı olarak katıldı. Bunun ardından da bölgede bulunan Menbic, Araban ve Dülük şehirleri halkıyla antlaşmalar yaptı.[9]
Hz. Ömer’in Hicretin 17. yılında (M.638) halîfeliği esnasında Şam bölgesinde baş gösteren ve binlerce Müslüman askerin ölümüne sebep olan taun hastalığına yakalanan bölge komutanı Ebû Ubeyde (ra) vefatından önce İyâz b. Ganm’i (ra) yerine vekil bıraktı. Hz. Ömer (ra) komutanının kararını onaylayarak İyâz’ı (ra) hem Hıms ve Kınnesrîn valiliklerine getirdi, hem de onu Cezîre vilayetinin fethiyle görevlendirdi.[10]
Cezîre, tarihte Mezopotamya olarak bilinen, Arap kaynaklarında ise Sevâd adıyla zikredilen Fırat ile Dicle arasında yer alan topraklara verilen isimdir. İki nehir arasında kalan bir ada görünümünde olması sebebiyle Arapça’da ada manasına gelen Cezîre ismiyle tanınmıştır. Bu bölge Anadolu-Irak-Suriye’yi birbirine bağlaması sebebiyle tarihî ve stratejik öneme sahip olup, günümüzde buranın kuzey yarısı Türkiye, güney yarısı ise Suriye ile Irak’ın sınırları içinde kalır. Müslümanlar tarafından fethedildiği dönemde Cezîre eyaletinin önemli merkezleri Harran, Urfa (Ruha), Rakka ve Seruc (Suruc), Meyyâ­fârikîn (Silvan), Âmid (Diyarbakır), Mardin, Ezren, Nusaybin, Sincar, Re’sülayn=Aynü’l-Verde (Ceylanpınar), Beled, Dârâ, Habur, Cizre ve Azmete şehirleridir.[11]
Cezîre topraklarının Irak orduları mı, yoksa, Şam orduları tarafından mı ele geçirildiği konusunda kaynaklarda farklı bilgiler bulunmakla birlikte, bölgenin İyâz b. Ganm’e (ra) bağlı askerler tarafından fethedildiği hususunda herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Halîfe Hz. Ömer’in (ra) emriyle Cezîre üzerine harekete geçen İyâz (ra), Hicretin 18. yılında (M. 639) yaklaşık 8 bin kişilik askeri birlikle harekete geçmiş, ilk önce Rakka ve Ruha’yı kontrol altına aldıktan sonra Harran’a ulaşmıştır. Halk herhangi bir direniş göstermeksizin şehrin kapılarını açmak suretiyle Hicretin 19. (M.640) yılında Müslümanlara teslim olmuştur. Belâzürî’nin Harran’ın fethiyle ilgili olarak aktardığı başka bir bilgiye göre ise, İyâz (ra) Harran’a geldiğinde, halkın Urfa’ya sığınmış olması sebebiyle şehri terk edilmiş vaziyette bulmuş, bu sebeple Urfa ile yaptığı barış antlaşmasına Harranlıları da dahil etmiştir. Böylece Harran, Urfa’yla birlikte veya hemen onun ardından barış yoluyla (sulhen) Müslümanların eline geçmiştir. Yapılan anlaşmaya göre, şartlara uyulması halinde can ve mal güvenliklerinin sağlanacağı, mevcut kiliselerine dokunulmayacağı gibi taahhütler yer almıştır.[12]
İyâz b. Ganm (ra) Harran’da hakimiyeti sağladıktan sonra şehirdeki putperestlere ait olan Sin mabedini camiye çevirdi. Halka da yeni bir ibadet yeri yapmaları için başka bir mekan tahsis etti. Vâkıdî’nin rivayetine göre Cezîre eyaleti içinde İslâm dinine en fazla Harranlılar ilgi göstermişlerdir. Nitekim onlardan bir çoğu Müslüman olmuşlar, ardından ibadet yerlerini camiye çevirmişler ve yaşadıkları şehirlerinin ardından civarındaki topraklarını da Müslümanlara teslim etmişlerdir.
İyâz b. Ganm’ın (ra) başkomutanlığında hareket eden Müslüman ordular, Urfa ve Harran’ın ardından Karkısiye, Nusaybin, Sincar, Meyyâfârikîn, Sümeysât, Serûc Re’sülayn, Âmid (Diyarbakır), Mardin, Dârâ, Erzen gibi Cezîre fetihlerini tamamladılar. Bu fetihler (H.19-20/M.640-641) yıllarında gerçekleştirilmiştir.[13] Meşhur tarihçi Vâkıdî’ye göre fetihlerden sadece Re’sülayn’ın ele geçirilmesi kılıçla (anveten), diğer şehirlerde ise barış yoluyla olmuştur. Bunun sebebi ise Cezîre’nin, daha önce Müslümanlar tarafından kontrol altına alınmış olan Irak ve Şam arasında kalması, dolayısıyla bu bölge halkına Müslümanlara karşı dışarıdan destek olabilecek bir gücün bulunmamasıdır. Netice olarak Cezîreliler Arap fatihlere direnmeden boyun eğmişler, süratle cizye ve harac karşılığında sulh anlaşmalarına razı olmuşlardır. Bu nedenledir ki, İslâm tarih ve coğrafyacıları Müslümanlar için en kolay fetihlerin Cezîre’de İyâz b. Ganm (ra) eliyle gerçekleştirilmiş olduğunu ileri sürerler. Cezîre bölgesi fetihlerinde ‘İyâz b. Ganm (ra) ile birlikte Meysere b. Mesrûk, Saîd b. Âmir el-Cumahî, Safvân b. Muattal es-Sülemî ve Umeyr b. Sa’d gibi komutanlar da görev yapmışlardır.[14]
Hicretin 17-20. yılları (M.638-641) arasında gerçekleştirilen seferlerle hemen hemen el-Cezîre bölgesinin tamamını İslâm topraklarına dahil eden, dolayısıyla Anadolu’nun güney doğusunda İslâmlaşma faaliyetini ilk olarak başlatan İyâz (ra), Rakka’daki valiliği esnasında Halîfe Hz. Ömer’den (ra) Şam’a dönmesi emrini aldı. Bunun üzerine Utbe b. Ferkad’ı yerine bırakarak Suriye’ye yeni görev yerine doğru harekete geçti. Ancak Hıms yakınlarına geldiğinde vefat etti. Naşı eski komutanı Hâlid b. Velîd’in kabri yanına defnedildi.[15] Vefatından sonra da İyâz b. Ganm’in (ra) ailesi ve çocukları Âmid’de (Diyarbakır) yaşamayı sürdürmüştür. Sonraki dönemlerde bu şehirde ünlenen Ebû Eyyûb ailesinin onun soyundan geldiği belirtilmektedir.
İyâz b. Ganm (ra) görevli olduğu esnada Hz. Ömer’in (ra) yönetim anlayışını takip ederek kendisinden görev isteyen akrabasına kesinlikle iltifat etmemiştir. Cömertliği ile de meşhur olan İyâz (ra), pek çok savaştan elde ettiği değerli ganimetleri bekletmeksizin ihtiyaç sahibi insanlara dağıtmıştır. Bu sebeple büyük bir komutan olarak ölmesine rağmen, geriye iki at ve bir deveden başka bir şey bırakmamıştır. Ömrünü cihadla geçirmiş olması sebebiyle ilmî faaliyetlere ve hadis rivayetine fırsat bulamayan İyâz’ın (ra) sadece bir hadis rivayeti Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde yer alır.[16]
KAYNAKLAR

Belâzürî, Ebû’l-Abbâs Ahmed b. Yahyâ b. Câbir (279/892), Futûhu’l-Buldân, (thk. Abdullah Enis et-
Tabbâ-Ömer Enis et-Tabbâ), Beyrut 1987.
Çubukçu, Asri, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXIII, 498-499.
İbn Abdilberr, İbn Ömer Yûsuf b. Abdullah b. Muhammed (463/1071), el-İstîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb, I-
VI, Kahire ts, (Dâru Nehdati Mısr).
 İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdülmelik el-Himyerî (218/833), es-Sîretü’n-Nebeviyye, (thk. Mustafa es-
Sakkâ-İbrahim el-Ebyârî-Abdülhâfız Şelebî), I-IV, Beyrut ts.
İbn İshâk, , Ebû Bekir b. Muhammed (151/768), Sîretü İbn İshâk, (thk. Muhammed Hamidullah), Konya,
1981
İbn Sa’d, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim (230/845), et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII, Beyrut ts. (Dâru
Sâdır).
Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr (310/922), Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, (thk. Muhammed Ebu’l-
Fadl İbrahim), I-XI, Beyrut ts. (Dâru’s-Süveydân).






[1]      İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, VI, 398.
[2]      İbn İshâk, Sîretü İbn İshâk,  s. 154-157; İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, I, 345-355.
[3]      Bakara, 2/221.
[4]      İbn Abdilberr, el-İstîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb, III, 1234.
[5]      Belâzürî, Futûhu’l-Buldân, s. 84; Taberî, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, III, 378-380.
[6]      İbn Sa’d, VI, 398.
[7]      Taberî, III, 394-406.
[8]      Belâzürî, s. 262; İbn Abdilberr, III, 1234.
[9]      Belâzürî, s. 199-200.
[10]     İbn Sa’d, VI, 398; Belâzürî, s. 190.
[11]     Belâzürî, s. 238-249.
[12]     Belâzürî, s. 238, 240-242.
[13]     Belâzürî, s. 241-244.
[14]     Taberî, IV, 244-289.
[15]     İbn Sa’d, VI, 389; Belâzürî, s. 245, 259.
[16]     Çubukçu, Asri, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXIII, 498-499.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar