Prof.
Dr. Âdem APAK
İyâz b. Ganm, 582 yılında
Mekke’de doğdu. Kureyş kabilesinin bir kolu olan Hâris b. Fihr kabilesine mensuptur. İslâm’a girmeden önceki
adı Abdüganm idi.[1] Daha sonraları adı
İyâz olarak değiştirilmiş, ayrıca Ebû Sa’d ismiyle künyelenmiştir. İyâz b. Ganm (ra), Risâletin 6. yılında (M.616) Ca’fer b.
Ebû Tâlib başkanlığında 82 erkek ve 18 kadından oluşan
Müslüman toplulukla birlikte ikinci Habeşistan hicretine iştirak etti.[2]
Medine’ye hicretten
sonra ise, başta Bedir, Uhud ve Hendek savaşları olmak üzere Hz. Peygamber’in (sav)
bütün sefer ve gazvelerine katıldı. İyâz (ra), İslâmiyet’i kabul etmeyen
kadınlarla evliliği sürdürmeyi yasaklayan âyetin nazil olması üzerine[3],
henüz müslüman olmayan karısı Ümmü’l-Hakem bint. Ebû Süfyân’dan ayrıldı.[4]
Hz. Peygamber’in (sav)
sağlığında başlayan, Hz. Ebû Bekir’in (ra)
halîfeliği üstlenmesinden sonra da Müslüman toplumun birliğini tehdit eden
dinden dönme (ridde) hadiselerinin bastırılmasında aktif bir şekilde görev alan
İyâz b. Ganm (ra), bunun ardından Arap Yarımada’sının
kuzeyine doğru başlatılan fetih harekatına iştirak etmek suretiyle halîfe Hz.
Ebû Bekir’in (ra) emriyle Irak cephesine gönderilen komutanlardan biri oldu.
Irak bölgesindeki Müslüman askerler için ordugah olarak kabul edilen Hîre’de başkomutanı
Hâlid b. Velîd (ra) emrindeki askerler ile birleşen İyâz
(ra), onunla birlikte gerçekleştirdiği askerî harekat sonucunda Dûmetü’l-cendel
şehrinin Müslümanların kontrolüne geçmesine yardımcı oldu. İyâz (ra) daha sonra
adı geçen şehrin valiliğine getirildi.[5]
İyâz b. Ganm (ra), Irak’taki ilk
fetihlerin ardından Şam ordularının emrine girdi. Kendisi gibi Hâris
b. Fihroğulları
kabilesine mensup olan Şam bölge komutanı Ebû Ubeyde b. Cerrah (ra), onu Suriye fetihlerinde görevlendirdi.[6]
Bu sebeple İyâz (ra) başta Dimaşk olmak üzere Şam bölgesi fetihlerinin pek
çoğunda birlik komutanı olarak görev yapmıştır. Nitekim Müslümanlar ile Bizans orduları arasındaki en büyük hesaplaşma olan
ve Doğu Akdeniz’in hakimiyet
mücadelesinin en çetin savaşı kabul edilen Yermük Savaşı’nda (H.15/M.636) birlik komutanı
sıfatıyla Müslüman orduda yerini almıştır.[7] Yermük harbinin
sonucunda Müslümanlara mağlup oldukları için Anadolu’ya çekilen Bizans
askerlerini takiple görevlendirilen İyâz b. Ganm (ra), bu amaçla onların
peşinde Malatya’ya kadar ulaşmıştır. Savunmaya çekilen şehri muhasara eden İyâz
(ra), halkın barış talep etmesi üzerine harac ve cizye karşılığında anlaşma
yaptıktan sonra tekrar görev yeri olan Şam’a eyaletine dönmüştür. Malatya’da
düzenlediği bu askerî harekatından dolayı, İslâm tarihinde Müslümanların Bizans
topraklarına karşı gerçekleştirdikleri ilk hücumun onun tarafından yapıldığı,
başka bir ifadeyle Anadolu topraklarına Müslümanların ilk adımlarının onun
riyasetinde atmış oldukları kabul edilir.[8]
Hz. Ömer’in (ra)
halîfeliği dönemindeki Şam fetihlerindeki aktif görevini sürdüren İyâz b.
Ganm (ra), Suriye topraklarının en önemli merkezlerinden olan
Kudüs’ün fethine de (16/637)
iştirak etti. Bu hadiseden yaklaşık bir yıl sonra Başkomutan Ebû Ubeyde’nin
öncü birlikleri komutanı olarak Halep üzerine gönderildi. Kuşatma sonucunda şehir
halkı ile bir barış antlaşması imzaladı. Bir müddet sonra Haleplilerin anlaşmayı
bozmaları üzerine, şehre yeniden yürüyerek onları tekrar itaat altına aldı.
İyâz (ra) daha sonra Müslümanların Antakya seferine de öncü birlik komutanı olarak
katıldı. Bunun ardından da bölgede bulunan Menbic, Araban ve Dülük şehirleri halkıyla antlaşmalar yaptı.[9]
Hz. Ömer’in Hicretin 17.
yılında (M.638) halîfeliği esnasında Şam bölgesinde baş gösteren ve binlerce Müslüman
askerin ölümüne sebep olan taun hastalığına yakalanan bölge komutanı Ebû Ubeyde
(ra) vefatından önce İyâz b. Ganm’i (ra) yerine
vekil bıraktı. Hz. Ömer (ra) komutanının kararını onaylayarak İyâz’ı (ra) hem
Hıms ve Kınnesrîn valiliklerine getirdi, hem de onu
Cezîre vilayetinin fethiyle görevlendirdi.[10]
Cezîre, tarihte
Mezopotamya olarak bilinen, Arap kaynaklarında ise Sevâd adıyla zikredilen Fırat ile Dicle arasında yer alan topraklara verilen isimdir.
İki nehir arasında kalan bir ada görünümünde olması sebebiyle Arapça’da ada
manasına gelen Cezîre ismiyle tanınmıştır. Bu bölge Anadolu-Irak-Suriye’yi birbirine
bağlaması sebebiyle tarihî ve stratejik öneme sahip olup, günümüzde buranın
kuzey yarısı Türkiye, güney yarısı ise Suriye ile Irak’ın sınırları içinde kalır.
Müslümanlar tarafından fethedildiği dönemde Cezîre eyaletinin önemli merkezleri
Harran, Urfa (Ruha), Rakka ve Seruc (Suruc), Meyyâfârikîn
(Silvan), Âmid
(Diyarbakır), Mardin, Ezren, Nusaybin, Sincar,
Re’sülayn=Aynü’l-Verde (Ceylanpınar), Beled, Dârâ, Habur, Cizre ve Azmete şehirleridir.[11]
Cezîre topraklarının Irak orduları mı, yoksa, Şam orduları tarafından mı ele geçirildiği
konusunda kaynaklarda farklı bilgiler bulunmakla birlikte, bölgenin İyâz b.
Ganm’e (ra) bağlı askerler
tarafından fethedildiği hususunda herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Halîfe
Hz. Ömer’in (ra) emriyle
Cezîre üzerine harekete geçen İyâz (ra), Hicretin 18. yılında (M. 639) yaklaşık
8 bin kişilik askeri birlikle harekete geçmiş, ilk önce Rakka ve Ruha’yı kontrol altına aldıktan sonra
Harran’a ulaşmıştır.
Halk herhangi bir direniş göstermeksizin şehrin kapılarını açmak suretiyle
Hicretin 19. (M.640) yılında Müslümanlara teslim olmuştur. Belâzürî’nin
Harran’ın fethiyle ilgili olarak aktardığı başka bir bilgiye göre ise, İyâz
(ra) Harran’a geldiğinde, halkın Urfa’ya sığınmış
olması sebebiyle şehri terk edilmiş vaziyette bulmuş, bu sebeple Urfa ile
yaptığı barış antlaşmasına Harranlıları da dahil etmiştir. Böylece Harran,
Urfa’yla birlikte veya hemen onun ardından barış yoluyla (sulhen) Müslümanların
eline geçmiştir. Yapılan anlaşmaya göre, şartlara uyulması halinde can ve mal
güvenliklerinin sağlanacağı, mevcut kiliselerine dokunulmayacağı gibi
taahhütler yer almıştır.[12]
İyâz b. Ganm (ra) Harran’da hakimiyeti sağladıktan
sonra şehirdeki putperestlere ait olan Sin mabedini camiye çevirdi. Halka da
yeni bir ibadet yeri yapmaları için başka bir mekan tahsis etti. Vâkıdî’nin
rivayetine göre Cezîre eyaleti içinde İslâm dinine en fazla
Harranlılar ilgi göstermişlerdir. Nitekim onlardan bir çoğu Müslüman olmuşlar,
ardından ibadet yerlerini camiye çevirmişler ve yaşadıkları şehirlerinin
ardından civarındaki topraklarını da Müslümanlara teslim etmişlerdir.
İyâz b. Ganm’ın (ra) başkomutanlığında
hareket eden Müslüman ordular, Urfa ve Harran’ın ardından
Karkısiye, Nusaybin, Sincar, Meyyâfârikîn,
Sümeysât, Serûc Re’sülayn, Âmid (Diyarbakır), Mardin, Dârâ, Erzen gibi
Cezîre fetihlerini tamamladılar. Bu fetihler
(H.19-20/M.640-641) yıllarında gerçekleştirilmiştir.[13]
Meşhur tarihçi Vâkıdî’ye göre fetihlerden sadece Re’sülayn’ın ele geçirilmesi
kılıçla (anveten), diğer şehirlerde ise barış yoluyla olmuştur. Bunun sebebi
ise Cezîre’nin, daha önce Müslümanlar tarafından kontrol altına alınmış olan
Irak ve Şam arasında kalması, dolayısıyla bu bölge halkına
Müslümanlara karşı dışarıdan destek olabilecek bir gücün bulunmamasıdır. Netice
olarak Cezîreliler Arap fatihlere direnmeden boyun eğmişler, süratle cizye ve
harac karşılığında sulh anlaşmalarına razı olmuşlardır. Bu nedenledir ki, İslâm
tarih ve coğrafyacıları Müslümanlar için en kolay fetihlerin Cezîre’de İyâz b.
Ganm (ra) eliyle gerçekleştirilmiş olduğunu ileri sürerler. Cezîre bölgesi
fetihlerinde ‘İyâz b. Ganm (ra) ile birlikte Meysere b. Mesrûk, Saîd b. Âmir
el-Cumahî, Safvân b.
Muattal es-Sülemî ve Umeyr b. Sa’d gibi komutanlar da
görev yapmışlardır.[14]
Hicretin 17-20. yılları
(M.638-641) arasında gerçekleştirilen seferlerle hemen hemen el-Cezîre bölgesinin tamamını İslâm topraklarına dahil
eden, dolayısıyla Anadolu’nun güney
doğusunda İslâmlaşma faaliyetini ilk olarak başlatan İyâz (ra), Rakka’daki valiliği
esnasında Halîfe Hz. Ömer’den (ra) Şam’a dönmesi emrini
aldı. Bunun üzerine Utbe b. Ferkad’ı yerine bırakarak Suriye’ye yeni görev
yerine doğru harekete geçti. Ancak Hıms yakınlarına geldiğinde vefat etti. Naşı eski
komutanı Hâlid b. Velîd’in kabri yanına
defnedildi.[15] Vefatından sonra
da İyâz b. Ganm’in (ra) ailesi ve
çocukları Âmid’de (Diyarbakır) yaşamayı sürdürmüştür. Sonraki dönemlerde bu
şehirde ünlenen Ebû Eyyûb ailesinin onun soyundan geldiği belirtilmektedir.
İyâz b. Ganm (ra) görevli olduğu esnada Hz. Ömer’in (ra) yönetim
anlayışını takip ederek kendisinden görev isteyen akrabasına kesinlikle iltifat
etmemiştir. Cömertliği ile de meşhur olan İyâz (ra), pek çok savaştan elde
ettiği değerli ganimetleri bekletmeksizin ihtiyaç sahibi insanlara dağıtmıştır.
Bu sebeple büyük bir komutan olarak ölmesine rağmen, geriye iki at ve bir
deveden başka bir şey bırakmamıştır. Ömrünü cihadla geçirmiş olması sebebiyle
ilmî faaliyetlere ve hadis rivayetine fırsat bulamayan İyâz’ın (ra) sadece bir
hadis rivayeti Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde
yer alır.[16]
KAYNAKLAR
Belâzürî, Ebû’l-Abbâs Ahmed b. Yahyâ b. Câbir (279/892), Futûhu’l-Buldân, (thk. Abdullah Enis et-
Tabbâ-Ömer
Enis et-Tabbâ), Beyrut 1987.
Çubukçu,
Asri, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXIII, 498-499.
İbn
Abdilberr, İbn Ömer Yûsuf b.
Abdullah b. Muhammed (463/1071), el-İstîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb,
I-
VI,
Kahire ts, (Dâru Nehdati Mısr).
İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdülmelik el-Himyerî (218/833), es-Sîretü’n-Nebeviyye,
(thk. Mustafa es-
Sakkâ-İbrahim
el-Ebyârî-Abdülhâfız Şelebî), I-IV, Beyrut ts.
İbn
İshâk, , Ebû Bekir b. Muhammed (151/768), Sîretü
İbn İshâk, (thk. Muhammed
Hamidullah), Konya,
1981
İbn
Sa’d, Ebû Muhammed
Abdullah b. Müslim (230/845), et-Tabakâtü’l-Kübrâ,
I-VIII, Beyrut ts. (Dâru
Sâdır).
Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr (310/922), Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, (thk. Muhammed
Ebu’l-
Fadl
İbrahim), I-XI, Beyrut ts. (Dâru’s-Süveydân).
[3] Bakara,
2/221.
[6] İbn
Sa’d, VI, 398.
[7] Taberî,
III, 394-406.
[8] Belâzürî,
s. 262; İbn Abdilberr, III, 1234.
[9] Belâzürî,
s. 199-200.
[10] İbn
Sa’d, VI, 398; Belâzürî, s. 190.
[11] Belâzürî,
s. 238-249.
[12] Belâzürî,
s. 238, 240-242.
[13] Belâzürî,
s. 241-244.
[14] Taberî,
IV, 244-289.
[15] İbn
Sa’d, VI, 389; Belâzürî, s. 245, 259.
[16] Çubukçu,
Asri, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXIII, 498-499.
0 yorum:
Yorum Gönder