Ebû Ömer b. Dâvûd
Talan ya da yağma, geçmişte birçok
topluluğun/kavmin kazanç yollarından biridir. Başkasına ait olanı güçlünün
hakkı olarak görmek, dinler ve kanunlar tarafından meşru görülmese de hayatın
gerçeklerindendi. Eskiden güçlünün saldırarak zayıfın malını alması şeklinde
tezahür eden talan için insanlık bugün farklı yöntemler geliştirmiş durumdadır.
Anlayacağınız, bu açıdan da ilerleme kaydetmişiz.
Yıllar önce yetmişli yaşlarında olan bir
yakınım talanla ilgili anılarından bahsederken anlatmıştı:
-Ağa bize haber gönderir, biz de
silahlarımız kuşanarak düşmanı olan başka bir ağanın bölgesine saldırır,
önümüze kattığımız sürüleri alıp getirirdik. Bazen de çatışmalar olur, günlerce
savaşırdık.
-Peki, başkasının sürüsünü alıp götürmek
hırsızlık değil mi?
-Hayır, değil. Hırsızlık ahlaksızca bir
şey! Asla hırsızlığı doğru görmezdik. Ama talan öyle değil. Güçlünün hakkıdır.
-Zorla aldığınız sürüleri ne yapardınız?
-Götürüp Ağa’ya teslim ederdik. Ağa bir
kısmını aramızda dağıtır, geri kalanları kendisi alırdı. Ağa’nın gelen gideni
çok olur, misafiri eksik olmazdı. Muhtaçlar kendisine müracaat ettiklerinde
onları eli boş çevirmezdi.
-Enteresan! Başkasına acı çektirerek
birilerine mutlu etmek!
-Dünyanın düzeni böyle değil midir?
Herkesin mutlu olduğu bir yer değil dünya!
-Mallarını talan ettiğiniz insanlar
Müslüman mıydı?
-Genellikle Müslümanların köylerine
saldırırdık. Ama fark etmezdi. Bazen Hristiyanlarla birlikte Müslümanlara
saldırdığımız da olurdu, bazen Hristiyan köylerine… Belirleyici olan bizim
aşiret ile rakip aşiretti. Tabii aşiretin müttefikleri de o aşiretten
sayılırdı.
-Bir Müslümana nasıl saldırılıp malına el
konabilir. Gerçi bir gayrimüslime de saldırılamaz.
-Bunları yaparken aklımıza Müslümanlık hiç
gelmezdi. Hareket noktamız biz ve onlardı.
-Bu arada rakip aşiretin ağası armut
toplamıyordu herhalde?
-O da adamlarını bizim aşiret ait veya
aşiretin müttefiki köylere talana gönderir, ele geçirdikleri sürüleri ve
malları götürürlerdi.
-Desene her zaman olan garibanlara oluyor!
-Dünyanın düzeni bu! Bugün de böyle değil
mi?
Bereket versin, anıların geçtiği dönemde
insanları da talan etmiyorlardı. Araplar, İslâm’dan önce birbirlerine saldırıp
talan yaptıklarında ele geçirdikleri her şeyi götürüyorlardı. İnsanları,
özellikle kadın ve çocukları köleleştiriyorlar. Esirler bazen köle olarak
satıyorlar ya da kurtulmalık bedeli karşılığında kabilelerine satıyorlardı.
Talan, kendi hukukunu oluşturmuştur. Esir
edilenlerin kurtulmalık bedeli karşılığında serbest bırakılması, maddi kazanç
temin ederken, bedel alınmadan serbest bırakılmaları azatlık mevlalığı bağının
kurulmasına sebep oluyordu. Böylece yeni dayanışma alanları açıyordu. Talanda
ele geçirilen kadınların cariye olarak köleleştirilmesi ve onlarla evlilik
hayatı yaşanması da karşılaşılan bir durumdur.
Arapların sahip oldukları en önemli
varlıklar, aileleri ve hayvanlarıydı. Bir bedevinin başka neyi olabilir ki?
Kukusuz bu varlıklarını kaybetmeleri, hayatı onlar için çekilmez hale
getirebiliyordu. Ancak bu risk her zaman vardı. Gece varsıl olarak yatan bir
insan, sabaha uyandığında her şeyini, hatta ailesini kaybetmiş bir yoksul
olarak uyanabilirdi.
Talan, Araplar arasında meydana gelen
savaşlara (Eyyâmü’l-Arab) ve intikam almak amacıyla kan davalarına sebep oluyor
ve yıllarca devam eden çatışmalara zemin oluşturuyordu.
Talan anlayışının İslâm fütuhatı sırasında
birçok mücahidin hareket noktası olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Seferlere
katılan herkesin taşkın dinî duygularla hareket ettiklerini söylemek mümkün
değil.
Aslında talan geçmişte de savaşların en
önemli gerekçelerinden biridir. Geçmişte çoğu zaman daha dar alanlarda
yapılırken, şimdi ülkelerin varlıkları, asırlık birikimleri ve kültürleri
sömürülerek talan yapılmaktadır.
Çalışarak ve hak ettiğiyle yetinerek
yaşamak ve böylece dünyayı imar etmek mümkün. Ancak oyunu bozan insanlar her
zaman vardı ve var olmaya devam edecek.
0 yorum:
Yorum Gönder