25 Nisan 2017 Salı

Ebû Ömer b. Dâvûd Yazdı: Talan

Ebû Ömer b. Dâvûd
Talan ya da yağma, geçmişte birçok topluluğun/kavmin kazanç yollarından biridir. Başkasına ait olanı güçlünün hakkı olarak görmek, dinler ve kanunlar tarafından meşru görülmese de hayatın gerçeklerindendi. Eskiden güçlünün saldırarak zayıfın malını alması şeklinde tezahür eden talan için insanlık bugün farklı yöntemler geliştirmiş durumdadır. Anlayacağınız, bu açıdan da ilerleme kaydetmişiz.
Yıllar önce yetmişli yaşlarında olan bir yakınım talanla ilgili anılarından bahsederken anlatmıştı:
-Ağa bize haber gönderir, biz de silahlarımız kuşanarak düşmanı olan başka bir ağanın bölgesine saldırır, önümüze kattığımız sürüleri alıp getirirdik. Bazen de çatışmalar olur, günlerce savaşırdık.
-Peki, başkasının sürüsünü alıp götürmek hırsızlık değil mi?
-Hayır, değil. Hırsızlık ahlaksızca bir şey! Asla hırsızlığı doğru görmezdik. Ama talan öyle değil. Güçlünün hakkıdır.
-Zorla aldığınız sürüleri ne yapardınız?
-Götürüp Ağa’ya teslim ederdik. Ağa bir kısmını aramızda dağıtır, geri kalanları kendisi alırdı. Ağa’nın gelen gideni çok olur, misafiri eksik olmazdı. Muhtaçlar kendisine müracaat ettiklerinde onları eli boş çevirmezdi.
-Enteresan! Başkasına acı çektirerek birilerine mutlu etmek!
-Dünyanın düzeni böyle değil midir? Herkesin mutlu olduğu bir yer değil dünya!
-Mallarını talan ettiğiniz insanlar Müslüman mıydı?
-Genellikle Müslümanların köylerine saldırırdık. Ama fark etmezdi. Bazen Hristiyanlarla birlikte Müslümanlara saldırdığımız da olurdu, bazen Hristiyan köylerine… Belirleyici olan bizim aşiret ile rakip aşiretti. Tabii aşiretin müttefikleri de o aşiretten sayılırdı.
-Bir Müslümana nasıl saldırılıp malına el konabilir. Gerçi bir gayrimüslime de saldırılamaz.
-Bunları yaparken aklımıza Müslümanlık hiç gelmezdi. Hareket noktamız biz ve onlardı.
-Bu arada rakip aşiretin ağası armut toplamıyordu herhalde?
-O da adamlarını bizim aşiret ait veya aşiretin müttefiki köylere talana gönderir, ele geçirdikleri sürüleri ve malları götürürlerdi.
-Desene her zaman olan garibanlara oluyor!
-Dünyanın düzeni bu! Bugün de böyle değil mi?
Bereket versin, anıların geçtiği dönemde insanları da talan etmiyorlardı. Araplar, İslâm’dan önce birbirlerine saldırıp talan yaptıklarında ele geçirdikleri her şeyi götürüyorlardı. İnsanları, özellikle kadın ve çocukları köleleştiriyorlar. Esirler bazen köle olarak satıyorlar ya da kurtulmalık bedeli karşılığında kabilelerine satıyorlardı.
Talan, kendi hukukunu oluşturmuştur. Esir edilenlerin kurtulmalık bedeli karşılığında serbest bırakılması, maddi kazanç temin ederken, bedel alınmadan serbest bırakılmaları azatlık mevlalığı bağının kurulmasına sebep oluyordu. Böylece yeni dayanışma alanları açıyordu. Talanda ele geçirilen kadınların cariye olarak köleleştirilmesi ve onlarla evlilik hayatı yaşanması da karşılaşılan bir durumdur.
Arapların sahip oldukları en önemli varlıklar, aileleri ve hayvanlarıydı. Bir bedevinin başka neyi olabilir ki? Kukusuz bu varlıklarını kaybetmeleri, hayatı onlar için çekilmez hale getirebiliyordu. Ancak bu risk her zaman vardı. Gece varsıl olarak yatan bir insan, sabaha uyandığında her şeyini, hatta ailesini kaybetmiş bir yoksul olarak uyanabilirdi.
Talan, Araplar arasında meydana gelen savaşlara (Eyyâmü’l-Arab) ve intikam almak amacıyla kan davalarına sebep oluyor ve yıllarca devam eden çatışmalara zemin oluşturuyordu.
Talan anlayışının İslâm fütuhatı sırasında birçok mücahidin hareket noktası olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Seferlere katılan herkesin taşkın dinî duygularla hareket ettiklerini söylemek mümkün değil.
Aslında talan geçmişte de savaşların en önemli gerekçelerinden biridir. Geçmişte çoğu zaman daha dar alanlarda yapılırken, şimdi ülkelerin varlıkları, asırlık birikimleri ve kültürleri sömürülerek talan yapılmaktadır.
Çalışarak ve hak ettiğiyle yetinerek yaşamak ve böylece dünyayı imar etmek mümkün. Ancak oyunu bozan insanlar her zaman vardı ve var olmaya devam edecek.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar