14 Nisan 2017 Cuma

Kâtip Çelebi (1609 – 1657)

 Dr. Celal Emanet 
17. yüzyılda yaşamış büyük bir bilim adamıdır. Şubat 1609'da İstanbul'da doğdu. Asıl adı Mustafa'dır. Doğu'da Hacı Halife, Batı'da ise Hacı Kalfa adıyla da tanınır. Babası Abdullah, Osmanlı devlet ve siyaset adamlarının yetiştirildiği Enderûn mektebinde tahsil görerek yetişmiş bir askerdir. Mustafa bin Abdullah, ordu kâtipliğinde bulunduğu için ulema ve halk arasında Kâtip Çelebi diye tanındı.[1] Hacca gittiği ve baş muhasebeci ikinci halifesi olduğu için Hacı Halîfe ismiyle meşhur oldu. Babası dindar bir kişi olduğu için beş-altı yaşlarında onu ilme teşvik etti. O da İmam İsa Halife el-Kırîmî’den Kur'ân ve tecvid dersleri almaya başladı. Kur’an’ın yarısını ezberledi. İmam İlyas hocadan Arapça’yı, Böğri Ahmed Çelebi’den hüsnühat öğrendi. 14 yaşına geldiğinde 1623'te Anadolu Muhasebesi Kalemi'ne alınmış ve buradaki halifelerin birinden hesap kaidelerini, rakamları ve siyakat yazısını öğrendi.
1624 yılında babasıyla birlikte Abaza isyanını bastırmak için Tercan seferine çıktı. Kâtip Çelebi burada silahtar alayındaydı ve savaşın kızıştığı sırada yüksek bir yerden savaşı daha da yakından müşahede etme fırsatı bulmuştur.[2] Bir sene sonra da Bağdat Seferi'ne de katıldı. Bu seferin başarısızlıkla sonuçlanması ve vuku bulan kıtlık sebebiyle diğer askerlerle birlikte çok sıkıntılar çekti. Musul’a geldiklerinde babasını kaybetti. 1627-1628’de Erzurum kuşatmasına katıldıktan sonra İstanbul’a geldi ve yaklaşık iki sene, Bağdat Seferi'ne katılana kadar, Kadızâde’nin derslerine devam etti. 1630 Bağdat kuşatmasında ordunun defterini tuttu. Bu sefer esnasında gördüğü Gülanber Kalesi, Hasanâbâd, Hemedan, Bîstûn gibi yerleri, hem Cihannümâ’da[3] hem de Fezleke’de[4] anlatmaktadır. Seferden sonra tekrar İstanbul’a dönerek Kadızâde’nin ders halkasında Tefsir, İhya, Şerh-i Mevakif, Dürer ve Muhammediye kitaplarını okudu. 1633–1635 Halep Seferi'nde hacca gitme fırsatı buldu. Dönüşte bir kış Diyarbakır’da kalıp oradaki âlimlerle görüştü. 1635 senesinde Sultan Dördüncü Murat ile Revan Seferine katıldı. Bu sefere ait müşahedelerini Fezleke’de ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır.[5]
On sene kadar çeşitli savaşlarda bulunduktan sonra İstanbul’a döndü ve kendisini tamamen ilme verdi.[6] Daha çok tarih, tabakât ve vefâyât türündeki kitapları okumayı seven Kâtip Çelebi 1637’de zengin bir akrabasının ölümü üzerine kendisine düşen oldukça yüksek miktarda olan mirasın üç yük kadarıyla (300.000 akçe) kitap aldı. Geri kalanıyla ise Fatih Camii ile Sultan Selim Camii arasındaki evini tamir ettirdi ve aynı yıl içerisinde evlendi.[7]
1638’li yıllarda fazileti ve bilgisinin çokluğuyla meşhur A’rec Mustafa Efendi, Ayasofya dersiâmı Abdullah Efendi ile Süleymâniye dersiâmı Mehmed Efendi’den dersler aldı. Ayrıca A’rec Mustafa Efendiyi kendisine üstâd edindi[8]. Dönemin ünlü bilginlerinin derslerine katılarak medrese öğrenimindeki eksikliklerini giderdi. Tarihten tıpa, coğrafyadan astronomiye kadar geniş bir ilgi alanı olan Kâtip Çelebi'nin aynı zamanda zengin bir kitaplığı da vardı. Bir taraftan kendisi öğrenirken, diğer yandan birçok talebeye ders verdi. 1645’te Girit Seferi münasebetiyle haritaların nasıl yapıldığını, tetkik etti ve bu konuyla ilgili yazılan eserlerde çizilen haritaları gördü. Bu yıl içerisinde sırası geldiği halde yükselemediği için kalemdeki görevinden ayrıldı ve üç yıl vazife almadı. Bu üç yıl içinde bazı talebelerine sarf, mantık, Şerh-i Şemsiye, Câmî, Ferâiz, Kadı Mîr, Şerh-i Mekasid, Mültekâ ve Dürer derslerini okuttu. Yine bu zaman içinde anî olarak hastalandığı için tedavi çarelerini aramak maksadıyla tıp kitapları okudu. Kalbini kötülüklerden temizlemek, manevî sağlığa kavuşmak için de Esmâ ve Havâs kitaplarını okudu.[9]
Din âlimlerine olan aşırı sevgisi sebebiyle devamlı onlarla beraber olmaya çalışırdı. 1648'de Takvimü't-Tevarih adlı eseri dolayısıyla Şeyhülislam Abdurrahim Efendi aracılığıyla maliye kaleminde ikinci halifeliğe getirildi.[10] Bundan sonra da öğrenme ve öğretme yolundaki çabalarını sürdüren Kâtip Çelebi peş peşe eserler vermeye başladı. Telif ve çeviri olarak yirmiyi aşkın kitap yazdı. En önemlileri tarih, coğrafya ve bibliyografya alanındadır. Kâtip Çelebi dönemin durgunlaşmış ve yeniliklere kapalı havası içinde Osmanlı toplumunda büyük atılımlar yapan bir aydındır. Batı'daki astronomi eserlerini çevirmeye yönelmiş bir âlimdir. Döneminin şartlarını aşan bir bilim anlayışının ilk mimarlarından biri olarak kabul edilir.
6 Ekim 1657'de İstanbul’da vefat etmiştir. Kabri, Vefa’dan Unkapanı’ndaki Mahmûdiye (Unkapanı) Köprüsüne inen büyük caddenin sağ kenarındadır.

   
Kişiliği ve İlme Düşkünlüğü
Kâtip Çelebi çalışkan, iyi huylu, vakarlı, az konuşan, çok yazan biri olarak bilinir. Hicvedilmekten hoşlanmazdı. Şarap içmez, tütün kullanmazdı. Özellikle katmer salkımlı mavi sümbül çiçeklerinden yetiştirirdi. Kâtip Çelebi mezheben Hanefî, meşrep olarak İşrakî[11] olduğunu söyler. İşrakiliğin İslamî ilimler içinde tasavvuf menzilesinde felsefe ilimlerinden biri sayıldığına işaret ettikten sonra nefs-i natıka için en yüksek mertebenin Allah’ı tanımak olduğu, bunun içinde biri ehl-i nazar ve istidlal, diğeri riyazet, mücâhede ve tarikat saliklerinden olmak üzere iki yol bulunduğunu belirtmektedir. Zamanında tekkelerin meczupların ve değersiz kişilerin ziyaretgâhı haline geldiğini söyleyen[12] Kâtip Çelebi ölülerden yardım dilemenin anlamsızlığını, mezarlara konan mumların ve yakılan kandil yağlarının mumculara ve mezar bekçilerine yarayacağını belirterek bu tür inançları eleştirmekten çekinmemiştir.[13] Yaşadığı dönemde taassubun her çeşidine karşı çıkmış, bunun bir iç savaşa yol açacak kadar şiddetlendiği bir devirde gereksiz taassubun hem şeriata hem de akla dayanarak önlemeye çalışmıştır.
Kâtip Çelebi aynı zamanda bir münekkittir. İncelediği kitaplarda gördüğü hataları söylemekten hiçbir zaman geri kalmamıştır. Kendisi tarihî bir olayı aydınlatmak için birçok kitap karıştırmıştır. Arapça bir eser olan Fezleke’yi yazarken elinden 1300 eserin geçtiğini belirtmekte ve bu sözlerini Takvimü’t-Tevarih için de tekrarlamaktadır.[14] Arapça, Farsça yanında Lâtince'yi de bilirdi. XVII. yüzyıl Osmanlı ilim ve kültür hayatına adeta damgasını vuran Kâtip Çelebi Türkiye’de olduğu kadar Batı’da da büyük bir takdir ve şöhret kazanmış, eserlerinden hayranlık derecesine varan ifadelerle bahsedilmiş ve Franz Babinger onu Osmanlının Suyûtî’si olarak vasıflandırmıştır.[15] Osmanlı Devleti'nde batı ilmiyle en fazla ilgilenen, doğu ilmiyle mukayesesini ve sentezini yapan ilk Türk ilim adamlarından biridir.
İlmin toplumsal hayatın devamı açısından ne kadar önemli olduğunu vurgulayan Kâtip Çelebi, dinle hayat arasında sağlıklı bir ilişki kurmanın ancak ilim yoluyla olabileceğini belirtir. Kaleme almış olduğu eserlerinde sözü çok fazla uzatmaması, seci’ye kaçmaması göze çarpar. Bundan dolayı Kâtip Çelebi’nin eserleri çağdaşlarına göre oldukça anlaşılır bir dile sahiptir. Ayrıca tarih yazarken duyguları bir yana bırakıp tarafsızlığa bağlı kalması ve hadiseleri değerlendirmelerinde itidali elden bırakmaması onun eserlerinde öne çıkan bir özelliktir. Kendisi her ne kadar medrese eğitimi almasa da ders verecek kadar bilgilidir. O bir eser yazarken öte yandan dersler verirdi. Diğer müderrisler gibi şerh ve haşiye türü kitaplar yerine temel kitaplar okuturdu. Eğitim metodu olarak bütünden parçaya bir başka deyişle kökten dala giden bir tarzdadır. [16]

                                                  Eserleri
  1. Fezleketi Akvâlü'l-Ahyâr fi İlmi't-Tarih ve'l-Ahbar: Tarih alanındaki eserlerinin ilki 1642'de tamamladığı Arapça bir eserdir. Mukaddeme, üç usûl ve bir hâtime olmak üzere dört bölümden oluşan kitapta tarihin anlamı, konusu ve yararı anlatıldıktan sonra bu alandaki temel eserlerin bir bibliyografyası verilmiş, ardından da klasik İslam tarihçiliğine uygun olarak dünyanın yaratılışından itibaren Peygamberlerin ve hükümdarların tarihîni 1639'a dek kurulan devletler ve meydana gelen önemli olaylar kısaca anlatılmaktadır.[17]
  2. Fezleke: Arapça Fezleke'nin devamı niteliğindeki Türkçe Fezleke 1591–1654 arasındaki olayları anlatan bir Osmanlı tarihidir. Olayların kronolojik sıralamasının ardından her yılın sonunda o yıl içerisinde ölen devlet adamları ve bilginlerin yaşam öykülerinden ve yapıtlarından da kısaca söz eder. 1879’da iki cilt olarak basılmıştır.
  3. Keşfü’z-Zünûn anil Esâmi’il-Kütüb vel-Fünûn: (Adlardan ve çeşitli konularda yazılmış olan kitaplardan şüpheleri gidermek.) Kâtip Çelebi'nin 20 dolayındaki eseri arasında belki de en önemlisidir. Eserde, 300'e yakın müstakil ilimin konuları ve amaçları hakkında bilgiler sunulmakta çeşitli araştırmalara yer verilmektedir. Özellikle Batı'da tanınan en ünlü eseridir. Arapça bir bibliyografya sözlüğü olan eserde 14.500 kitabın ve risalenin tanıtımı yapılan eserde 10.000 civarında yazar ismi bulunmaktadır. Bilim tasnifine göre ve alfabetik olarak düzenlenmiş olan eser, yirmi yılda tamamlanmıştır. Kâtip çelebi hakkında bilgi almak istediği eserleri büyük bir dikkatle incelemiştir. Bizzat görmediği ve incelemediği eserlerin bölümlerini kitabına almamıştır. Bu da eserin güvenilirliğini artırmaktadır. Kaydettiği eserleri, müellifi, te’lif tarihi ile göstermiş ve bununla ilgili eserleri kaydetmiştir. Mısır’da, Almanya’da, İstanbul’da basıldı. Flügel tarafından 1835–1858 yılları arasında, Arapça metni Lâtince’ye tercüme edilerek yedi cilt olarak basılmış ve indeks ilave edilmiştir. Esere zeyl yazan kimseler ise Halepli Hüseynü’l-Abbasi en-Nebhânî, Vişnezâde Mehmet İzzetî Efendi, Arabacılar Şeyhi İbrahim Efendi, Riyâzizâde Abdullatif b. Muhammed, Hanifzâde Ahmed Tahir Efendi, Şeyhülislam Arif Hikmet Bey, İsmail Saib Sencer, Bağdatlı İsmail Paşa, Râmiz Hüseyin, Ahmed Şemseddin, Şeyh Ağa Bozorg-ı Tahrânî’dir. Eserin yazma nüshaları hem Avrupa hem de Türkiye’nin pek çok kütüphanesinde mevcuttur.[18]
  4. Cihannümâ: En eski coğrafya kitabımızdır. Coğrafi eserlerin en önemlisi olan Cihannüma Osmanlı coğrafyacılığında yeni bir çığır açmıştır. Coğrafya ve kozmografyaya ait olan eserde yazar, dünya üzerindeki 5 kıtayı 6'ya bölmüş ve hepsi hakkında genel bilgi vermiştir. (Avrupa, Asya, Afrika, Amerika, Avustralya ve Kutup bölgeleri). Eserde yeryüzünün yuvarlaklığını ispat için çeşitli deliller verilmiş ve Japonya'dan Erzurum'a kadar mevcut olan bütün bitkiler ve hayvanlar tanıtılmıştır. Cihannüma aynı zamanda Osmanlıların üç kıtadaki hâkimiyeti, şehir ve kasabaları hakkında hiçbir yerde bulunmayan değerli bilgileri de ihtiva eden ilk ve yegâne sistematik coğrafya kitabıdır. Kâtip Çelebi Cihannüma'yı iki kez yazmıştır. 1648'de yazmaya başladığı ilki klasik İslam coğrafyası temelindeydi. Bu eserini henüz bitirmemişken eline geçen Gerardus Mercator'un Atlas'ını Fransız bir Müslüman olan Mehmed İhlasî’nin yardımıyla Latince'den Türkçe'ye çevirterek yeni bilgiler edindi ve 1654'te Cihannüma'yı ikinci kez yazmaya girişti. Ardından yine Mercator'un Atlas Minor'unu elde etti. Bunların yanı sıra Batılı coğrafyacılardan Ortelius, Cluverius ve Lorenz'in eserlerinden de yararlandı. Doğal olarak eski Arap, İran ve Osmanlı coğrafyacıların yapıtlarını da kullandı. İkinci Cihannüma, dünyanın yuvarlak olduğunu da kanıtlamaya çalışan fiziki coğrafya ağırlıklı bir giriş bölümünden sonra Kristof Kolomb ve Macellan'ın keşif gezilerinden söz eder. Ardından Japonya'dan başlayarak Asya ülkelerini tanıtır. Bunların tarihleri, yönetim biçemleri, ekonomileri, inançları konusunda bilgiler verir. Bu arada İslam coğrafyacılarının bilgi yanlışlarını gösterir, bunların harita kullanmamaktan ileri geldiğini açıklar. Yazar, bu ikinci eserini de ölümü nedeniyle tamamlayamamış ancak araştırmalarını Osmanlı İmparatorluğu sahasına kadar getirmiştir. Bu eserde anlatılan son yer ise Van'dır. Birinci Cihannüma'da ise Osmanlı Avrupa'sı ve Anadolu ile İspanya ve Kuzey Afrika'yı kapsamaktadır. Her iki biçimde de ek olarak birçok harita vardır. Cihannüma, özünde tüm İslam ve Hıristiyan coğrafyacılığının da temeli olan Batlamyus (Ptolemaios) kuramına dayanmakla birlikte, o güne dek hemen hemen hiç yararlanılmayan Batı kaynaklarını Osmanlı coğrafyacılığına tanıtması bakımından büyük önem taşır. Haritalarıyla birlikte İbrahim Müteferrika tarafından 1732 yılında basılmıştır. Daha sonra yazılacak coğrafya kitaplarımıza kaynak teşkil edebilecek bu eser, Avrupa dillerinde tercüme edilmiştir.[19]
  5. Tuhfetü’l-Kibâr fî Esfâri’l-Bihâr: Denizcilik târihi bakımından mühim bir eserdir. Osmanlının kuruluş döneminden 1656'ya kadar Osmanlı denizciliğinin bir tarihçesi yanında Osmanlı donanmasının, tersane ve bahriye örgütünün işleyişini anlatır, kaptan-ı deryaların hayat hikâyelerini verir. Sonunda da son zamanlarda denizlerde uğranılan başarısızlıkları giderme yolundaki nasihatlerini sıralar. Bu eserin İngilizce ve Fransızca çevirileri de vardır.[20]
  6. Takvîmü’t-Tevârîh: Âdem (a.s)’dan 1648 tarihîne kadar geçen vakaların kronolojik açıklamasını ihtivâ eder. Ayrıca önceden yazmış olduğu tarih kitaplarının ve Arapça Fezleke’nin kronolojisi sayılabilir. İki ayda tamamlamıştır. Arabî ve Fârisî dilde basılmıştır. İtalyanca’ya çevrilerek 1698’de Venedik’te Rinaldo Karli tarafından basılmıştır.[21]
  7. Kânunnâme: 1654–1655 yılları arasında toplanmış bir kanun mecmuasıdır. Eser bugün mevcut olmadığı için içeriği hakkında fazla bir bilgi mevcut değildir.
  8. Tarîh-i Firengî Tercümesi: Johan Carion’un Chronic adlı eserinin çevirisi olup, Şinasi zamanında Tasvir-i Efkar Gazetesinde, bu çevirinin bazı yerleri yayınlanmıştır. Kâtip Çelebi bu eserdeki bilgileri başka İslam tarih kitaplarına aktarmak ve eklemek için Türkçe’ye çevirmiştir.[22]
  9. Tarîh-i Kostantiniyye ve Kayâsire: bu eserde İstanbul’da hüküm sürmüş olan Bizans ve Osmanlı sülalesi zamanlarında geçen tarihî olaylar, İstanbul’un su yolları, çukur bostanları, somaki tahtları, yangınları, zelzelesi ve sairesi sıralanmaktadır. Kâtip çelebi eseri hazırlarken Zanoras, Acominatos, Gregoras ve Chalcocondyles Bizans tarihçilerinin eserlerinden istifade etmiştir.[23]
  10. İrşâdü’l-Hayârâ ilâ Târîhi’l-Yunân ve’r-Rûm ve’n-Nasarâ: Bu eser, Katip Çelebi’nin Türkçe’ye çevirdiği Atlas Minor’dan ve başka kitaplardan faydalarak hazırlamıştır. Eser Avrupalılar hakkında eksik ve yanlış bilgileri gidermek üzere yazılmış küçük bir risaledir. İki bölümden oluşan eserin ilk kısmında Hristiyanların kutsal günlerini ve mezheplerini tanıtır. İkinci kısımda ise demokratik ve aristokratik Avrupa devletlerinden, Papalıktan ve İmparatorlardan bahseder.[24]
  11. Süllemü’l-Vüsûl ilâ Tabakâtu’l-Fühûl: Harf sırasına göre tertip edilmiş Arapça bir biyografi kitabıdır. Üç kısımdan oluşan eserin ilk bölümünde künyleriyle tanınmış meşhur kimseler, ikinci bölümde ise nesep, künye ve lakaplarıyla tanınan kimseler sıralanmaktadır. Son bölümde ise çeşitli faydalı tarih bilgilerine ayrılmıştır. Keşfü’z-Zünûn’da geçen kitap yazarlarına ait bir indeks olduğu da söylenebilir. Eserin hazırlanmasında yüzden fazla kaynaktan istifade etmiş ve Suyutî’nin Tahrîrü’l-lübeb isimli eserini örnek almıştır. Eserin tek nüshası müsvedde halindedir ve Süleymaniye Kütüphanesi Şehit Ali Paşa 1877 numarada kayıtlıdır.[25]
  12. İlhâmü'l-Mukaddes min Feyzi'l-Akdes; Daha çok dinsel konuları tartıştığı eserlerinin en önemlilerinden olan İhlâmü’l-Mukaddes’de kuzey ülkelerinde namaz ve oruç zamanlarının belirlenmesi, Dünya'da Güneş'in hem doğduğu hem de battığı bir yerin var olup olmadığı ve her ne yana yönelirse Mekke'den başka kıble olabilecek bir yer olmadığını tartışır. Kendisi bu üç sorunun cevabına kalkışmayıp tanınmış âlimlerin eserlerinden yararlanarak, sadece bunları açıklamakla yetinmiştir. Arapça olan bu eserinde cevaplamaya çalıştığı bu soruları daha önce Şeyhülislam'a ve bilginlere sorduğunu, ama doyurucu bir karşılık alamadığını da belirtir.[26] Eserin yazma nüshalarının bulunduğu kütüphaneler ise Arkeoloji Müzesi, İstanbul Üniversitesi Merkez kütüphanesi, Nuruosmaniye, Süleymaniye Lala İsmail Efendi, Hamidiye, Hacı Mahmud Efendi, Düğümlü Baba, Atatürk Kitaplığı Muallim Cevdet kütüphanesi, Kayseri Raşid Efendi kütüphanesi’dir.[27]
  13. Tuhfetü’l-Ahyâr fi’l-Hikem ve’l-Emsâl ve’l-Eş’âr: (Hikmetler, atasözleri ve şiirler üzerinde dindar kişilere armağan.) Harf sırasına göre hazırlanmış faydalı bilgiler kitabıdır. Üç dilde muhtelif eserlerden toplanmış olup felsefe ve edebiyat ile ilgili fıkralar, aile ve memleket idaresine ait kıssalar, kuşlar, hayvanlar ve otlara dair bilgiler, hoş latifeler, hikâyeler ve atasözleri yer almaktadır.[28]
  14. Düstûrü’l-Amel fî Islâhi’l-Halel: (Bozuklukları düzeltmek için nelerin yapılması gerektiğini bildiren düstur)  İbn Haldun'un tarih felsefesi ve sosyolojik kuramlarını takip etmiştir ve İbn Haldun'un Üç durum yasası teoremini eserine temel olarak kullanmıştır. Üç durum yasasına göre toplumlar da insan gibi üç devreden geçer: gençlik ve gelişme, duraklama ve çöküş yani gerileme ve yaşlanma. Kâtib Çelebi toplumlar için de bu süreci benimser, her toplum için duraklama ve çöküşün nihâi olduğunu kabullenir bununla birlikte bu sürecin geciktirilebileceğini belirtir. Eserinde bu sürecin geciktirilmesi ve Osmanlı toplumunun iddia ettiği sorunlu hâlini düzeltebilmesi için çeşitli yapısal değişiklikler önerir. Toplumu birçok çağdaşı gibi dörde ayıran (çiftçiler, tüccarlar, askerler ve âlimler) Kâtib Çelebi'ye göre temel sorunlardan biri asker sayısı artarken çiftçi sayısının azalmasıdır; bu sebeple önerdiği çözümlerden biri de asker sayısının azaltılması, çiftçi sayısınınsa arttırılmasıdır. Kâtip Çelebi'nin tarih felsefesini ve toplum görünüşünü açıklaması bakımından önemi olan bir eseridir. Kısa kısa dört bölümden oluşan bu küçük risalede İbn Haldun'un etkisi açıkça görülür. Toplumların da canlılar gibi doğup, gelişip, öldüğü görüşünü yineleyen Kâtip Çelebi, bu dönemlerin uzunluğunun ya da kısalığının toplumlara ve kişilere göre değiştiğini de ekler. Risalede Osmanlı Toplumu'nun ömrünün uzaması için de reaya, asker ve hazine konularında alınması gerekli önlemleri sıralar, değişik nasihatlerde bulunur.[29]
  15. Beyzâvî Tefsîri Şerhi: Hocası Arec Mustafa efendiden gördüğü derslerden ilhamla günde bir sahife yazmaya başlamıştır. Bu eser hakkında daha fazla bilgi verilmediği için bu eser herhalde ya şerh başladığı yerde kalmış, ya da kaybolmuş görünüyor.[30]
  16. Hüsnü’l-Hidâye (Muhammediye Şerhi): Talebesi Akhisarlı Ahmed el-Rumî’nin oğlu Mevlâna Mahmud’un ricası üzerine çok zeki olduğunu söylediği oğlu bir başka talebesi için Ali Kuşçu’nun Muhammediye’sinin cebir ve mukabele bölümüne kadar olan kısmına yaptığı şerhtir. Bu iki çocuğun ölümü üzerine eser tamamlanmamıştır. Bu eserin varlığını diğer eserlerinden öğreniyoruz. Eser şu an mevcut değildir.[31]
  17. Recmü’r-Racîm bi’s-Sîn ve’l-Cîm: (Sual ve cevap yoluyla şeytanı taşlama.) 1653-1655 yılları arasında şeyhülislamların yazılarından, garip fıkıh meselelerinin ve ilginç fetvaları bir araya getirerek meydan getirilen bu eser mevcut değildir.[32]
  18. Câmiü’l-Mütûn min Cell’il-Fünûn: Kâtip Çelebi’nin türlü konulara ait okuduğu veya okuttuğu eserlerin özetlerinden ve açıklamalarından meydana gelmiş bir mecmuadır.[33]
  19. Mîzânü’l-Hakk fî İhtiyâri’l-Ehakk: (En doğru olanı seçmek için Hak terazisi.)  Müellifin son eseri olan Mizanü'l-Hakk'ı Kasım 1656’da tamamlamıştır. Yaşadığı dönemde tartışılan batıl düşünce ve inançalara karşı, müspet fikirlerini açıklamak, mahiyetini ortaya koymak ve kavgaların önüne geçmek için bu eseri kaleme almıştır. Muhtelif konular hakkında düşüncelerini açıklar. Karşıt düşüncelere hoşgörüyle bakılmasını öğütler. Din bilginlerinin kendi aralarındaki şiddetli tartışmalarının temelsizliğini ve zararlarını vurgular. Eserinin sonunda kendi hayat hikâyesine yer verir. Kâtip Çelebi’nin en çok basılan kitabıdır. Eserde izah ettiği bazı konular bugün bile güncelliğini sürdürmektedir. Eserin yazma nüshaları Türkiye’nin pek çok kütüphanesinde mevcuttur.[34]
  20. Levâmiu’n-Nur fî Zulmeti Atlas Minur: Katip Çelebi’nin ikinci önemli coğrafya eseridir. Mehmet İhlasî’nin yardımıyla bir buçuk senede yaptığı G. Mercator ve Lud Hondios’un Atlas Minor isimli eserinin tercümesidir. Eserde Avrupa bölümü ayrıntılarıyla verilirken, Asya, Afrika ve Amerika bölümleri o kadar ayrıntılı değildir.[35] Eserin yazma nüshalarının bulunduğu kütüphaneler ise Topkapı sarayı Revan Köşkü, İstanbul Üniversitesi kütüphanesi, Nuruosmaniye, Süleymaniye Esad Efendi, Hamidiye ve Beyazid Veliyyüddin’dedir.

  1. Dürer-i Müntesira vel Gurer-i Münteşira: Çeşitli konularda faydalı bilgilerin olduğu bu eserin tek nüshası müellif hattıyla Nuruosmaniye Kütüphanesinde 4949 numaralı kitabın 1–26 varakları arasında ve talik hattıyla yazılmıştır. Ayrıca aynı kütüphanede 4385 numaraları kitapta da vardır. Arapça yazılmıştır.[36]
  2. Tarih ve Tabakât-ı Nevâdir İhtisârı: Katip Çelbei’nin 1065 yılında kaleme aldığı bu eserini, kütüphanelerdeki üç yüz cilt kadar mecmuadan çıkarılan dört bin kadar risaledeki faydalı bilgilerin Letâyif-i Nigaristan-ı Gıfarî tarzında yazmıştır. Bu önemli mecmuadan sadece Bursalı Mehmet Tahir bahsetmektedir.[37]

















Bibliyografya

Adıvar, Adnan, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul, 1991.
Aydın, Mehmet, “Kâtip Çelebi’nin İrşâdü’l-Hayarâ adlı eseri,” Beşinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi, İstanbul, 23–28 Eylül 1985, Tebliğler, III. Türk Tarihi, c. I, İstanbul, 1986, s. 95–100.
Babinger, Franz, “ Ein Turkischer Stiftungsbrief des Nekresi…”,  Mittulingen Zur Osmanischen Geshichte., 1921/22, Wiena, 1922.
Berker, Şevki, “Tuhfetü’l-Kibâr ve Katip Çelebi,” Ülkü Mecmuası, Ankara, 1940, c. XV, s. 471–475.
Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul, 1343, c. 3.
Gökbilgin, Tayyib, “Kâtip Çelebi’nin Kronolojik Eseri: Takvîmü’t-Tevârîh,” Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991.
Gökyay, Orhan Şaik, Kâtip Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1986.
---------,  “Kâtip Çelebi, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri”, Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991.
---------,  “Cihannümâ,” DİA, c.7, s. 541–542;
Güleç, İsmail, Kâtip Çelebi Hayatı, Kişiliği, Eserleri ve Keşfü’z-Zünûn’u,
İstanbul, 1998.
İzgi, Cevat, Osmanlı Medreselerinde İlim, İstanbul, 1997.
Kâtip Çelebi, Mizanu’l-Hakk fî İhtiyârı Ehak, Ziyad Ebuzziyâ, İstanbul, 1896.
---------,  Fezleke, c. II.
---------,  Cihannümâ, İstanbul, 1732.
---------,  Keşfü’z-Zünûn, İlm-i Havas c. I.
---------,  Takvimü’t-Tevârih, İstanbul, 1146 (1736).
Kütükoğlu, Bekir, Kâtip Çelebi Fezleke’sinin Kaynakları, İstanbul, 1974, s. 11–20.
Orgun, Ünsan, “Osmanlı Deniz Kaynakları ve Tuhfetü’l-Kibâr,” Bilgi, 1957.
Selen, Hamid Sadi, “Cihannümâ,” Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991, s. 1121–136.
Şehsüveroğlu, Bedi N., “İlhâmü'l-Mukaddes min Feyzi'l-Akdes,” Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991,
s. 141–176.
Türek, Ahmet, “Kâtip Çelebi’nin Süllemi’l-Vüsul’ü,” Bilgi, 1957, s.11.
Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1995, s.283.
Ünver, Süheyl, “Kâtip Çelebi’nin Cihannümâsından Çin ve Hıtay hakkında verilen malumatın kaynağı üzerine,”  Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991.
Yınanç, Mükrimin Halil, “Fezleketü’l-Akval ve’l-Ahyâr hakkında”, Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991.





[1]  Kâtip Çelebi, Mizanu’l-Hakk fî İhtiyârı Ehak, Ziyad Ebuzziyâ, İstanbul, 1306, s. 123 vd.
[2]  Kâtip Çelebi, Fezleke, c. II, s. 55.
[3]  Kâtip Çelebi, Cihannümâ, İstanbul, 1732, s. 300–302 vd.
[4]  Fezleke, c. II, s. 118 vd.
[5]  Fezleke, c. II, s. 164 vd.
[6]  Mizanu’l-Hakk, s.127.
[7]  Mizanu’l-Hakk, s.128–129.
[8]  Fezleke, c. II, s. 392.
[9]  Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, İlm-i Havas c. I s. 725; Mizanü’l Hakk, s. 133.
[10]  Kâtip Çelebi, Takvimü’t-Tevârih, İstanbul, 1146 (1736), s. 247; Mizanü’l Hakk, s. 133.
[11] Ruhun eğitilmesi ve olgunlaştırılması, kalbin arındırılması ve temizlenmesi neticesinde insanın içinin aydınlanması suretiyle manevi, ezelî ve ebedî gerçeği kavramasıdır. Sühreverdi-i Maktul bu meşrebin piridir. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1995, s.283.
[12]  Fezleke, c. II, s. 214.
[13]  Mizanu’l- Hakk, bk. Kabir Ziyareti bahsi s. 76–78.
[14]  Orhan Şaik Gökyay, Kâtip Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay,, Ankara, 1986, s. 25.
[15] Franz Babinger, “ Ein Turkischer Stiftungsbrief des Nekresi…”, Mittulingen Zur Osmanischen  Geshichte., 1921/22, Wiena, 1922, s.163.
[16]  Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, İstanbul, 1997, s.101.
[17]  Geniş bilgi için bkz; Orhan Şaik Gökyay, “Kâtip Çelebi, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri”, Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991, s. 40–43; Mükrimin Halil Yınanç, “Fezleketü’l-Akval ve’l-Ahyâr hakkında”, Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991, s. 93–100; Bekir Kütükoğlu, Kâtip Çelebi Fezleke’sinin Kaynakları, İstanbul, 1974, s. 11–20.
[18]  Geniş bilgi için bkz; İsmail Güleç, Kâtip Çelebi Hayatı, Kişiliği, Eserleri ve Keşfü’z-Zünûn’u, İstanbul, 1998, s. 35–49.
[19]  Geniş bilgi için bkz; Orhan Şaik Gökyay, Katip Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1986, s.47-50; Orhan Şaik Gökyay, “Cihannümâ,” DİA, c.7, s. 541-542; Hamid Sadi Selen, “Cihannümâ,” Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991, s. 1121-136; Süheyl Ünver, “Katip Çelebi’nin Cihannümâsından Çin ve Hıtay hakkında verilen malumatın kaynağı üzerine,”  Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991,
s.137-140.
[20]  Geniş bilgi için bkz; Orhan Şaik Gökyay, Katip Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1986, s.43-44; Ünsan Orgun, “Osmanlı Deniz Kaynakları ve Tuhfetü’l-Kibâr,” Bilgi, 1957;  Şevki Berker, “Tuhfetü’l-Kibâr ve Katip Çelebi,” Ülkü Mecmuası, Ankara, 1940, c. XV, s.  471-475.
[21]  Geniş bilgi için bkz; Orhan Şaik Gökyay, “Kâtip Çelebi, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri”, Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991,
s. 48–54; Bekir Kütükoğlu, Kâtip Çelebi Fezleke’sinin Kaynakları, İstanbul, 1974, s.11–20; Tayyib Gökbilgin, “Kâtip Çelebi’nin Kronolojik Eseri: Takvîmü’t-Tevârîh,” Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991, s. 101–120.
[22]  Geniş bilgi için bkz; Orhan Şaik Gökyay, a.g.e., s. 54–56.
[23] Geniş bilgi için bkz; Orhan Şaik Gökyay, Katip Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1986, s.45; İsmail Güleç,  a.g.e., s. 33.
[24] Geniş bilgi için bkz; Orhan Şaik Gökyay, a.g.e., s.45-46; Mehmet Aydın,“Kâtip Çelebi’nin İrşâdü’l-Hayarâ adlı eseri,” Beşinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi,   İstanbul,  23–28 Eylül 1985, Tebliğler, III. Türk Tarihi, c. I, İstanbul, 1986, s. 95-100.
[25]  İsmail Güleç, a.g.e., s.30; Geniş bilgi için bkz; Orhan Şaik Gökyay, a.g.e., s.57-61;
    Ahmet Türek, “Kâtip Çelebi’nin Süllemi’l-Vüsul’ü,” Bilgi, 1957, s.11.
[26]  Geniş bilgi için bkz; Orhan Şaik Gökyay, Katip Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1986, s.51–52; Bedi N. Şehsüveroğlu, “İlhâmü'l-Mukaddes min Feyzi'l-Akdes,” Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991, s. 141–176.
[27]  İsmail Güleç, a.g.e., s.27.
[28]  Orhan Şaik Gökyay, a.g.e., s. 53-54.
[29]  Geniş bilgi için bkz; Orhan Şaik Gökyay, “Kâtip Çelebi, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri”,
    Kâtip Çelebi ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991,
    s. 82– 84; İsmail Güleç, a.g.e., s.23–24.
[30]  Orhan Şaik Gökyay, Kâtip Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1986, s. 55.
[31]  Geniş bilgi için bkz; Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul, 1991, s. 127–158;
     İsmail Güleç, a.g.e., s.25.
[32]  Orhan Şaik Gökyay, a.g.e., s. 55.
[33]  Orhan Şaik Gökyay, a.g.e., s. 56.
[34]  Geniş bilgi için bkz; Orhan Şaik Gökyay, “Kâtip Çelebi, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri”,
     Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991,
s. 87– 90; İsmail Güleç, a.g.e., s.28–29; Adnan Adıvar, a.g.e., s. 140–141.
[35]  Geniş bilgi için bkz; Orhan Şaik Gökyay, a.g.e., s.73–76;
     Adnan Adıvar, a.g.e., s. 147–148.
[36]  İsmail Güleç, a.g.e., s. 23.
[37]  İsmail Güleç, a.g.e., s. 33; Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul, 1343, c. 3, s.131.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar