Ebû Ömer b. Dâvûd
Bilmek, insanın önemli vasıflarından biridir. Hem bilmek, hem de bildiğinin farkında olmak… Ancak bildiklerimizin ne kadarı doğrudur? Bilginin ölçüsü nedir?
Bilmek, insanın önemli vasıflarından biridir. Hem bilmek, hem de bildiğinin farkında olmak… Ancak bildiklerimizin ne kadarı doğrudur? Bilginin ölçüsü nedir?
İnsanlık
tarihine baktığımızda sahip olduğumuz bilgilerin önemli bir
kısmının geçmişte bilinenlerle çeliştiğini görebiliriz.
Buradan hareketle bildiklerimizin gelecekte bilineceklerle
çelişebileceğini öngörmek kehanet olmasa gerektir.
Uzun
bir kış gecesinde birkaç genç oturmuş sohbet ediyorlar. Köyün
yakınında bulunan bir mağarada cinlerin yaşadığı konusu
açılıyor. Cesaretiyle bilinen bir delikanlı buna inanmadığını
söylüyor. Sonunda gençler iddialaşıyorlar. Cesur genç, mağaraya
gidip hançerini orada yere saplayıp gelecek, bir gün sonra oraya
gittiğini ispat eden hançeri mağarada görülünce ödülü hak
edecek. Cesur genç gidiyor, ancak saatlerce beklemelerine rağmen
geri dönmüyor. Sabaha kadar gelmeyince günün ilk ışıklarıyla
birlikte mağaraya gidiyorlar. Gencin hançerinin uzun entari
şeklindeki elbisesinin üzerinde yere saplandığını, kendisinin
de oracıkta cansız yerde yattığını görüyorlar. Muhtemelen
gencin hançerini yere saplamak üzere çömeldiğini, elbisesinin
eteğinin hançerle yer arasında kaldığını, kalkmak isterken
elbisesi yere saplanan hançere takıldığı için birisi tarafından
tutulduğunu zannederek korkudan oracıkta öldüğünü düşünmüşler.
Manzaradan çıkardıkları sonuç bu olmuş. Gerçekte olanı Allah
bilir. Bizim bildiklerimizin çoğu da böyle değil mi? Varsayımlar,
ihtimaller üzerine inşa edilmiş bir bilgi. Önkabullerle
beslenmiş, önemli bir boyutu kurgulanmış bilgiler...
Gördüklerimizin ve bildiklerimizin gerçekler olduğundan nasıl
emin olabiliyoruz?
Biliyor
muyum, bilmiyor muyum emin değilim. Bildiğim bir şey varsa o da
bildiğimin gerçek olup olmadığını bilmediğimdir.
0 yorum:
Yorum Gönder