Doç. Dr. Nizamettin
Parlak
Müslüman tarihçiler sadece insan üzerinden değil aynı
zamanda mekânlar/şehirler üzerinden de tarihe bakmayı ve tarihi değerlendirmeyi
önemsemişlerdir. Bu yüzden başta Mekke, Medine, Bağdat vb. merkezler olmak
üzere pek çok şehir hakkında müstakil eserler telif edilmiştir. Fakat galiba
bir husus, dikkatlerden kaçmıştır. O da şehirlerin, tıpkı insanlar gibi
birbirleriyle ilgili, irtibatlı oldukları ve çeşitli şekillerde birbirlerini
etkiledikleri gerçeğidir.
Şehirlere, onlar da tıpkı birer insanmış, canlı
organizmaymış gibi bakıldığında farklı değerlendirmeler yapmak mümkün olabilir.
Mesela yeryüzünde ilk insanla birlikte ilk şehri, ilk kardeşlerle birlikte
ikiz/kardeş şehirleri, ilk Müslüman olan kişiyle birlikte Müslüman olan ilk
şehri, çeşitli şekillerde ve de birbirleriyle ilişkileri açısından ele almak
insanı farklı sonuçlara ulaştırabilir.
Dünyada Müslüman olan ilk şehir Medine’dir. İslam
Medine’yi gönülden fethetmiştir.
Medine’den önce, İslam tarihindeki yerini almış olan Mekke ise savaşılmadan
ama orduyla fethedilmiştir.
Medine’nin kalbinde Peygamber yatar. Mekke’nin
kalbinde ise yüreği putlarla burkulmuş Kâbe yer alır. Kâbe’yi putlarla kirleten
eller, Medine’nin kalbinde yatanın gönlünü incitmiştir. Bundan dolayı olsa
gerek İslam, Mekke’ye orduyla hâkim olmuştur. İslam’a gönül veren Medine’nin
ise gönüllerdeki yeri başkadır. Çünkü Medine Peygambere gönlünü vermiş,
gönlünde Peygambere yer açmıştır. Mekke’nin kalbi ise bir operasyonla
temizlenmiştir. Mekke’nin kalbinden çıkan ya da Mekke’nin, kalbinden çıkardığı
Peygamber, geri dönüp onun kalbini temizlemiştir.
Mekke İslam’ın beyni ise Medine kalbidir. Mekke’de
bunalan İslam Medine’de hayat bulmuştur. Ama Medine’den önce Habeşistan’a ve
Taif’e talip olmuştur. Habeşistan’dan cesaret alan, Taif’te umduğunu bulamayan
İslam, o diyarlarda aslında Medine’sini aramıştır. Ama aradığı Medine’yi
Yesrip’te bulmuştur.
Mekke’nin adında sert sesli bir harf yer alır ve bu
harfin tekrarlanması sanki Mekke’nin sertliğinin ya da inatçılığının bir
göstergesidir. Mekke’yi tavsif eden “Mükerreme” kelimesinde de sert sesli harf
bulunmaktadır. Ama “Medine” ismi öyle mi? Onun harflerinde de sıfatı olan
“Münevvere” de de aynı hilmi, akıcılığı ve yumuşaklığı görmek mümkündür.
İnsanlar için “kendilerine konulan isimler,
insanların şahsiyetlerini etkiler” denir. Muhtemelen aynı durum şehirler için
de geçerlidir. Hz. Peygamber’in, Mekke’nin ismine müdahale etmemesi ilginçtir.
Ama Yesrip, “Peygamber şehri” adını alarak Medine olmuş, medenîleşmiştir. Acaba
bundan dolayı mıdır, Peygamber devrinde Mekke’de yaşanan şiddet, vahşet,
Peygamber döneminde onun Medine’sinde -en azından o boyutta- yaşanmamıştır.
Bedir ve Uhut savaşlarının Medine dışında olması, Hendek’in Medine’ye bitişik
ama yine de dışında olması sanki bu şehrin masumiyetine bir halel gelmesin
diyedir.
Mekke’deki şiddet olaylarının Hz. Peygamberin
vefatından sonra mancınıkla Kâbe’ye saldırma boyutlarına ulaşması kadar
Peygamber sonrası Medine’sinde de kanlı olayların yaşanmış olması son derece
ilginçtir. Medinetü’n-Nebi’de, onun ilkeleriyle yaşansaydı benzer sorunlar vuku
bulur muydu? Başkentin Hicaz dışına taşınmasının sebeplerinden biri de kutsal
mekânların, siyasetin kirliliğinden uzak tutulması arzusu olduğu düşünülür.
Eğer öyleyse bu uygulamanın hassas bir düşüncenin ürünü olduğunu kabul etmek
gerekir. Ancak unutulmamalıdır ki Medine’yi kirletecek bir yapıya ulaşıldığı
için orayı terk etmek ne kadar takdire şayan bir davranış biçimiyse bu hâle
neden gelindiğinin sorgulanmaması da en az o kadar tenkit edilmeli değil miydi?
Sorun teşkil edecek bir kafa yapısına ulaşmışsanız, o kafayla gideceğiniz
her yerde problem yaşayacağınızı da unutmamanız gerekmiyor muydu?
Kudüs’ün, Kufe’nin,
Buhara’nın, Kahire’nin Medine’si yoktur. Onun için de bu şehirlerin huzuru
yoktur. Kurtuba’nın Medinesi Gırnata, İstanbul’un ki ise bütün bir Anadolu’dur.
İslam önce Anadolu’yu, sonra İstanbul’u fethetmiştir. İstanbul’un ikinci
fethinin yine Anadolu’dan kaynaklanması da ilginçtir. İstanbul’da boğazlanmak
istenen İslam, Anadolu’da hayat bulmuştur. İstanbul’un kalbidir Anadolu.
Anadolu’nun yüreğinde ise İstanbul yatar. Onun aşkıdır İstanbul’u
kurtaran. Kurtuba’da boğulan İslam
Gırnata’da yeniden dirilmiştir. Fakat Gırnata’nın sevgisi Kurtuba’yı kurtarmaya
yetmemiştir. Birinci fetih, gerektiğinde ikincisini de mümkün kılmaktadır.
Kurtuba örneğinde olduğu gibi acaba bir sefer yaşanan başarısızlık ikinci defa
olabilecek bir fethe de mani midir?
Benzer bir durum sanki Anadolu ile Kıbrıs arasında da
mevcut gibidir. Bu yüzden kalbinde Hala Sultan’ı taşıyan Kıbrıs, gönlünü
Anadolu’ya vermelidir. Anadolu aklından ve kalbinden Kıbrıs’ı çıkarmamalıdır.
Kıbrıs’a gönül koymadan, kalbinin kapılarını sonuna kadar ona açmalıdır
Anadolu. Zaman zaman yaşanan sekteler, sekte-i kalpler, muhabbeti bitirmek
yerine daha da kuvvetlendirmelidir.
İnsanların ikizleri olduğu gibi şehirlerin hatta bazı
coğrafî bölgelerin de ikizleri vardır/olmalıdır sanki. Mekke’yle Medine’nin
çeşitli zıtlıklarına, serüvenlerindeki farklı seyrü sefere rağmen birbirlerini
tamamlayan yönleri, ilginç bir şekilde bütün dikkatlerin bu iki şehir üzerinde
yoğunlaşmasına sebep olmuştur.
İslam tarihinin önemli dönüm noktalarında bu iki
şehrin birbirleriyle ilişkilerinin, değişik şekillerde tezahür etmiş kalıcı
izleri vardır. İslam dünyasının belli başlı merkezleri huzur ve sükûnet elde
etmek istiyorlarsa bu iki kadim şehirden rol-model olarak faydalanmalıdır.
18 Nisan 2017
0 yorum:
Yorum Gönder