Ebû Ömer b. Dâvûd
Nezaket üzerine çok şeyler yazılabilir. Ancak onu
kestirmeden anlatmanın yollarından biri, bizim mahallemizin insanlarına nadiren
uğradığını söylemekle olabilir. Vaizlerimiz, hocalarımız, mürşitlerimiz Hz.
Peygamber’in ahlakından söz ederken birçok anekdot anlatarak onun nezaketi
üzerinde dururlar. Ancak uygulamaya geldiğimizde nezaketin bizim semtimizden
pek geçmediğini müşahede ederiz.
Nezaket bir eğitim ve irade işidir. Eğitim ailede
başladığı için kişinin doğup büyüdüğü ailede başlar ve okulda devam eder. Bu
ahlak kazanıldıktan sonra ömür boyu devam eder. İnsanımızın çoğunun bu
husustaki zaafı esasen bu eğitim sürecindeki sorunlardan kaynaklanmaktadır.
Dahası bunu sorun olarak görmeyen, nezaketsizliği bir davranış benimseyen
kültürümüzü şekillendirebilecek sayısal bir çoğunluğa sahibiz.
Cahiliye diye andığımız dönemde cahillik, Araplar
arasında duygularını gizleme, kaba saba davranma anlamına gelir. Sokak
jargonunda “kıro” olarak nitelendirilen bir karaktere tekabül eder. Cahil
insan, duygusunu göstermez, duygularına hâkim olur. Birisine zulmetmesi
gerektiğine inandığında acımasız olur.
Nezaket meselesi her şeyden önce bir hak meselesidir.
Başkasının hakkını gözeten kişi nezaketi elden bırakmaz. Bundan dolayı nezaket
sahibi insan, başkasının hakkını yemez, dersek yerinde bir tespitte bulunmuş
oluruz.
Nezaket sahibi, başkasına zarar vermekten kaçınır.
Nezaketin temel kuralı, başkasına zarar vermemektir. O halde nezaket bir hukuk
meselesidir aynı zamanda… Yıllar önce değer verdiğim bir ağabeyin insanları
değerlendirme ölçüsü olarak randevu konusuna oldukça önem verdiğini görmüştüm.
Ona göre iyi bir Müslüman, randevuları hususunda hassasiyet gösteren kişiydi.
Aksi takdirde başkalarına zarar vermek, kaçınılmaz olur. Bu da haksızlık ve
zulme giden bir yoldur.
Nezaket sahibi, başkası hakkında suizanda bulunmaz.
Esasen İslâmî ahlak gereği suizan, karşı durmamız gereken bir hastalık iken,
belki de bugün toplumda en yaygın olan hastalıktır. Birbirimizi ya da hakkında
kanaat sahibi olduğumuz kişileri ne kadar tanıyoruz? Soruyu şöyle de
sorabiliriz: Muhataplarımız hakkında kanaat oluşturabilecek kadar bilgiye sahip
miyiz?
Nezahet sahibi, hüsnü zan besler. İlke olarak iyi
niyet esas olmasına rağmen, müspeti değil menfi olanı öncelediğimizde bütün
insanları kötülükle ilişkilendirmemiz mümkündür. Bu durumda hayat çekilmez
olmaz mı?
Nezaket sahibi, çevrecidir. Nazik insan, insana zarar
vermekten kaçındığı gibi Allah’ın ayetlerini her an bize gösteren tabiata karşı
da duyarlıdır. İhtiyaç olanı tüketmek, kirletmemek, temiz tutmak, hem bireysel
hem de toplumsal sorumluluğumuzun gereğidir.
Nezaketi yaymak ve bu konuda bilinç oluşturmak,
bireysel olarak sorumluluğumuz olduğu gibi ümmet olarak da ödevimizdir.
ebuomerbindavud@gmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder