15 Nisan 2017 Cumartesi

Ebû Ömer b. Dâvûd Yazdı: Nezaket

Ebû Ömer b. Dâvûd
Nezaket üzerine çok şeyler yazılabilir. Ancak onu kestirmeden anlatmanın yollarından biri, bizim mahallemizin insanlarına nadiren uğradığını söylemekle olabilir. Vaizlerimiz, hocalarımız, mürşitlerimiz Hz. Peygamber’in ahlakından söz ederken birçok anekdot anlatarak onun nezaketi üzerinde dururlar. Ancak uygulamaya geldiğimizde nezaketin bizim semtimizden pek geçmediğini müşahede ederiz.
Nezaket bir eğitim ve irade işidir. Eğitim ailede başladığı için kişinin doğup büyüdüğü ailede başlar ve okulda devam eder. Bu ahlak kazanıldıktan sonra ömür boyu devam eder. İnsanımızın çoğunun bu husustaki zaafı esasen bu eğitim sürecindeki sorunlardan kaynaklanmaktadır. Dahası bunu sorun olarak görmeyen, nezaketsizliği bir davranış benimseyen kültürümüzü şekillendirebilecek sayısal bir çoğunluğa sahibiz.
Cahiliye diye andığımız dönemde cahillik, Araplar arasında duygularını gizleme, kaba saba davranma anlamına gelir. Sokak jargonunda “kıro” olarak nitelendirilen bir karaktere tekabül eder. Cahil insan, duygusunu göstermez, duygularına hâkim olur. Birisine zulmetmesi gerektiğine inandığında acımasız olur.
Nezaket meselesi her şeyden önce bir hak meselesidir. Başkasının hakkını gözeten kişi nezaketi elden bırakmaz. Bundan dolayı nezaket sahibi insan, başkasının hakkını yemez, dersek yerinde bir tespitte bulunmuş oluruz.
Nezaket sahibi, başkasına zarar vermekten kaçınır. Nezaketin temel kuralı, başkasına zarar vermemektir. O halde nezaket bir hukuk meselesidir aynı zamanda… Yıllar önce değer verdiğim bir ağabeyin insanları değerlendirme ölçüsü olarak randevu konusuna oldukça önem verdiğini görmüştüm. Ona göre iyi bir Müslüman, randevuları hususunda hassasiyet gösteren kişiydi. Aksi takdirde başkalarına zarar vermek, kaçınılmaz olur. Bu da haksızlık ve zulme giden bir yoldur.
Nezaket sahibi, başkası hakkında suizanda bulunmaz. Esasen İslâmî ahlak gereği suizan, karşı durmamız gereken bir hastalık iken, belki de bugün toplumda en yaygın olan hastalıktır. Birbirimizi ya da hakkında kanaat sahibi olduğumuz kişileri ne kadar tanıyoruz? Soruyu şöyle de sorabiliriz: Muhataplarımız hakkında kanaat oluşturabilecek kadar bilgiye sahip miyiz?
Nezahet sahibi, hüsnü zan besler. İlke olarak iyi niyet esas olmasına rağmen, müspeti değil menfi olanı öncelediğimizde bütün insanları kötülükle ilişkilendirmemiz mümkündür. Bu durumda hayat çekilmez olmaz mı?
Nezaket sahibi, çevrecidir. Nazik insan, insana zarar vermekten kaçındığı gibi Allah’ın ayetlerini her an bize gösteren tabiata karşı da duyarlıdır. İhtiyaç olanı tüketmek, kirletmemek, temiz tutmak, hem bireysel hem de toplumsal sorumluluğumuzun gereğidir.
Nezaketi yaymak ve bu konuda bilinç oluşturmak, bireysel olarak sorumluluğumuz olduğu gibi ümmet olarak da ödevimizdir.


ebuomerbindavud@gmail.com

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar