5 Nisan 2017 Çarşamba

“İlk Kıssacı (Vâiz)” Sıfatıyla Anılan ‘Ubeyd b. ‘Umeyr el-Leysî


 Doç. Dr. Yunus Emre Gördük
‘Ubeyd b. ‘Umeyr el-Leysî, “Ebû ‘Âsım” ve “İbn Katâde” künyeleriyle bilinmektedir. Kinâne Kabilesi’nden ve Cenda‘ b. Leys oğullarındandır. el-Cenda‘î ve el-Mekkî nisbeleriyle anılan ‘Ubeyd vâiz ve müfessirdir. Buhârî’nin onun hakkında “Peygamber’i (sas) görmüştür” dediği aktarılır. Müslim’e göreyse ‘Ubeyd Hz. Peygamber (sas) zamanında dünyaya gelmiştir ancak tâbiûnun büyüklerinden sayılmaktadır. Zehebî de aynı kanaattedir. Mizzî bu bilgileri teyiden Müslim haricindeki muhaddislerin onun Hz. Peygamber’i (sas) gördüğü kanaatinde olduklarını aktarır. Yahyâ b. Maîn ve Ebû Zür‘a gibi hadîs otoriteleri onun sika olduğunu belirtmişlerdir. İbn Sa‘d onu “Bir çok hadîs rivâyet etmiş sika bir râvidir” şeklinde tarif etmektedir. Mekke’de yaşamış olan tâbiûnun önde gelenlerindendir. İbn Kuteybe ve Suyûtî onu Mekke ehlinin kadısı sıfatıyla kaydetmişlerdir.
Hz. Ömer, Hz. Ali, Übey b. Ka‘b, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. el-Âs, Ebû Zerr el-Ğıfârî, Ebû Saîd el-Hudrî, Ebû Mûsa el-Eş‘arî, Ebû Hureyre, Hz. Âişe, Ümmü Seleme, Abdullah b. Habeşî ve babası ‘Umeyr b. Katâde el-Leysî gibi sahâbîlerden hadîs rivâyet etmiştir.
Ebû Süfyan Talha b. Nâfi‘, Abdullah b. Ebî Müleyke, Abdulhamid b. Sinân, Abdülaziz b. Refî‘, Ubeydullah b. Ebî Yezîd el-Mekkî, ‘Atâ b. Ebî Rebah, Ali el-Ezdî, ‘Amr b. Dînâr, Kutn b. Vehb, Mücâhid b. Cebr el-Mekkî, Ebu’z-Zübeyr Vehb b. Keysân, Muhammed b. Müslim el-Mekkî, Müslim b. Şeddâd, Muâviye b. Kurre, Yesâr Ebû Nüceyh (Abdullah b. Ebî Nüceyh’in babası), Yûsuf b. Mâhâk, Ebû Bekir b. Ubeydullah b. Ebî Müleyke, Muâviye b. Kurre, Yezîd b. Ebî Habîb el-Mısrî, el-Hasan b. Müslim b. Yunâk ve oğlu Abdullah b. ‘Ubeyd ondan hadîs rivâyet etmiştir. Bu isimlerden oğlu Abdullah da dahil son zikredilen üçünün ‘Ubeyd’le bizzat mülâkî olarak hadîs almadıkları belirtilmektedir. İbn Cüreyc’in nakline göre, Abdullah babasından bir şey işitmemiş ve buna dair bir şey zikretmemiştir. Bununla birlikte İbn Hacer’e göre sahâbî olan babasının adeta manevî yerini dolduran Abdullah da  Mekkeli âlimlerdendir.
‘Ubeyd’in Mekke ehlinin kıssacısı (قَاصّ) olduğu söylenir. Hammâd b. Seleme’nin Sâbit’ten nakline göre Hz. Ömer devrinde kıssa anlatan ilk kişi ‘Ubeyd’dir. Keza onun Mekke’de Mescidü’l-Haram’da Hacerü’l-Esved ile Zemzem kuyusu arasında oturup vaaz ettiği rivâyet edilir. Abdullah b. Zübeyr’in ona “Bize anlat ey ‘Ubeyd” dediği; İbn Abbas’ın, çevresindeki insanlara öğüt verirken ona uğradığı aktarılmıştır. Abdullah b. Ömer’in onu sohbet halkasında gördüğü, onun insanların en beliğlerinden olduğu ve yeri ıslatacak derecede çok ağladığı nakledilmiştir. Zehebî, İbn Ömer’in onun sohbet meclisine bizzat katıldığını belirtmektedir. el-Ezrak b. Kays’ın naklinde ‘Ubeyd kıssa anlatırken bazı kimseler gelip onun meclisinde oturan İbn Ömer’e fetvâ sormuşlar, İbn Ömer ise “Bizimle kıssacımız arasına girmeyin!” demiştir. Anlaşılan o ki, ‘Ubeyd b. ‘Umeyr beliğ hitabetinin yanısıra hem hadîs bilgisine hem de tarihi kıssalara vukûfiyet sahibiydi ve bu sahanın aranan meşhur isimlerdendi.
‘Atâ b. Ebî Rebah, ‘Ubeyd’le birlikte Hz. Âişe’nin ziyaretine gittiklerini, Hz. Âişe’nin “Bu kim?” sorusu üzerine onun “Ben ‘Ubeyd b. ‘Umeyr” cevabını verdiğini anlatır. Hz. Âişe devamla “Mekke ehlinin kıssacısı mı?” diye sormuş ve “Evet” cevabı almıştır. Bunun üzerine Hz. Âişe ona, “Çok uzatma ve hafif tut zira öğüt vermek ağırdır.” diyerek nasihatte bulunmuştur. Zehebî bu diyaloğu naklederken Hz. Âişe’nin “Va‘zettiğin zaman hafif tut” demek istediğini belirtmektedir. Rivâyetten Hz. Âişe’nin ‘Ubeyd b. ‘Umeyr’i gıyaben tanıdığı ve onu sözü aşırı derecede uzatmaması konusunda uyardığı anlaşılmaktadır. İbn Ebî Hayseme aynı diyaloğu iki farklı şekilde nakleder. Birinde ‘Ubeyd ile Hz. Âişe’nin ziyaretine giden İbn Ebî Müleyke’dir ve Hz. Âişe, “İnsanlara kıssa anlatmayı azalt, onları usandırma ki sıkılmasınlar” demiştir. İkincisinde ise ‘Atâ’dır ve Hz. Âişe “Öğüt verdiğin zaman kısa tut” demiştir. Her halükârda ‘Ubeyd b. ‘Umeyr’in sahâbe-i kirâmın tasdik ettiği hayırlı bir iş yaptığı kesindir. Onlar onu bu meşguliyetten men etmemişlerdir. Netice itibariyle Mekkeliler’in vâizi diye şöhret bulan bu âlim zâtın İbn Sa‘d’ın Tabakât’ı gibi ilk dönem kaynaklarında “kâss: قَاصّ”, Zehebî’nin Siyeru A‘lâm’ı gibi sonraki dönem kaynaklarda “vâiz” diye geçmesi, vâizlerin ilk devirlerde bu şekilde anıldığını göstermektedir.   
Abdüvahid b. Eymen onu gördüğünü şu cümlelerle anlatır: “‘Ubeyd b. ‘Umeyr’i gördüm, saçları ensesinden iki omuzunun arasına kadar uzanıyordu, sakalı ise sarıydı (muhtemelen kınalı anlamında). Kendi kendime ‘O, sünnetin boyasıyla boyanmış’ dedim.” Ğaylan b. Cerîr’in rivâyetine göre, ‘Ubeyd biriyle Allah için kardeş olduğu zaman onun ile beraber kıbleye döner ve şöyle dua ederdi: “Allah’ım, elçin Muhammed’in (sas) getirdiği din üzere bizi saadet ehlinden eyle. Muhammed’i (sas) imanımıza şahit kıl. Muhakkak ki senin katında bizim için, aramızda uzak bir mesafenin bulunmadığı güzel nimetler hazırlanmıştır. Kalbimizin kasavet bağlamasına izin verme. Hak olmayan şeyi konuşmaktan, hakkında ilim sahibi olmadığımız şeyi senden istemekten bizi muhafaza eyle.”
Abdullah b. ‘Ubeyd’in babası ‘Ubeyd kanalıyla dedesi ‘Umeyr’den naklettiği bir hadîs şöyledir: Bir adam geldi ve Hz. Peygamber’e (sas), “Ya Resûlallah İslam nedir?” diye sordu, o da  “Yemek yedirmek ve yumuşak söz söylemektir” buyurdu. “İman nedir?” diye devam etti, “Müsamaha ve sabırdır” cevabını aldı. “Efdal olan hangi İslam’dır” dedi, “Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsenin İslamıdır” karşılığını aldı. “Hangi müminlerin imanı ekmeldir?” sorusu üzerine Hz. Peygamber (sas) “Güzel ahlaklı olanlarınki” buyurdu. “Hangi cihad efdaldir?” deyince “Allah yolunda canlarıyla ve mallarıyla cihad edenlerinki” buyurdu. “Sadakanın efdali hangisidir?” sorusuna “Malı az olan kimsenin gayret edip verdiğidir” buyurdu. Adam, “Hangi namaz efdaldir?” suâline “Kunutu uzun olan namazdır” karşılığını aldı. Nihayet “Hangi hicret efdaldir” deyince Resûlullah (sas) “Kötülükleri terk edeninki” şeklinde cevap verdi. el-Hâkim’in Müstedrek’inde yer alan ve metin açısından küçük farklılıklar taşıyan aynı hadîste bu soruları soran zâtın ‘Ubeyd’in babası ‘Umeyr’in bizzat kendisi olduğu belirtilmektedir.
Kaynaklarda vefat tarihiyle ilgili net bir rakam zikredilmeyen ‘Ubeyd b. ‘Umeyr’in, yaygın kanaat itibariyle İbn Ömer’den önce vefat ettiği söylenmiştir. İbn Ömer’in vefat tarihi genel kanaate göre hicrî 73’tür. 72 ve 74 diyenler de bulunmaktadır. Bu durumda ‘Ubeyd’in vefatının da yaklaşık aynı tarihlerde olduğu düşünülebilir. Zehebî’nin naklinde İbn Ömer’den kısa bir süre önce vefat ettiği belirtilmiş ayrıca rakam olarak da 74 senesi zikredilmiştir. İbn Kuteybe, ‘Ubeyd’in İbn Abbas’ın vefatına yakın bir zamanda vefat ettiğini söyleyerek 68 rakamını kaydeder. İbn Hacer de İbn Hibban’ın 68 rakamını verdiğini belirtmektedir. Esasen 68 rakamı İbn Abbas’ın vefat tarihidir ve anlaşılan yaklaşık bir rakam olarak kaydedilmiştir. Şu halde ortaya çıkan sonuç ‘Ubeyd’in vefat tarihinin rakam aralığı 68-74 arası olduğu ancak kuvvetle muhtemel 72, 73 veya 74 (m. 691-693 [?]) olduğudur. Zira İbn Abbas’ın vefatından sonraki zaman dilimine yapılan atfın kabaca İbn Ömer’in vefat ettiği tarihe yapılan vurgunun daha dakik olduğu görülmektedir.
 
(Kaynaklar: İbn Sa‘d, Tabakât; el-Mervezî, Ta‘zîmu Kadri’s-Salâ; İbn Kuteybe, el-Me‘ârif; İbn Ebî Hayseme, Tarîhu’l-Kebîr, Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr; Müslim, el-Künâ ve’l-Esmâ; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl; el-Mizzî, Tezhîbu’l-Kemâl; el-Hâkim en-Neysâbûrî, el-Müstedrek; Zehebî, Siyeru A‘lâm; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe; İbn Hacer, el-İsâbe; Suyûtî, Tabakâtu’l-Huffâz, Hasan Cirit, “Kussâs”, DİA, XXVI, 463-465.)





0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar