Doç. Dr. Yunus Emre Gördük
‘Ubeyd b.
‘Umeyr el-Leysî, “Ebû ‘Âsım” ve “İbn Katâde” künyeleriyle bilinmektedir. Kinâne
Kabilesi’nden ve Cenda‘ b. Leys oğullarındandır. el-Cenda‘î ve el-Mekkî
nisbeleriyle anılan ‘Ubeyd vâiz ve müfessirdir. Buhârî’nin onun hakkında
“Peygamber’i (sas) görmüştür” dediği aktarılır. Müslim’e göreyse ‘Ubeyd Hz.
Peygamber (sas) zamanında dünyaya gelmiştir ancak tâbiûnun büyüklerinden
sayılmaktadır. Zehebî de aynı kanaattedir. Mizzî bu bilgileri teyiden Müslim
haricindeki muhaddislerin onun Hz. Peygamber’i (sas) gördüğü kanaatinde
olduklarını aktarır. Yahyâ b. Maîn ve Ebû Zür‘a gibi hadîs otoriteleri onun
sika olduğunu belirtmişlerdir. İbn Sa‘d onu “Bir çok hadîs rivâyet etmiş sika
bir râvidir” şeklinde tarif etmektedir. Mekke’de yaşamış olan tâbiûnun önde
gelenlerindendir. İbn Kuteybe ve Suyûtî onu Mekke ehlinin kadısı sıfatıyla
kaydetmişlerdir.
Hz. Ömer, Hz.
Ali, Übey b. Ka‘b, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. el-Âs, Ebû
Zerr el-Ğıfârî, Ebû Saîd el-Hudrî, Ebû Mûsa el-Eş‘arî, Ebû Hureyre, Hz. Âişe,
Ümmü Seleme, Abdullah b. Habeşî ve babası ‘Umeyr b. Katâde el-Leysî gibi
sahâbîlerden hadîs rivâyet etmiştir.
Ebû Süfyan
Talha b. Nâfi‘, Abdullah b. Ebî Müleyke, Abdulhamid b. Sinân, Abdülaziz b.
Refî‘, Ubeydullah b. Ebî Yezîd el-Mekkî, ‘Atâ b. Ebî Rebah, Ali el-Ezdî, ‘Amr
b. Dînâr, Kutn b. Vehb, Mücâhid b. Cebr el-Mekkî, Ebu’z-Zübeyr Vehb b. Keysân,
Muhammed b. Müslim el-Mekkî, Müslim b. Şeddâd, Muâviye b. Kurre, Yesâr Ebû
Nüceyh (Abdullah b. Ebî Nüceyh’in babası), Yûsuf b. Mâhâk, Ebû Bekir b.
Ubeydullah b. Ebî Müleyke, Muâviye b. Kurre, Yezîd b. Ebî Habîb el-Mısrî,
el-Hasan b. Müslim b. Yunâk ve oğlu Abdullah b. ‘Ubeyd ondan hadîs rivâyet
etmiştir. Bu isimlerden oğlu Abdullah da dahil son zikredilen üçünün ‘Ubeyd’le
bizzat mülâkî olarak hadîs almadıkları belirtilmektedir. İbn Cüreyc’in nakline
göre, Abdullah babasından bir şey işitmemiş ve buna dair bir şey
zikretmemiştir. Bununla birlikte İbn Hacer’e göre sahâbî olan babasının adeta
manevî yerini dolduran Abdullah da
Mekkeli âlimlerdendir.
‘Ubeyd’in Mekke
ehlinin kıssacısı (قَاصّ) olduğu söylenir.
Hammâd b. Seleme’nin Sâbit’ten nakline göre Hz. Ömer devrinde kıssa anlatan ilk
kişi ‘Ubeyd’dir. Keza onun Mekke’de Mescidü’l-Haram’da Hacerü’l-Esved ile
Zemzem kuyusu arasında oturup vaaz ettiği rivâyet edilir. Abdullah b. Zübeyr’in
ona “Bize anlat ey ‘Ubeyd” dediği; İbn Abbas’ın, çevresindeki insanlara öğüt
verirken ona uğradığı aktarılmıştır. Abdullah b. Ömer’in onu sohbet halkasında
gördüğü, onun insanların en beliğlerinden olduğu ve yeri ıslatacak derecede çok
ağladığı nakledilmiştir. Zehebî, İbn Ömer’in onun sohbet meclisine bizzat
katıldığını belirtmektedir. el-Ezrak b. Kays’ın naklinde ‘Ubeyd kıssa
anlatırken bazı kimseler gelip onun meclisinde oturan İbn Ömer’e fetvâ
sormuşlar, İbn Ömer ise “Bizimle kıssacımız arasına girmeyin!” demiştir.
Anlaşılan o ki, ‘Ubeyd b. ‘Umeyr beliğ hitabetinin yanısıra hem hadîs bilgisine
hem de tarihi kıssalara vukûfiyet sahibiydi ve bu sahanın aranan meşhur isimlerdendi.
‘Atâ b. Ebî
Rebah, ‘Ubeyd’le birlikte Hz. Âişe’nin ziyaretine gittiklerini, Hz. Âişe’nin
“Bu kim?” sorusu üzerine onun “Ben ‘Ubeyd b. ‘Umeyr” cevabını verdiğini
anlatır. Hz. Âişe devamla “Mekke ehlinin kıssacısı mı?” diye sormuş ve “Evet”
cevabı almıştır. Bunun üzerine Hz. Âişe ona, “Çok uzatma ve hafif tut zira öğüt
vermek ağırdır.” diyerek nasihatte bulunmuştur. Zehebî bu diyaloğu naklederken
Hz. Âişe’nin “Va‘zettiğin zaman hafif tut” demek istediğini belirtmektedir.
Rivâyetten Hz. Âişe’nin ‘Ubeyd b. ‘Umeyr’i gıyaben tanıdığı ve onu sözü aşırı
derecede uzatmaması konusunda uyardığı anlaşılmaktadır. İbn Ebî Hayseme aynı
diyaloğu iki farklı şekilde nakleder. Birinde ‘Ubeyd ile Hz. Âişe’nin
ziyaretine giden İbn Ebî Müleyke’dir ve Hz. Âişe, “İnsanlara kıssa anlatmayı
azalt, onları usandırma ki sıkılmasınlar” demiştir. İkincisinde ise ‘Atâ’dır ve
Hz. Âişe “Öğüt verdiğin zaman kısa tut” demiştir. Her halükârda ‘Ubeyd b.
‘Umeyr’in sahâbe-i kirâmın tasdik ettiği hayırlı bir iş yaptığı kesindir. Onlar
onu bu meşguliyetten men etmemişlerdir. Netice itibariyle Mekkeliler’in vâizi
diye şöhret bulan bu âlim zâtın İbn Sa‘d’ın Tabakât’ı gibi ilk
dönem kaynaklarında “kâss: قَاصّ”,
Zehebî’nin Siyeru A‘lâm’ı gibi sonraki dönem kaynaklarda “vâiz” diye
geçmesi, vâizlerin ilk devirlerde bu şekilde anıldığını
göstermektedir.
Abdüvahid b.
Eymen onu gördüğünü şu cümlelerle anlatır: “‘Ubeyd b. ‘Umeyr’i gördüm, saçları
ensesinden iki omuzunun arasına kadar uzanıyordu, sakalı ise sarıydı
(muhtemelen kınalı anlamında). Kendi kendime ‘O, sünnetin boyasıyla boyanmış’
dedim.” Ğaylan b. Cerîr’in rivâyetine göre, ‘Ubeyd biriyle Allah için kardeş
olduğu zaman onun ile beraber kıbleye döner ve şöyle dua ederdi: “Allah’ım,
elçin Muhammed’in (sas) getirdiği din üzere bizi saadet ehlinden eyle.
Muhammed’i (sas) imanımıza şahit kıl. Muhakkak ki senin katında bizim için,
aramızda uzak bir mesafenin bulunmadığı güzel nimetler hazırlanmıştır.
Kalbimizin kasavet bağlamasına izin verme. Hak olmayan şeyi konuşmaktan,
hakkında ilim sahibi olmadığımız şeyi senden istemekten bizi muhafaza eyle.”
Abdullah b.
‘Ubeyd’in babası ‘Ubeyd kanalıyla dedesi ‘Umeyr’den naklettiği bir hadîs
şöyledir: Bir adam geldi ve Hz. Peygamber’e (sas), “Ya Resûlallah İslam nedir?”
diye sordu, o da “Yemek yedirmek ve
yumuşak söz söylemektir” buyurdu. “İman nedir?” diye devam etti, “Müsamaha ve
sabırdır” cevabını aldı. “Efdal olan hangi İslam’dır” dedi, “Müslümanların
elinden ve dilinden emin olduğu kimsenin İslamıdır” karşılığını aldı. “Hangi
müminlerin imanı ekmeldir?” sorusu üzerine Hz. Peygamber (sas) “Güzel ahlaklı
olanlarınki” buyurdu. “Hangi cihad efdaldir?” deyince “Allah yolunda canlarıyla
ve mallarıyla cihad edenlerinki” buyurdu. “Sadakanın efdali hangisidir?”
sorusuna “Malı az olan kimsenin gayret edip verdiğidir” buyurdu. Adam, “Hangi
namaz efdaldir?” suâline “Kunutu uzun olan namazdır” karşılığını aldı. Nihayet
“Hangi hicret efdaldir” deyince Resûlullah (sas) “Kötülükleri terk edeninki”
şeklinde cevap verdi. el-Hâkim’in Müstedrek’inde yer alan ve metin açısından
küçük farklılıklar taşıyan aynı hadîste bu soruları soran zâtın ‘Ubeyd’in
babası ‘Umeyr’in bizzat kendisi olduğu belirtilmektedir.
Kaynaklarda
vefat tarihiyle ilgili net bir rakam zikredilmeyen ‘Ubeyd b. ‘Umeyr’in, yaygın
kanaat itibariyle İbn Ömer’den önce vefat ettiği söylenmiştir. İbn Ömer’in
vefat tarihi genel kanaate göre hicrî 73’tür. 72 ve 74 diyenler de
bulunmaktadır. Bu durumda ‘Ubeyd’in vefatının da yaklaşık aynı tarihlerde
olduğu düşünülebilir. Zehebî’nin naklinde İbn Ömer’den kısa bir süre önce vefat
ettiği belirtilmiş ayrıca rakam olarak da 74 senesi zikredilmiştir. İbn
Kuteybe, ‘Ubeyd’in İbn Abbas’ın vefatına yakın bir zamanda vefat ettiğini
söyleyerek 68 rakamını kaydeder. İbn Hacer de İbn Hibban’ın 68 rakamını
verdiğini belirtmektedir. Esasen 68 rakamı İbn Abbas’ın vefat tarihidir ve
anlaşılan yaklaşık bir rakam olarak kaydedilmiştir. Şu halde ortaya çıkan sonuç
‘Ubeyd’in vefat tarihinin rakam aralığı 68-74 arası olduğu ancak kuvvetle
muhtemel 72, 73 veya 74 (m. 691-693 [?]) olduğudur. Zira İbn Abbas’ın
vefatından sonraki zaman dilimine yapılan atfın kabaca İbn Ömer’in vefat ettiği
tarihe yapılan vurgunun daha dakik olduğu görülmektedir.
(Kaynaklar: İbn Sa‘d, Tabakât; el-Mervezî, Ta‘zîmu Kadri’s-Salâ; İbn
Kuteybe, el-Me‘ârif; İbn Ebî Hayseme, Tarîhu’l-Kebîr, Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr;
Müslim, el-Künâ ve’l-Esmâ; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh
ve’t-Ta‘dîl; el-Mizzî, Tezhîbu’l-Kemâl; el-Hâkim en-Neysâbûrî, el-Müstedrek;
Zehebî, Siyeru A‘lâm; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe; İbn Hacer, el-İsâbe;
Suyûtî, Tabakâtu’l-Huffâz, Hasan Cirit, “Kussâs”, DİA, XXVI,
463-465.)
0 yorum:
Yorum Gönder