İbn Haldun Mukaddime’de İlmu’l-Umrân
çerçevesinde geniş bir perspektifle toplumu ve insanı okumaya ve bir sistem
kurmaya çalışmıştır. Ele aldığı konulardan biri de şehirlerdir. Ona göre
şehirlerin uzun ömürlü olması ve orada iskân edenlerin geleceği açısından
dikkat edilmesi gereken ekonomik, askerî, sıhhî, stratejik ve ilkeler vardır:
1)
Şehrin etrafı sur ve duvarlarla
çevrilmeli, şehir aşılması ve çıkılması güç bir dağın tepesinde kurulmalı ya da
şehir kurulacak yerin etrafı deniz ve ırmakla çevrilerek şehre ancak köprüden
yahut kemerli köprüden geçilerek girilmelidir.
2)
Şehrin kuracağı yeri sağlığa
elverişli olmalıdır. Şehrin havasının hoşluğu ve sağlığa tesiri göz önünde
tutulmalıdır. Şehrin kurulduğu yer sağlığa elverişli değilse orada yaşayan
insanlar çabuk hastalanırlar.
3)
Şehir içmeye elverişli suyun
bulunduğu bir yerde olmalıdır. Bunun için şehir ya bir ırmak kenarında
kurulmalı ya da yakınında suları tatlı kaynaklar ve çeşmeler çokça
bulunmalıdır.
4)
Şehirde oturacak kişilerin
hayvanlarını otlatabilecekleri güzel ve yeterli otlakların bulunmasına dikkat
edilmelidir.
5)
Şehirler kurulurken etrafında
verimli tarımsal alanların bulunmasına dikkat edilmelidir.
6)
Yapı ve yakıt için gerekli kereste
ve odunun temin edilebileceği yerlerde kurulmalıdır.
7)
Şehrin deniz ve gemiler işleyen ırmaklara
yakın olmasına dikkat edilmelidir. Ancak bu kural öncelikli derecede önemli
değildir (İbn Haldun, Mukaddime,
çev. Z. Kadiri Ugan, İstanbul 1986, II, 234-238).
İbn Haldun’a göre Araplar, İslâm’ın ilk
dönemlerinde Irak ve Kuzey Afrika’da kurdukları şehirlerde bu ilkelere riayet
etmemişler, ancak kendi yaşayışları bakımından kurdukları şehirlerin yakınında
develerini otlatmaya yarayan otlaklar ve develerini besleyen ot ve ağaçlar ile
tuzlu sular bulunmasına önem vermişler, şehirlerin yakınında ırmak, deniz, odun
ve ağaç temin edebilecekleri yerleri göz önünde bulundurmamışlardı (İbn Haldun, II, 238).
Hasan İbrahim Hasan, İbn Haldun’un bu
sözlerinin Arapların kurdukları bütün şehirler için değil, bazıları için
geçerli olduğunu, zira Fustat şehrinin kuruluşunda tabii ve siyasi şartlara
dikkat edildiğini ifade eder (H.
İ. Hasan, II, 240-241).
Bağdat şehri de bazı siyasi mülahazalarla kurulmuştur.
Kuşkusuz bir şehrin kuruluşunu gerektiren
koşullar birbirlerinden farklıdır. Geçmişte İbn Haldun’un şehirlerin kuruluşu
için belirlediği ilkelerin önemli bir kısmının artık farklı bir değerlendirmeye
tabi tutulması gerektiği açıktır. Ancak koşulların değişmiş olması, bize şehir
mimarı yerine şehir katili olma hakkı vermez. Ne yazık ki günümüzde şehirleri
yavaş yavaş öldürüyoruz. Şehirlerimiz her geçen gün daha az yaşanılacak bir hal
almaya başlıyor.
Bizim elimizdeki imkânları sırf rant aracı
olarak kullanmak yerine medeniyetimize uygun mahalleler inşa edemez miydik? TOKİ
ve KİPTAŞ’ta görevli muhteremler konut inşa etmenin yanında biraz da “bize ait”
ve “yaşanılır” konutlar inşa etmeye kafa yorsalardı olmaz mıydı?
0 yorum:
Yorum Gönder