Ebû Ömer b. Dâvûd
Hayatta
karşılaştığımız birçok şey göreceli olduğu gibi acının hissedilmesi da öyledir.
İnsana, zamana, topluma göre değişiklik gösterir. Örneğin birçok kültürde bazı
insanların, özellikle de kadınların güzelleşme uğruna acılara katlandıklarını
biliyoruz. Acı biber de adı üzerinde acı hissettirir, ancak zevkle yenir.
Esas
değinmek istediği acı, insanların rızalarıyla tercih ettikleri değil, bir
musibet sonucu ortaya çıkanıdır. Hiç kimse bir başkasının acısını onun kadar
hissedemez, ancak acı duyanların acısını paylaşmak, üzülenin üzülmesine üzüntü
duymak mümkündür. En büyük acı, kişinin evladını kaybetmesi olmalı. Bu sebeple
atalarımız “Allah evlat acısı vermesin” demişler. İnsanın sevdiklerini
kaybetmesi de büyük acıdır kuşkusuz.
Sevdiklerini
kaybeden ya da sevdiklerinden uzak olanların duydukları acılar da derinden
hissedilir kuşkusuz. Bazı insanlar uzak olmayı bir takıntı haline getirebilir
ve hayatlarını daha derin acılara gark edebilirler.
Yaralanma
veya hastalıktan mütevellit acılar da her an karşılaşabileceğimiz gerçeklerdir.
Kısaca
doğan ölür, ama ölmeden önce acı çeker.
Acıyla
mutluluğu ve sevinci öğreniriz. Acının olmadığı bir hayat nasıl olabilir ki?
Ölümün, hastalığın, ayrılığın, hüznün…
Hele de
acı biberin… Tabii ki Urfalılar için…
Zaman
birçok şeyin doktoru olduğu gibi acının da doktorudur. Tamamen yok etmese de
onunla yaşamayı öğretir.
ebuomerbindavud@gmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder