Ebû Ömer b.
Dâvûd
Çok değil, yirmi-otuz yıl önce insanların
iletişimi büyük ölçüde mektup yoluyla gerçekleşiyordu. Mektup yazmanın bir
formu vardı. Hal hatır sorulur, iyi dileklerde bulunulur, sonra da meram
anlatılırdı. Mektubunun sonun da “Acele cevap, kestane kebap” gibi cümleler
yazılırdı.
Kokulu ya da süslü kâğıtlar, daha çok
sevgililerin mektuplaşmaları için kullanılırdı. Kâğıda gözyaşı akıtmak, ya da
yazının üzerine bir iki damla su dökerek gözyaşları içinde yazıldığı hissi
vermek önemliydi. Kâğıdın kenarını yakmak, farklı bir şekilde katlamak, zarfın
içine kurutulmuş bir gül yaprağı koymak, karşıdakine mesaj vermenin
yollarındandı.
Mektup özenle ve okunaklı yazılmalıydı.
Bizim imam olan bir komşumuz, Suriye’deki akrabalarına Arapça bir mektup
yazmış. Mektubu okumaya çalışmışlar, fakat başaramamışlar. Mahalle imamına
götürmüşler o da okuyamamış. İşin içinden çıkamayınca ona şöyle bir cevap
yazmışlar: “Mektubunu aldık, ancak bir türlü okumak ya da okutmak mümkün
olmadı. İnşaallah seneye geldiğinde mektubunu bize okursun. Böylece ne
yazdığını anlamış oluruz.”
Mektupların bir kısmı resmi izlemeye
tabiydi. Bunların en önemlisi asker mektuplarıydı. Askerlik yapan gençler
mektuplarını resmi kanalla göndermek zorundaydılar. Eğer başka birisinin
kanalıyla mektup gönderecekse mektubunu kapalı gönderebilirdi. Askerler için bu
hem yasaktı, hem de mektup gönderme parası ödemek zorundaydı. Ancak mektubu
asker mektubu olarak gönderecekse açık olarak göndermek zorundaydı. Mektubu
önce komutan okur, üzerine “er mektubudur, görülmüştür” damgasını vurduktan
sonra zarf yapıştırılmadan postaneye verilirdi. Askerlerin ailelerinin
gönderdikleri mektuplar da sahiplerine teslim edilmeden önce açılıp okunurdu.
Merhum babamın dükkânının adresi birçok köylü tarafından adres olarak
kullanıldığı için buraya birçok mektup gelirdi. Bunların önemli bir kısmı asker
mektubuydu ve zarfların ağzı açıktı.
Mektup yoluyla iletişim kurmak zorunda
olanların bir kısmı okuma-yazma bilmedikleri için hem mektuplarını başkasına
yazdırmak, hem de gelen mektupları okutmak üzere okuma-yazma bilen birisinin
yardımına ihtiyaçları vardı. Böylece sırların ve duyguların, kısacası bazı
özellerin güvenilen kişilerle paylaşılmak zorunda kalınırdı.
Ben de okuma-yazması olmayan bazı kimseler
için mektup yazıp onlara gönderilen mektupları okumuşumdur. Gurbetten gelen
mektubu okuduğumda dinleyenin gözyaşlarına hâkim olamadığını, annelerin
mektupları evlatlarını öper gibi öpüp bağırlarına bastıklarını görmüşlüğüm
vardır.
Mektupların ilgili kişiye ulaşması bazen
haftalarca sürerdi. Hatırladığım kadarıyla bir haftalık bir süre makul
karşılanır, ancak bir mektubun bazen aylar sonra yerine ulaştığı da olurdu.
Kuşkusuz mektubu gönderen kişi mektup muhatabına ulaştığında farklı şartlarda
ve durumda olabiliyordu. Örneğin annesinin hasta olduğuna dair mektup alan bir
kişi, annesinin durumunu merak ederken, annesi ölmüş olabiliyordu.
Bir haberin çabuk ulaştırılması
istendiğinde kullanılan daha hızlı iletişim yolu, telgraftı. Bugünkü iletişim
kanalları karşısında fazla bir önemi kalmamış olan telgraf, eskiden devlet
yönetimi ve güvenliği açısından da önemliydi. Acil emirler, “telgraf emri” ile
iletilirdi. Telgraf, devlet mekanizmasında hala kullanılan bir iletişim
yoludur.
PTT harfleri, posta, telgraf ve telefon
kelimelerin kısaltılmasından meydana gelir. Özel kargo sisteminin henüz
memleketimizde bulunmadığı ya da oldukça sınırlı olduğu dönemlerde PTT aynı
zamanda küçük kargoların taşımasını da yapardı. Ancak hizmet genel olarak
dönemin maddi imkânlarına göre pahalıydı.
Mektupların üzerine yapıştırılan pul, o
mektubun gönderilme bedelini gösterirdi. Resmi mektupların üzerine resmi
pullar, sivil mektupların üzerine ise sivil pullar yapıştırılırdı. Büyükler
kuşlar, icatlar serisi gibi pul serileri aynı zamanda filateli (pulculuk)
meraklıları tarafından biriktirilirdi. Hatıra pulları daha güzel, hatta
sanatsal özellikleri olurdu. Gençlik yıllarımda biriktirdiğim birkaç bin pulu
hala muhafaza ederim.
Mektup yolu gözlemek, yardan haber
beklemek, geçmişte hissedile hissedile yaşanırdı. Şimdi öyle mi? Attığınız
mesajı muhatabınızın alıp almadığını anında görüyorsunuz, birkaç saniye içinde
cevap vermeyince kurmaya başlıyorsunuz.
Son mektubu ne zaman yazdığımı
hatırlamıyorum, ama hem benim yazdığım, hem de bana yazılan onlarca mektubu saklıyorum.
Bir gün dünya meşgalelerinden uzaklaşıp sakin kafayla okuyabilsem geçmişe
dokunabilmem mümkün olacaktır belki de…
ebuomerbindavud@gmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder