21 Nisan 2017 Cuma

Ebû Ömer b. Dâvûd Yazdı: Mektup

Ebû Ömer b. Dâvûd
Çok değil, yirmi-otuz yıl önce insanların iletişimi büyük ölçüde mektup yoluyla gerçekleşiyordu. Mektup yazmanın bir formu vardı. Hal hatır sorulur, iyi dileklerde bulunulur, sonra da meram anlatılırdı. Mektubunun sonun da “Acele cevap, kestane kebap” gibi cümleler yazılırdı.
Kokulu ya da süslü kâğıtlar, daha çok sevgililerin mektuplaşmaları için kullanılırdı. Kâğıda gözyaşı akıtmak, ya da yazının üzerine bir iki damla su dökerek gözyaşları içinde yazıldığı hissi vermek önemliydi. Kâğıdın kenarını yakmak, farklı bir şekilde katlamak, zarfın içine kurutulmuş bir gül yaprağı koymak, karşıdakine mesaj vermenin yollarındandı.
Mektup özenle ve okunaklı yazılmalıydı. Bizim imam olan bir komşumuz, Suriye’deki akrabalarına Arapça bir mektup yazmış. Mektubu okumaya çalışmışlar, fakat başaramamışlar. Mahalle imamına götürmüşler o da okuyamamış. İşin içinden çıkamayınca ona şöyle bir cevap yazmışlar: “Mektubunu aldık, ancak bir türlü okumak ya da okutmak mümkün olmadı. İnşaallah seneye geldiğinde mektubunu bize okursun. Böylece ne yazdığını anlamış oluruz.”
Mektupların bir kısmı resmi izlemeye tabiydi. Bunların en önemlisi asker mektuplarıydı. Askerlik yapan gençler mektuplarını resmi kanalla göndermek zorundaydılar. Eğer başka birisinin kanalıyla mektup gönderecekse mektubunu kapalı gönderebilirdi. Askerler için bu hem yasaktı, hem de mektup gönderme parası ödemek zorundaydı. Ancak mektubu asker mektubu olarak gönderecekse açık olarak göndermek zorundaydı. Mektubu önce komutan okur, üzerine “er mektubudur, görülmüştür” damgasını vurduktan sonra zarf yapıştırılmadan postaneye verilirdi. Askerlerin ailelerinin gönderdikleri mektuplar da sahiplerine teslim edilmeden önce açılıp okunurdu. Merhum babamın dükkânının adresi birçok köylü tarafından adres olarak kullanıldığı için buraya birçok mektup gelirdi. Bunların önemli bir kısmı asker mektubuydu ve zarfların ağzı açıktı.
Mektup yoluyla iletişim kurmak zorunda olanların bir kısmı okuma-yazma bilmedikleri için hem mektuplarını başkasına yazdırmak, hem de gelen mektupları okutmak üzere okuma-yazma bilen birisinin yardımına ihtiyaçları vardı. Böylece sırların ve duyguların, kısacası bazı özellerin güvenilen kişilerle paylaşılmak zorunda kalınırdı.
Ben de okuma-yazması olmayan bazı kimseler için mektup yazıp onlara gönderilen mektupları okumuşumdur. Gurbetten gelen mektubu okuduğumda dinleyenin gözyaşlarına hâkim olamadığını, annelerin mektupları evlatlarını öper gibi öpüp bağırlarına bastıklarını görmüşlüğüm vardır.
Mektupların ilgili kişiye ulaşması bazen haftalarca sürerdi. Hatırladığım kadarıyla bir haftalık bir süre makul karşılanır, ancak bir mektubun bazen aylar sonra yerine ulaştığı da olurdu. Kuşkusuz mektubu gönderen kişi mektup muhatabına ulaştığında farklı şartlarda ve durumda olabiliyordu. Örneğin annesinin hasta olduğuna dair mektup alan bir kişi, annesinin durumunu merak ederken, annesi ölmüş olabiliyordu.
Bir haberin çabuk ulaştırılması istendiğinde kullanılan daha hızlı iletişim yolu, telgraftı. Bugünkü iletişim kanalları karşısında fazla bir önemi kalmamış olan telgraf, eskiden devlet yönetimi ve güvenliği açısından da önemliydi. Acil emirler, “telgraf emri” ile iletilirdi. Telgraf, devlet mekanizmasında hala kullanılan bir iletişim yoludur.
PTT harfleri, posta, telgraf ve telefon kelimelerin kısaltılmasından meydana gelir. Özel kargo sisteminin henüz memleketimizde bulunmadığı ya da oldukça sınırlı olduğu dönemlerde PTT aynı zamanda küçük kargoların taşımasını da yapardı. Ancak hizmet genel olarak dönemin maddi imkânlarına göre pahalıydı.
Mektupların üzerine yapıştırılan pul, o mektubun gönderilme bedelini gösterirdi. Resmi mektupların üzerine resmi pullar, sivil mektupların üzerine ise sivil pullar yapıştırılırdı. Büyükler kuşlar, icatlar serisi gibi pul serileri aynı zamanda filateli (pulculuk) meraklıları tarafından biriktirilirdi. Hatıra pulları daha güzel, hatta sanatsal özellikleri olurdu. Gençlik yıllarımda biriktirdiğim birkaç bin pulu hala muhafaza ederim.
Mektup yolu gözlemek, yardan haber beklemek, geçmişte hissedile hissedile yaşanırdı. Şimdi öyle mi? Attığınız mesajı muhatabınızın alıp almadığını anında görüyorsunuz, birkaç saniye içinde cevap vermeyince kurmaya başlıyorsunuz.
Son mektubu ne zaman yazdığımı hatırlamıyorum, ama hem benim yazdığım, hem de bana yazılan onlarca mektubu saklıyorum. Bir gün dünya meşgalelerinden uzaklaşıp sakin kafayla okuyabilsem geçmişe dokunabilmem mümkün olacaktır belki de…


ebuomerbindavud@gmail.com

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar